EŞİ örüşler e ş Ur patlasın, Sal oynasın! bağünyg arttırma ve tutum İşlerini, &İİ, bize vaktiyle öğretmiş, ği hayırlı geylere bizi vaktiyle hiz k 3 olsalardı, buğün, şu yurdun di, iki tiğinde hiç değilse bizim de Deli dikili ağacımız bulunurdu. hap kan hirklarını benim gibi tam Uy ,, YP harman savurma devirleri. Mağa, velyli zamanlarında geçirmiş nz Vukrâ sonradan paranın gümüş tı, RU biraz anlamıya başladılar a- Mig Paza eder ki iş işten bir hayli Mİ artık... siz, oklukta, delikanlılıkla, toylukta İYayy e ucumuza geçeni o zamanlar in eritmemiş olsaydık, şimdi BR, . mizi dizimize vurur muyduk? May artık akıllandık, banyayı N yad. arttırmanın, tutu - iç entek old mea 8€l de şimdi bu yaştan sonra İyi Sabam, çalış; didin babam didin; ua kazan ve o kazandığından da e amuda beraber, şimdi çocuk- benim de bir kumbaram var. yi Eli hesapsız, kitansız günler iğ © günler, neydi? * yaş yirmi, yirmi bir.. Ka. & dört sarı lira aylığım var... A- » kardeş benden bir şey bek- Sh, 7 Üstelik evde babalı firm has | ». İş için bu dört sarı lirayı biz Tay larla aburcubur, kıvırzıvır şey- şe havale ettiriyoruz. O za. Kia, la ben, cizarada İçmediğim iyi dört lira dn bana dısarda pek By or. hattâ çok az geliyor da İş, ,na kalemdeki odacılara yana- Yayin daha aym haftası olmadan Onlar, on beşler, yirmilerle kır. 0 İkiler (Hürriyet) (Müsavat) İ CÜbuvyet) yıllarıydı. Millet başa coşmuştu. Yaz kış Beyoğ- ai gil, Içkili gazinoları, mazino- . R.” almıyor; ortalıkta bir: b, Patlasın, çal oynasın. Kİ giliydrda. O zamanlar bi- . GOY; valde çeşmesi kol gibi akr- | Mit > Benenle har vurup harman Higava alıştıran yalnız bu terane iy Daha eskiden, çocukken din- “ld, Zumuz: me bana babamdan mi- nin, Üyiok türkü, şarkı ve kantolar bizi icad edip ortaya atanlar a Mm körpecik zihinlerimizi bu Adlı fing atmıya hazırlamışlardı. Yi yz yüzde onlar, on beş- » le odacılara kırdırmamız Arasıra evlerden sızdırdığı- 1, Bşncıklar da bize yetişmi- m ken bir an geldi ki bize bir Maaşlar komisyoncular, tefe- Sam zlar da tebelleş oldular. ağırlarımızı, elbiselrimizi, IZI, mendil, gorap, boyun- » #emsiyelerimizi, feslerimi Nm vs daha bilmem ne- Y ei herifler vasıtasile Ga- unun birkaç meşhur ağaları iki kat pa- Ve bunları daha alma. ie kr faizlerile birlikte o bes ! iy acağımız şeylerin dört AN Yaş Senetler O imzalıyorduk. ei bastığım yıl, iki yüz “ kiza il Ve talip arasmdan İm- Mn gedirem için bizim aylığa £ Ny eklenerek maae'zn altı İaşe Fakat böyle oldu da bu. em hayrı oldu sanki? EE İİ LE & 777 FE; 7 4 vezneden ben değil, o- yiyin a gün veyahut daha i KO Peşin keserek o bana ME Parç erİvor ve ben daha i YI cebime İndirmeden ty Mağazalirm suratları y & © “tık simsarları dikili Kn — Yüz olduktan sonra beh vt, öy, üretle alıp dağıtıyor ve Yi a iy yi vezneden aldıktan Ni Pah ©, bana yeniden beş Yüz a k yüz on, hattâ İr ,,, TUŞ verip yeniden al- Vip Siya St alır, Sonra veresiye | Paiyş arım simsarı gelip | Yüz, yüz elli kuruşu Devamı 10 uncuda Siman Cemal KAYGILI Vaktile semtin en güzel yerlerinden birl olan Kâtipsinan mahallesi Şimdi veeremei senem aamaa RENE see eeereEreReN, Yazan: HABERCİ| Bundan evvelki yazımda, yol üzerin » de uğradığım Hasanpaşa hanını yazar- a ken, © gün doğduğum mahalleyi gez meğe karar vermiş olduğumu yazmış « tom. Hasan Paşa hanından çıkıp bizim cs- ki semte doğru yürümeğe başladığım zaman, içime garip bir hüzün çökmüş tü. Daha küçük bir çocukken ayrıldı - ğım eski mahalleme tam 1$ senedir a. yak basmamıştım. Sekiz on yaşıma kadar bütün kış mevsimlerini içinde geçirdiğim Beyazı .. dın Soğan ağa mahallesinde bir çok w- nutulmaz, çocukluk hatıralarım dı. Bir zamanlar, daha doğrusu, büyük Lâlek yangınından evvel, İstanbulun en iyi mahallelerinden biriolanbu yer, sonra, sonra, gittikçe bozulmağa, ba. krmsızlığa uğramış, mahallenin bir kıs- mı bu yüzden tamamen harap olmağa doğru giderken, ö'ğer bir kısmında ise, vars yeni apartımanlar, evler yükselmeğe, ! büyük bir imar faalyicti uyanmağa baş- lamıştı, Ben bunları, o güne kadar hep ağız. dan ağıza, kulaktan kulağa duyup, işit- möştim. Yanımda foto Âli olduğu halde Hasan paşa fırınının yanından Haznedar ced- ARE yümrü”nir Yer olaf bu caddeye şimdi yeni kaldırım döşen » miş, ve muntazam bir hale konmuştu. Bir tarafta, Hasanpaşa hanının bir ha . rabeden farksız olan arka kısmı durur- ken, diğer tarafta yepyeni güzel apartı- manlar yükseliyordu. Hanın harap duvarları arasına sığın- muş kireçhane ve 20 senedir elektriğe tahvil edilemiyen havagazi fenerleri ol masa buruyı tanıyamıyacaktım, Yolun sonunda insanın karşısma çı - kan hârap ev yıkılmış, yerinde boş bir | arsa duruyordu. Asıl mahallenin İçine inmek, bizim eski konağı görmek için, Tatlıkuyu yo - kuşuna doğru yürüdük. Fakat aşağı in- meden evvel, şimdi Üzeri kapanmış ve kullarılmaz bir şekle konulmuş olan tatk kuyunun yanma gittim. Vaktiyle mahalledeki yüzlerce insanın su ihtiya- cını karşılayan bu kuyu, gmdi (o hakiki bir harabe olmuştu. Senelerdenberi hiç değişmiyen yo. kuştan aşağı İndiğimiz zaman gözleri- me inanmak östemedim. Zavallı eski ma- hallem, şimdi ne hale gelmişti. Başta bizim ev olmak Üzere, bütün evler u. mulmaz bir şekilde göçmüşler, eskimiş- ler, bâkımsız harap bir hal almışlardı. Bir kısım da hayatlarını daha fazla de. vam ettirememiş, yıkıcılara teslim ol- muştu... Eski mahallemi çok köhnemiş bir vaziyette bulacağımı zaten biliyordum. Fakt bu kadarını hiç ümit etmemiştim. — Zavallı mahallem, diye söylene söylene bu sokaklardan bir an evvel u . zaklaşmak için, hafızamda kuvvetli bir yer işgal eden Kâtipsinan camisine doğ ru yürüdüm. Yolda arkadaşıma anla- tuyordum: bir harabe olmak üzeredir Vaktiyle bütün bir mahallenin su ih- tiyacını temin eden Tatlıkuyu bugün battal edilmişti yangında bizim mahalleyi afetten kur - tarmıştır, Müthiş alevler binlerce evi yaka yaka bu camie kadar gelmiş, ve <amiin tam yanında, bir mugze kabi. linde durmuştu. Belki daha ahlatâtaktım, Birdenbire sözlerim boğazımda düğümlendi.. Ken- dimizi, anlattığım camiin karşısında bu- Juvermiştik. OMeğer O zaman ko ca bir mahalleyi yanmaktan kur- taran o vami şimdi kendisini harap olmaktan kurtaramamıştı. Ve bugün topu topu dört duvariyle mina resintlen başka bir şeyi kalmamaştı. Dam tamamen yök olmuş, etfaltaki me- zarlıkların parmaklıklarından ezer kak mamış, ve bütün mezar taşları garibüş. şekil vaziyetler almışlardı. İçinde otlar dikenler bitmiye başlıyan camtin ortası- na bir pöz attım. (Cami yıkılsa da, mihtap yerindedir.) meşhur darbume - selini hatırlatmak. istermiş gibi yalnız mihrap yerinde duruyordu. Biraz ötesinde #se, tersine çevrilmiş eski bir teneşir tahtası gördük.. — Zavallı Kâtipsinan camisi, deyip, 10 adım ötemizde eski yangın yerinde şimdi yer/den kurulan mahalleye doğ . ru yürümeğe hazırlanıyordum. Tam bu sırada yaşlı bir adam yanı - Ten ton — Şimdi göreceğiniz cami, büyük amcdanın karıSsı Wi Wi mıza sokuldu.. Bizi tanryordu.. Kendi - Istanbul konuşuyor siyle epey dertleştik, eski mahallenin neden bu kadar bakımsız ve harap bir hale geldiğini şöyle anlattı: — Yangın yerleri imar edilmeye baş. Yayınca bizim eski yerlerimiz, iki yep- yeni mahalle arasında kaldı. Bu vaziyet karşısında mahallemiz tatii her gün gözden düşmeğe başladı. Dışardan ye- ni yeni insanlar gelmesi şöyle dursun, buradakiler bile, civardaki yeni mahal. leye taşımmağa başladılar. VE rmümey vw iyi gördüğünüz vEziyeve geldik. Kimbilir burklan sonra da da « ha ne olacağız?. ğ Son kelimeyi söyledikten sonra yanı « mızdan uzaklaştı, gitti. Biz de, önü - müzdeki yeni mahallenin toprak cad - desine çıktık, Burada hâlâ #nşaat vardı. Yeni yeni apartımanlar, evler yapılıyordu. Bir çok çocuk, ufacık bir topu arala. rma almış, sokak içinde futbol oyna - makla meşguldüler, Kolu boynuna asılı bir küçük te evinin penceresinden ar“ kadaşlarına hâkemlik ediyor, belki de oyunda kırdığı kolundan dolayı şimdi bü patırtdıya iştirak edememekten do. layı hasretini böylece avutmıya çalışı- yordu . Bu küçük sporculardan sırtında sarı — kırmız; renki gömlek bulünan şirin bir yavru beni tanıdı: “Haberci geldi,, diye arkadaşlarına gösterdi. O yu ıraktılar. Zekâ pırıldayan göz lerin? bana dikip âdeta bir şey sormamı bekliyen bu çocuğa yaklaştım: — Adın ne senin bakalım, kilçiik, — dedim, — Gömleğinden anlıyorum ki sporu çok seviyorsun?, — Adım Müfit, dedi, elbette severim sporu. Hele futbolu. Babam beni ge lecek sene Galatasaraya verecek, Klübe de gireceğim. Büyüyünce de birinci ta kımda oynayacağım. . — Alâ, dedim, çalış bakalım, Beli ki sen iyi bir sporcu okcaksın, Küçüklertlen ayrıldım, toprak yollar da yürümeğe devam ettik. ' Bu yepyeni mallallede, hemen hemen herkesin derdi yolsurluktu. Kaç kişi ile konuştumsa : — B.z Yelediyeden daha çabuk dav- Devamı 10 uncuda HABERCİ psinan camiinin bugünkü zavallı hâli ve cümiin biraz ötesindeki yeni mahallenin toprak sokaklarında oy- maşan çocuklar Sir etek dolusu altın ! Abbasi halifesi Harunürreşit, sert, haşin olduğu kadar, mülâyim, iyi yürek li bir adamdı. Devletçiliği ve idare sis temi tetkik edilecek olursa, insan hem hayret, hemde dehşet içinde kalır. Bazan yese düşer, bazan takdir hisleriy le gö ün kabardığını hisseder. Ha- Jifeliği zamanında gaddarane hareketle- ri yok yere ortalığı kana boyadığı çok olmuştur, Fakat, halk dertleriyle de ya kından alâkadar olmuş, müthiş bir mut lakıyetçi olduğu halde, bazan da milli hâkimiyeti üstün görmekten geri kal- mamıştır. Harunürreşit, sarayında bir sürü genç cariye bulundurarak, hayattan mütelezziz olur, çölleri, serap ve rüya iklimlerini, bahçeleri dolaşırdı. Zehirli bir gülüşle bir sürü masum, günahsız insanları sürü sürü siyaset meydanına yolladığı çok olduğu gibi, fakirlere, yoksullara bol bol para dağıt tarıtdı, Harunürreşit'in Yonarzam islâm im. pâratrluğunun bir köşesinde, Abdullah ek adında bir adam vardı. Bu, Ebu Ömer | isimli birine borç para vermişti. Bor- cun ödenme zamanı geldiği zaman, Ab dullah, Ebu Ömere gitti, parasını İstedi, Borçlu, vaziyetinin kötü olduğunu söy liyerek, birkaç zaman daha müsâade ri- Ca etti. Abdullah oldukça paralı ve yoksul- Tuğun ne acı bir şey olduğunu takdir eden bir adamdı. Sabretti, alacaklısını sıkıştırmadı. A- radan epey zaman geçti, borçlu Ebu Ömer, iş sahibi oldu, vaziyetini düzeltti, borcunu ödiyecek kadar değil, hattâ faz lasiyle zengin oldu. Bunun üzerine Ab- dullah, yanına gitti, parasını istedi, Fa- kat Ebu Ömer gene savsakladı. Başın- dan atlattı; gene birkaç zâman için mühlet istedi. Günler ve aylar geçti. Abdullah ya- nma uğramadı, alacağını istemedi bile. Fakat bir zaman geldi ki, onun da işi bozuldu, sefalete düştü. Yoksul kaldr. Ebu Ömerin yanına gitti, parasını iste» di; — Şu benim alacağımı himmet eder misin! Çok rica ederim. diye yalvardı. — Param yok! — Olduğunu biliyorum. Allah daha ziyade etsin, gözüm yok! Kötü bir vaziyetteyim beni boş çevirme... — Yok diyorum sana! — Ben böyle mi yaptım, bi? sözle verdim. — Fazla konuşma, defol buradan! Abdullah bir şey söylemedi. Söyle- se de rie olacaktı?... Ebu Ömer iri yarı, güçlü kuvvetli bir adamdı. Kendi ise sinek gibi bir şeydi. Sefaletten bir deri bir kemik kalmıştı. Sert davranıp kafa tutmaktansa, mahkemeye baş vurmak daha muvafıktı. Öyle yaptı. Hükümete müracaat et- ti, fakat nafile... Ebu Ömer binbir dala» vere bularak, tezvir okuyarak işi uzatı yordu. Hâkimler de, onu tutuyor, Ab- dullaha ters muamelelerde bulunuyor. du. k Abdulah, inatçı bir adamdı. Hak- kımı alamamaktan, kötü muamelelere uğ ramaktan bıkmadı, usanmadı. Bütün resmi makamlara baş vurdu. Ayrı ayrı hepsine dert yandı. Fakat, hiç biri alâka » (Lâtlem sayfayı çeviriniz), Hüseyin Rüştü TIRPAN ö : t