Te M00 BIRİNCİKANUN — 1937 Tuhaf bir Meslek (Baş tarafı dünkü nüskamızda) an;&yty;m" ilk zamanlar bu meslek & 'Pek hoşuma gitmişti.. Fakat ara- "yı-bm zaman geçince yağdan ve 'irden bir tiksinti duydum. İşe baş- '#mdan iki hafta sonra bayağı zah- Sekmeğe, bu işten ayrılmağı düşün ..ş' başladım. ' 98 ve peynir yiye yiye bende ıştaha ,h'du_m;b;ı şey * Omamıştı. Karnım İ Bu halde canım bir türlü yemek M:mı' Sözün kısası işe başladı- h iki bafta sonra, karnımdakı faz- wî'“““ eritir ve bende yeniden ye- x“__l:fıusu üyandırır. diye karnımı l'îl tirt Üstü güneşe karşı yatmağa aa havalide, Kırımda, benim çok iyi İltü arkadaşım vardı. Bu arkada- " adı Mişa idi. Mişa, çok iyi, çok - Yakın bir çocuktu. O da benim * ,"5' çeşnici idi. Fakat o, şarap çeş- ,;': İdi; şarap imalâthanesinden - bi- Ö Çalışıyordu. | ea V" mesleği benimkisinden de be- Wou yemek yemek bile müsaade '"llrd:. İşi gücü sabahtan akşama D Barapların tadına bakmaktı. An- * B 1 akşama yemek yemesine ım':ıywıaıdı. şı*h » yağ ve peynir yemekten anam $ A xg_”lh. İçki içmeme katiyen izin ve- 'a tdu. Halbuki onun işi ise, tama- Süimkinin aksi İdi, Adamcağızın » Kırsma şarapları içmek, akşa- h*'l: sarboş sarhoş dolaşmaklı. Akşam Mişa ile buluşmuştuk. Ben x“"l(ırd.ı yağ ve peynir yemekten ımk':avînu uğramış bir halde idim; ; * yürüyebiliyordum. Mişa İise “Smekten zil zurna idi; o da güç- 4 'k,_;üıiıvchiıs,vordu O akşam ki âr- M&ımu bizi hiç sarmadı. Aramızda | lacak müşterek hiçbir şey yok- Nek istiyor, ben ise, onun eksi &.’:;mck istiyordum. Velhasıl hir adan oturuyor ikimiz de ka —_:"lklırı bakıyorduk.. uııı.ıı:: H a şifa verecek hiç bir şey yok- Pit sessizlirten sonra ona: Bu iş beni sarmadı, dedim. Vakıa .:Mbi il4 aramtızdaki mul svele- 55._ benim orada sonbahara kadar N icap ediyor. Fakat'bende son- %5 Deklemeğe tahammül kalmadı.. k insanlık gururümu kırıyor. Mş::ı. vemek ver mi? S&0 şım bü fikrime itiraz etti: © bahardan evvel işi birakmak değildir, dedi. Çünkü bu mev- Ü, a bir iş bulamazsın?. Biz İK ı—,f ? başka çare, orijinal bir ted. ı_*:uıeıı'yu.. Bunu sen bana brrak & .ç:!ünevîm.. Malüm ya, insanın N N akkua daha İyi fikirler ge: An Adan bi M bir müddet geçtikten sonra N el yine buluştuk. Barar Bih;, 'Ş '!'"r musun ne düşündüm, de- Him ? müvakkaten işlerimizi de- g_ M h.L:'n yağ'arın, peynirlerin ta- x'. Bir %'_ı:h.hıırn dobğıvnplımı tadına ; B . afta Je — çalıştıktan - N,:"'e Eski İşlerimize döneriz. Za- Haa bunu tekrarlarız... - Böyle- he Hnizde dolar.. Bu suretle bir kı"muç oluruz.. Madem W bu b : ize izin vermiyorlar, biz bu Ö. “* usul sayesinde kendiliği- a. ı"Ilm etmiş oluruz. ğ&:wmî n teklifine çok sevind'n. NM İ Çiltlik sahibinin bu işe pek ':o.: Stemiyeceğini söyledim. Ar- H0 , K İSİ özerime ben akyorum, de- D t t "im 'el:,.u:'"l tuttu ve kendi patranu- u yt aK Tdüğün kasa boylu, — tosto î»% ;:;ı:edı'. iki hafta için mü- N eh çç verimi tutab'lir. Benim AÇ G TEM geldi. Birkaç gün *ı* bq_;:"”'k mecburiyet'ndevim h M'lrn Mayasağrm bu milddet zar- pteç y VADtSım işleri bu arkada- Patronu Lu işe razı ol — Peki, dedi. Arkadaşına yapacağı işleri göster!. İki hafta sonra da gel! Bu defa ben ark>taşımı elinden tut- tum; bizim çiftlik sahibine götürdüm: — $Şu gördüğün uzun boylu zayıf adam, iki hafta için mükemmelen serim yerimi tutabilir, dedim. Moskovadan tey zem geldi, Ferhalde kendisini görmem, birkaç gün onunla bulünmam lâzım. Benim çiftlik sahibi de bu işe razı oldu: — Peki, dedi. Arkadaşma yapacağı işleri göster ve iki hafta sonra geri geli, Zaten işlerimiz bugünlerde geri gidiyor. İrana tereyağı gönderecek yer de eritilmiş yal göndermişiz! Bu böyle devam ederse İran bize darılır ve bir daha da bizden yağ satın almaz!. Bu suretle biz Mişa ile yerlerimiz de ğiştik.. Fakat daha ilk gümü her ikimiz de İşleri allak bullak ettik.. Mişa benim yerime geçtiğinin birinci günü o kadar çok peynir ve yağ yemiş ki akşama adam akıllı hastalanmış Ben- se uzun müddet içki içmediğim İçin, yirmi yudum şaraptan sonra adam akıl- İt sarhoş oldum ve Mişanın patronunu bir iyice patakladım ,.Hatta arkadaşım hakkında birkaç kötü lâf söyledi; İ onu büyük şarap fıçılarından biri içine atmağa bile kalktım.. Tabif ertesi gün alessabah bana yol verdiler.. Aynı şekilde Mişayı da bizim çilftlikten sepetlemişler., Mişa ile buluştuk,. Bu işe bir hayli güldük. İki gün istirakat etmiştik.. Bizim için bu da kâfi id. Ertesi gün her birimiİz yine kendi işimlze dönecek- tik.. Fakat umduğumuz gibi olmadı.. Bizim çiftlik sahibi ile Mişanın patronu masılsa buluşmuşlar.. Bizim “teyze.. nu- maralarını birbirlerine anlatmışlar. Biz meseleyi bildiğmiz için hiçbir şey olmamış gibi yerlerimize döndük Pat- ronlarımız biri iyâte haşladılar.. Papuç larımızı da elimize verdiler.. Biz, tabli buna pek müteessir olmadık.. Ben bir tekerlek peynir, Mişa da birkaç şişe şarap aldı, Öylece yola çıktık; ve baş- ka bir işe yerleştik. (Mihail Zoşçenko'edan) Musiki ve inekler Musik'nin insanlar ve bazr hayvan- lar üzerindeki, tesirini bilmiyen yok- tur. Hatta bazı hastalıkların da musiki ile todavisi düşünülmüş, — tecrübeler! yapılmışıtr. Fakat, musikinin, ineklerin sütünü arttırdığı ne görülmüş ve ne de işitil- miştir. (Yorkşir) de bir çiftçi, ahırlarında sabahtan akşama kadar orkestra çaldı- rıyormuş. İnekler, cazdan, ve buna benzer gürültülü çalgılardan hoşlanmı yorlarmuş. Hazin bavaları beğeniyor. lar ve bunlar çalmırsa daha çok süt veriyorlarmış. Yakında, asri ahırlara birer radyo konukluğunu, Betohfenin — senfonileri- nin çalındığını mı göreceğiz.. r Bir işçi gibi fabrikada çalıştım ; hizmetçitik yaptım (28) 11 “ Hanımım ,, İltifat ediyor: - “ Sana kahve pişirmekten 10, ortalık toplamaktan 5 numara!,, Düşünüyordum : On lira aylık, bu kadar işe karşı fabrikadaki kazancımdan azdı. Tevekkeli değil, hizmetçi kıtlığı vardı ? Röportajı yapan: Neriman — İyi çalışacak.. Öteki gily işi sal- lamıyor.. ü Yemekten sonra isteyenlere kahve pi. şirdim.. Götürüp verdim. Toplanması icap eden yerleci topladım. Tozlarının alırnması lüzım gelen şeyler üzerinde en küçük bir leke bızakmamıya çalıştım. * Saat dörtte birer kahve daha piş'r - Vm, Fincanları toplamayı gittiğim za- man bayan döktor: — Sana kahve pışirmekten on, orta- lık toplamaktan beş numara — verdim! diye iltifatta bulundu., Bundan sevyinmed'm değil. Şimdiye kadar okuduğum mekteplerde sınrf geç me notlarım arasında on numarayı na « dir görürdüm. Bunu kahve pişirmekten kolayca clde etmiş olmaklığım beni nasıl sevindirmezdi?, Ev içinde yavaş yavaş, kendimi pek yabancı hissetmeme ye başladım.. Hanı mr memnun etmek için hareketlerime dikkat oliyor ve yapılması icap edeti" şeyleri işaretlerine meydan bırakmadan yapmıya çalışryordum. * * * Bir kadımn için, banımımın mesleğin- den daha iyi bir meslek tasavvur edi < lemez. Bir apartı:man katı hem muaye- nehane, hemi yuva., Çocuğundan uzak değil.. Hem aile fertleriyle, hem hasta- lariyle başbaşa.. Bayanım, doğrusunu söylemek lâ. zımsa çalışkandı da, Hastalarımı. mu- ayeneden arta kalan zamanlarında ço- cuğiyle uğraşmaktan ev işlerini yoluna koymaktan büyük bır zevk duyuyordu. O bana nasıl kasve pişirmekten (10) numara verdiyse ben de onun münev. verliğine, kadın oluşuna (10) numara Üç yıldız vermekten çeki'nmedim, Mi Mi Saat beşte işlerim tamamen bitti.. Ya- puacak hiçbir gey kalmadı. Hanımım- dan, biraxz hava almak ve dolaşmak için izin istedim Benden bunu esrigemed,. Hattâ istersem ber akşam üstü çıkabi . lezeğim.. Böyle hizmetçiliğe can kurban değil mi?, Fakat bu san'ati, bu kadar #yi, bu ka- dar istenecek, can kurban edilecek bir Şşey sanmayınız.. Bir evin işi, ya'nız bulaşık yıkamak- ha ortalık toplamakla kahve pişirmek. le, gelle, gitle bizmiyor. Bundan sonra- ki günlerde çaması yıkamak ta, ütü de, yemek pişirmek te var. Hele kepette biriken kirli çocuk ça- maşırlarttı. görmüş olsaydınız. bana hak verimdiniz. Bereket ki, daha bunları yıkamamı emretmediler.. Bana: — Yıka!,. Dedikleri zaman da: — Hayır yıkamam!.. Diyebilecek miyem?. Hanımımım kızzardeşinin ; — Sonra mırtıkırın etmek yok hal. Deyişi kulaklarımda çınlıyor. Ben buraya gelirken, kerşeyi yapacağıma dair söz vermiş değil miyim?, Bana verecekleri on liza aylığı her halde benim güzel gözlerim için vermi. yorlardı. Bunları benden istemek hak - ları, benim de ist-aeni yapmak borcum- dü, , Düşünüyozdum. On lira aylık, bu kadar işe karş: fabrikadaki kazancımdan azdı. Tevekkeli değil, hizmetçi kıtlığı vardı! bi Merdivenleri, kaçar gibi ikişer üçer atlayarak indim. Sakağa adımı âtar at. maz geniş bir nefes aldım. Aylardır bapsetilmiş, nihayrt hürriyetine — ka- vuşmuş bir mahkımun ferahlığını duy- dum, Serseri adımlarla nereye gideceğimi bile düşünmeden ilerliyorum. Taşlar a. yaklarım altında kabarıyordu sanki... Yüzüme çarpan serinlik, hafif Tüz- gör, dört duvar urasında yatışan sinir- lerimi ayaklandırcı. Tekrar Hönmek is. temiyorum. Bu iş fabrikada çalışmaya benzemiyor. -i Sepet içindeki kirli çamaşırlar gözü- mün önüne geldikçe içim Ürperiyor ve bunu düşünmemiye çalışıyarüum, Dönünce, yatıncıya kadar gene iş... Sabahleyin erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamık lâzım, Herkesin yatakları. na kadar kahvelerini götürmek icap e- decek. Sabah mahmurluğu arasında her kesin gönlünü hoş etmeye çalışmak he- sapta kayıtlı. Hele o ün'versiteli bayan. Kimbilir ne kadar nazlanacak! Üniver - site koridorlarında sık sık tesadüf ettir ği kizım evlerinde bizmetçilik yapması. na akıl erdirmeye çalışacak ve kendi kendine sebeplerini arayıp bulacak, hakkımda bin türlü şey düşünecek.. Fakat dönmeliydim., İşim bir gündüz çalışmakla bitmiyordu .Bi hizmetçinin gece hayatını da tesbit etmem lâzım. Yarım saatten iezla böylece âvare do- Jaştım, Nihayet vene eve, kapıma dön- meye karar verdim, Apartımanın önüne geldiğim zaman, Şışhane yokuşundan bozularak geri ge'i giden tramvay ara. baları gibi irkild'n. Bu sırada kulağı- ma bir ses çarptı: — Kız! Nerelörtden geliyorsun?. Dönüp bakınca bana seslenenin &- partımafım kapıcısı olduğunu gördüm.. 'Yanında yüzüme bakıp bakıp — sırıtan bir kız da vardı. Bu kıtr gündüz, yoğurt almıya git . tiğ'm zaman gene görmüştüm. O da bu apartımanın başka bir dairesinde çalı- gşıyordu. — Biraz dolaştım, diye cevap ver - dim.. Kapıcı cevabimi. - tuhaf bir » gülüşle | | karçıladı. İçinden , — Kimbilir, kimlerte?. Dediği muhakkaktı, İçeriye girmez. den önce bunlarla biraz sohbet etmek benim için faydalı olabilirdi. Bu fursatı kaçırmanalıydım. Mademki #ş bana a- ğır gelmişti, ve bunda işçilikte olduğu kadar da sebat edemiyecektim, konuş - Halıydım.. Kapıcı: — Memnun musun yerinden? diye sordu.. — Çok memnunum.. — Çok öyi bir ailedir, kıymetini bil., Onun gibi olma! — Kimin gibi Kapıcı yanınmda sıritan kızi işaret et. ü: " — İşte tunun.., — O ne yapıyor ki?. — Ne yapmıyor, diye sor da söylüye- yiml. : — Ne yapmıyor öyle ise!.. — Girdiği yerde on gün bile kalmaz, O kapı senin, bu bapı benim dolaşır. Kapıcının bu sözü, kızın drina do- kunmuştu; — Haydi sen de, dedi.. — Yalan mı?, Cevap vermedi.. Kapıcı bu sefer bana sor;du: — Bundan evvel nerede çalıştın? — İlk çalıştığım yer burası. — Demnek işe yeni başladın?. — Evet öyle oldu.. Bunu biraz acındıracak tarzda söy. lemiştim.. Kapıcı tunun farkma vara - rak! — Çalışmak ayıp değil kızım, dedi.. Herkes hayatta istemediği, aklına ge- tirmediği şeylerle karşılaşır. Tahamül etmeli. Daha gençsin önünde iyi gün. lerin olur inşaallat, Bak bana.. Ben kapıcılık edecek adam mıydım? Ne ya- palım başa geldi çekiyoruz.. Başa geti- renlere de çektireceğim #nşallah.. Bu inşaallahları bol kapıcının dertli bir adam olduğunu anlryorum. Bunu deşmek mümkündü: — Daha evyel ne işteydin?. — Ne işteydin de ne demek?. Der gibi yüzüme baktı.. — İşte değildim, dedi, işim — gücüm vardı, 35 — 40 yaşlarında görünen bu güç- Tü kuvvetli adamın ne işi olduğunu me. — Neydi işin gücün?. — Kasabamda, dünyadan şikâyetim olmadan yaşayıp gidiyorduk. Dükkâ. nrm vardı. Beni geçindiriyordu. Günün birinde kasabadan tren hattı geçirdiler. (Devamı var) Haberin deniz ve macera romanı: 29 Yazan; Ali Rıza Seyfi, — Oh, oh; dostumuzun - bandırası Bişti! Gözlerimi geminin direğine kaldırınca ora. dan Rus bandırasının indirilmiş, yerine kapkara, büyük bir korsan bayrağı çekilmiş olduğunu gördüm. Eyvet, ben işin böyle olduğunu biliyor. dum.. Lâkin o korkunç bayrağın gerçekten gö- zümün önünde dalgalanmağa başlaması damar- Jarımdaki bütün kanların büyük bir hız ve ateşle dönmesine sebep oldu. Ben duüygularımı incele- meğe vakit bulamadan üstümüzdeki gökler yarı- iryormuş gibi bir uğultu duyuldu ve büyük bir hambere homurdanarak gemlinizin provasından ancak elli metro ileride denlze çarptı. Hamdere. nin gemiyo rastiamadığını gören Türk gemicile- ri büyük bir şevk ile hep bir ağızdan coşkun bir: — Yuha! Kopardılar.. Lostromo Doğan rois bile daya. namayarak elindeki tüfefi havaya başalttı . Mu. hakkak, kurtulunmaz ölüm tehlikesi önünde güs- terilen bu sevk ve coşkunluk ancak Türk mille. tinde rörülebilecek b'- ruh hadisestdir. Ben arkadaşım Aliye: — Ne acı şey; diyorum, şu alçaklarla boğaz yine de- boğaza döğüşerek olaun ölmiyeceğiz de bizi ken- di gemimizde yaban kazı gibi uzaktan avlayıp vuracaklar.. Ah Ali, Ali! Ben sana kaç kere söy- ledim! Kız kardeşini niçin beraber getirdin! Heyecanla söylediğim bu sözleri, biraz ötede duran Doğan kaptan duymuş olmahydı. Bir yan. dan ufukta batmakta olan güneşo, bir yandan da doğudan etrafa sinmeğe başlayan göcü gölgele- rine ve uzakta bazı gis parçalarının toplandığı noktaya dikkatle baktıktan sonra bana dedi ki: — Biraz sabret bakalım, Şahin bey; herifler suya sandal indirsinler do. Bu sırada büyük harp zırhlıst bizden bir mi- lin dörtte biri kadar uzakta dalgalara baş ver- miş sallanıyordu. Elimdeki kuvvetli deniz dür. bünü bana onun güvertesindekileri, bunların ara- ernda da, islimli dümen dolabı başında duran kaptan Blakı pek açık güstermekte idi. Bir ta- kım gemieller matamozeden bir sandal indirdi. ler, Bu sandal biraz sonra bize doğru gelmeğe başladı. Ben sinirlerim gerilmiş, dudaklarım ku- rumuş olduğu halde bu uğursüz sandalın her &a. niye bize yaklaşmasına bakıyordum. Bu küçük töknecik bana, korkunç ölümün kara habercisi görünüyordu! Birdenbire Doğan kaptan: — Hepiniz bana bakınız; şu silâhları alın vo gölünlere çevirerek benim vereceğim kumandayı bekdeyin! Kaptanımız köprü üzorinde sinirli sinirli do- laşıyor, dakikada bir gözlerini uzakta, Atlantik suları ürerinde toplanan #İs kümesine çeviriyor. du. Oraya bir daha baktıktan sonra ilâve etti: Hazır dürün ve ben ne vakit “ateş!,, diye haykırırsam kurşunlarınızın boşa gitmemesine dikkat edin! Çoğu Karadenizin doli dalgaları, korkunç fırtmaları içinde yunus balığı avcılığından gel- me Türk gemicileri için kaptanın bu söüzlerinden höş, keyif verecek ne olabilirdi? Şimdi zırhirnin sandalı o kadar yaklaşmış Idi ki, içindekilerin yüzleri pekâlâ seçilebiliyordu ve içinde olan beş kişiden üÜçünü ben tanırmıştım bile, Bunları Pariste Martin Hall ile kaptan Blakın odatıma gittiğim vakit görmüştüm. Öteki. lerden biri de Çinli idi. Sandalın kumandanı İse, © korkunç, çirkin “gök gürültüsü Con,, du., Bize yaklaştığı vaklt ay kalktı vo haykırdı: — Bu gemi nasıl gemi? Bizim Doğan kaptan tekrar sis kümesinin bulunduğu yana doğru çabuk bir göz atarak “gök gürültüsü Con,, un inlemesine yakın, kalın ve sert bir sesle karşılık verdi: , — Bettm gemim! Birdenbire bizim Doğan kaptanın aklından geçen manevrayı anlamış olduğumdan yüreğim büyük heyecanla çarpnmağa başladı. Sular bizi o Gis kümelerine doğru attığı gibi makinemiz de arasıra yavaş birkaç devir yaparak göze çarp- maz bir halde bu düşmemize yardım ediyordu.. “Gük gürültüsü Con,, kaptanımızın cevabına karşı öfke ile haykırdı: — Ya sen kim oluyorsun bakalım? Dotan kaptan iİstifini bozmaksızın' — Böen mi?, Beni mi soruyorsun? O kadar (Devamı var) D et b sisbeeaine 2 lli A metealileie g bğe li aei ei G sEL di ğ ee — Belkin ai ll Si A Gdi Si eee ASA o v c e! —e 2 Dleb l ll AOA İ A | |