6 Temmuz 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 TEMMUZ — 1937 İKATLANI HABER — Akşam postası R, Yazan: Naciye İzzet Her bukkı ablası Hadiye'ye alttir. ee Kanser kurbanı: SÜ — Lem'i ile Hayri arasında çok u- Zün süren bir müzakere geçti. Bu Müzakerede maatteesüf biz buluna- madığımız için ne olduğunu anlat- mak imkânı olamıyacaktır. Yalnız şu kadarcık söyliyebiliriz ki bu uzun müzakere ehemmiyetsiz değildir. Muayyen bir neticeye varmak üzere Yapılmıştır. Zira romanımızdaki kah Tamanların hayatı bu müzakereden sonra daha başka bir şekil almıştır. Birincisi: Lem'i artık Dikmenle beraber çıkmaktan vazgeçti. Şimdi © Ççocük yalnız dadısiyle birlikte ola- rak her gün muntazaman Taksim bahçesine gidiyordu. Bu müddet zarfında Lem'i tekrar uzun bir seyahat hazırlığına başladı. Evdeki bütün hizmetçiler beyefen- dinin bu defa bir İtalya seyahatine çıkacağını söylüyorlardı Hatta bir kaç gün sonra bu yeni havadis gaze- te sütünlarına kadar geçti: “Büyük tüccarlarımızdan Lem'i birkaç güne kadar İtalyaya hareket edecektir. Sıhhi vaziyeti dolayısiy- le iki senedenberi Nis sahillerinin güneşli palmiyeleri altında bulunan çok yakını olan birisile birleşecektir. Herkes Neclânın mevzuu solduğunu tahmin etti. Fakat bu isim asla telâffuz edilmedi. Güzel, parlak güneşli bir günün sabahı Lem'i Dikmeni şefkatle ku- caklayıp öperek valizleriyle beraber hareket etti. Çocuk o kadar çabuk alıştığı bu baba şefkatinden tekrar mahrum ya- bancı ellere kalmıştı. Fakat mini mini adam bundan çok Mmustarip olmadı. Dadı Müzey- yen çocuğa çok bağlanmıştı. Onu « Sevindirecek hiç bir şeyi ihmal etmi- ordü ea ü _ Dadılık sanatine hakkiyle vakı olan bu mükemmel kadın efendi- sinden aldığı birçok talimat üzerine birdenbire çok hayret etmiş, fakat sonra zeki bir tavırla boyun eğmişti. Her şeyden evvel Dikmenle Tak sim bahçesinde tesadüf edilen ya- cı kadın arasındaki sevgiye mü- dahale edilmemesi söylenmişti! Hat. ta bu hususta çok ustalıklı davrana- tak, yabancı kadının küçüğe yaklaş Ması için fırsatlar verecekti. Bu ev- velâ şimdiye kadar bir kadın şefka- tinden mahrum olan küçüğün iyili- gi için, sonra da bazı ailevi sebepler dolayısiyle söylenemiyecek başka ir şey içindi. - Lem'i Hayriye büyük bir salâhi- » Yet vererek seyahate çıkmıştı. Hay- Yi küçük Dikmeni çok seven bu sa- dik ve dost kızcağıza karşı meşeleyi çok kapalı brrakmağı muvafık b Madı. ; İşi biraz tevil ederek şöyle an- C: — Bu kadın beyin yakın bir akra- basıdır. Ufak bir menfaat meselesi Yüzünden senelerdenberi her iki ai- lenin arası açılmıştır. Hakikatte bu argınlık çok manasız ve — sebebsiz ir şeydir. Bu çocuk cazibesinin er iki aileyi tekrar yaklaştıracağı ü- Mit ediliyor. Bunun için onlarm Yaklaşmasmıma mâni almayınız.. Son- Ta siz kadının hakiki şahsiyetini bil- iginizi katiyen belli etmiyeceksiniz. biye Lem'i ailesinde güzel bir rol oy- Diyacağından çok memnun - oldu. Ke':dinîne verilen işi mahirane yap- Mağı kararlaştırdı. unun üzerine Dikmen bu gü- Zel tebessümlü yabancı kadınla -bir aç kere daha karşılaştı. Esrartengiz Y cazibe çocuğu kadına doğru koş-" i“amyorclu. Küçük, tombul elleri bir & £ saniye onun beyaz ve ince elleri Yasında kalıyordu. kla Mürebbiycye gelince Lem'i akra K kamdan bir kadının kendisine karşı Mi dar mültefit ve sevimli muamele nden büyük bir iftihar duyuyor- lel:. __Ona gülümsüyor ve güzel söz- söylüyordu. _ Böylece birkaç zaman her şey Çok romantik bir kız olan müreb" | yolunda gitti. Lem'inin seyahate çık tığının haftası olmuştu. Dadı Hayri- den aldığı ve hayretle karşıladığı bir emri o gün yerine getirdi: Taksim bahçesindeki - yabancı | kadına artık daha uzun zamanebiri- birlerine tesadüf edemiyeceklerini söyledi. Birdenbire çehresi kapanık bir ifade alan kadın: — Niçin?.. diye sordu. Yoksa başka bir yere mi gidiyorsunuz? — Çocuğu Yeniköye götürmek için emir aldım. Beyefendinin ora- da güzel çamlıklarla muhat bir yalı- sı varmış. Çocuk yazı orada geçire- cekmiş. Yabancı kadın dadının bu sözle- ri üzerine donup kalmıştı. Dadı tek- rar ilâve etti: — Zannedersem ben orada ka- lamıyacağım. Çocuğu bırakıp döne- ceğim.. Çünkü nişanlıyım. Nişan- İrm oraya gittiğime razı olmuyor. Kendi işi burada Beyoğlunda olduğu için mesafeyi çok uzak buluyor. Bil- mem artık ne yapacağım ben de şa- şır — Fakat çocuğuü birakırsanız o- na kim bakacak? — Ahi Düşündüğünüz şeye ba- kım, onlara göre ne var? Elbet başka birisini bulacaklar. Hem de beyefen- di seyahate çıkmadan önce çociuğa İngilizce bilen bir mürebbiye getir- mek istemişti.. Çocuğu şimdiden İngilizce konuşmıya alıştırmak isti- yor.. Zannedersem ben gittiğim va- kit benim yerimi bu mürebbiye tu- tacaktır. Neclânın altından yaldızlı iri göz leri endişeli bir hüzünle dolarak sordü: — Bu mürebbiyeyi buldular mı? — Hayır daha bulamadılar. Be. yefendinin vekili olan Hayri bey da- ha bu sabah bu vazifeyi yapabilecek birisini tanıyıp tanımadığımı bana soruyordu.. Arkadaşlarıma soruştu- racağımı kendisine vaadettim.. Fa- kat mükemmel surette İngilizce bi- len bir Türk kadını bulmak pek de kolay bir şey değil. Çünkü beyefen- di mutlak Türk olmasını istemiş. Halbuki bir Türk kadını mükemmel İngilizce bildikten sonra kalkıp da mürebbiyelik yapacak değil a? Ama verecekleri para çok dolgun olacağı. icin bulunabileceğini çok umuyo- rum. Hayri bey yoksa gazetelere bir ilâan vermesin belki yüz tanesi müracaat edecektir! ! Birdenbire yüzü kızıl bir alev gi bi tutuşan: Neclâ Müzeyyenin fikri- ni sanki pek makul bulmuyormuş gibi cevap verdi: — Tabi' orası öyle. Fakat çocuk öyle rastgele ellere birakılamaz al... Dağrusu eğer benim çocuğum olsay di böyle ne olduğu bellisiz bir adama çocuğumu hiç bir zaman tevdi ede- mezdim.. Bir çocuğu uhdesine al- mak ne kadar büyük bir mesuliyet- tir bilir misiniz? — Evet hakkınız var.. Ben de bunu iyice takdir ederim. İşte bu- nun içindir ki Dikmeni böyle bilme- diğim bir kimsenin eline bırakıp git- mekte çok tereddüt ediyorum.. Yay- rucağa epeyce zamandanberi bir ev- lât gibi alıştım. Kimbilir nasıl ellere düşecek?... (Devamı var) 371 sene evvel bugün Kanuni Prens Sigiz- mund'un 300 esirini serbest bıraktı Küllâbi ağa yüz kapıcr ile etrafa saldırdı. Yağmacıları darağa- cına sallandırmca herkes şaşırmıştı 1566 yılr 6 temmuz günü, 3Tiİ sene evvel bugün Macaristan seferinde bulunan Kanu ni Süleyman prens Sigğizmüund ile — uzun bir mülâkattan sonra 300 eslrini serbest bıraktı. Bu hâdise, Macaristanda büyük bir alâka ile karşılandı. Süleymanın Sigizmunda gös terdifi tevecclh onun kıymetini kat kat art tırdı. Bu esnada Karaman beylerbeyi Süleyman paşa Budin üzerine yürümekteydi. —Büyük muvaffakiyetler beklenirken umulmayan bir haber almdı: Şikloşta Tırhala sancak beyi oğlu ile birlikte öldürülmüşdü. Sancak beyi Mehmet padişahın hizmetinde bulunmuştu. Süleyman bü haberi âlır almaz son derece hiddetlendi. Muharebe plânını de ğiştirerek Mehmedi öldüren Ziriniden — inti kam almağa karar verdi. Ordu Tuna üzerine yürüdü. Harekâtı kapıcıbaşı Ali ağa İdare ediyor du. Ali ağa, yeni seferi padişahın çıkardığını biliyordu. Onun için kendini göstermek İste di ve iki günlük merhaleyi bir günde katetti. Padişah hastaydı. Süratli yol önu yoruyor ::ı Kapıcıbaşının hareketinden de hiddetlen — Nedir buü sürat.. Bizi düşman mı kovalr yor. Tülbette varacağız, diye bağırdı... Sonra: — Kapıcıbaşı gayreti zaid sarfediyor, boy nünü üurmak gerek, dedi. Veziriâzam işin tehlikeli olduğunu — kavrı yordu. Şimdi ne yapacaktı. Askeri biran ev | vel ulaştırmaktan başka kabahati olmayan ve bunu bir takdir kazanmak için yapan Ali ağanın idamı çok günah olacaktı. Bunun önü ne geçmek lâzımdı. — Padişahım, dedi, emre muhalif vukuhu lan şü hareketi güzel bir neticeyi mucip ola caktır. Zat şahanenin barısinin altında bulun makla hâlA gençliğinde olduğu anlaşılarak dehşet ilka edecektir. Süleyman düşündü. Sadrazam doğru söylü yordu. Gülümsedi ve affettiğini hi!dirdi. »» » » Tuna taşmış, büyük köprü yıkılmıştı. 17 günde dört bin yüz zürra uzunluğunda on ke kiz parçadan mürekkep olan köprü muvaffa kiyetle ikmal edilerek geçildi. Süleyman baş tan başa altın yaldızlı bir — kayıkla ve . top sesleri arasında nehri geçiyordu. Bu — kayık 'Tuna İnce donanma kumandanı Ali Porton taralımdan boğaz içinden getirilmişti. g * * Süleyman girilen yertarde teları edilmeme sini emretmişti. Buna rağmen İnti”amsızlık ların yapıldığını düuyd! birkar yer vikılmişti Kaprcıbaşı Küllabi Ağayı çağırdı: — Tiz yüz kaprcrbaşr İle yağmacıları ve yangnorları idam eder... Emrini verdi. Küllabi ağa yüz kapıcı ile etrafa saldırdı. Fakat idam edeceğini İhsas etmiyordu. — Padişah sizi mükâfatlandıracak, diyor dü. Bu haber yağmact olmayanları a hareke te getirdi. Birçok kimseler - yağmaya İşti. rak ettiklerini ileri Sürerek toplauryorlardı Küllabi ağa bu halde €evam ederse bütün askerin mükâfat almak için çeleceğini gördi! Birgün sekiz on kişinin ellerini batlattı son ra yanlarına tellâllar katarak; — Padişahımızm emrini dinlemeden yağ maya iştirak edenlerin boyun'arı vurulacak. diye gezdirdi. Simdi herkes dağılmıştı. Kimse vyağmaya iştirak ettiğini lddiâ etmiyordu. On başıbo zuk sonra Lirkaç kişi daha tevkif edilerek Idam edildiler. Bu #ürefle yaLaneı balkınm za rar görmesinin önü alınmış eldu. Niyazi AHMET KURUN doktoru Necaetin Atasaygu 1 Her gün 16,30 dan 20 ye kadar Lâlelide Tayyare apartımanlarında daire 2 numara 3 de hastalarını kabul eder. Cumartesi günleri 14 den 20 ye kadar muayene parasızdır. Tonton amcGas- Kırk yedi yaşına gelen Avni Özmen kırkında görünüyordu. Fakat, ancak otuz beşinde olduğunu itiraf ediyor. du, — Hakiki yaşım o kadardır! - di. yordu. - Öteki, nüfus kâğıdımla alâ. kadar bir iş! Ve resmi tezkerede yazı. lt olan büyük bir yanlıştır. Benim a. leyhimde bulunmuş oluyorlar. Bünun için devletten zarar ziyan istiyeceğim. Dava açacağım. İşte Avni Özman, kendi hakkında bu fikirde olduğu için, daktilosu Fer. hunde Bahri metresi olmıya rıza gös. terdiği vakit hiç de şaşmadı. — Canım! Ferhunde yirmi yaşında! Senin için biraz genç! Biraz haddini bilseydin... - diye hasüd dostları ona telmihte bulunuyorlardı. Fakat hayır! Ne münasebet! Yan. lış. Bu hasut dostlar bilmiyorlar mı ki, genç kızlar, ekseriya, biraz olgun erkekleri tercih ederler.. Olgun, ve tecrübeli erkekleri.. Zira, bunlar hem gösterişlidirler, hem de sevmek ilmini daha iyi bilirler... Ferhundeye gelince, bir tırtılın bir kelebek hailne gelişi kadar fevkalâde bir değişiklik geçirmişti. Lâtif bir sa- delikle, kendisine verilen her şeyi ka. bul etmiş, benimsemişti: Yepyeni eş. ya ile dolu bir apartıman, - elbiseler, kürkler, güzelliğini süsliyen mücevher ler... Bazan Avni Özmen ona sorardı: — Memnun musun güzelim? O, sakin bir sesle: — Evet! Pek diye cevap verirdi.. Sahiden de memnundu. Gayet iyi ahlâklıydı. Gayet samimi idi. Otomo. bil gezintilerinin, Avrupa seyahatleri. nin, tiyatroların, müzikhollerin, dan- singlerin muhiti, onu pek eğlendiri. yordu. Erkeğinin frak, smokin giyme- si, frak, smokin giyen metrdotellerin Avniye hürmetle iğilmeleri pek meş. rebinceydi. Avni Özmen de pek memnundu. Ba. zan, Ferhundeyle yan yana yürürken aynaya gözü ilişirdi. Ferhundenin za. rif aksi ile kendininkini yan yana gö. — Henüz ihtiyarlamamışım! - diye kendi kendini takdir ederdi. İki türlü ihtiyarlamak olur. Birin. cisi sıskalaşarak, ikincisi şişkolaşa- rak. Avnininki, birinci çeşitti. Halbuki o, aynada kendini zayıf değil, ince o. larak görüyordu. Sabahları jimnastik yapardı. Bu sayede mafsallarında çe. viklik vardı. Yüzünün hatları da ka. lmişamamıştı. Gözleri canlıydı.. Ba. kışları kuvvetliydi, gözlük kullanmasa da oluyordu. — İşte, insan kendine iyi bakarsa, felek onu böyle taltif eder! . demeye dilini alıştırmıştı. Lâkin bilhassa saçlarından dolayı memnun ve mağrurdu. Kumral ve kı- vırcik saçları başmm üzerinde bir gençlik sembolü gibi duruyordu. — Bizim bütün aile böyledir... Ba. bamın, büyük babamın, cçok ihtiyarla. dıkları zaman bile saçları ağarmamış. tı.! . derdi, Lâkin heyhat! Her şey tereddiye uğ. ruyor. Bu devrin ticaret malları nasıl taponsa, insanları da öyledir. Bir sa. bah, Avni Özmen, şakağında bir ak tel görüp kopardı. Bunlar iki oldu. Der- ken, ikiyi de kopardı. Dört. Dört se. kiz, sekiz on altı, on altı otuz iki, o. tuz iki de altmış dört olup mahut sat. ranç tahtası efsanesi gibi arttıkça art t Kılları yolmaktan yorulan Avni Öz. men, ayni zamanda baş derisinin acı- dığımı da hissettiği için esaslr ve cez. ri bir kârar verdi: — Canım! saç boyası köpekler için değil, insanlar için icad edilmiş değil midir? - diyerek berbere gitti. Berber de ayni fikri ileri sürdü: bo. yamalı! — Birkaç senedenberi saç boyama fenni pek ilerledi bayım! . dedi., . Gö. receksiniz, öyle boyıyacağız ki, öyle bir tabif manzara vereceğiz ki, hiç kimse farkedemiyecek. Ayvni, tam üç saat müddetle ayna- nm karşısında oturdu. Başına bir ta. kım şeyler sürdüler. Garib garib tas- lar geçirdiler. Nihayet, berber, mem. nun bir eda ile: — Farkedilmez diye size söylemi. yor mıydım, bayrım... İşte bakmız, ga. yet tabil bir manzara... Eskisinden bi. le dah'a iyi oldu. e Ayvni, dudak bükerek: — Evet... Hakkmız var!,, Keşlî e8- kisinden bu kadar iyi olmasaydı! Heyhat... Görülüyordu. Farkolunu. yordu. Saçları eski rengini muhafaza etmekle beraber, her nedense eski te- sirini vermiyordu. Âvni, Ferhundenin bir bakışta —hakikati kşfedeceğini sandı. Bu iyi ahlâklı, nazik kız, hiç şüphesiz, fena bir şey söylemiyecekti. Lâkin kendisinden bir şey saklandığı için ister istemez içerliyecekti. Kadın. lar, kendi güzelliklerini muhafaza i. çin her şeyi mübah görürler, Lâkin er. keklerin ayni usullere başvurmasına bir türlü razt olamazlar. Yalanım kâr etmiyeceğini gördüğü için, Bay Avni itirafı daha münasip buldu. — Güzelim! . dedi. - Sana söylene. cek bir sırrım var. Kadın, gözlerini testekerlek açarak; — Sir mı? Neymiş o bakayım? Erkek, kurnaz küurnaz: — İşte sır... Sakım bundan kimseye bahsetme.. Ben , saçlarımı boyuyo- Lâkin bu sözler, genç kadmın üze. rinde umulan tesiri bırakmadı. Müsa. mahayla dolu güzel bir tebessümle: — Adam sen de... Boyadığmı çok. tandır biliyordum. Yoksa bu yaşta bu renkte saç. Nakleden: Hatice Süreyya d Bin derde deva bir ilâç ! Amerikan tıb âleminin en son muci. zesi “Sülfanilamid” adir ilâçtır. Bu ilâç “menenjit” ve “dağum hava, lesi” gibi mühlik hastalıklar da dahil olduğu halde birçok rahatsızlıklara karşı bire bir gelmektedir; Hattâ da. ha iyi anlaşıldığı zaman kalp hastalık larına karşı bile kullanılabileceğini id- dia eden doktorlar pek çoktur. İngiliz hastanelerinde karaciğer ve böbrek hastalıklarından yatan çocuk. lar bu ilâçla tedavi edildikleri gibi ilâç son zamanlarda tifo ve dizanteriye karşı da kullanılmıya başlanmıştır. “Sulfanilamit” ilkönce kan zehirlen mesinden hâsıl olan yılancık ve “Em, pedigo,, gibi deri hastalıklarma kar. şı muvaffakryetle kullanılmış, sonra da kızıl, kızamık ve zatürreeye karşı ! tatbik edilmişti. DN KaggayyHFAYANTAyp y oK PECÜMYapygyara Pa ypyaye FY yayuyeaıFAAAE Lisan derslerine abonelerin nazarı dikkatine Yalnız bir derse abone olan okuyu- cuülarımızın 3 üncüson taksitlerini 10 temmuz 937 tarihine kadar göndermele rini rica ederiz. Bu tarihe kadar gelmi- yen taksitlerin aboneleri kesilecektir. geytiflENMarnmyeya aH Httti IWM aa

Bu sayıdan diğer sayfalar: