Sana kalu sa 3 Üni Sacın Kıymeti UZ gü MALLA Baal MELUUMUMUD kp, Piiadığı bir o zamanda Yer, arı bir yerde yaşıyoruz. Bu a üöuidur. Zaman mefhumu- bain lâkaydimiz, o köprünün iki © dergi Saatlerden başlar. Hattâ le ,, “996 kadar ki Belediyemiz bi- Yöteğ; erinin doğru hareket etmi- 2g ade inanmış gibidir. e Bilmem Biğtami evvel, bir (o ilânda oku- Kinay Resmi bir (o programda B- in pgadeki veya Karaköydeki sa- &i dam, Mem kaç rakamını gösterdi- Nat any başlıyacağını, şayet bu de) san iyecek olursa karşı sahil- miş Muteber tutulması. ilân ma Yel şehirlerde, saatlerin İşle- kik, “İ Böyle dursun, aralarında da- Pilip, halüfu bile büyük bir şey sa- tı ii” veren, söz verdiği (saatte “lecez” Ziyaretçi, ziyaretini kabul Pap, yi saatte, hattâ dakikada ya- Va de böyle mi ya? “ml beklersiniz, bir saat, yarım şiyar çıkagelir, Kabahat onda nı, ir. Ya boş bir tramvay bula- “ay Ya bindiği otomobil benzin- tir, “İMiŞ, ya bir kazaya uğramış- “dg, aud da Köprü başındaki saate Le Mastır, liyegl8 Fandevu saatinden önce ad- Ru, İr işi olup da sözünde dur- Baz, pp lunanlara hiç rastlayamazsı- tuy, Öylelerinin, yalnız bir saat de-. Sey Haat bile geciktikleri olur. İtme ne? Saatle mukayyet olma- key 2 veya mukayyet olma imkân- Buy, Aamayışımızdır. Saat mefhu- Süngr ©hemmiyetini © anladığımız Miz, £ Kİ vakitsizlikten yapamadığı Perok üzüldüğümüz İşlerimi- eMdiliğinden yoluna girdiğini, Yeyizi kolaylıkla başardığımızı Fak, 8 göreceğimize inanmalıyız. i $İ bizim, bunları, yapabilme- Ni 0 belediye ve hükümete düşen vE SP vardır: Yay, Belediyenin şehirdeki yinemi saat .—— nı; “iç Nakil vasıtalarının, - saatler iy #ecikme arızalarile karşılağ- erme; iy Hükümetin adliyede; davala- Weşin edilen saat ve daklkalarda Resini temin; , Bİ Mizimdir.. yiyin birçoklarımız adijyede Iş- ik ylanduğu günlerde başka hiç- Ey meşgul olamamaktadır. Çün iy Zaman saat ikide gitdiği ad- Me e büyük kapısından ancak ha- “ik “Tardıktan sonra çıkabilmekte- yiye hiç işi düşmiyenler bu- U iy, samiyetini ve o üzüntüsünü “ kayar. İşleri sık düşenlerse ar- > İtin Ksamışlardır; yahat'püf nok atey, Görendikleri için. muhtelif 2) oL İNİ adliye işile birleştirme- Rüylu öğrendiklerine kani bu- İş, erdir, darda gibi büyük, nüfusu faz- Neg dosyaları kabarık 'bir şehr alize işlemesinin bir intiza- “ADtU rapta konulması lâzım Maatin kiymetini anlatacak Tesmi N bağında adiiyemiz. gelmelidir. il SİM - VS za day, yakalandı Kii #de, Sarmaşık caddesindeki “ ii Numaralı kahvesinde Ra- “agg Mehmet Ali, Burhan, Sa- “ay, isimlerinde beş kişi kumar Yay, Yakalanmışlardır. v Sürmümeşhudda oynıyan - ii Yayla kahve sahibi Ali ile çi- ii « oğlu Ali de yakalanmış- iki va Bta iye rehin olarak bırakılan çşyya takılan gemi Yin İlay âhda balık almak üzere bek Eyi Yan bandıralı Dorya gemisi, e kapılarak Akıntı Ty #lektrik şirketinin 1 numa- almana takılmış ve bu suretle ii Mek bir kazanm önü alınmıştır. Sirk, n ayeti. Ka alayı çekince Sarhoş bir halde sokak- ya ariyiz Mazlum O- dap; . virahanesine girmiş ve a ar kafayı tütsüledik- 4, SİĞİ rakının parasını ver- NN e Bunun üzerine İşe Rope N Razino. sahibi Necati Miş ne Pon etkiye ile kavgaya baş- ye tinde vi müdahale etmek mec- ir, almış ve suçluyu yaka- | eti keyfiyetten haber- *r. Geminin kurtarılması- maktadır. Kasımpaşa Neler görecek ve neler duyacaktınız ? Bayramın birine? günü, çocuklar izin en güzel geçen gün oldu. Hava il * Karı andırıyordu. Bayramın ay başma tesadüf edişi büyüklerden ziyade kü - gükleri sevindirmişt. Çünkü ellerize para geçen büyükler, mütemadiyen kü- çüklere vermeğe mecbur olmuşla'dı, Bütün bunları düşünerek, kaç senedir görmediğim bayram yerlerinden birine gitmeyi tasarladım. Çünkü yukarıda yazdığım sebepler, bayram yerlerinin o gün çok neş'eli, çok cani olacağını İn e*'İrivordu. ir kaç gün evvel tramvayla geçerken Kasımpaşada Bayram yer: hazırlandı - ğını görmüştüm, Orası yakın geleceğin- den öğleden sonra sâat 15 e doğru Ka- sım paşaya yollandım. Bayram yeri, Aşıklar Mezarlığı de- nen meydanlıkta kurulmuştu. Perapa - lasın tam orta kısmına ve yeni yapılan Kawmpişa stadmın alt tarafına tesadüf eden bu meydanda, salıncaklar, atlı ka. rıncalar, kurulmuş, bir çok seyyar sati- cılar gelip yerleşmişti amma, temizlik İlibariyle, buranın bir rezbeleden hiç farkı yoktu, ç gnkü teneke & *ukr, pis bizler, kâğıtlar yetmiyormuş o gisi, Biyram yerinin hemen yanıbaşında hir de etleri dökülmiye başlamış bir kedi İeşi vardı. Minimini yavruların eğlence- ye geldikleri bir mahalde, bu kadar pis- lik inanılır şey deildi. Fakat gene det “Belediye burayı unutmuş, zaten bay- ram olmadığı zamanlar da metrük bir arsa... deyip belki bütün bu bakımsız. lik mazur görülebilir, amma, elinde makbuz, bayram yerindeki seyyar es- nâftan, atlı 'karıncacılardan, salıncak işletenilertden para toplayan bir zatm, be- lediye besabma ardıya parasr alan bir tahsildar olduğunu öğrenince, buranın hiç te unutulmadığını anlamakta ge cikmedim. Evvelâ atlı karınca işleten adamın ya” m içittlm. © adimi tanıttı “ex sonra — Bü bayram işler nasıl? diye sor « dum.. — Şöyle böyle, dedi, Maamafih asıl ; yarin olacak inşallah... Eğer hava böyle giderse. Salıncakçılar hallerinden daha ziyade şikâyetçiydiler... —Şaşıyoruz.. Hem aybaşı, hem hava iyi. Fakat işler gene de geçen seneden fena gidiyor, diyorlar, Daba sonra: — Bir kile bir kuruş, bir kile bir ku- ruş İdiye avaz avaz bağırarak kabakçe- kirdeği #atan bir alamcağızın yanına gittim, Halini sordum, — Binbir bereket.. Mükemmel geçi- niyoruz. Cevabını verdi. Bu sırada, atıcıların vaziyeti nazarı dikkatimi çekmişti. Meydanm “bir Eö şesinde, uyuz suratlı, eski semerli kir çok at dürüyor. zaman zaman parası bol çocuklardan bir kaçı gelip bu hay- yanlardan birer tane kiralıyıp gezmiye gıkryorlardr. Yalniz içlerinde diğerlerine b'ç ben. zemiyen yağız bir at vardı. Bir çocuk üzernie hinmiş meydanda dolaş'p dur yordu. Sorunca bu hayvanın kiralık değil, oral: bir doktorun olduğunu öğ- rendim. Diğer atlar için de: sami Istanbul konuşuyor Bayram yerindeki baloncu — Çoğu seyyar satıcıların, bir kısmı da yük urabalarının hayvanları, dedi - ler. . Bayram yerinde, beni tanımıyan yok- tu dersem mübalâğa etmemiş olurum. — Bay Haberci, Bay Haberçi, diye etraftan ayrılmıyorlardı. — Beni nereden tanıyorsunuz, diy: sordum. Belki 100 ağız birden açıldı ve: — Biz Haber okuruz. Sesler; yüksel- di. Arkamda koca bir grup. meydanı do. laşıyorum. Malların: kapış kapış satan bir seyyaz muhallı en Sonra, bay- ram arabalarının yanına gekik., Müte - madiyen dolup boşanan, gidip gelen a- rabalar, her halde günün en iyi işin! ya- pıyorlardı. Meydar-ı başka bir köşesinde, enk renk, balonların yükseldiğini görüdce o tarafa vür rıda bahsettiğim belediye tahsildar; meşguldü, Baloncu bir taraftan: mallarını şişirip, satıyor, bir baloncudan para almakla ima toplanatl.ra Tonton amcanın mahareti * bile. kik için alâkadarlara Tam bu sırada, yeka | hububat tüctarları ile görüşmeye ve taraftan da tahsildarla konuşuyordu. Beni görünce gülümsemiye başlnı O da ahbap çıkmıştı: — Nasıl, sen işlerden memnun mu » sup? dedim, «- Evet, hem de adamakıllı memnu- nüm, cevabını verdi. -s Elbet, çocuklarm hepsinde para | bol bugün, satış iyi olur, diye söylen - dim Fakt sözümü ağzımı tıkalılar, Sütün çe »r birden: — Bizde ne gezer para, dive söyle - niycrlarğı. Sabahleyin beş on kuruşu- muz vardı amma, şimdiye kadar bitirdik Ve'bu sözler arasında hepsi ellerini ceplerine atarak paralarını saymıya baş. ladı'ar.. — Bende âltı otuz pâra var. — Bende yedi buçuk.. — En wgin benim. oinküö onbeş kuruşum kalmış. Deyip düfüyorlardı. Baktım İş çık - maza girmişti, Yapılan hesaplarım sonu « miyeçeleti. Onlar p5.X.* 7) dursunlar, ben de usulcacık yanların dan ayrıldım, Zindan caddesinin yolu » nu tuttum, HABERCİ Hububatı stan- | dardize etmek Iktisat Vekâleti tet- emir verdi İktısat Vekâleti birçok ihracat maâddelerimizde olduğu gibi hububatın da standardize edilmesinin iyi netice- | ler vereceğini düşünerek alâkadarlara totkikatta bulunmaları için emirler! vermiştir. İşe İstanbuldan başlanacaktır. Bu hususta fındık ve yumurta kontrolör dairesi memurları piyasayı dolaşarak hububatın standardizesi etrafında fi- kir toplamıya başlamışlardır. Bu ma- lümat bir rapor halinde vekâlete bil- dirilecektir. Yeni şeklin tatbiki, buğday ve bak- la ihracatında bazı şikâyetler yapıl- mış olduğundan bu iki madde üzerin- den kaşlıyacaktır. Bu usulün ihracatı- mız Üzerinde müessir olacağı tahmin edilmektedir. Yukarda: Kasımpaşa bayram yerin- den bir manzara. Altta: Bayram yerin- de dolaşan atlar grasında nazarı dik- kati celbeden yegâne hayvan Tarih diyor ki: m Bir Osmanlı diplomatına göre Avrupâ medeniyeti | Misir meselesi karışık bir şekil al- mış, Fransızlar Nil kıyılarını, Mısır topraklarını işgal etmişti. Bu hal, Os. İ manlılatın siyasi ve iktısadi menfaat « | lerini yumrukluyor, Mısırın elden çık. ması ihtimali, “Osmanlı efk miyesi,, ni sinirlendiriyordu. Üçüncü Selim, Mısır hakkında bir anlaşma yapmak ve Fransız askerinin Mısır: tahliye etmesini karar altına al- mak istiyordu. Bunun için o tarihte ri umu - birinci konsol olan Napolyon Bona- partla temas etmek lâzımdı. Babsâli, “Amedi divan: dan Galip Beyi mur. s olarak Pari, se yolladı. Galip Bey Pariste epey İş gördü. Murahhaslıkta gösterdiği ehli- yet ve durendişilik ; Babıdlinin dikkat gözünü çekmiş, hattâ bir aralık Lon. draya gönderilerek siyasi o görüşlerin- den ve liyakatinden istifade edilmiştir. işin cidden elim ve acıklı tarafına ba. kınız ki, bir zaman gelmiş, Babıâli Tondrada murahhas bir memuru oldu- gunu unutmuş, Galip Beyle alâkadar bile olmamıştır. Bu unutuluş bize faydalı ve kıymetli bir eser kazandırmıştır. Galip * Bey Londrada bulunduğu middet zarfın - da İngilizceyi öğrenmiş ve bir de coğ- rafya tercüme etmiştir. Üsküdarda “Matbaai Selimiye,, de basılmıştır. Galip Bey, sonraları derece derece terfi etmiş, nihayet 1239 da sadrazım olmuştur. Galip Beyin (Paris seyahati) adlı kitabından şu satırları — ifadesini de. diştirerek - naklediyörum. “Avrupalıltr, medeniyeti o kimseye vermezler, Ve şark ahalisini, bilhassa müslümanları tamı bir medeni saymaz - lar. Halbuki kendileri sadece mete yetin zahiri alâyişine itina eder, temi lik ve nezafet vasıtası nedir Lilmezler, Fransız kadınlarından bazıları, giy - diğim içdonlarin: gördükleri man (İ) o kadar hayret içitide kaldı. lar ki, bazılarını emaneten alarık, bü- yük adamların, siyasilerin, zenginlerin konaklarına götürüp seyrettirdiler. Hele uçkur başlarındaki oya ve nakış- ların güzellik ve inceliğnie hayran ol- dular, bunların örneklerini aldılar. Bazı meclislerde, genç kızların, ka- dınların toplandıkları yerlerde konuş tuğum rical ve kadınlar, Za“ don, gömlek kabilinden iççamaşırlarını gör- mek için hahiş gösterirler, birer mune almak için ricada bulunurlardı. Eğer her isteyene birer don ve uçkur vermiş olsaytlım, kısa bir ben de onlar gibi donsuz gezmeğe mecbur kalacaktım!.,, Galip Seyid Mehmet Beyin sözlerine bakılırsa, imparatorluk devrinde don - suz olan Fransızlara donun ne oldu- ğunu öğreten ve on dokuzuncu asrın başlangıcında don giydiren Türkler ol. muştur. uçkur, nü- zamanda, Hüseyin Rüştü TIRPAN ME