- $ TEMMUZ — 1937 - K— | Muharrirlere dailr Bir iki hafta | bi Na ine evvel bir gece, Tan wî'_ Eîî:mh" riri Ahmet Emin Yalman, eni meğievmî davet etti. Bir akşam ye- e| Faıih 'R')[Tası başında bay ve bayan hit M. z k'f]_“ Atay, Neşet Halil Atay, ıöayac eriya, Nazım Hikmet, bay ve ile 5 Yalman toplandık. l nf Rrfk Oğrusu, bu toplantı bir Falih erli Ğîmd, Becesi oldu. Hâlâ tadı” dama- Ünu adır. Muharrirliği kadar ko- k“; Ması da insanı saran tanınmış zefir Din durmadan çakan zekâsı, nük- ak , “i, müşahedeleri, hazır cevaplık- ikte — hani güzel bir romanı okursu. bitirdikten sonra haftalarca xTi liği kas | VZ büs biüvaaı içinde yaşarsınız; onun gi- nık — —— Deni meşgul ediyor. ZUf en bnü_rpsonu ve m_ütareke devrinin irek | di; bi'll hoşsol'fbet_ı Yah_ya' 'Kemaî- ıajhimîe:id'e' muzir bir içki gibi müda- Ahm Ni rahatsız etmekle beraber, af Yapltt Haşimdi. Fakat ben şahsan, yll İ kat th Kemali Ahmet Haşime kat unfL, “tih ederdim, Çünkü birincinin iği Ee__nîş_ ikincinin dardı. Birincide w atd!yluıf&k. daha hayırhah hisler ldb Niz K _klînci_ kıskançtı, hasuttu, yal- rcâe ga “plerini değil, için için kendini z Yerdı: , 5 gink &rdi Allah rahmet eylesin. İ » » » ma'î iı-.aaîş:el'îya hoşsohbet, meclisârâ fâe içi, m:- biribirlerini, nakzettikleri ci Mal, “_GMezler. Fakat Yahya Ke. ıdü*;ır duğunâl;ühlu. hakşinas bir in&an ol. ç e yhhqı n böyle değildir. Uzun se- mif gğü,, “den sonra İstanbula döndü- füle Ne yen'a_l_“ı fikir ve sanat piyasasında yktâ ltolüça likler var diye ortalığı - bir inü: ___n Etmiş: nlâs tînin h.l_:îlih Rıfkı, konuşmak sana- ak diya , tün inceliklerine - varmış! - bu' ki €h *biyat hareketlerimiz içinde- ızlü t _ı' Müşahedesini bildirdi. inif “i_l'ıg biz tiyle, Falih, Tanin gazete- yak hit d,ah:.îzl göndermiş, Hüseyin Ca ha 'küatırlarmı okuyunca: suf | Tün; l!tellı genç kimse aman buldu- bi D umda istidat var. - demiş. it;'îî' | aühaaıemek' bir meslek üstadı, kendi bi görünîda zuhur eden bir şahsiyeti ndir Yor, ©, hemen, numarasını veri- keî B . .» 4 t î'! mak alih Rıfkıya göre, bunda yanıl. 18 toplanı Kabil değildir. Bahsettiğim K leri araı * ©, türlü türlü müşahede- Yo Sinda şunu da anlattı: finm ; ” Münevver, manevi inkişa Verir ir devresinde şahsiyetini bulu. İ şelkğ Ttik o, olacağını olmuştu. u : .gi!linğok okumakla, çok muhit - de- B ilâ, Oekle malümatına bir şeyler '_4 ÖOn ':lnu_ır. Fakat asıl öz değişmez. Tof M ir görüş hasıl olmuştur. Nere — Öyley “sa ayni tarzda görecektir. lnd“, H a ni0 . 8 — | Siyeş, © Niçin bir muharrir, bir şah- gatif May, “Tİştikten sonra, böyuna yaz- nd | ;şinii d%Cl_Ene Falih lekıya nazaran ma- DÜ TMevn ttotoğraf makinen bir kere Mi Ur; çek çekebildiğin kadar! Ç“k i ce de, bu, pek doğrudur. | gqi i dîl?mânm kaliteyi bozacağına 4A kî“e!i dı!h' şarkkâri bir tenbelliğin ba C Süliy. " özrüdür. Garp ediplerinin etinineye medyundur? d beş u K E E âeB_ıl ; te.lıf_sah_alara çevirmesine Smiller eyfıyetı meydana getiren ;ae_ - e_“ iri de kemiyettir. Bizde €nece ı'_’])fa. 'aman kafacığım örse. "“'—'İEki , korkusile beyaz kâğıt üze. kan edi “İyaklıklara bakmaktan kor- €r ekseriyettir. * & » en bi ARla me'diveîır muharririn inkişafını bir gğ benzetirim. Basamak ba- ğı:l,',nuîd". yahut iner. Bazan ba- ĞA sola an sonra sahanlıklar gelir. dwe İt e Ivrintılar olur. Fakat mer deva et'“’lz_ başlayıp çam tahtasile gh__kân yq?:“me — Yyahut aksine — *Hi tur. siyet, iştebu öz *Mesi demektir. — ; x ( Vâ-Nü ) d Nyada bir yasak 0 (A. a İ Ji yeniltf | Var y A.) — Münih ije ci: p“,o? Mak ın;t“'l Üzerinden uçmak ıâı îeîn— dar Mktmmn- uzdan 26 temmuza ka. * E G M E ” &ç? T elde ettikten sonra göz- eg linei ÇELA TT Hasköyde bir çok aileler bu harabeleri l:endilerine mesken — yapmışlardır.. İstanbul konuşuyor ! (Hasköy : 2) Hasköyde mahzende oturan yüzlerce insan var Burası işsizi çok, kadını az bir semttir Yazarn : Haberci Dün de yazdığım gibi, muhtelif yan. gınlar, Hasköyün mühim bir kısmını tam bir harabe haline getirmiştir. Fakat Hasköy harabelerinin bambaş. ka bir hususiyeti vardır. Buradaki yangın yerlerinden hemen hemen dörtte üçü meskündur . — ÂAÂman nasıl olur, yangın yerinde de oturulur. mu imiş diyeceksiniz?... Fakat pekâlâ oturuyorlar. Hem de öyle serseriler, yersiz, yurtsuz insanlar de. ğil, iş güç sahibi adamlar, çoluklu ço - cuklu aileler oturuyor. Bana semtlerinin görülecek yerleri « ni gezdirenlerle beraber, güneşin ce . hennemi sıcağı altında dik bir yokuşu çıkıp ta harabeler- arasına girdiğimiz zaman, buradaki garip iskân vaziyetini yakından tetkik ettim. İlk uğradığım evin önünde! — bura. ya ev diyorum amma, mahzen desem daha doğru olacak—, yalmayak, başı . kabak, her taraf kir içinde küçük küçük *çocuklâr oynaşıyorlardı. Bu biçare yavrulardan en büyüğüne sordum:! — Senin evin neresi?. Evvelâ ürkek ürkek yüzüme baktı, sonra peltek bir lisanla: — İşte dedi, parmağını kaldırmış, bir taş yığınını gösteriyordu. Burası eski bir evin yangından arta kalan kısmı idi. Harabenin etrafı telle çevrilmiş ve orta yerine de tahta bir kapı konmuştu. İçeri dikkatle bakınca, yarısı harap bir taş merdivennin topra- ğın altındaki karanlık bir deliğe doğru indiği görülüyordu. Yine çocuğa dön « düm, — Peki amma, nerede yatarsınız, SİZ dedim. Bu sefer cevap vermedi. Bir kere daha dik dik yüzüme baktı. Sonra bir « denbire tabanları yağlıyarak kaçmağa başladı. Hem koşuyor, hem de dönüp dönüp arkasına bakıyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Bereket orada oyhayan çocuklardan başka biri. si imdada yetişti : — Efendi amca, dedi, annesi, babası burada yoklar da; belki fenalık yapar- sınız diye korktu, kaçtı. Onların yat - tıkları yer buranın altıdır. Gene birşey anlamamıştım, sordum: — Buranm altında yatarlar, diyor.. | sun. Yani nerede yatarlar. Bu anlayışsızlığım çocuğu âdeta kız. dırmıştı ? — Nah, işte, dedi! Şu merdivenden aşağı inince, yerin altında odaları var- dır. Orada yatarlar. Yahu sen de bir şey bilmiyormuşsun be.. — Peki, hepiniz böyle yerlerde mi yatarsınız?. Bu sualime çocuk değil, yanımdaki gcnçlerdeıi birisi cevap verdi: — Altında bayım. Ne penceresi bu - lunan, ne de kapısından başka hava a. lacak yeri olmryan bu mahzenlerde bel. ki beş altı yüz kişi yaşamaktadır. Bunların eksetisini iskelede hamallık yapan şarklı vıtınâaglarm aileleri teş- kil eder. Belki siz bir saazt duramazsı - nız amma, onlar buraya alışmışlardır. Pekâlâ yaşıyorlar işte! Genç Hasköylü, yukarki sözlerini is. bat ötmek için bize bir düzineye yakın bu çeşit ikametgâh daha gösterdi. Sonra hep beraber geri döndük. Çar. Yangından sonra sipsivri, dört duvar kalan eski Rum mektebinin bugünkü Hasköyün meşhur kızıl minaresinin garip şekli.. (Yazısı dün çıktı). şı boyuna inmeden evvel yarıgında ha- rap olan eski Rum mektebinin şimdi sipsivri duran yangın duvarlarını hay - retle seyrettik. Artık yokuş bitmek üzere idi. Ya.. nımızdakilerden birisi garip bir şey anlattı: — Bura harabelerinin en garip nok. tası da yeraltı yollarıdır, diyordu. Mesolâ Hasköyün içinden Okmey - danının altına kadar bir yer altı yolü vardır. Bir insanın tamtamına sığabi - leceği genişlikte olan bu yolda bir uç. tan öbür uca ancak bir saate gidilebi . lir. Şimdi içinde iki arış kadar da su vardır. Yine böyle ikinci bir yol daha vardır ki, bunda da buzlu yerler bulunduğunu söylüyorlar. Fakat ben oraya hiç gir- medim. Bu izahat inanılacak şey değildi. O- nun için anlatanın yüzüne garip garip baktım. O itimatsızlığımı anlamıştı. — İnanmazsanız arkadaşlara sorun, diye yanrmızdaki diğer Hasköylüleri gösterdi. K Bu ihtar üzerine hepsi birden işin ta. mamen hakikat olduğunu söylediler, hali... hattâ istersem 'bana orayı gösterebile . ceklerini de ilâve ettiler. Bu teminat üzerine yer altı yolları - nın mevcudiyetine kani olmuştum. Böyle konuşa konuşa yine çarşıya geldik. Burada bir şey nazarı dikkatime çarp tı. Buü.ırı sessiz sadasızlığına rağmen, Hasköyün kahvelerinde bir çok genç - Jer bomböş oturüyorlardı. Sonra demindenberi dolaştığım semt te,, rastgeldiklerimin yüzde doksanı erkekti. Hasköyün kadını hakikaten kıttı. Bu iki nokta için, yanımdakiler . den izahat istedim! — Kahvelerde daima kalabalık var . dır. Çünkü Hasköyün işsizi pek bol - dur, kadın meselesine gelince de, sem- timizin erkeklerine nazaran kadınları hakikate çok azdır, dediler.. HABERCİ Yarına : Hasköy su istiyor ! Dikkat ! —a S FT bütün eksiklikleri, bütün şikâyet- lerinizi, yapılmasını iıtediğiniz_ şeyleri, canmızı sıkan hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları - mız ayağımıza kadar gelip söy- lediklerinizi inceliyecek, şikâyet . | (| lerinize veya temennilerinize ga- ze'emiz tercüman olacaktır. | Sabahı gapdlei 3 'TAN”' da / |(Sulara kimler bakmalıdır? Su bir âmme ihtiyacıdır ve bütün âmme hizmetleri gibi belediyenin işi. dir. Netekim, bundan evvel vakıftır diye Evkaf idaresinde bulunan bütün sular, bugün belediyeye geçmiş bulu. nuyor. Menba sularma gelince; bunlar da halkın doğrudan doğruya sıhhatile a-' lâkadar olması dolayısile gerek doldu. ruluşlarında, gerek nakillerinde, ge. rekse satışında belediyenin kontrolu şarttır. Eğer bu memba sularının bilâ istisna hepsinin işletmesini belediye üstüne almasa bile pmarlarının temiz- liğini ve aktığı yerlerin civarının mu. hafazasını ve doldurma, taşıma şart. larının fenniliğini temin etmeyi ihmal etmemek ve hele bunları mutlaka u. cuz sattırmak belediyenin bilhassa su günlerde meşgul olması lâzımgelen başlıca vazifelerindendir. LARLAR Bütün bu yazımı okuduktan sonra tekrar düşününüz ve hesap ediniz: Amerikadan gelen ve litre başına 10 kuruşa yakım vergi binen benzinin ki- losu İstanbulda perakende olarak 16 kuruş on paradır. İstanbula 25 kilo. metre mesafede bulunan've bedava doldurulan Taşdelenin litresi kapalı şişede perakende olarak yirmi kuruşa. dır. Eğer insaf denilen kelimenin ma- nası varsa mutlaka bu hâdise için ko. nulmüuş olmalıdır. (B. Felek) KURUN'da: Kahvede oturmak usulü Dün bir arkadaşımız yazdığı bir fıkrada şöyle diyor: — Londra şehrinde kahvehaneler oturmağa değil, kahve içmeğe mahsus tur. Fincanmızı tamamlayınca kalk. mazsanız garson . daha ne istiyorsu- nuz? . diye gözünüze bakar. Şark ve cenup memleketlerinde ise kahvehane. ler birer tembelhandir. Tek bir fin- can çay ve kahve içmeğe mukabil pi. nekleyip durulur.., Bu arkadaşımızın sözünü tamamla. mış olmak için biz de Orta Atrupa memleketi olan Viyana kahvelerini hatırlatacağız. Viyana kahvelerine o- turanlar yalnız kahve içip kalkmaz. lar. Saatlerce otururlar. Fakat burada oturmak aynı zamanda iş görmek i. çindir. Gazeteciler, borsacılar, tüccar. lar, avukatlar kendilerine mahsus te- miz kahvehanelerde birleşirler. Gü. nün işlerini konuşurlar. Bir taraftan da kahvehanenin bir köşesinde duran daktilolara notlar vererek mektupla. rını hazırlatırlar. Demek istiyoruz ki memleketimiz- deki kahvehaneleri mutlaka başka bir şekle koymak lâzımsa örnek olarak Londrayı değil Viyanayı alalım. Bizim kahvehaneleri de işsizler ile değil, iş adamları ile doldurmağa bakalım. (Hasan Kumçayı) CUMHURİIYET'te: Tercüme yanlışları Belçikalı meşhur edib Materlink'in “Mavi kuş” isimli eserinin dilimize yanlış tercüme edildiği hakkında Cum huriyet gazetesinde çıkan bir makale. de bu yanlışlara şöyle işaret ediliyor: 'Tercüme, sahife 17, satır 21 (Türkü Bursa treni devrildi Nüfusca zaylat yoktur Dün Mudanyadan Bursaya giden yolcu katarı bir kaza geçirmiştir. Katar yedinci kilometrede bir viraj dönerken yoldan çıkmış ve 40 — 50 metre sürük. lendikten sonra bir hendeğe devrilmiş. tir. Yolculara ve vagonlara bir şey olma- mıştır. Kaza Bursada duyulur duyul - maz vak'a yerine bir imdad treni gön. derilmiştir. söyliyen otu zorla ele geçirebilirim ). Aslı (Je puis, â la rigueur, me passer de |'herbe güli chante), doğrusu: (Muztar kalırsamş türkü çağıran ot. tan vazgeçebilirim.) Sahife 27, satır 23 (Benim dama. rımda kan var), aslı: (J' ai de la veine), doğrusu: (Talihim var). Sahife 40, satır 8: (Kırılan bacağı- mın yerine taktığım tahta bacaği ge. tir). Aslı: (Rapport â ma jamb de bois. güul...), doğrusu: (Kırılan bacağımın yerine tahta bacak taktırdığım içcin...) Sahife 52, satır 7: (İşte, salonun bü. tün kapılarını bu kadın açar.) lîîıcığru-v , su; (Bu anahtar açar). Sahife 6G4, satır. 10: (Düşmanımız sizi kudretten mahrum ederek kendi. ne köle yapmak istiyor), doğrusu: (Düşmanımız, sizin kuüdretlerinizi â. zâd ederek kendi kendini teslime ge. liyor). '" Öğrendiğimize göre, bu kitlibi ter- heyet direktörü ve Tisanımıza bu me. viden birçok beynelmilel eserleri daha çevirmiş olan Mehmet Şükrüdür,