usa rom “un “9 A az ay — “ETEK ng JRpN9Oİ 4G YNÖNM YOKP “TPE “TPE İaOLTS? Ef ULULO PET “EUSASNUZ YNİOS Zeka 34 umzm OUE “PUMA AIpyide UrusulO “TENTE UğUdR ziuyek “ısdapf İrpEpUtjEZ09 Lutop Zek — iejaokıpa uyuzak TYEA Yüges Ifa ÇAYI 0 19404 “494999 çuyrp nn Tat Ep rey yayağur “yereyep “uunf Turreppepiy TepreAkey una “yeaedıyrus rurrejieg geryegou ununa “Yozoygs tüzrepytzdek zepeğe umig id0liyeş BENEK SUMAK "ağ po ynİnY aoropma vk “Ayp şareyzaur. pes ruLrepyeadek ayreysu #yum3 *g “ nİKvy opupdozn Ununşuk ULsOf ZUUTETEA “ue () Ni SEE ep gaoun) —E Tari uvor “Banat, g 700) onb 34003 Şuwyoğur nd 352 yuregi eOp Çvl9Ş pi nb (vii deyofi) oğvu «180 Ol 2004 GNOA 79 (ynujdy yöog42e) aaşayı oz gınb mad un Zapamıyu *(M2PPMY) Knoşatıy 188 şueyoo Uvop (asaşms ») Zaza eşyayı poz WÇ Op eyyam BOŞ SMŞAKA GUR YOZDŞO VİZMEİJ FLIYOME KYOPEĞDEY u- ged eyy ou oype "uzum ne,nbenf :uog Şuor #uoy vw “apnaş “10y9n0) 05 FUOA ya yuoesr| 0s soya saf 'opuou Np po arma Op yared 360 yeaşom of iyuaşA YINU VI SYENN “TELLİ? AKIP çiğ id, Seğnyeg uman? #puğımerey ureöye zrUJEX mod,pus18 azrez aj mod ,jNoşg NOpL,, *ağlla0 VOS SUVp yatıymos “ue “sonol sa| (sopsofiyyıpaşi) yanouyd Mi (av EE pyop rapiliy e İEERİİRE, i ; prisz ei ; EU ii : Şlkpağik $ ri pil ğ. iyi | EEğİ E 45 3286 A ii n ği BE 9 2? ERİ eri il; i ip! il ; hili Çi, GİRİ Şi ii pir Sit e ita GE ef .» KAHRAMAN KIZ “am sonra dışarıya “çıktı. Rahip SPiyE ihtimamla kapadı, yine yatağın Yanma döndü ve sandalyenin Üzerine alçak sesle şöyle dedi: 4. > Ele: ölmek istemiyorsanız, mek- bize iade edin. j i vel de hayretle sordu: 4 Mektubu mu? >> Evet oğlum. Mektup! Benden al iniz mektup! Eh! Doğrusu İtira! kim ki, beni Iyi kamıaladınız. Pakaç Korin yanı derisi pek sağlamdır. Bı, Kimalamak mı?.. Mektubunu? ne kuzum? Korinyan mahtomunun başlığını syı- ek yüzünü İyice meydana çıkardı ve Wbir savırla; 4; Bana iyi baktınız, dedi: ve «laya lecek bir adam olmadığım: anlayınız. “eğer çehrem kâfi gelmiyorsa - ira öakını : UN Maze Tahip, bunları söyliyerek, üze Rd kama, bir de kılıç bulunan kü- gösterdi ve ilâve etti: Alay aa dirdiğiniz kama daroesini eğim, fakat bana günahlarınızı özi ve bilhassa derhal mektubu a, ave acı bir şekilde düşlünüyor. a saat sonra asılacağım! Mohüs dağı, muhakkak ki, yine, her zaman ol- Çok, Ebi: “Doğrusu yazık!,, der, Evet! Madem Evvelâ benim için, sonra Babar ve, nihayet onun için, ona Veremiyeceğim için yazık!.. İ ip sert bir tavırla tekrarladı: İ ha, Moktubu? Mektup nerede? Yekta haraptır. . elini alnına vurdu. İçin- pk, Boğulan bir adamın, bir saman çö- çay, rl kabilinden. bir ümit be- aç Dele hevesini rahip, dedi, ai eu izde edersem, ei ertnyan sevinçle bağırdı; ———— — — NM: münasebet! Biâkis müköfata najl olacaksın! — Eh! Pekâla! Eğer beni buradan çıkarırsanız sizl eve, Terymetli ynektu- bun saklı olduğu dolaba kadar götü. reseğim. Bu mektup çok kıymetli bir şey, öyle mi?. — Tabii kıymetli yal, Demek beni oraya götüreceksiniz, değil mi? — Evet! Korinyan bir kahkaha attı. — Ve yolda beni asıp kaçacaksınız? Doğrusu Korinyan o kadar aptal de. git. : Trankavel alamı sildi ve mahvoldu. ğunu hissetti, Bu kemikli, biçimsiz, inatçı ve sinsi çehreye ümitsiz bir nazar atfetti. Rahip kamasmı çıkarıyordu. Bu Korinyan güçlü kuvvetli bir adam- Gr ve en son çareye baş vurmağa karar vermişti. Kendi kendine şöyle dedi: — Bu kamanın ucunu boğazında his- sedince, elbet söyliyecekl Sonra, soğuk bir tavırla, Trankavele hitaben: —Oğlum,dedi. Ümid ederim ki, bir kilise adamını kan akıtmağa mecbur et- mezsiniz! Beni, sizi boğazlamağa mec- bur ederseniz, müthiş bir günah işlemiş olursunuz. Maamafih, ruhunuzun selâ- met! hakkındaki endişem ne olursa ol. sun. Birdenbire, rahip, iki kocaman ko- İmu uzattı; Bir taraftan konuşurken, diğer taraftan da yaklaşmış ve müsait bir fırsat aramıştı. Sol eli Trankavelin omuzuna indi. Sağ eli havaya kalktı. Zulmetin içinde bir çelik parladı ve Korinyanın korkunç sesi duyuldu: — Mektubu! Mektubun yerini söy- Jel Yoksa mahvederim! Aynı zamanda, rahip bir çığlık ko- parmak istedi, fakat boğazından, boğuk bir eninden başka bir şey çıkmadı; can- h bir kıskaç, bu boğazı sıkıyordu. Trankavel, şayanı hayret bir çevik. likle kayarak, onun elinden kurtulmuş, ye pl i j Ni 11 ğ pl İİ | < N i ğ RE ig RR se İş E. e ij ELCİN ai ei FRANSIZCA ECZERSİZ Pi Türkçeye çeviriniz. Puis, un gros buisson (çalılık) de Houx (“Çoban püs“ külü” genilen nebat) se pousaant sur le bord du sentier Kköçi yolu) parvient â lul griffer (dalamak) la joue et le mollet (baldır). Mais un petit Cbevreuil (haraos), ruant des guntre patos, d'un coup de sabot (bu gibi hayvanların tımağı; — Altends, mauvaise böle! erie Jean Mechant, en se İekme) fait tomber la baguctte: ruant (üzerine yürüyerek) Bur lui la büguette haute. 3 — Dehors, je eroiz yu'il ne faisait pas besu temps | n'est-ce pas? 4 — Alors, Jean Möchant doit avoir voulu grimper sur les arbres, arracher les fleurs et les herbes Geraser le$ #caraböes... Voil& Jean Mechant sans böguette! — Si, ils y ötaient habitu&s, mais ce matin-lâ ils na — Oui, il voulait tout casser sur son passage, pouvaient plus le supporter, 5 — La Forât, le Vent, les olseaux et tous les arbreş n'elaient-ils pas habituğs â ces manlâres de Venfant m& chant? — “Cet enfant est impossible!” criajtil, 8 — La Vent, les Chouettes, le Châne #tajent tous de cet avis, n'est-ce pas? — De punir Jean Meehant. 6 — Ow'est-ce gu'ils ont döcidE? T — Çu'est-ce le Corbenu disalt-il? - Mais sur cette Fougöre il y avalt une Libellule (kızbö“ riçane le Corhesu dana Je haut des ceği), et le grand dard (böceğin iğnesi) piguant de la Li“ bellule est entre tout entier dans Ja main de Jean M& chant: ae! Cest comme ça? Eh bien! pan! Un cöupde pied maintenant dans ce Champignon (manlar)! Mais dessous le Champignon sort une petite vipâre et, Çu'importe: pan! un coup de poing sur le nez de cette Fougâre! (eğrelti otu) © — Oh! Oh! Oh! trembiote (iiiriyor) Jean Mechant en battant en retraite (kaçarak), : — Ha! Ha! Ha! rbrea, Belit i “ie ik , a 4 çer xw ii KAHRAMAN KIZ b a vam m, Sen Priyak bu faclada mevzuubahs bile Ve sükünet, bütün ağırlığıle bu sah“ değildi. menin üzerine çöktü, bu bir kaç saniye Ceza hâkimi çılgın ve vahşi bir se- devam etti. Sonra, birdenbire, boğuk, vinçle bağırdı: horuldamalar, tok nefes almalar, İki ves — Monsenyör! Düello üstad; eli- rek fi bir senle; — Trankavel mi? Rişliyö, Trankavele, dehşet içinde büyüyen bir nazar atfeti ve Rişliyö ge- riledi. Ceza hâkimi devâm etti: — Mönsenyör, baron dö Sen Pri- yak, davetin'ze icabet ederken, bu adam tarafından tahrik edilmiş, gizli bir ye- Te götürülmüş ve belki de, ölüm darbe si olan bir kılıç darbesiyle yaralanmış. tır. Bu adam yaralının üzerindeki mek- tubu almış, ve huzurunuza işte böylece çıkmıştır, Rişliyö ürperdi, “hakikat” ona göz kamaştırıcı bir berraklıkla göründü: Trankavel, kendisini öldürmek için bu raya gönderilmişdi! Kardinal, tıpkı Sen Priyakın eli gibi titreyen eliyle bir o Yaptı. ve güç anlaşılır boğuk bir 8 — Kilıcınızı teslim edin! dedi, Trankavel kılıncını çekti ve #ükâtu kamçıladı. — Monsenyör, dedi, Bir Trankavel. kılındı teslim etmez, eğer ellerinden gelirse, alsınlar. Ayni zamanda iki üç koltuğu şiddet le itti, bir sıçrayışta odanın bir köşesi- ne dayandı, vaziyet aldı. Gayrı ihtiyari bir itiyadla, kılıncını iki defa salladı ve kanı kafasına hücum etmiş, gözleri â- lev içinde, dişleri korkunç bir tebessüm le meydana çıkmış bir vaziyette, gür bir sesle haykırdı: — Barviyar! hocam... Trankavelin asıl öldüğünü gör ve beni bekle! Rişliyö dehşet içinde bağırdı: — Yakalayın onu! Cera hak'mi de aynı sesle tekraıladı — Yakalayın! ya üç canlırraş enin duyuldu. , Sonra, birdenbire, vahşi bir zafer nidası; — Temam! Evet, her şey tamamdı; odanın kö- şesinde bir şeyin üzerine bütün ağırlık lariyle yüklenmiş vücud ve cesed yığı nı, takallüş etmiş kollar, sikilmiş yum ruklar, kan içinde kalmış vüsudlar ve bütün bunların altında Trankavel var. dı! Onu, saçlarından, omuzlarından, a“ yaklarından, bogazından, bileklerinden tutuyerlardı, Ellerinden gelseydi kalbin den de tutacaklardı, Fakat, etraflarm- da kan vardı. Ve dört kişi vardı ki, ars t:k ebediyen meziyetlerini tezahür » tirmek imkânın: bulamiyacaklardı. Trankaveli o bağladılar ve 0, bir tek hareket yapamiyacak bir vaziyette sımsıkı bağlanmış olduğu halde, o, on- ları hâlâ korkutuyordu. Kardinal bir emir verdi, İki dakika sonra, Trankavel bir arabaya atsimığ- tı, Bir saat sonra Bastiydeydi. Atıldığı höcere, Kuan kulesinin 74- min katındaydı, burada, iki üç günden fazla kalmiyan mahpuslar isticvap edi- lirdi, Höcere aydınlıktı. Burada bir ma sa, bir sandalya, dar bir karyola vardr. sağlâm bir kamayla müsellâh bir gardi yan, höcerede kaldı ve şayan; hayret lâ kaydisiyle, omuzunu kapıya daya. ip lerinden kurtulmuş olan Trankavel et- Talma şaşkın nazarlar atfetti. Srk nes fesle, göğsünü şişirdi. Çılgınlığının bü- tün beynini sardığını hissetti, Kendisi. ni karyolanın üzerine attı. Hıçkırıklar biribirlerini kovaladı. Gardiyan, o- nun ağladığını duymaması için, hiddet le karyelanın demirlerini ısırdı ve bö- tün mevçudiyeti ümitsizlik içine gömül- smüş olduğu halde inledi öl a link