Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HİKAYE Teruel ; Polo! Polo! Yalvarırım... t Olo karısının yüzüne gözünün u- Yla baktı. Koluna bir çengel gibi 2i Miş olan esmer, uzun parmaklı Sİlkti: — Birak beni! — Polo! — Bırak diyorum! ni d"at'ıla camın pervazına mavzeri- mü Ayamış ve iki dizinin üstüne çök ırâ Olan kocasının arkasında, saat- İ €nberi inliyordu. Polo, pancur- Pıkn dört metre ötesinden başlaya- ü Uzaklara, ağaçlıklı yola kadar üh an İnsan kalebalığını namlusu hi dlucunda tutarak ve dudakları- du, $Şlerile çiğnereyerek, bekliyor- ,.0; ŞOIo, deli misin? Herkes kaçı- İ b&g. Şehirde kimse kalmadı.. Tek —| Çiha burada ne yapacaksın? ___“İO. mırıldandı: ek başrma mı? Den Heman hemen Polo... Komşu ferelere baksan a... homhboş. mmünörürsün Gracia.. Birazdan gö- dibi N. Ö pencerelerin her — birinin hde benim gibi bir erkek sini- * Görürsün! Fakat Polo? ai enim — Graclam! Annemi al. Abalığa karış. Yanınıza biraz ek dön almayı unutmayın... Şimale gi- Yü Yoldan, Karako istikametinde İh d gğn.. Zaten bütün Teruel o tara- hiz. Tu gidiyor. Yolu kaybetmezsi- p de 9lo bunları söylerken gözünü cad nu.;n &yırmıyor ve hiçbir yerini kı- Yör ü*î;"nadsu:ı. bir roboto gibi konuşu Yi Cadde birdenbire tenhalaştı. Ya- İş Stattenberi camın hizasında sal- | kaj ı düran toz bulütu, yavaş yavaş Dir $ Tma inmeğe başladı. Uzaktan ; âıambet sesi duyuldu. dü, © bir çelik yay gibi geriye dön k.m."mmı göğsünden tutarak oda < Na doğru fırlattı: Haydi, koş! ___"âin ona doğru atıldı: kal, Bıı:ır. gitmiyeceğim. Burada < Delirdin mi sen? e OYİIT. Sani yalnız bırakamam. — Gracia, geliyorlar... — Polo, kalacağım... — Pekâlâ! Ve süratle pencerenin önüne koş- tu, mavzerini tekrar pervaza daya- dı. Karısı başını sokağın ışığından kurtarmak —İiçin iki kat ola- rak onün — yanına sokuldu. Şimdi dışardan odaya, binlerce nal çalr ayağın çıkardığı notalı ses do- luyor, ve Polo titriyordu. Gracla ko- casının ikide bir kendi sıralarındaki ve karşı sıralardaki evlerin pencere- lerine baktığını ve parmağını tetikte tuttuğunu farketti. İki gün iki gece- denberi bu tetiğin üstünde duran bu parmağı ve bu tahta evin bu kü- çük penceresinde bu fener gibi par- layan bu iki karagözü ne derin bir alâka İle seviyordu. Gracia caddedeki hâdiseleri ve iİki gündenber! içine bir damla gıda gir- memiş olan midesini, içine bir dam- la uyku girmemiş olan göz pınarla- rını unuttu. Kocasını seyre daldı. Birdenbire epeyce uzakta bir si- lâh patladı ve aradan bir saniye bile geçmeden sokakta, birdenbire baş- layan bir dolu gibi, binlerce silâhın birden boşaldığı duyuldu. — Gracla kendini döşemenin üstüne attı. Ku- takları uğulduyordu. Bir müddet öylece kaldı. Sonra korkarak başını kaldırdı, kocasına baktı: Polo, bir kalımn örtü gibi, yastıkla- rın üstüne yapışmış ve silâhını evin tavanına doğrultmuştu. Genç kadın şaşırdı, yavaş. yavaş kalktı, sürüne- | rek onun yanına gitti: — Ne yapıyorsun? Dedi. Ayni zamanda gözü caddeye ilişti. Grarla o zaman anladı ki ko- casının namlusu tavana değil, soka- ğa çevrilmiştir — ve nişangâhın her titreyişine caddedeki taburdan bir halka koöpup yere düşmektedir. Kadın Poölonun kolunun altına so- kuldu. Başını onun terden sırsıklam olmüş böğrüne dayadı. Gözlerini ka- padı. Bu sıcak gövde bir lokömotif gibi için için — homurdanıyordu. Gracia kocasının ikide bir yanında — duran kurşun kümesine elini — uzattığını, mekanizmavyı oynattığını ve sağ 0- t KAHRAMAN KIZ Yazan : ilkan TARUS muzundan başlayarak kaburga ke- miklerine kadar uzanan bir İspar- mozla sık sık, sarsıldığını duyuyor- du. Daha ziyade ona sokuldu. Artık erkeğinin kucağında idi. - M $4i Gracia gözünü açtığı zaman koca- sının silâbını bırakmış — olduğunu gördü. Polo İti sakallarından sızan terini gömleğinin yenile kurutuyor- du. Asıl tuhafı, içi gülen — gözlerile kendisine bakıyordu. Karısının göz- lerini açtğını görünce İki kocaman avücile onu yakaladı, bir — portakal sepeti gibi burnunun hizasına kaldır dı, dizkapağnın üstünden öptü. Gracla başını çevirdi, sokağa bak- tı: — ÖOh Allahım! Cadde, ortasında iri bir çınar par- çalanmış gibi, binlerce kara öbekle dolmuştu. Ötede beride seyrek kol, bacak kıpırtıları ve kapalı bir mah- zenden gelir gibi boğuk boğuk akse den sesler vardı. Kocasının boynuna sarıldı" — Polo, sevgilim.. Diye mırıldandı. Kocası kollarındaki yumuşak yü- kü sedirin üstüne uzattı. Pencerenin önüne gelerek dışarı baktı. Uzaktan silâh sesleri, top gürültü- “leri geliyordu. Kırmızı istavrozlu be- yaz bayraklar Ölülerin arasında do- laşmağa başlamıştı. Yastığın dibin- de düran silâhını eline aldı. Namlu ateş gibi kızgındı. Kulak, kabarttı, silâh sesleri yak- laşıyordu. Bunu Gracia da farketmiş ve dirseklerinin üstünde doğrularak iri gözlerini onun yüzüne dikmişti. Polo: — Sen yaşa! Dedi. Tekrar eski — yerine geçti, namluyu sokağa çevirdi, bekledi. Köşe başında üç Franko askeri belirdi. Silâhları ellerindeydi. İhti- yatla pencerelere bakıyorlardı. Üç dört kişi daha çıktı. Polo başını çe- virmeden karısına: — Yerinden kıpırdama! Dedi. Biraz sonra sokağın başı bir insan duvarile örülmüştü. Bu duvar ağır ağır yürümeğe — başladı. Polo sokağın mukabil tarafına baktı: O- rtada da ayni renkte yürüyen bir du- ee gÜREİ Haa : Büsbütün kenara çekildi. Gözlerine düşen siyah saçlarını düzeltmeğe va- kit kalmadan caddede — bir yaylım ateşi parladı. Evin kaplama tahta- ları çatırdadı. Karşı duvarda birkaç delik açıldı. Polo: — Alçak şakiler! Diye homurdandı. Namlusunu kö- şeden çıkarmıştı. Fakat bir türlü gö- zünü oraya yaklaştıramıyordu. Bir- denbire kundağın dibindeki şahadet parmağının arı sokmuş gibi yandığı- nı duydu. Çekti. Gracia atıldı: — Vuruldun Polo! Beyaz patiska yastık örtüsünü yırt u, kanlı parmağı sardı, — Ne olursa olsun! Dedi Polo. — Yapma kocacığım, — Çekil Gracla! Kadın erkeğinin yerinden fırla- mış, kanlı gözlerinden korktu. Tek rar yere indi, başını onun böğrüne dayadı. Polo tekrar lokomotifleşmişti. * * & Teruel yanıyordu. Gracia gözleri kapalr, bir köstebek gibi sindiği yer den kıpırdamıyor, kulaklarını dol- duran gürültüyü dinliyordu. Birdenbire üstündeki sıcak vücut gevşer gibi oldu. Kadın — korkudan gözlerini acamadı. elini uzattı. nam- luyu tahmin ettiği yerde bulamadı Yerinden fırladı. Polo, alnında açı: lan kırmızı bir yara — ile dirseğini yastığa dayamış, hareketsiz duru. yordu. Gracia çığlıklarla onu omuz: larından yakaladı, sarstı. Polonurt başı yana düştü. Gracla etrafına ba- kındı, birkaç saniye ne yapacağın: bilmeden olduğu yerde sallandı. Son ra yüzükoyun pencerenin dibine u- zandı. Mavzeri eline aldı, sokağa çt virdi. Sokak, bir müzika sesile çınlı- yordu. En önde, siyah bir atın üstün- de, uzun bıyıklı bir adam, bir Fran: ko zabiti, ne yaptığını bilmiyen iİn- sanların o geniş sururile, ona bakı- yordu. Gracla zabitin elini bıyığına götürdüğünü ve bir gözünü kırptığını gördü, süratle tüfeği kaldırdı ve ni- şan almağa lüzum görmeden tetiği çekti. Müzika durdu. Askerler kenarlara kaçıştılar. Gracia pencereden sark- tı. Yüzüne dağılan slmsiyah saçları- rüzgârda uçuyordu. Beşyüz namlu birden Gracianın çıplak göğsüne çev rildi. O, gözleri güneş vurmuş bir bakır düğme gibi parlak ve dudakları zev kinden kıpkırmızı, kahkahalarla gü- lüyordu... | İlhan TARUS “AHRAMAN KIZ 201 d.erm birer nefes aldılar ve canlanır glbi oldul"_ Hademe ayni tatlı tavırla onlara: — Vakit gelmiştir, dedi. mmlkısi de ürperdi. Ne gelmişti? Ö 7 vakti mi? Raskas kekeliyerek sordu: — Vakit gelmiş mi? s yan kahramanca bir tebes Ümle söze karıştı: : ;— Tabif yemek zamanı gelmiştir. di “deme sakin ber sesle cevap ver Joze—;; Muhterem ve mukades peder m%î hezdine gitmek zamanı gel dı Korinyan hayretler içinde bağır a Ya, demek muhterem peder Jo H&deı'ne gülümsedi: Bküy, Size vereceği gizli bir iş var. n';“ parasını kazanacaksınız. gelmiştireyh derhal gidin, çünkü vakit he deme bunları söylerken merdive Ko lan kapıyı gösteriyordu. Raskas & Ko kaş ;nm bu kapıyı açtılar ve Ras kaerd“'en sahanlığına çıkarçık tiyan (Y kendilerini takip etmek is : orademenin suratına kapadı. 'nakhnlnyan inmeğe başlıyordu. Basa Üy, R“kçok hafif bir ziya aydınlatıyor ân y ik &s birdenbire onun boynun Mağa alıyarak tekrar yukarıya çık Ona m:::hm etti. Rahip cücenin yine *Tek erl hücumunu yaptı. zanne- Raşka — Sin bir hiddetle döndü. Fakat, Alâmaşi , Sehresinde büyük bir dehşet Sük ppp SöTünce hareketsiz kaldı ve al Sesle sordu: Tn Ne .Oldu? ""D Verdi: da bir mırıltı. halinde ce ak'lâzımdır. Tiya mîf“k değil, bilâkis daha yuka * — Niçin mademki muhterem pe- der Jozef... — Beni burada bekleyin ve en kü çük bir gürültü bile, en küçük bir ses çıkarmayın... Korinyan yerinde donmuş gibi ha reketsiz kaldı ve nefesini kesti. Ras kas da, dönen dar merdiveni inmeğe başladı. Gecenin karanlığı içinde sessizce hareket etmek, Raskasm uzun zaman tetkik ettiği bir ilimdi. Korinyan kıs kanç nazarlarla, Raskasın bu çevik ve mahirane hareketlerini — hayranlıkla seyretti. Küçük casus indi ve biraz sonra tekrar çıkarak parmağını du daklarına götürdü. Ayni zamanda, Korinyanı elinden yakalıyarak, üst ka ta doğru çıkmıya başladı. Hemen ay- ni zamanda merdiven aydınlandı. Koa- rinyan iğildi ve hademenin, titrek el- lerinde meşalesini tutarak, tıpkı bir hayalet gibi dikkatle kulak kabarttı- ğını gördü.., ; Biraz daha çıktılar ve Korinyan tit riyerek sordu: — Tanrr aşkına ne oluyor?? — Anlamıyor musunuz? Doğru, si zin mankafa oduğunuzu unutuyorum.. Merdivenin aşağısında kimi gördüm bi liyormusunuz? — Trankayelle Montaryolu mu? — Hayır canım? Ellerinde kamaları bulunan tam sekiz haydud gördüm. Dördü sizin için, dördü de benim için: doğrusu iyi bir hesap. Korinyanın — dişleri biribirlerine çarpıyordu. Tam bu sırada, Rişliyörsün hademesinin, bu korkunç suali sorduğu nu duydular: — İşi hallettiniz mi? İki betbaht saçlarının diken diken oldğunu hissettiler. Halbuki, cidden korkak adamlar değillerdi. Bi çok defa lar, en büyük tehlikelere, hiç düşünme den, kendilerini atmışlardı. Bu defa ise dehşetli nazarlarla etraflarına baktılar. Sen Priyak yerinde donmuş gibi hareketsiz kaldı. Öyle büyük bir deh şet içinde bulunuyordu ki, yüzünden terler akıyordu. Bir kaç saniye böyle ce durdu. Sonra, birdenbire dogrula rak gşöyle dedi — Monsenyör, gitmiyeceğim! Çehresi bir ölü benzini andırıyor du. Rişliyö bağırdı: — Bu ne demek? — Bu demektir ki, — monsenyör, vtiz beni bütün mevcudiyetimle satın aldmız, beni öldürmeğe hakkınız var, (fakat kovmağa değil. — BSizden ne şekilde istifade ede bilirim ki, Soruyorum size, bana na sı| bir hizmette bulundunuz? — Kraliçeye yazdığınız mektubu size getirdim. Rişliyö bu cüret karşısında ürper di ve muhafızları çağırmak üzere, eli ni zile doğru uzattı. Sen Priyak dizleri üzerine yere yı gılarak: —Monsenyör, dedi. Siz ki, kalb leri bir kitap gibi okursunuz, benim kalbimi de okuyun; orada, size kar şı hürmet ve sadakattan başka hiç bir şey bulamiyacaksınız!.. Rişliyö bu genç adama bir nazar atfetti ve önünde eğilmiş olan bu güçlü kuvvetli adamın bir böçekten farksız olduğunu görerek kendisini büsbütün büyük hissetti. Bunun üze rine daha yumuşak bir sesele: — Kalkın, dedi. Sen Priyak bu emre itaat etti, ve titreyerek, hep ayni tavırla: -— Monsenyör dedi, onu bir dafa ele geçirmiştim. Vakra sırf kendim için almıştım, fakat size verdim. Ona bir defa daha yaklaşırsam artık, dün yada hiç bir kuvvet onu benden kur taramaz, hattâ; onu kendi elimle öl dürüp sonra da kendimi öldürmek i cap etse bile... Rişliyö şöyle düşündü —— Zaten senden başka bir şey is tediğim yok! Sen Priyak devam etti: — Benim hezimete — uğradığım yerde esasen kimse muvaffak olamaz dı; size hiç kimse bu işte benim ka dar hizmet etmez. Çünkü bu hizmeti yaparken, ayni zamanda kendime de hizmet etmiş oluyorum. Aşkımdan e& min olduğunuz için, benden de emin olmanız lâzımdır, monsenyör. Rişliyönün, Sen Priyakı kovmağa hiç de niyeti yoktu; — onu büsbütün kendisine esir etmek istiyordu, o ka- dar! Soğuk bir tavırla: — Sizin cezaretiniz ve sadakati nizden şüphe etmiyorum. Fakat size bir defa daha söylemiştim: Hezimet lerden katiyen hoşlanmam! Sen Priyaka dişlerini gıcırdattı: — Monsenyör, Trankavelle karşı laştım. — Ne yapalrm yanmıza ön muha fız alıp gitseydiniz... — Otcuz kişiydik monsenyör!.. Rişliyö sustu, seri bir ürperme bü tün vücudunu sarstı, Bir müddet, dü şünceli bir tavırla dolaştı. Sonra bir denbire şöyle dedi — Desenize bu adam devdir. İnsan değil mi? — Onu gördünüz, monsenyör. — Canım otuz kişiye karşı dövüş tüğünü söylüyorsunuz ya! Sen Priyak dişlerini gıcırdattı: ki korkunç mücadeleyi hakikate uy ğun bir şekilde bütün tafsilatiyle an lattı ve sonunda şöyle dedi: adeta bir