20 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

20 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VA | | | ABE:3 e. İ HABER — Akşam postser -— Yazan: NMizamettin Nazijf Tezid, altı bin altın baha biçilen L kızlara bir göz atmağa bile 9 lüzüum görmemişti Ü,, “isine bin altın mı veriyorsunuz? ; Pek azdır. ÇA _.Y_îlmz birisine... Âliye'ye... Öbü. Ha Ş *Stemiyorum. E,n,,se%esiz Âliye kendini size be- * %ı;îîcz sanırım. Selâmenin mızrabı ' h%:a. Âliye'nin sesi bu ilâhi tesiri Berk * %Hjt"' _Hem Selâme öyle eşsiz bir gü. kt' _kl Emirim, onu bir başka sarayın %. © yollayıp soldurmak bir günah , :Peki ne istiyorsun? C Fisi için altr bin altın dinar. | Yök, Amma kabul.. . Whı £ Yezid'in arkadaşları daldıkları &% 9tdan ayrılmış - bulunuyorlardı. ! ““t rdan birine, sağ tarafında ? hîhî ka-“eısakalı.'. önce bıyıklı, beli kı- İ vüz T adama dirseğiyle vurarak; Üş f.*bü Hasan! - dedi . İbni Minaya | aqnıdînar verdiriniz. İ , © güçlükle doğrularak kameriye. Ü v » Esirci onun kızları görmek & i sanmışcı; önüne düşerek; ü Ü taraftan buyurunuz * Emitini; hlî *ek oldu - Göreceksiniz ki Şamın h',d: Sarayı bugüne kadar ne bir Âliye Lâğıf Selâme görmemiştir. G'% N Yezid bu sözlere kulak asma- 'İeğ! kak kapısma doğru yürüdü ve sa- S h. t b Biz artık gidiyoruz.. “üekle iktifa etti. Altı bin altın Ük Piçilen kızlara bir göz atmağa bi. ,“m görmemişti. ÂAz sonra gece N, :I'—îî_î,. dar sokakta atlarına bin- üîdıuveı gene geralkıcır — yonârdafi B Srayına yollanmışlardı. | gâ“ıl | sokaklar camilerden boşanan la doluydu. KU Mi ei Fiş Pa Yezid Âliye ile Selâmeyi ne- _hi:rmfk istememişt ? h”alu%aî gün sonra, o gece yanında açi C3 olanlar bu suali kendi ken- 'İîh E,.e'_sürmuşlardı. Zira, İbni Mina- | )'?e 433“ israrlarına rağmen iki cari- | ıî'g d Yle Wr göz atmak bile isteme. '“lıana“ Yezid, kızları haremine sok- %%_,SOnra yanlarından bir an ayril- ’htğı başlamıştı. Bu halin haremde h'ıa İ öükodu hemza bitün aitar nştı_ Ai Ve oradan her tarafa yayıl- *-kadı:_t*-k Yezi1 kadınlarını ve o gü- ' . Sevdiği gözdelerin hepsini ih. ? îî ı:“' gecelerini, gündüzlerini ;% dizleri dibinde — geçiriyordu. D âadımı değ'ştirmiş Habâbe de- Si Atmadar. içiyor ve; ! i;bîbe! p UYanıyor ; - h.;,.i;hübel.y ;'*t . Ftyordu. Selâmeye ehemmi- ıüım:;lymdu. Medineli kızın karde- |ğîî|;ı Ni € bu tesirini duyduğu zaman quleîman Bin Abdülmelik,evve- B €tmiş, sonra fena halde sinir- %.dg de—ani: vaziyet sinirlenmiyecek y Hgil_d.ır. Yezidin hayatı halkta, n“ik bü_ahfeye ve hanedanına karşıi kğîn İki İ rH':fret doğuruyordu. Karde. İ Y içinde kadın uğrunda deh- Ü İzeş z Sarfetmişti, Bir kere üstüste vaş YaPmıştı. Bu - izdivaçların Köm, et ve kediye gibi masrafla- lğ“ &Ü getirilince şehvet uğrunda tü vn bir sezvet azamet ve dehşet b uîuyordu. ııî'“;n *Hrîı;îmm Bin Abdülmelik, l%:)qt Si varacak bir adam değil. Mİ t'kip €zid'in her hareketini adım | ü'îıiü“e *den biri vardı ki ne duyar, | Çösüye, derhat “Hatire - Süleymana N Yaşşa G Böylelikle Halife —kar- t kqığîuh“ ğün kaç kupa şarap gğnü Tük kaç defa öksürdüğünü Üy y Akta, — nasıl bir bez doku- İş Sörenmi sluyordu. Emir Ye KA v : iâkı dür yakmdan alâkadar olan hu g *Btni ve eniştesi Ömer bin A, t baştta kim olabilirdi? deşi ile yani Emire “Fatma Bin Abdül. melik,, ile evlenmiş olan Ömer bin Ab- dülâziz, Halife Süleyman tâarafından veYaht ilân edilmişti. Bu Emir, Hali. fenin kardeşleri Emir Yezid, Emir Hüş şam ve Emir Müselleme dururken ken- disini Beni Ümeyye saltanatına velihat olarak göstermiş olmasından ne dere. ce memnun bulunuyorsa bu üç emirin kendisini Halfelik makamına çıkart- mak istemiyeceklerinden de o derece emin bulunuyordu. Emir Hüşşam henüz pek küçüktü ve ablası Fatmanım sarayında yaşıyordu. | Bunun için öondan bir fenalık ummu. yordu. Daima eli altında bulunan bu emiri istediği gebi idare edebildiğini sanıyordu. Emir Müselleme ise Bizans- la hâarpeden bri reduya kumanda etmek. le meşgul bulunuyordu. Başını kaşıya- cak vakti yoktu. Harp onun biric'k zeva ki idi. EEmir Müsellemenin ne kadın- da, ne sarayda ne de saltanatta gözü vardı. Geriye Yezid kalryordu. İşte veliaht Ömer bin Abdülâziz, karşısm. da yegâne rak'p olarak bunu görüyordu, Evvelâ —Emi: Yezidin kendisini kat'iyyen sevmedifğine emindi. kadına, israfa, zevke ve debdebeye çok düşkün olan bu Yezid'in istediği anda Şamdaki mütecassip sınıflar arasında bir hayl|? taraftar toplayabileceğini de biliyordu, Ömer Bin Abdülâziz İslâm dininde olanları ikiye ayırmış ölan kötü hatıra- ları ortadan kaldırmak ve Hazreti Ali ile Maaviye arasında geçmiş olan kanlı vak'aların bütün izlerini silerek Beni Ümeyye saltânatını iç — kâvgalâardan kurtarmak arzusunda idi. Halife olur olmaz müslümanları biribirine düşüren ikiliğ? kökünden temizleyebileceğini umuyordu. Bir ordusu İstanbulu muhasara eder- ken ve Ayvrupanın garbinde bir ikinci ordusu Fransız topraklarına dalmış bu- lunürken o Beni Ümeyye saltanatının için is'n kakırdamakta olduğuna kanaat getirmişti. Binaenaleyh veliaht Ömer bin Abdülâziz'in saltanat hırsında şahsi düşüncelerin üstünde olan taraflar da vardı. Ve o, butemayüllerinde hiç te yalnız değikli. Nasıl Yezid koyu mü. teassıp cami ve naâmaz müslümanlarını arkasında toplamış bulunuyorsa- o da Hazreti Alinin hatıralarına saygı gös- termekte devam edenleri gizlice teşki- lâtlandırmış bululuyordu, Halife Süleyman Bin Abdülmelk, yukarıda da söylediğimiz gibi işkembe. sini şişimrekten başka bir şey düşün- miyen Allahlık bir admadı. Fakat bütün uysallığına ve saflflığına rağmen ©o da Şam müteassıplariyle bir kafada — idi.. Hani veliahdinin düşüncelerini birisi gel'p kendisine açmış olsaydı Ömer Bin Sonra | ( ERKEK — RIZ ) Ben de boş düran kanepeye oturdum. Sükütü 3nce Leylânın annesi yırttı: — Çocuğum, dedi. Yaptığını beğen- din mi? Bak annen neler söylüyor. Bu işte bizi de kabaha'li çıkarıyor. Ben, arineme; — Onları itham etmek doğru değil, anne dedim. Bu işte kabahatli varsa o da benim.. Büyük bir kusur öşlediğimi biliyorum. Bunu önlemenin çarelerini ve bü işten hiç bir-tarafa zarar verme - den çıkmanın yolunu arayıp durüyorum., Leylâ beni çok seviyordu. Bunu bildi. ğim için kendisine bir fenalık yapma- sından korküyor ve bir şey söylemiyor- dum. Bir genç kızni istikbali ve izzeti nefes'yle oynaltdığım için bana kızmakta haklıdırlar: Kömse bir şey sövlemiyordu. Ben de önüme bakıyordum. Bu sırada annem ayağa kalktı. Bana: — Haydi yürü!.: Onlar da ayağa balktılar.. Ben süt dökmüş bir kedi gibi önde, annem ar. | kada kapıdan çıktıs. ÂAnnem onlara: — Allaha ısmarladık demeyi ihmal etmedi. Bizi sokak kapısına' kadar teş- yi ettiler ve hiç bir şey söylemediler. * * & ; Eve geliiğim zaman kendimi dinle - mek, düşünmek, ihtiyacındaydım. Oda. maa kapatıpn ta.düşürnmiyedaldığım sırada tabancamı, Leylâlarda yatağın yastığı altında unuttuğumu hatırladım. Fakat iş işten geçmişti. * * * Hâdise üzerinden iki gün geçmişti ki, Feriköy halkı bunlan haberdar olmuş- tu, Nasıl yayılmıştı bu kadar? Tevek - kelf. demezler, karahaber çabuk yayılır diye... Doğru hakikat böyle.. Ağızdan ağıza dolaşan bu kaber, kuyruklanmış, ihtimaller birer hakikat gibi bu hâdise. nin arkasına eklenmişti. Her sokakta bundan bahsedil'yor, her evde bu konuşuluyordu. Beni artık tatırmıyanlar da tanımıştı. Yolda gö - renler biribirlerine beni işaret ederek gösteriyorlardı: — Bunun neresi kız! Küyruklu ya- lan, — Bal gibi erkek.. Üst tarafı lâf.. Hâdise hakkında herkes biri fkir yürütüyordu. Bu arada; — — Kız fakir olduğu için aileleri ara. sına almayı lâyık görmediler. Ne yap- A KEKİÜDİMEYİ 'ALTINDA 26 Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili Abdülâzizin bütün Halifelik Üümitleri derhal suya düşüverirdi. (Devamrı var) Ev ekonomisi Esnaf neden hile yapar? İYECEK maddelerinde hile yapmak ihtiyacı nereden geliyor? Bu sualin cevabı şüdur: Hilesiz mallar pahalr olduğu için... İyi Trabzon yağımın toptan kilosu 80 kuruştur. Eğer bir mahalle bakkalmda, kilosu 8$0 kuruşa Trabzon yağı satılıyorsa, bunun hileli olduğura şüphe etmemeliyiz.. Kilosu 80 kurüşa olan halisş tereyağını, bakkalm 100, 110 kuruşa satması lâzımdır. O takdirde “fiyat pahalı,, diye müşteri, hileli ucuz yağı satın alacaktır. Demek oluyor ki, hileye sebebiyet veren hâdise esasen yiyecek maddelerinin pahalı olmasıdır. Bundan başka, esnaf arasında şiddetli bir rekabet var. Herkes müşteri eldeetmek için ucuz mal satmak yolunu tutuyor ve tabiatile hile yapmak çarelerini araştırıyor. Son senelerda, ucuz yemek veren lokantalar çoğalmıştı. Öğle vakti bilhassa Sirkeci muhitinde, bu küçük ve ucuz lokantalar tıka basa doluydu. Halbuki 80 kuruşa kette, bu kadar ucuz yemek veren lokanta olmaması toptan tereyağ satılan bir memle- lâzimgelirdi. İsşte nihayet, bu nevi lokantaların en kötü malzemeyi kullandığı mey dana çıkmığ bülunuyor. *“VUeuzdur vadır illeti, pahalıdır vârdır hikmeti!,, meşhur sözü- nü hatırlarsınız. Ucuz lokantaların fena malzeme kullanması, bu sö- ze pek uygun düşmektedir. Meseleyi esasından halletmek lâzım, Ucuz yemek veren fena lokantaiarı kapatmak kâti değildir. Bu lokantaları bu gibi fena mal zeme aldırmağa sevkeden sebebleri de ortadan kaldırmak iİcap eder. Bunun için ucuz yağ sattırmalıyız. Aksi takdirde her zaman kokmuş yağ kullanan lokantalara tesadüf edeceğiz. H Â, * No: 15 Yİ — Tercilme ve iktibas hakkı muhjuzdur — ğumam için u L ae ğ .ı' | Ü NŞi * |- Bütün Feriköy benden bahsediyordu: Hiç kimse benim kız olduğuma bir türlü inanmak istemiyor Leylâ bunların en başında... “Biliyorum, diyordu, bu yalanları senden so ydurdunuz!, by, Civar kahvelerinden birinde oturmuş ısmarladığım kahveyi içiyordum. sınlar kızı oğlandan soğutmak için, oğ- lana kızdır deyip çıktılar işin içinden. Diyenler ekseriyeti teşkil ediyor, kimse benim kız olduğuma bir türlü inanımak'istemiyo-, daha doğrusu ha. namıyordu. Bir çokları bu düşüncelerini bana ka- dar duyurmanın yolunu buldular. Bun- lara yalnız gülmekle ve: aç — Bilmem ! | î!î ( Demekle mukahele ettim.. Aradan bir hafta geçti. Ortalık - du. | rüldu. Dedikodularım 'soğu 'gelmediyse * de eski hızını kayoetti Civar kahveler- den birinde oturmuş ısmarlaklığım kah- veyi içiyordum, Biri omuzuma vurdu.. Başımı çevirdim. Bu Leylânın karde - şiydi., — Kenan ağabey, seni bizden bekli - yorlar, idedi, Bu davet yersiz ve mânasızdı. Ley - lâ, yahut annesi beni niçin çağırır « lard?. Artık her şev bitmiş, het şey anlaşılmış değil miydi? Fakat içimden bir ses: ; — Git Melekzad, belki bir şey öğ- renirsin!.. Diyordu. Bu sesin tesiriyle: — Peki gidelim, dedim, Beraber çıktık. Fakat o yolda arka- daşlarına gideceği bahanesiyle ayrıldı. Ben eve gelip te kapıyı çalarkan he- yecanımdan zangır zatıgır titriyordum.. Bana kapıyı Leylâ açtı: — Beni çağırmışsınız, dedim. Hafif Wr gülümsemeyle: — Evet ben çağırttım. İşin yoksa bi. raz içeriye gel.. İçeriye girdim,. Ortada annesi görün- müyordu : — Annen yok mu? diye sordum. — Hayır!.. Komşidlla.. O bunu söylerken şapkamı aldı ve paltomu Zzorla sırtımdan çıkarttırdı. Sonra mangalin başında yer gösterdi. Hiç konuşmuyor, sadece elindeki ma. şayla mangalı eşeleyip duruyordu. Onun ben? çağırtması her halde bir şey söyleyeceğindendi. Sordum, O za- man elindeki maşıvı bırakarak dikkatli dikkatli yüzüme baktıktan sonra kısık bir sesle: : — Geçen gün, dedi. Annenin uydur - duğu yalandan biz bizşey anlamallık. bunu ne maksatla yaptığınızı, annenin ne fikirle yalan söylediğini bana izah eder misin? Mümkün olduğu kadar soğukkanlı görünmiye çalıştım. — Arltık, dedim. Bunları kapayalım. Tiyatro oynandı, perde kapandı. O bu sözümden sinirlendi yüzüme kin dolu bir nazarla baktı: — Daha hakikat ortaya çıkmadı ki perde kapansın, Keran, bana hakikati söyle... — Bu hususta söyleyeceğim hiç bir Vi | | şey yok.. Beni ister kız, ister oğlan te. lâkki edin... Diye sözü kısa kesmek istedim.. Ley- lâ israr etmedi. Yalnız yerinden kal- karak, yanıma çektiğibir sandalyeye oturdu. Bir kolunu boynuma doladı. Bir eliyle de çenemden tutüup yüzümü ken. dine çevirdi. Sıcak nefesini — tenimde duydum, İçli bir sesle: — Biliyorum, dedi. Bu yalanları, senden soğumam için uydurdunuz. Fa- kat ben #stediğinizi-e yapamıyacağım.. Seni hâlâ seviyorum, Kenan söyley be-- ni hiç mi sevmiyorsun artık? Benden bu kadar çabuk mu bıktın? Bu sesete kadınIık guürurunun ölü . mü, aşkın doğuşu vardı. Ünun çenem- deki elini tuttum, Ellerim arasına ala- rak: 4 — Belki seviyorum, dedim. Fakat ne yazık ki hisle değil, kafamla hareket etmek mecburiyetindeyim. Fedakârlık “yapmam lâzım. O, her şeyi bildiğinde israr eder - bir şekilde başinı salladı: — Âilen benimle evlenmene izin ver. medikleri için başka türlü hareket ede - mezsin,. Fakat ne yapayım ki ben ay- rılmak istemiyorum. Geçen bir buçuk . sene içinde, sana Öyle alıştım, öyle bağ. landım ki ayrılırsak, sensiz yaşayamıya- cağımı anlryorum, Yalvarırım sana Ke- nan, beni birdeniire terketme.. Müm. künse beni ara sıra gör.. Benden böyle birdenbire değil, yavaş yavaş uzaklaş. Bu suretle hareket etmen, beni muhak - kak bir ölümden kurtaracaktır. Seni ha- yatımın sonuna kadar unutmıyacağımı, ileride de, senden tamamen ayrıldıktan sonra da göreceksin. Geçen vak'alar ve bu bir hafta, onu öyle sarsınıştı ki anlatamam. Tanınmı « yacak kallar değişmeşti. Yüzünde ıstı - rabının derecesi bariz bir şekilde oku - nuyordu. Ona acıyordum. Önuü bu 1s. tırabından kurtarmak için ne yapabi- lirdim? Teklifini kabul etmemek, belki buna faydası olabil'rdi. Fakat o zaman ben kurtulmak istediğim müşkül — va- - ziyete tekrar ve bile bile kendimi atmış olmryacak mıydım? Onların izzetinefsiyle oynıyan ben değil miykdim? İşinden — çıkarılmasına ben sebep olmamış mıydım? Kendimi müşkül vaziyete sokmakla buson iki sorguyu karşılaştırınca benimkinin, o. nunki yanında pek ehemmiyetsiz kaldı- ğgını gördüm, — Peki Leylâ, dedim. Söz veriyorum. Seni birdenbire terketmiyeceğim. Seni ara sıra evinde, yahut İdışarıda istediğin yerde görürüm.. Büu sözümün Leylâ üzerindeki tesi- rini gözlerinizle görmüş olsaydınız, ağlardınız. O yarı ağlamak, yarı sevinç arasında kıvranarak: ? (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: