5S AAAT A AOA ...,Sı'ıavot ve aşk romanı 'nin bu güzel roman: (VA.Nü) tarafmdan türkçeye Çevrilmiştir. î""i" dedi kiz Ntn g z.:în:’?'& h_ınııuııdı maalesef 'hş_" İlymet vermemiştim. Şim- Nıı.——— bir İz takip ediyo- D £ ğ %%Wu— tkadaşlarına, Şimdi bizzat görecek- İçeri, bayan. Müsaade &- Furniyeyi tanstayım. Byle -uĞ_".'*“-“'- Annenizin kat- F işle — meşgul oluyor. Bu *deci t r. Osda bize yar- .'_ı. İçi kendisiyle tanışmakla 'ı..:“"'mu Madam Rihardı... b*İu. ,.h'ı:*îh kızı gayet zevk da- başit giyinmiş güzel, e- l uoh—: sözler söyledi. l." U İsterseniz, bu — vazi- da ânne muhabbeti hissede- hissedebilirdim? Bü- bizim için meçhul sebepler 'İüy“;:% uzak geçti. Öksüz S o, ğ"_ 5: Sekiz yaşmda, efendim. Ha- ):"u iğa başladığım vakit... N m_’-xlonıı da terzi olarak dişi Ocamla Niste trmm. :'*'ı ğ.:""“lı Amzrlhyın:'î:met Holandada işle- bir müddet sonra n ) : İ mlyı_z_hı Bu kağını bir kere görmüş X Yok tanim. 3 P Setüm SÜ Ge, kendisini birisine ben- BRLd ü aç v f Wlire — Aceba müteveffaya mır benziyor Ortaya çıkması cina- | diyeceksiniz? Ben © fikirde değilim. — Hayır. Söyliyeceğim o değil. Hatıralarımı canlandırmak için uğraşı- yorumu. Furniye, ona merakla bakıyordu. — Madam Jizelin ortada bulunmu- yan kızı sizi daima alâkadar etmişti zannederim. — Evet. Puaro, kaşların: çattı! — Madam Jizelin ölümünden isti- fade umanların hepsi bence şüpheliydi. Onlarla alâkadar olurum elbette... Fakat bütün bu nazariye- ler bizi ne diye alâkadar etsin? Puaro, cevap vermezden evvel bir müddet düşündü. Nihayet: — Azizim! - dedi - Madam Jizelden muazzam bir servet kalıyor. Bu servete konacak her kimse ondan birinci dere- zede şüphelenmem İâzim gelmez mi? Tayyarede üç kadın seyahat ediyordu. Bunlardan biri Venet'a Ker, yani meç- hul bir ailenin kızı. Lâkin diğerleri? madam Jizelin hismetçis'nin bana söy- lediğine nararan, mürabahacr kadının | kocası İngilizmiş. Bence tayyaredeki kadılardan biri, mürabahacınm ikisi de, onun kızı olabilecek yaştaydı. Ledi Horbüri, vaktiyle bir muzik holda aktristi. Mazisi gayet karanlıktır. Tiyat roda da başka bir isim altında çalışıyor. muş. Mari Greyt gelince, o da bir ye- timhanede yetiştirildiğini söylüyor. — Ah, ah! Demek ki zihniniz böyle çapraşık yollara saptı. Dostumuz Jap bunları duysa sizi çok saf telâkki eder — Zevkim için her şeyi müşkülleştir. diğimi zaten iddia ediyor.. — Gördünlüz mü ? — dlaamafih aldanıyor. Bea daima en basit şekilde hareket ederim. Ve hiç bir zaman bir hakikatin karşısında inat etmem. — Fakat bu sefer aldandınız.. İtiraf edin.. Anna Morisodan daha başka şey. ler bekliyordunuz. Puaro'nun oteline yaklaşmışlardı.. Kapıcınım yazı masasr üzerine konul. muş bir şey Furniye'nin zihninde Pua . ro'nun sabahleyin söylemiş olduğu — bir sözü hatırlattı. — Size hâlâ teşekkür etmedim.. Hal. ik siz beni düştüğüm bu hata hakkında ikaz etmiştiniz.. Ledi Horburi'nin ta. bakasını Dupon'ların ağızlıklarını — not ettikten sonra doktor Brian'ın flütüne dikkat etmemem bülük bir hata idi. Dok toru her ne kadar mücrim saymasam dahi.. — Niçin?, — Çünkü bana o hizsi vermiyor.. Öy- le bir adam olduğunu sanmıyorum. Lâfınt kesti.. Kapâcının yazı masası önünde ayakta duran adam, elini Nüt kutuss Üzerine koyarak döndü. Puaro'yu görünce yüzü güldü. Puaro ona doğru ilerledi. Furniye usullacık çekildi. Brian'ın kendisini görmesini istemiyordu. Küçük polis hafiyesi selâmlıyarak: — Doktor Brian! . dedi. — Mösyö Puaro!.. Biribirlerinin ellerini sıktılar.. Bı! * an'ın yanında bulunan kadın asansöre doğru ilerledi.. Puaro hemen usullacık ona dikkat etti ve sonra doktorla” ko . llw W “ — Nasıl oluyor, doktor, hastalarınızı terkedebiliyorsunuz7 (Devamı var) kızı. | İ Musolininin tayyareci oğlu Verilen bir habere göre Ispanyada kaybolmuş Fransızca Maryan gazetesi, sön gelen nüshasında, “Bir gaip mi?,, serlevhası altında gu haberi vermektedir: “Bundan birkaç gün evvel - ne teyid va ne de tekzib edilen bir şayiayla « Musolininin oğlu Brüno Musolininin, teğmen Vitoliniyle beraber, 79 Savoya bombardıman tayyaresile, Majorka a - dasından kalkarak Barselon Üzerinde yaptıkları bir uçuştan, bir. daha av. det etmedikleri haberi verilmişti. Filhakika, son hava hücumu esna - sında, Franko kuvvetlerine mensup iki tayyare, hükümetçi kuvvetler tara. fmdan düşürülmüştü. Bizeo filosu, geçon ayın 26 sında, şâ fakla berabar Ostiyi terkederek, üç saat sonra Palma dö Majorka vüâsıl olmuştu. Filo, buraya vâüsıl olduktan birkaç gün sonra, Musolininin oğlu “Şam - İs- tr” hava yarışmı kaz--.n diğer altı arkadaşiyle beraber, balıkçılar köyü olan Barselonetayı bambardıman ede- rek, bir mektebi tahrib etmişler ve €l- Hi dört çocuğu katletmişlerdi. Ertesi günü, yine bir bombardıman esnasında, faşist - tayyarelerden ikisi denize düşürülmüş ve içindekiler Öl - müşlerdi. Bu düşürülen tayyareler - içinde, Brüno Musolininin tayyaresi de var mıydı? Eğer buna müspet osvah veri. lebilirse, çıkan şayianın doğru olduğu hususunda kat'iyyen şüphe edilemez. Bundan iki sene evyel teşkil edilen ve Disesperata adını alan filo içinde, Müsolininin iki oğluyla, damadından başka, diğer meşhur tayyareciler de vardı, Ve bu “meşhur” filo, Barselon. daki çocuk katliâmından başka birçok tahribat ve katliâmda daha bulunmuş. lardı. Bunu bizzat Musolininin oğlu anlat. mıştır. Fühakika, 1936 da, İmzasile neşret. tiği bir kitap, baştan başa bu “heye. canir,, bombardırmanlardan bahsedil . mektedir, İşte bu kitaptan birkaç par. ça: “Gayet hafif neticeler ve tesirler elde ediyorum, kimbilir, belki de, trpkı Amerikan filmlerindeki Bgibi korkunç infilâklar bekliyordum. Helbuki, bura- da, Habeş evleri gayet küçüktür ve ha fif malzamoden yapılmıştır bombardıman edenleri hiç de tatmin et miyor.., (Sayfa 28) “Küçük yangın bombaları min ediyor! Hiç olmazsa u;k:;î man görülüyor. Bütün bu mintakayı . yice yaktık, fakat buralarda artık aha N yoktu.,, (Sayfa 39). Daha iyisi de vardır? kararı kariler versinler: "Bütün âmgı:n ova. ları ve küçük köyleri yakmak lâzımdi. Yanımıza biza faydazı dokunan bir. kaç yangın bombası aldık: elti kadar haydud bizim bombaların infilâkının tadımı aldılar, Bu çök eğlenceli bir iş. ti. Feci fakat güzel bir tesir icra &. diyordu. Yeni neşriyat Polikilinik Poliklinik aylık tıb Mecmuasının İkinciteşrin nüshası her zamanki gi. bi çok güzel tıbbi makalelerle intişar etmiştir. Bütün tıb adamlarına tavsi. ye ederiz. Arkitekt 180) inci sayısı intişar etmiştir. Bu sayıda mimar Erip Erbilenin bir villâsı, Ankarada yapılacak arra evler projesi Ila, dünya mima Ti faaliyetlerine ait ehemmiyetl! yazılar var. dir. Mimar ve mühendislere, belediyelere ve nafizlara tavsiye oderiz. Tonton amca ve falcı (Dünkü hikâyenin devamı) — Süleymanla nişanlıydık, — düğü nümüz olacaktı. Kâğıtlarımız — askıya Çıktı. Görseydiniz ikimizde çobuklar gi bi seviniyorduk. Gel gelelim bu sevinç yzun sürmedi. Bir gece... Ses petde perde durgunlaşıyordu. Durdu, dalgın dalgın reise baktı: — Bir gece Süleyman eve gelmedi. Benim içime bir ilinti girdi. Çünkü hiç böyle yapmamıştı şimdiye kadar. Yü reğim örtülüyordu. Babamın öleceğin den bir gece evvel de böyle olmuştum. Ertesi, daha ertesi geteler de gel- medi, deliye döndüm, Koca delikanlı adam nasıl kaybolur, nereye gidebilir di haber vermeden?,. Hasan da bize uğ ramaz olmuştu. Kimden haber alacak tık? Geteleri iki gözüm iki çeşme ağlı yordum. Bir sabah ne olursa olsun, de dim, fabrikaya gittim, “Buraya gelmi yor,, dediler, Aradan epi zaman geçti. Bir akşam Hasan çıkageldi. Rah metli babamla bir şeyler konuştuktan gonra gitti. Ben, “Sül bir haber var her halde,, diye döşünüyor dum. © gece babam ağıımı açıp ta Hasan şunu dedi, diye hiçbir şey söylemedi. Meraktan çatlryacaktım. Aceba Süleymanın başına bir felâ gelmiş, diye sordum. Babam acılı bir sesle “Süleyman ör talarda yok, kızım,, dedi, bak bir yıl oluyor bizi arayıp sormadı. Hasan seni istedi. Fena çocuk değildir. Ne yapa kem, bizi istemiyeni yüzsüzlük ede ede beklemek olmaz. Sen ne dersin? Hasa na varır mısın?. Babam çok dolgundu. Hiçbir gün onü bu kadar âğır,” halsir' “görm *“Düşüneyim,, dedim. , Düşündüm, taşındım. — Babamın dediği gibi Hasan fena bir adam de ğildi. Süleymanı beklemek boştu. Bir yıl gelmiyen, bundan sonra gelir miy di hiç?. Ne yalan söyliyeyim bağrrma taş basarak, Hasanın kartsı olmağa razı oldum. Evlendik; Haşsan düşündüğümüz den dâha yavuz çıktı. “Beni meraklanmasın,, diye, ne Sü leymandan bahsetti, ne de onun lâfını ettirdi. Kadın çekildi. Rels hâlâ heyecanla yerinde duramı yan Hasana sordu: — Ne dersin?.. Her şey aleyhine.. Maznun kekelemeğe başladı: — Ben, hâyır.. Ben öldürmedim. Ben, çoluk, çekuk sakibi bir adamım günah.. Yazık bana.. Acıyın.. Başıtı önüne doğru eğiyordu. Par maklığı tütmasa yere yıkılacaktı. — Doğruyu söylersen belki cezan hafifler... Birkaç dakikadır başı önde duran Hasan, bu sözü duyar duymaz reise baktı. Alnmdan iri ter daneleri yuvar. lanıyordu. «« Doğru mu?... Doğruyu söylersem beni affodecek misin reis bey... Beni aldatmıyorsun ya? Yo, iftira, ben bir şey yapmadım. Hasan şiddetli bir buhrana tutul « muştu: Tik söze başladığı zamanlar hiç 0- ralı değilmiş, gibi, hareketlerine bir masum hali vermek istiyordu. Fakat yavaş yavaş heyocanlanmıştı. —« Ben öldürmedim, yüzük bulunun. ca ben bir şey yapmadım. 'Yutkundu, boğazı kurumuş gibiydi. K OA AA GA a Ka t LA b Ç ei Yi eti Ca l S ĞD ÖRERİ G GG Di Ü e ON CG AM ee » lll eee eei sönb hei ada SÜ İ dSi ler sraFRlLe e BG K e —- Şey, karımın yüzüğünü bir ya. bancı elinde bırakmak İstemedim de.. Kuru iftira,.. Omuzları aşağıya düşmüş, aptal ap tal iki tarafına bakınmıyordu: —- Peki söyliyeceğim. Onu kurşun odalara arkasından nası) ittiğimi... Bu sırtâda bir kadın çığlığı yüksel. di. Hasan, bu sesten ürkmüş gibi bir İest yaptı, durdu. Elini alnımda gezdi. Tiyordu. — Süleymanı ben öldürdüm, doğru. Hep onun için, Hatice için yapmadım mı bunları?.. Yumruklarmı sıktı, dişlerini gıcır. datt: — Ah o yüzük.., Bir kaybedebilsey. dim onu, Kim bilirdi günün birinde... Ah ulan Mahmut, yaktınız beni... To. punuzun ağama... Güçlükle nefes alıyor, yumruklarını sallıyordu: — Boğulacağım, boğuluyorum..: Parmaklariyle gömleğinin düğme . lerini gözüyordu. Fakat parmakları o kadar titriyordu ki, düğmeler çözülmiyerek kopuyor, ilikleri yırtılryordu. — İstediğiniz bu değil miydi? Ne Dakryorsunuz suratrma, maymun mu oynuyor be?... Yavaş yavaş. kelimeler, cümleler karışmıya başlamıştı. Hasan dudaklarınt kanatırcasına 1. sıra ısıra, kendi kendine bir şeyler sa. yıklıyor gibiydi. Mustafa Niyazi Bir bahis yüzünden Bir tek kelime konuşmadan 18.000 kilometre dolaşan adam Svetislav Romanoviç adında bir Yu. göslav sporcusu Balkan yarımadasın. da 18,000 kilometre bir mesafeyi bi . sikletle dolaşacağını ve bütün bu seya hati esnasında, bir tek kelime bile te. 1âffuz etmiyeceğini iddia etmiş ve bi. risiyle bahso tutuşmuştur. - Yuyoslav sporcu şimdi bu bahai kazanmak Üze. re bulunuyor, t n ı Filhakika, lâf söylememesi yüzün. den birçok müşkülâta maruz - külan Svetislüv Romanoviç, 8 ay içinde- bu şekilde 10.000 kilometrelik bir mesa. fe katetmiş bulunuyor. TakarTür'eden mühletin ikmalinden evvel daha 9 ay. lrk müddeti bulunduğu için, bu müd. det zarfında, geri kalan 8000 kilomet. relik mesefeyi de kolaylıkla katedebi. ları yazmıştır: “Memleketime avdetim de, bahis neticesinde kazanacağım üç bin liraya ve şerefe değil de, nihayet ağzımı açıp lâf söyliyebileceğime se. viniyorum.,, , AKŞAM POSTASI İDARE EVİ: Istanbul Ankara Caddesi Posla kutusg tanbal 24 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı Işları telefonuş 23872 Vdere, lân ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecmebi Senelik 1400 Ke. — 2,700 Kr. e. ayi 800 1 eylik ş - Sakhibi ve Neşriyal'Müdürü: Hasan çRasim;Us, APasıldığı . verX( VAKIT )/ Marbasar'