Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Varihi macera ve ask ramarı Yazan: (Vâ - Nü) Ybfgunluklar. heyecanlar neticesi derin bir uykuya daldım. Gece yarısı bir temas neticesinde heyecanla uyandım Gegen kısımların hulâsası Bin türlü entrikalardan sonra, Gi. ridlilerin de Giridi muhasaraya ge- len Türklerin de elinden kurtuluyo. ruz, Şimdi, İtalyaya. doğru yol al- maktayız, Bindiğimiz yemide altı tane müstesna - cariye ile alti tane fevkalâde köle var. Onlar da, biz de zamanın papasına gidiyoruz. Şimdi bir işret sofrası başındayız. * & » Çok geçmeden daha içildi. Meclis, daha kıvamını buldu. Kaptan ihtiyar bir adamdı. Gemiyi selâmete çıkar. mak için çok uğraşmış. Pek yorul. muüş. “— İstedikleri bir şey varsa emret. sinler. Sevgili misafirlerimizi ağırla. mak boynumuzun borcudur!” diye ha ber yolladı. ! Ve yatmak müsaadesini istedi. Biz ona cevab verdik: lâzım değil, Eğer icab ederse hâaber yolladı. : Ve yatmak müsaadesini istedi. Biz ona cevab verdik: — Hayır teşekkür ederiz. Bir şey lâzım değil, Eğer icab ederse haber yollarız. , Hafttâ barona da dönerek: — Siz de fazla rahatsız olmayın. Yatın... Herhalde yarm vazifeniz olacaktır. Onda kusur etmemelisiniz Adam,-bu sözlerden belki de bir e- mir manası çıkararak, kalktı, gitti. Şimdi artık biz bize kalmıştık. Kö. lelere ve cariyelere, bol bol şarap ik- ram ediyorduk. İçkiyi içtikçe onların hallerinden bir mahmurlasşma oluyor. — dü. Açılıp saçıliyorlardı. Yalnız mad. deten değil, manen de... —: Hayır! Teşekkür ederiz. Bir şey Hepsi de, demin beğendiğimiz sarı saolı kıza meftundu belli... Ona baka. rak içiyorlardı. Kaptanm bile bizden emir istemesi, bir işaretimiz üzerine baronun kalkıp gitmesi, kölelerle cariyelere, bizim bu gemi mukadderatı üzerinde ne derece nafiz olduğumuzu göstermişti. Esasen, Giridden geldikleri için, onlar da Oz. manım mucizelerinden haberdardılar şüphesiz... Bir müddet daha içtikten sonra, Os- man kölelere: — Haydi, siz gidin yatın! / diye e. mir verdi. Artık genç kadınlarla baş başaydık. Onlarla konuştuk. Sarı saçlısı Ayda is. minde İsveçli kadınmış. Birçok yerlez re esir düşmüş. Nihayet döne dolaşa bu gemiye gelmiş. Gülüşü, konuşuşu ile bütün öteki kadınlara tefevvuk e- diyordu. Herkes kendi gördüklerini an latıyordu. Faakt onun gördükleri an- latmakla bitmiyordu. Nihayet, Osman: — Haydi artık konuşmanın öteki . Ve erkekler arasındaki kısmı sabaha kalsın. Yatalım! . dedi, Ben: — Çok isabet olur! .dedim. , Zira fazla içtik. Osman gülerek: — Cidden fazla içtik. Herkes oda. sında uslu uslu yatsın, Kimse kama. rasını şaşırmasın. Böyle söyliyerek, barondan aldığı anahtarlarla, bütün kapıları kilitledi. Ayda, ona: — Hay gidi Türk... Ne kadar kıs- kançsın! Fakat şimdi hıristiyansın, hı- ristiyanlar arasında bulunuyorsün, Hele Avrupaya seyahat ediyoruz. Bu zihniyet orada sökmez! | diyordu. — Ben, her şeyden evvel, Osmanlı saraylarının mahsulüyüm. Kadınlar irtibat kesil. melidir! Lâtife şeklinde söylediği bu sözlerin özünde biraz ciddiyet vardı. Kadınlar odalarma — çekildiler. Os. man; onların da üzerlerine kapıyı ki. Titledi. — Bize emanetsiniz. Sizi sapasağ- lam papa hazretlerine teslim etmek vazifesiyle mükellefiz! - dedi. Baş başa kaldığımız zaman, ben o. na şu jihtarda bulundum: , — Âman Osman! Senin bu hare: ketlerini beğenmiyorum, Herhalde bir takım fasit fikirlerin var. Sakım ha. Sonra. ipliğimiz pazara çıkar. Mahut manastır hâdisesini biliyorsun, Postu. müuzu zor kurtatdık. Kendini zaptet. Nefsine hâkim ol, Osman: — Sen müsterih ol. — Müsterih olmam vardır. — Nedir 0? — Bak ben senin lalanım. Senin bu dünyada biricik sadık adamınım. — Öylesin. Eksik olma, — Senden bir şey istiyeceğim. — İste, — Fakat reddetmiyeceğine dair ön. ceden söz vereceksin. — Veriyorum işte, — Ön iki anahtarı bana teslim et. Kölelerle cariyelerin zaptı rabtı bana meyvdu kalsın. Osman, bu teklifime karşı hiçbir i- tiraz yükseltmedi. Külçeleri bana u- zattı, — İstediğin bu kadar mı? — Teşekkür ederim, çocuğum, Doğ. rusu, ancak bu sayede rahat bir uyku uyuyabileceğim... Odama çekildim. Penceremi açtım. Küfür küfür bir rüzgâr esiyordu. Rahat bir uykuya daldım. Manastırda geçirdiğimiz he, yecanlar, bir taraftan papaslara, bir taraftan Türklere - yakalnmk tehlike, si. sonra zavallı AÂyeşciğin' uğradığı felâketli akıbet sinirlerimi yormuş bi. tirmişti. Horul horul uyumağa başla- dım, ' Lâkin uykumun arasında bir temas hissederek uyandım. (Devamı vüar) için bir çare Haber, okuyucuları Harasında-bir fıkra Müsabakası açmıştır. Gönderi, lecek fıkralarm kısa ve hiç olmazsa az işitilmiş olması lâzımdır. s Fıkralar, gönderenlerin İmzaları yahut müstear adlarile nepredilecek ve her ay o ay İçinde çıkacakların en İyilerinden beşine muhtelif ve kıy, metli hediyeler verilecektir , Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz, ” Rekor İki otomobil fabrikatörü konuşuyor - lardı. Biri anlatıyordu: — Benim fabrikamda işler ©o kadar çabuk yapılır ki, ilk parçası bir amele- nin eline geçtikten bir saat beş dakika sonra fabrikanın kapısından - otomobil hazır olarak çıkar. Bunun üÜzerine öteki fabrikatör gü « lümsedi ve: — Bu bir şey mi? dedi. Benim fabri- kamda işler daha çabuk görülür. İlk par çası bir amelenin eline geçtikten bir saat beş dakika sonra otomobil caddede bir adam çiğner.. F. KİNT Balıklar niçin konuşmaz — Bana balıkların niçin konuşma - dıklarını izah edebilir misin? — Bunu bilmiyecek ne var? — Suyun içinde siz konuşabilir mi - siniz?. KENAN Çatlatacaktım ama.. — Hoca tamide vazederken, bir kim se sadaka vereceği zaman 70 şeytan mu- sallat olur, şayet vermeye muvaffak o « lursa şeytanın yetimişi de çatlar de . mesi üzerine cemaatten biri hemen kal- kıp civarda bulunan evine gider. Bir miktar erzak alarak 'zapıdan çıkacağı esnada karısı görür, kendin yiyecek buldun da bir de fukaraya erzak götü - rüyorsun diyerek elindekileri kapıp ko. casını kapı dışarı eder. Adamcağız, meyusen camiye avdet ettiğinde vaiz sorar: — Galiba 70 şeytanı çatlattın! Beriki mahzun bir tavırla: — Çatlatacaktım amma anaları kapı . da yetişti, elimdekileri aldı, cevabında bulunur. , NECDET Tersine dikmiş Bir köyden olan iki deli — kasabanım minaresini çalmağa karar verir ve gece işe başlarlar. Kazma gürültüsünden bekçilerin haberi olur. Ve bunları ya - kalayıp ertesi gün müftünün divanına çıkatırlar. Bunların deli olduğunu an - * İryan müftü; — Tohumundan verin de kendileri de yetiştirsin. Hademe bunlara biraz havuç tohu . mu veri. Deliler sevinerek en iyi tarla . ya ekerler. Bir iki ay sonra biri: : — Arkadaş minare çıkmadan şunları taksim edelim, herkes malmı sulasın, budasın, hem istediği yere diksin, diye birini çekerki yarım metre bir havuç.. — Arkadaş, herif tamamen — doğru vermiş amma, biz tersine ekmişiz, Lütfi Gurdal 8 TEMMUZ — 1837 Nakleden: fa, —— .. cevap veremiyor, Sanki fac:'_a.nm azametini idrak ede - miyordu, Zaman zaman vücudunda tit. remmeler oluyordu. Patris, bir aralık bâ. şırır kaldırdı, karısına baktı. Sonra, sor- dut - — Gerdanlığın nerede? Dominik artık hiçbir şeye ehemmiyet vermiyen bir sesle cevap verdi: — Çalınmış olacak.. Her halde onu boynumdan koparırlarken olmuştur bunlar... Ka l b Ve boynundaki yara, tırmık izlerini gösterdi. Patris haşyetle sordu: — Çalındı ha.. Bunu yalnız şoför... Jülo denilen herif yapabilir.. Demek oydu!., Dominik şiddetle itiraz etti: — Hayır., Hayır olamaz, imkânı yok, Vakıâ birkaç defa bana doğru gelirken gördüm.. Lâkin hiçbir zaman bana yak-. laşamadı. Her seferinde geri itildi. E. minim o değil!.. Dominik, sanki kendisin de ikna et. mek ister gibi, rümitsiz çığlıklarla konu şuyordu. Patris gözlerini karısının göz. lerine dikti. Boğuk bir sesle: — ÖOnun olmasını tercih ederdim, de- di, zira, o değilse başkasıdır. Ya Antu- an... Ya- Rişar.. Genç kadının gözlerinden bir bulut geçer gibi oldu: — Hayır.. Onlar da değil.. Patris.. Yalnız sen !.. Bir süküt oldu. Sonra Patris zahiren sakin bir hal ile karısına yaklaştı, ona eğildi ve alçak bir sesle: Sesin :— İyi hatırla, dedi, bilmek istiyo . rum.. Her halde hatırlaman lâzım.. Bir adam seni.kollarına aldı.. Ağzr ağzına değdi.. Sonra... Sana malik oldu.. Dü. şün,.. Bu adamı tanımamaklığın ola - maz,.. Bilmek istiyorum.. Cevap ver.. Ve Patris kendi kendini bile isyana sevkeden teferrüata kadar vararak ka- rısını, müthiş bir istintaka koyuldu.. Sorduğu suallerden büyük bir istirap duyuyor, fakat bu istirabın hakikate varmak için olduğunu anlıyor, israr ediyordu. Dominik bu iğrenç suallere karşı ne diyeceğini bilemiyordu, uta . nıyordu, titriyordu. Nihayet: — Patris, dedi, rica ederim.. Neden “bizi,, işkenceye koyuyorsun! Bu yap- tığın şey müthiştir. Yarabbi ne kâbus! Çıldıracağım! Susalım.. Ve sustular.. Lâkin bu süküt, ağır, heyecan, şüphe, tiksinti dolu bir sü - küttu.. Dakikalar geçiyordu ve yavaş yavaş Dominik gecenin yorgunluğu, heyecanları ile bitap, uykuya daldı. Patris bir türlü uyuyamıyordu. Göz - leri apaçık,,bakışları boş, s«odada dola . şıyordu. Şimdi artık'sabah ta- olmuş « tu. Zaman zaman, pencereden; Parisin muhtelif manzaralarına bakıyor, bazan da uyuyan karısına dönüyor, bir koltu- ğa yığılmış, boynu bükük, ağzı yarı a- çık Dominik için “nasıl uyur, uyuya « biliyor,, diye düşünüyordu. Bununla beraber onun da heyecanı azalmıştı.- Yorgunluk onu da bitirmiş « ti. Şimdi artık sakin düşünebilirdi. Bir tahkikat yapıldığı takdirde, çayırdaki rezalete iştirak ettiklerinin meydana çıkmamasını temin için alınacak tedbir- ; Gğnç“kadm km!asııiın sorduğu sualle | kızarıp titriyordu re ler vardı ve alınması lâzımdı. Patris &* partrmandan çıktı: Garaja indi. Otomür bilindeki şampanya şişelerini saydı.. | Beş şişe kalmıştı. Onları aldı, bif başka yere götürdü., Otomobile döndili Hert tarafını yıkadı, toprak, kum izlerie ni kaybetti. Döndü, karısının odasınâ baktı. Dominik o yokken, uyanmış, 01* talıktan yırtık elbiselerini kaldırmı$ kendisi de yıkanmış ve yatağına uzan * mıştı. ! Patris de yattı. Kimse onların bu ge ce sokağa çıktıklarını ve sabahleyin & ve döndüklerini bilmemeliydi. Hiç bif şey, o gece yaşadıkları faciayı ifşa et * memeli idi. . , Şimdi, ikisi de geniş yatakta, biribir * lerini o kadar okşadıkları bu yataktâı yanyana, hareketsiz, gözler açık, uzale mış yatryorlar ve her zamanki tabit u * yanış saatini bekliyorlar. O saat gelil” ce kalkacaklar, sanki gece, hiç bir şef olmamış gibi, gündelik hayatlarıma baş” L İryacaklar.. Konuşmuyorlar. Artık biribrlerint söyliyecek bir şeyleri yok.. Hayatları « nın sonuna kadar, bu müthiş şeydef bahsetmiyecekler, fakat onun yıpratı * cı hatırası her zaman üzerlerine kâ* tlat gerecek, duramadn onlara kâbhif lar yaşatacak, bu artık hayatlarına gife miştir, iyileşmiyen bir hastalık gibk huzuriyle daima, ölüm saatine kadaf hayatlarını zehirliyecek.. Sabah, gazetelerinden hiçbiri gecel_d hâdiseye dair bir şey yazmıyordu. Esâ sen yazamazlardı da. Zira, o saatte bek ki de çoğu çıkmıştı. Fakat, öğle ü;efı çıkan gazeteler, “son dakika,, başlığı ilf şu satırları neşrediyorlardı: “Bu sabah, Sen — Jermende, orman” da, “Yeşil Çayır,, meyhanesi civarındâı bir kadın cesedi bulunmuştur. Kadını” yeni öldüğü anlaşılmıştır. Tahkikat y pılmaktadır.,, TAHKİKAT “Yeşil Çayır,, kır meyhanesi, orma " nn ortasında tariht “Muette,, şatosulll | giden yolun biraz ilerisinde idi. Burası vaktiyle bir bekçi kulübesi idi" Feliks Dorlodu isminde birisi, burasıt/ almış, bir kirmeyhanesi haline sokmu$* tu. Ötesine, berisine küçük kameriyt * ler yapmış, geniş ve ağaçlarla dolu bahe çeyi, âşıkların randevusu haline koya * rak “Yeşil Çayır,, ın muvaffakıyetini t& min etmişti. Yaz meysimlerinde burası JlebaleP dolardı. Zevk ve sefahat âleminde do * laşanlar, maçları olmryan siyah ve be * yaz boksörler, tayyateciler, spor m raklılarr, garip huyları'olan delikanlı * lar ve yaşlılar, genç, daha az genç V? heyetan peşinde koşan - kadınlar he? buraya gelirlerdi. Kır meyhanesinin hüsusiyetlerinde? hiri de, çayırın ortasında numara halif” de çok serbest dansların yapılması idi . Bu. çayır, asıl meyhaneden, elli altmı$ metre kadar ilerde bulunuyordu, ı_ahi' bi, masaları, ağaçların arasına, kamer'” yelere dağıtmıştı. Böylece, çayır tabil bir sahne halinde kalmıştı. Bu çayff sahnesi de, yüksek ağaçların arasınâ koyduğu mai elektrik lâmbalariyle ay * dınlanırdı. (Devamı var) 9T — Gayet acele hareket etmek lâzım. di. Çünkü vakit bir hayli ilerlemişti. Odaya girdi. Herşey brraktığı gibiydi. Çekmece hâlâa açık duruyordu. Kâğıtlar yerlerine — kondu. Fakat gizli çekmeceyi kapamak lâzımdı! Bu kapağı işleten düğmeyi nasıl bulmalı? 98 — Birdenbire odadaki bütün ışıklar yandı. Kara gölge etrafımna bakındı. Hiç kim se yok! Bu da ne demek? Kaçmağa huzırla.: dı fakat bir ses onu olduğu yere — mıhladı. Kapının perdesi oynamış ve — tabancalı bir el aralıktan çıkmıştı. Sert bir ses duyuldu: — Kımıldamayiın yoöksa mahvolursunuz! 99 — Perde aralanmış ve fraklı — bir adam, gözlerinde zalim bir bâkışla — içerive girmişti. Dudaklarında istihzalr bir tebesslim le: i Kibar hırsız — Siyah centilmen — Merhaba! Dedi ve yavaşça odanm ortasıma — kadar yürüdü. Kara gölge, gizli çekmeceyi tam vak tinde kapadığı için seviniyordu. Fakat vazi yeti ne de olsa Ümitsizdi. 100 — Odayı kısa bir sessizlik — sardı. Barön Nöyfeld, yüzü maskeli olan bu garip adamı süzmeğe başladı. Kara gölgeye gelin ce, Ümitsizliği biran içinde — zail olmuştu, * çünkü karşısındaki adamın arkasından hiç beklemediği bir yardımdı — görünmüştü., Per denin arkasından bir kadın çıkmıştı. Başında kalm bir tülbend ve elinde ipekli bir boyun atkısı vardı. . 101 — BRaron kolunu indirerek tam ateş edeceği sırada, esrarengiz kadın, boyun atkı sını onun kafasına geçirdi. Kara — gölge de Ki bir sıçrayışta Üzerine atılarak t.ıbıncl": elinden aldı. Vaziyet tamamile değişm“d Kâra gölge nazikâne bir tavrla: — Teşekkür ederim madam, dedi. Swden şuradaki perdelerin üzerinde gördüğüm W:; dönları İstemek nezaketsizliğinde — bulun? lir miyim? Evet, işte bu kordonlar.. Va IgSrLa TF HöOpPaTAAEŞg ToULOy *—rrrraran TeA TEWRT ATTAT ÖL BÜOU ODUMAAR — HSA TAsarap srğ LOt SEfEYJUYA YPANG aoapro3 WEPYURI wepo opunSnpınAna gıpuo'rr eei