DA k KAN Her bukla ablan Hadiye'ye alttir. Yazan: Naciye İzzet » Kanser kurbanı: —6 Lem'i ile Hayri arasında çok u- Zün süren bir müzakere geçti. Bu Müzakerede maatteesüf biz buluna: madığımız için ne olduğunu anlat. mak imkânı olamıyacaktır. Yalnız Şu kadarcık söyliyebiliriz ki bu uzun Müzakere ehemmiyetsiz değildir. Muayyen bir neticeye varmak üzere Yapılmıştır. Zira romanımızdaki kah rTamanların hayatı bu müzakereden tonra daha başka bir şekil almıştır. Birincisi: Lem'i artık Dikmenle beraber çıkmaktan vazgeçti. Şimdi çocuk yalnız dadısiyle birlikte ola- rak her gün muntazaman Taksim hçesine gidiyordu. Bu müddet zarfında Lem'i tekrar Uzun bir seyahat hazırlığına başladı. Evdeki bütün hizmetçiler beyefen- dinin bu defa bir İtalya seyahatine çıkacağını söylüyorlardı Hatta - bir kaç gün sonra bu yeni havadis gaze- te sütünlarına kadar geçti: *“Büyük tüccarlarımızdan Lem'i birkaç güne kadar İtalyaya hareket edecektir. Sıhhi vaziyeti dolayısiy- le iki senedenberi Nis sahillerinin güneşli palmiyeleri altında bulunan çok yakmı olan birisile birleşecektir. Herkes Neclânın mevzuu - bah- solduğunu tahmin etti. Fakat bu isim asla telâffuz edilmedi. Güzel, parlak güneşli bir günün sabahı Lem 'i Dikmeni şefkatle ku- caklayıp öperek valizleriyle beraber harcket etti. Çocuk © kadar çabuk alıştığı bu baba şefkatinden tekrar mahrum ya- bancı ellere kalmıştı. Fakat mini mini adam bundan sek mustarip olmadı. Dadı Müzey- Yen çocuğa çok bağlanmıştı. Onu x Tevindirecek hiç bir şeyi ihmal etmi- Yordür ee Dadılık sanatine hakkiyle vakıf olan bu mükemmel kadın - efendi- tinden aldığı birçok talimat üzerine birdenbire çok hayret etmiş, fakat Sonra zeki bir tavırla boyun eğmişti. Her şeyden evvel Dikmenle Tak Sim bahçesinde tesadüf edilen ya- et kadın arasındaki sevgiye mi dahale edilmemesi söylenmişti! Hat. ta bu hususta çok ustalıklı davrana- €tak, yabancı kadının küçüğe yaklaş Ması için fırsatlar verecekti. Bu ev- velâ şimdiye kadar bir kadın şefka- tinden mahrum olan küçü; iyili- &i için, sonra da bazı ailevi sebepler dolayısiyle söylenemiyecek başka bir şey içindi. Lem'i Hayriye büyük bir salâhi- « Yet vererek seyahate çıkmıştı. Hay- Ti küçük Dikmeni çok seven bu sa- dik ve dost kızcağıza karşı meşeleyi Sok kapalı bırakmağı muvafık bul- Madı. İşi biraz tevil ederek şöyle an- Eti: — Bu kadın beyin yakın bir akra- L_uıdıı. Ufak bir menfaat meselesi Yüzünden senelerdenberi her iki ai- &nin arası açılmıştır. Hakikatte bu d-şrgınlık çok manasız ve — sebebsiz irşeydir. Bu çocuk cazibesinin €t iki aileyi tekrar yaklaştıracağı ü- Mit ediliyor. Bunun için onların Yaklaşmasına mâni almayınız.. Son- Ğ ' siz kadının hakiki şahsiyetini bil. diğinizi katiyen belli etmiyeceksiniz. bi Çok romantik bir kız olan müreb” İye Lem'i ailesinde güzel bir rol öy- Tıyacağından çok memnun - oldu. hdisine verilen işi mahirane yap- Mağı kararlaştırdı. unun üzerine Dikmen bu gü- el tebessümlü yabancı kadınla -bir bi.ç kere daha karşılaştı. Esranengiz T Cazibe çocuğu kadına doğru koş-* turuyordu. Küçük, tombul elleri bir h Ç saniye onun beyaz ve ince elleri Tasında kalıyordu. b Mürebbiyeye gelince Lem'i akra R k'"ldn bir kadının kendisine karşı & tdar mültefit ve sevimli muamele rımiın büyük bir iftihar duyuyor 4 Ona gülümsüyor ve güzel söz- 1 — | yolunda gitti. Lem'inin seyahate çık tığının haftası olmuştu. Dadı Hayri- den aldığı ve hayretle karaıladığı bir emri o gün yerine getirdi: I Taksim bahçesindeki yabancı kadına artık daha uzun zaman-biri- birlerine tesadüf edemiyeceklerini söyledi. Birdenbire çehresi kapanık bir ifade alan kadın; — Niçin?.. diye sordu. Yoksa başka bir yere mi gidiyorsunuz ? — Çocuğu Yeniköye götürmek için emir aldım. Beyefendinin ora- da güzel çamlıklarla muhat bir yalı- sı varmış. Çocuk yazı orada geçire- cekmiş. Yabancı kadın dadının bu sözle- ri üzerine donup kalmıştı. Dadı tek- rar ilâve etti: — Zannedersem ben orada ka- lamıyacağım. Çocuğu bırakıp döne- ceğim.. Çünkü nişanlıyım. Nişan- İtm oraya gittiğime razı olmuyor. Kendi işi burada Beyoğlunda olduğu için mesafeyi çok uzak buluyor. Bil- mem artık ne yapacağım ben de şa- şırdim. — Fakat çocuğu bırakırsanız o- na kim bakacak ? ! — AÂAh! Düşündüğünüz şeye ba- kın, onlara göre ne var? Elbet başka birisini bulacaklar. Ham de beyefen- di seyahate çıkmadan önce çocuğa İngilizce bilen bir mürebbiye getir- mek istemişti.. Çocuğu şimdiden İngilizce konuşmıya alıştırmak isti- yor.. Zannedersem ben gittiğim va- kit benim yerimi bu mürebbiye tü- tacaktır. Neclânın altından yaldızlı iri göz leri endişeli bir hüzünle dolarak sordü: — Bu mürebbiyeyi buldular mı? — Hayır daha bulamadılar. Be- yefendinin vekili olan Hayri bey da- ha bu sabah bu vazifeyi yapabilecek birisini tanıyıp tanımadığımı bana soruyordu.. Arkadaşlarıma soruştu- racağımı kendisine vaadettim.. Fa- kat mükemmel surette İngilizce bi- len bir Türk kadını bulmak pek de kolay bir şey değil. Çünkü beyefen- di mutlak Türk olmasını istemiş. Halbuki bir Türk kadını mükemmel İngilizce bildikten sonra kalkıp da mürebbiyelik yapacak değil a? Ama verecekleri para çok dolgun olacağt icin bulunabileceğini çok umuyo- rum. Hayri bey yoksa gazetelere bir ilân vermesin belki yüz tanesi | müracaat edecektir! Birdenbire yüzü kızıl bir alev gi bi tutuşan Neclâ Müzeyyenin fikri- ni sanki pek makul bulmuyormuş gibi cevap verdi: — Tabi' orası öyle. Fakat çocuk öyle rastgele ellere brrakılamaz a!... Doğrusu eğer benim çocuğum olsay dı böyle ne olduğu bellisiz bir adama çocuğumu hiç bir zaman tevdi ede- mezdim.. Bir çocuğu uhdesine ak mak ne kadar büyük bir mesuliyet- tir bilir misiniz? — Evet hakkınız var.. Ben de bunu iyice takdir ederim. İşte bu- nun içindir ki Dikmeni böyle bilme- diğim bir kimsenin eline bıirakıp git- mekte çok tereddüt ediyorum.. Yav- rucağa epeyce zamandanberi bir ev- lât gibi alıştım. Kimbilir nasıl ellere düşecek?... (Devamı var) 371 sene evvel bugün Kanuni Prens Sigiz- mund'un 300 esirini serbest bıraktı Küllâbi ağa yüz kapıcı ile etrafa saldırdı. Yağmacıları darağa- cmna sallandırmca herkes şaşırmıştı 1568 yılı 6 temmuş günü, STİ sene evvel bugün Macaristan seferinde bulunan Kanu ni Süleyman prens Sigizmüund ile — uzun bir mülâkattan zonra 300 esirini serbest bıraktı. Bu hâdise, Macaristanda büyük bir alâka Te kargılandı. Büleymanın Sigizmunda gös tezdiği tevecetih onun kıtymetini kat kat art tardı. Bu cenada Karaman beylerbeyi Büleymman Paşa Budin üzerine yürümekteydi. — Büyük muvaffakiyetler beklenirken umulmayan bir Haber alındı: Şiklaşta Tırhala sancak beyi Oğlu ile birlikte öldürülmüşdü. Sancak Leyi Mohmet padişahın hizmetinde bulunmuştu. Süleyman bü haberi alır almaz son derece hlddetlendi. Müuharebe plânımı de Biştirerek Mehmedi ölüdzen Zirinlden — intl kam almağa karar verdi. Ordu Tuna Üzerine yürüdü. Harekâtı kapıcıbaşr A ağa İdare ı'"rof'l *:: Ali ağa, yeni seferi padişahın çıkardığını iyordu. Onun için kendini göstermek iste di ve İki günlük merhaleyi bir günde katetti Padişah hastaydı. Süratli yol onu yoruyor ;—L Kapıcıbaşının hâreketinden de hiddetlen — Nedir tu sürat.. Biti düşman mr kovalr Yor, Elbette varacağır, Giye bağırdı... Bonra: — Kapıcıbaşı gayreti zaid aarfediyor, bay Munu urmak gerek, dedi. Veziriâzam işin tehlikeli olduğunu — kavrı yordü. Şimdi ne yapacaktı. Aşkeri biran ev vel uUlaştırmaktan başka kabahati olmayan ve bunu bir takdir kazanmak için yapan AN ağanın idamı çök günah olacaktı. Bunun öntü ne geçmek Jüzımdı. — Padigahım, dedi. emre muhalif vukubu lan gu harekeli güzel hir neticeyi mucip ola caktır. Zatı şahanenin barıninia altında bulun makla hâlâ gençliğinde olduğu anlaşmdarak Gehşet ilka edecektir, Süleyman düşündü. Badrazam doğru söylü yordu. Gülümsedi ve azfottiğini HiNd're. . . * Tuna taşmış, büyük köprü yıkılmıştı. 17 günde dört bin yüz zürra uzunluğunda on we kiz parçadan mürekkep olan köprü müvaffa kiyetle ikmal edilerek geçildi. Süleyman baç tan başa altın yaldızlı bir — kayıkla ve top sesleri arasmnda nehri geçiyordu. Bu — kayık 'Tuna İnce donanıma kumandanı All Porton tarafından boğaz içinden getirilmişti. . . * Billeyman girilen yersande iolanı edilmema ainl emretmişti. Buna rteğmen İnt'rzmaırlık Yarma yapıldığını düydi birka; yer vakilmişti Kayrorbaşı Küllati Ağayı çağırdı: — Tiz yüz kapıcıbaşı de yağmacıları ve yangacıları idam eder.. Emrini verdi. Küllabi ağa yi kaprcı ite etrafa suldırdı. Fakat idam edeceğini bana etmiyordu. — Padişah sizi mükâfatlandıracak, diyor dü, Bu babar yağmacı olmayanlart ta hareke te getirdi. Birçok kimseler yağmaya tşti. | rak ettiklerini iHeri Mirerek toplanryorlardı Küllati ağa bu halde devom ederme bütün Bsker'n müküfat almak için çeleceğini göreü Birgün sekiz oa kişinin ellerini bağtlattı son Ya yanlarına tellâllar katarak; — Padizahımızın emrini dinlemeden yağ maya iştirak edenlerin boyun'arı vurulacak diye gezdirdi. Şimdi herkes dağılmıştı. Kimse vağmaya iştirak ettiğini İddit etmiyurdu. On başrbo zuk sonra Lirkaç kişi dahu tevkif edilerei İdam edilciler. Bu rüretle yalancı balkın za rar çörmesinin önü alınmıtş eldu. Niyazi AHMET KURUN doktoru Necaetin Atasagu 1 Her gün 16.30 dan 20 ye kadar Lâlelide Tayyare apartımanlarında daire 2 numara 3 de hastalarını kabul eder Cumartesi günleri 14 den 20 ye kadat muayene parasızdır. Tonton amca- niın polis köpeği itiraf Kırk yedi yaşma gelen Avni Özmen kırkında görünüyordu. Fakat, ancak otuz beşinde olduğunu itiraf ediyor. du. — Hakiki yaşım o kadardır! - di. yordu. - Öteki, nüfus kâğıdımla alâ. kadar bir iş! Ve resmi tezkerede yazı. lr olan büyük bir yanlıştır. Benim a. leyhimde bulunmuş oluyorlar. Bunun için devletten zarar ziyan istiyeceğim. Dava açacağım. İşte Avni Özman, kendi hakkında bu fikirde olduğu için, daktilosu Fer. hunde Bahri metresi olmıya rızd gös. terdiği vakit hiç de şaşmadı. — Cantm! Ferhunde yirmi yaşmda! Senin için biraz genç! Biraz haddini bilseydin... - diye hasüd dostları ona telmihte bulunuyorlardı. Fakat hayır! Ne münasebet! Yan. lış. Bu hasut dostlar bilmiyorlar mı ki, genç kızlar, ekseriya, biraz olgun erkekleri tercih ederler... Olgun, ve tecrübeli erkekleri.. Zira, bunlar hem gösterişlidirler, hem de sevmek İlmini daha iyi bilirler... Ferhundeye gelince, bir tırtılım bir kelebek hailne gelişi kadar fevkalâde bir değişiklik geçirmişti. Lâtif bir sa- delikle, kendisine verilen her şeyi ka. bul etmiş, benimsemişti: Yepyeni eş. ya ile dolu bir apartıman, elbiseler, kürkler, güzelliğini süsliyen mücevher ler... Bazan Avni Özmen ona sorardı: — Memnun musun güzelim? O, sakin bir sesle: — Evet! Pek diye cevap verirdi.. ahiden de memnundu. Güayet iyi âklıydı. Gayet samimi Idi. Otomo. bil gezintilerinin, Avrupa seyahatleri. nin, tiyatroların, müzikhollerin, dan- singlerin muhiti, onu pek eğlendiri. yordu.-Erkeğinin frak, smokin giyme- si, frak, smokin giyen metrdotellerin Avniye hürmetle iğilmeleri pek meş. rebinceydi. Avni Özmen de pek memnundu. Ba. zan, Ferhündeyle yan yana yürürken aynaya gözü ilişirdi. Ferhendenin za. rif aksi ile kendininkini yan yana gö. rürdü. — Henüz ihtiyarlamamışım! - diye kendi kendini takdir ederdi. İki türlü ihtiyarlamak olur. Birin. cisi sıskalaşarak, İ $ şişkolaşa- rak, Avnininki, birinci çeşitti. Halbuki ©, aynada kendini zayıf değil, ince o. larak görüyordu. Sabahları jimnastik yapardı. Bu sayede mafsallarında çe. Viklik vardı. Yüzünün hatları da ka. lınlgamamıştı. Gözleri canlıydı.. Ba. kışları kuvvetliydi, gözlük kullanmasa | da oluyordu. — İşte, insan kendine iyi bakarsa, felek onu böyle taltif eder! . demeye dilini alıştırmıntı. memnun ve mağrurdu. Kumral ve kı- vırcik saçları başımın üzerinde bir gençlik sembolü gibi duruyordu. — Bizim bütün aile böyledir... Ba. bamın, büyük babamın, çak ihtiyarla. dıkları zaman bile saçları ağarmamış. | tr! . derdi. Lâkin heyhat! Her şey tereddiye uğ. ruyor. Bu devrin ticaret malları nasıl taponsa, insanları da öyledir. Bir sa. bah, Avni Özmen, şakağında bir ak tel görüp kopardı. Bunlar iki oldu. Der- ken, ikiyi de kopardı. Dört. Dört se. kiz, sekiz on altı, on altı otuz iki, o. tuz iki de altmış dört olup mahut sat. ranç tahtası efsanesi gibi arttıkça art tı. Kılları yolmaktan yorulan Avni Öz. men, ayni zamanda DBaş derisinin neı- l B YAY dığını da hiasettiği için esaslı ve cez. ri bir karar verdi: nım! saç boyası köpekler için insanlar için icad edilmiş değil midi » diyerek berbere gitti, Berber de ayni fikri ileri sürdü: bo. yamnalı! — Birkaç senedenberi saç boyama fenni pel edi bayım! , dedi, . Gö. receksiniz, öyle boyryacağız ki, öyle bir tabit manzara vereceğiz ki, hiç kimse farkedemiyecek. Avni, tam üç saat müddetle ayna- run karşısında oturdu. Başına bir ta, kım şeyler sürdüler. Garib garib tas- lar geçirdiler, Nihayet, berber, mem. nun bir eda ile: — Farkedilmez diye size söylemi. yor mıydım, bayım... İşte bakmız, ga. yet tabif bir manzara... Eskisinden bi. le dal'a İyi oldu. Avni, dudak bükerek: — Evet... Hakkınız var!.. Keşki e- kisinden bu kadar iyi olmasaydı! Heyhat... Görülüyordu. Farkolunu. yordu. Saçları eski rengini muhafaza etmekle beraber, her nedense eski te- sirini vermiyordu. Avni, Ferhundenin bir bakışta —hakikati köfedeceğini sandı. Bu iyi ahlâklı, nazik kız, hiç şüphesiz, fena bir şey söylemiyecekti. Lâkin kendisinden bir şey saklandığı için ister istemez içörliyecekti. Kadın. lar, kendi güzelliklerini muhafaza 1 gçin her şeyi mübah görürler. Lâkin er. keklerin ayni usullere başvurmasına bir türlüt razı olamazlar. Yalanın kâr etmiyeceğini gördüğü için, Bay Avni itirafı daha münasip buldu. Akşam üzeri: — Güzelim! . dedi. - cek bir sırrım var. Kadm, gözlerini testokerlak açarak: — Sır mı? Neymiş o bakayım? Erkek, kurnaz kurnaz: — İşte sır... Sâkım bundan kimseye bahsetme.. Ben , saçlarımı. boyuyo. rum... Lâkin bu gözler, genç kadımnm üze. rinde umulan tesiri bırakmadı. Müsa. mahayla dolu güzel bir tebessümle: — Adam gen de.. Boyndığını çok. tandır biliyordum. Yoksa bu yaşta bu renkte saç. Nakleden: HNatioe Süreyya södeüübnis Üİ a nnn Bin derde deva bir ilâçi Amerikan trb âleminin en son muci. zesi “Sülfanilamid” adir ilâçtır. Bu ilâç “menenjit"” ve “doğum hava, lesi” gibi mühlik hastalıklar da dahil ana söylene, | olduğu halde birçok Tahatsızlıklara Lâükin bilhassa saçlarından dolayı kargı bire bir gelmektedir. Hattâ da. ha iyi anlaşıldığı zaman kalp hastalık larına karşı bile kullanılabileceğini id. dia eden doktorlar pek çoktur. İngiliz hastanelerinde karaciğer ve böbrek hastalıklarından yatan çocuk. lar bu ilâçla tedavi edildikleri gibi ilâç son zamanlarda tifo ve dizanteriye kargı da kullanılmıya başlanmıştır. “Sulfanilamit” Ilkönce kan zehirlen mesinden bâsıl olan yılancık ve “Em, pedigo,, gibi deri hastalıklarma kar. gı muvaffakıyetle kullanılmış, sonra da kızıl, kızamık ve zatürreeye karşı tatbik edilmişti. DDaayaygübEYİPEN op DA P yayyıg0! BAAi ygıyyae B aa yıpezr Lisan derslerine abonelerin nazarı dikkatine 'Yalnız bir derse aböne olan okuyur cularımızın 3 üncü son taksitlerini 10 temmuz 937 tarihine kadar göndermele rini rica ederiz. Bu tarihe kadar gelmi. yen taksitlerin aboneleri kegilecektir.