-- 19888 — HABER —— Akşam postası İstanbul konuşüyor Pazartesi pazarında ... Esnafın en buyuk korkusu yagmur.. ı"İllıı-ın kurulduğu Skaktaki dükkân- Cilar da pazarın başka bir yere knİt!ırılmasını İstiyorlar Pzar İ bazarında - yağcı Balikesirli teytinci m günü yolunuz düşer de 'N_k dan Tahtakaleye gitmek Meşhur kebabçının yanındaki ıî “P“' sapmaz, neye uğradı- u,ı”“*omn bin bir çeşit esnafın q'"“ml uğramıştır. r_i TiNt satmak için avaz avaz bağı- “'tm Yolunüzü — keserk, sizi iş- Göler pi Öünde durmaya — mecbur & Ma buraya toplanmışlardır. !î..la( taddesi denen bu yere "—"n.m_ #imaz, ilk anda midemi bu- ;ulıq bir Manzarayla karşılaştım. ı:q i'mn Sıra sıra ceviz, fındık lr, 3niş olan bir adam, yaya- "'kıla,gnm'ğ' Pis bir kâğıdın üzeri- '&, Yn xfl Pestil yığmıştı. Aman yarab & ı..,_z::mamsı vardı bu pestille- y hai ı;_,_'â_ Sanki toz toprak, çöp İr k Gilmiş gibi, zavallı pes- Win "mı sokağın çamurlu kaklı- ı_:u M"“Wdu Fakat mal sahi- tÇene ma:d'"î bile etmiyor. Ge- Hi satmıya çalışıyordu. 'lna—hdm”“ nerdesin, diye söyle- a ÇD geçtim. Biraz daha eti Ekse Yallılar, peynirciler dizil- "âl Yu:;ı tamamen köylü kılık- ,% kesirli an, evyelâ Zeyneb isim- 9& Orta Yaşlı bir kadınla ko- b(uh l:g“ "4 '*uı lh, Sti t kere yalnız Pazartesi u.,, pa- ı Beynirdi îımgım inek yağı, yu- Şük '”"Mvwı öldü. Uç ya- NM & meydanda kaklım. O Yar "'“!ve.,.. Salışmıya, şimdi evlâdı © da bana yardım edi - ir lisant olmasına râğmen, ğn bin bir di dökmesi- maç İ birçok Kdi İ kaçamaklı ce- Na Vaziyeti şöyle an- bi * Yanındaki — tezgâhta 8 a ;:Mm söze karıştı: l"'“: * diyordu. Şu sırt ha. tağr Şu Sin akşamları malları- Pazartesi pazarında Haberciye deri an- latan esnaflarden biri mızı, tezgâhlarımızı kaldırmak pek güç oluyor, Ben tekrar Zeynebe döndüm: < Sen, dedim, şunun doğrusunu söy- le, akşamları nasıl götürüyorsunuz ar- tan malları. Gözlerini kırpıştırdı, hafilçe güldü, ay ni garib şivesile: — Sırtlayı, sırtlayıveriyor, arka yol- lardan götürüyoruz, İşte işin doğrusu. Kadınların yarından ayrıldım, ve bir az daha ilerdeki ihtiyar bir satıcının ya- nma sokuldum. Bu, Gönenli Mehmet is- minde 62 yaşında bir adamdı. Garib de- Bil mi, onun da bir oğla varmış, her hafta gidip gelir, babasına mal getirir - miş. Babası da satarmış. Mehmedin ya- nındaki Gemlikli zeytinci de dertsiz ol- duğunu söyleyince, orada da durmadan, caddeden aşağı yürüdüm. Yolun sonuna yaklaştığım zaman büyük ve temiz bir kuru yemiş tezgâhr kurmuş bir satıcı, bana şöyle dert yandı: — Bizlerin en büyük derdi, yağmur- dur. Hava kuru oldu mu, hiçbir şeyin e- hemmiyeti yoktur. O böyle söylerken, temiz temiz gözle- re yerleştirilmiş yemişlere bakryordum. Adam, sanki ne düşündüğümü anla - mış gibi: — Ben dedi, temizliğe pek riayet & derim ama, doğrusunu isşterseniz, bu bir az boşuna zahmet oluyor. Şimdiki müş- teriler pek garib. İçlerinde malırı temizi- ni arıyan binde Hepsi ucuz olsun da ne olursa olsun diyor, geçiyorlar. Sokağın kargı Sırasında, işporlasına diş fırçasından kolonya, krem, traş takı- mı ve aynaya kadar bin bir çeşit eşya dizmiş genç bir esnafın yanına girerek konuşmıya başladım. Onun da yegâne korkusu yağmurdu, bir de kazancın az- lığından bahsediyordu. 'Tam bu sırada, önünde durduğumuz dükkünn kapısı açıldı, uzun boylu bir adam dışarı çıklı. Bana; — Bayım, dedi. Siz galiba gazetecisi- niz, Rica edrim, her şeyden evvel bizle- rin, yani buradaki dükkâncıların hali- ni yazınız. Pazartesi günleri bu pazarın burada kurulması yüzünden mahvoluyo- ruz. Görüyorsunuz, dükkânlarımızın Ö- nü baştanbaşa işportalarla kapanmıştır. Bir müşterimiz gelse, içeri girecek yol bu İamaz, Bütün dükkânları baştanbaşa dolaşınız, hepsinin sahiplerine sorunuz, size ayni şeyleri söyliyeceklerdir. Bu caddedeki dükkânlar hep bir olup dük- kân başına ellişer lira vermiye razıyız, tek şu pazarı bizim sokaktan kaldırsın- lar, başka bir yere nakletçinler... Karşımdaki zat daha fazla söylemedi. Fakat dükkânlarının önüne göyle bir ke- re bakmak bütün sözlerinin tamamen haklı olduğunu ispat ediyordu. HABERCI Istanbul radyosu 17,00 İnkılâp dersi: Üniversiteden nak. len Recep Peker tarafından 18,30 plâkla dans musikisi 18,45 Saz eserleri: Kemani Reşsd, piyanist Feyzi 19.00 — Konferans: Çocuk terbiyesi, Ai Kâmi Akyüz 19,30 Bey oğla Halkevi gösterit kolu tarafından tem. sil 19,55 borsa haberleri 20,00 Necmettin Rıza ve arkadaşları tarafından türk müsi- kisi ve halk şarkıları 20,30 hava raporu 20,33 Ömer Rıza tarafından arabca söyler 20,45 bayan Müzaffer Güler ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları (8. A.) 21,15 ORKESTRA: 1 — PFucik: Marche 2 — Techalkovsky: Andantino in modo canzanne, 3 — Drigo: Pizricato 4 — Ponehlelli: Danza delle öre. B — Tosti: Parted. 22,15 Ajans haberleri 22,30 plükla solo. lar, opera ve öperet parcaları 22,50 son haberler ve ertesi günün programı 23,00 sön, BÜKRES: 1800 Roömen huvaları — 20,10, şarkılar 2035 operadan temsll makli 23,00 plâkin |. hafif mürik. / BUDAPEŞTE: 18,35 plâkla dans havaları 20,90 operadan temsil nakii M,0$ radyo orkestrası. BERLİN: 19,00 bando 20,00 plâk 21,10 Berlin flâr monik orkestrasının plâkları 22,00 temsil nakli 23,30 konser ROMA: 17,00 Senfenik konser - 20,30 - oörkestra 21,30 hafif müzik 22,00 tersil nakli 24,15 carband. YARŞOVA: 19,10 plâkla film pareaları 22,00 temsil nakli 22,00 Varsova flârmonik orkestrası konseri, , | pabileceğim şey Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK - RIZ ) (Tercüme Ve iktibas hakkı mahfuzdur) — Numaya 40 — Gebze yolunda Fotografçıya uydur- ma birisim söyledim Adam bir haylı düşündü ve Gebzede böyle bir kimse yok! dedi Hicran hakkında bu şekilde hareket edişim sırf kendisine karşı duyduğum iyi hislerden doğuyordu. Zaman asabı- mı yatıştırmıştı. Şimdi artık, onun gi- bi harekete kendimi mecbur gör- miyordum. Mahkeme günü gelip çattı. Kendi kendimle mücadele ettim. Neticede git medim, Daha sonraları benim mahkeme celplerini sakladığım ortaya çıktı. Bir taraftan annemin, diğer taraftan avuka | tımın itablarına maruz kaldım. Avu- katım: — Sen elimdeki delilleri alıyorsun, Kendini mahkümiyete sürükliyorsun diyordu. Haklıydı, ne diyebilirdim He- le annem tasavvür edcmiyc:ıtmı— ka- dâar kızmiştı. Günlerce kendisile yüz yüze gelme meye çalıştım. Neticede öğrendim ki annem avukatımın — üzrerinde — tesir yapmıştır. Ve bu benim Müracaat etmemem Üzerine belki de sukut eden muhakemenin yenilenmesine çalışılacak tır. Artık mani olamazdım. Benim ya- vaziyetten — Hicranı haberdar etmekti. Böyle yapmak iste- dim. Adresine bir mektup yazarak ken disile görüşmek istediğimi bildirdim. Fakat verdiğim randevüye gelmedi. İkinci bir mektup yazdım. Bu sefer apartımanın kapıcısı ile gönderdim, Elinde mektubumla geri döndü. Bu vesile ile Hicranın evinde olmadığını da öğrenmiş bulundum. Kendisi çocuk larile beraber Gebzede bulunan koca- sının yanına gitmişti. Tatil zamanının bir kısmını orada geçirecekmiş. Gebze- deki adresini bilmediğim için vaziyeti mektupla bildirmeme imkân yoktu. Bu- nu muhakkak bildirmeliydim. Fakat ne yapabilirdim. Gece, karar verdim. Er- tesi sabah Gebzeye gidecek ve kendi- sile konuşmaya çalışacaktım. Böyle yaptım, Ertesi günü Haydarpaşadan sabah postasına atladım. Trende - bir fotoğrafçile tanıştım. Bu adam da Geb zeliydi. Oraya gidiyordu. Bana Gebşe- de kime gideceğimi sorduğu zaman uydurma bir isim söyledim. Adami kaş larını çattı, şöyle bir düşündü: — Gebzede dedi, böyle birisi yak... Ben tanımıyorum.. — Yeni gitmişler.. Adam gene düşlünceye daldı. içinden çıkmıyacağını anlayınca : Warınca sorar öğreniriz, dedi.. Hareketimizden bir buçuk saat son- ra Gebrzeye gelmiştik. İstansyondan o- töbüse bindik, ön dakika sonra da şe- hirde bulunuyorduk . Fotografçı beni yalnız bırakmadı. Dükkânına götürdü. Yolda, Hicranın kocasiyle karşılaştık. Fotoğrafçı onun- la bir hayli konuştu. Ben kendilerini yalnız bırakarak ilerledim. Beni tanı- mamıştı. Buna çok sevindim , Fotoğrafçının dükkânında bir müddet kaldım. Birlikte kahveye gittik. Yolda uydurduğum isim üzerinde israr ettim. Kime sorulduysa, Gebzede bu isimde kimsenin mevcut olmadığı söylendi. Önce, birisini bularak, Hicrana ha- ber göndermeyi düşünüyordum. — Az sonra bundan da caydım. Çünkü Geb- ze küçücük bir yerdi. Konuştuğumuzun duyulmamasma imkân yoktu. Gebzeye kadar boşuna geldiğime hükmedince çok canım sıkıldı. Ne ya- payım ki bir defa gelmiştim. Hiç olmaz- BA adresini öğrenmeliydim. Fotoğraf- Çınıt ağzını aradım? — Dükkânımıza giderken yolda kı» nuştuğunuz zat bana hiç yabancı gel- medi. Kimdir? . —O mu?. Diye sorarak, tzah etti. Evli olduğu- nu, iki çocuğu bulunduğunu, karısının da bir müddet evvel Gebzeye geldiğini Işin anlattı. Neticede de nerede oturdukla- rını söyledi, , Artık yapılacak şeyi yapmıştım. Ak- şam üstü son trenle dönmek istiyordum. Halbuki kahvede tanıdığım Halk Fır- kası reisi beni bırakmak istemiyordu: — Bu gece burada kalmız.. Özür diledim. Bu zat bana fırkayı gezdirdi; tiyatrolarını gösterdi. 'Trene müşteri yetiştirecek otobükler, otellerin önünde duruyordu. Ben bunlar dan birine bineceğim sırada, Hicranın kocasiyle oturduğunu öğrendiğim Safa otelinin kapısı önünde çocuklarını gör- düm. Onlar da beni görmüşlerdi: | — A,, Kenan ağabey!, . Diye bağırarak otele girdiler, Gebzede bulunduğumu annel delemiye koştuklarında hiç şüphem yok tu. Fakat kalmadım. Ötobüs te zaten hareket etmişti. Trene güç yetiştim. E- ve döndüğüm zaman saat dokuzu ge- siyordu. Ertesi gün Hicrana vuıye(ı, Safa ©- teline yazdığım bir mektupla anlattım. Bir kaç gün sonra da kendisi geldi. Buluşup konuştuk. Annemle avukatı - mın hareketine çok kızmışt, Fakat ben ne yapabilirdirm. O zamana kadar yapabileceğimi yap- mış, işi önlemiye çalışmıştım. Kendisine: — Elimde hiç bir şey yok, dedim; Ben şimdiye kadar ne yapılmak icap e- diyorsa yaptım. Maamafih gene çalışa- cağım . Filhakika sonradan çalıştım ve anne- mi davayı tazelemek fikrinden caytlır- dim. Bununla beraber Hicranm aleyhim- de açtığı tehilit davası hâlâ devam edip gidiyordu. . . 3 Bugünleride başıma feci bir kaza gel- di. Sipahi ocağında tanryrp ahbap ol- duğum Misırlı bir Prensesin Mısırdan koşu için getirttiği Turkuan adındaki beygiri ile bir parar günü gezmiye çık- mıştım. Niyetim Büyükdereye kadar gitmek ve deniz havası almaktı. Zincirlikuyu civarından Bebeğe giden yola saptım.. Dağlar arasından ağır ağır inmiye baş Yadım ... Sağ tarafı derin bir uçurum, solu dağlık, ancak bir kişinin geçebile- ceği dar bir keçi yolundan ilerlerken a- tın ayaklarının kayar gibi olduğunu his settim. Yanılmamıştım. Atm ön ayak- larının bastığı toprak kaymış ve at mü- yvazenesini kaybetmişti. Ant bir kararla sola atlamak istedim. Fakat bayvanın kendini kurtarmak için yaptığı hareketle gol yerine sağa fırla- dığımı gördüm. Ben kayalara vura vura Mönerken atın da döne döne yuvarlan- dığını görüyordum, Bir an geldi ki artık hiç bir şey bilmiyordum. Gözlerimi ağ- rılar içinde hastanede açtım. Başımda toplanan hastabak:cılar bende hayat e- seri bulunduğunu görünce sevinmiş o- lacaklardı: —— Gözünü açtı, gözünü açtıa Diye sesleniyorlardı. Fakat bu ayılış uzun sürmemişti. Az sonra tekrar ba- yılmıştım. Neden sonra biraz kendime gelebildim. Bana ,kim olduğumu soru- yorlardı. Ancak © zaman adımı ve ya- Jan yanlış adresimi söyleyebildim. (Devamı var) Ankarada Bayan Jaleye Mektubunuzu aldım ve okudum. Fa- kat içinde cevab vermeye değer bir şey bulamadığım için cevab veremiyeceğimi teessülle arzederken, size biraz olsun im- 1â ve kitabet dersi almanızı samimiyetle tavsiye eder, bilvesile hürmetlerimi su- narım, Erkek - Kız