Yarı şaka Bu sıcaklarda Istanbulda Yİ Geçmiş zaman olur ki... — Hayali cihan değil, metelik bile etmez zamanın hâtıraları — emeanezaransenss sa eerarasameay samesssssasmenassan #ErANarsEEME ARMEN EASA NAMAL Müfsidin gözü! On top kumaş vesikası için yirmi aileyi söndürmek zor değildir Yazan: AKA GUNDUZ Umumi harbin; “Yağma Hasa: nm böreği” yerine “yağma milletin Vatanı,, denilen bir devrindeydi. Yi. Yeceğin, içeceğin, giyeceğin hepsi vesikaya bağlanmıştı. Vesika usu- lünün ortaya çıkarılış hikmeti; hal km ihtiyaçlarımı müsavat ve adalet dairesinde temine çalışmaktı. İlk haf talarda iyi yürüyen bu iş üçüncü aya varmadan kötüledi. Dişine dayısına, köprüsüne ve ayısına güvenen cebi» ni vesikalarla doldurdu. Vesika ile beş kuruşa aldığını beş liraya sattı. Şu beş on satırı okudunuz Ya. Buraya bir kırmızı işaret koyunuz. Şimdi asıl hikâyeyi dinleyiniz: İşte bu devirde Bursadayım. Sat. vet Lütfi ile Çekirkedeki “Servinaz,, Stelinde oturuyoruz. Bizim gibi bir kaç sürgün daha var; Arif paşa filan Ve saire... O kadar kendi halimizde, herkeslerden uzak yaşıyoruz ki bizi tanıyanlar şaşıyorlar. Başka türlü “8#amamıza imkân da yok; ortalı” #n bozukluğu korkunç bir hal al ye” yüz yıl önceki Balat gerizi bu ag klağn pes edip bir köseye sin» Pp Bereket versin valimiz iyi adam: i Üiştineli İsmail Hakkı bey... Bu iyi in mütarekenin ilk haftalarında em gelmeden, © kendi kendine ve hasılsa öldü... İttihatçılar göz bebeği, tombul Taneli elmas yürekli, sisko Rıd- ij Polis müdürü, Genç Hacı, siya: , Sere bakan sivil komiser, Her y, FİRE DAMMB IP ARŞ a i Y kumandanı, Adını yalandan de- ?Ye çıkaran akıllı Azizin yeğeni, Merkez bölük kumandanı. Bunlar bir çarşamba günü bize ver verdiler: - <> Biz bu cuma günü Geçit me- giresine gidiyoruz; biraz eğlenece- &iz. Sizin Yaşayış tarzınıza âcıyoruz. iraz ferahlayınız yahu. Sizi davet iyoruz. Mutlaka geliniz.,, O günkü hükümetin ve politika. hm gözü olan bu insaniyetli arka- ların davetini kabul ettik. Kendi | arabalariyle geldiler, bizi otelimiz: n kendileri aldılar, kendi yanları. NK Sturttular. - Kendi tertip ettikleri ge eki kendi eğlentilerine götürdü. üler. Orada bulunanlardan hatr onada kalanlar şunlardı: Polis mü- Tü, siyasi komiser, jandarma ku- 1pandanı, İstanbul merkez memur ndan iken istifa edip Mudanya: in Misebolu köyüne muhtar olan ü rahman Naci (şimdi emniyeti İmumiye müdürlüğü baş mületti. telefon müfettişi" Akılı Aziz ni şehir kaymakamı, Yozgat va- ii de siğortacı), İstanbuldan i gelmiş Ayasofya polis merkez ru meşhur Dilâvet, ittihat ve giakki olbanlarmdan Seyh Ata, mektupçusu, - Romanyadaki dumuzdan izinli gelen asker Hü. Yüzbapni Paşa torunu itiyat baytar tab 1 Sadi Fuat (şimdi Bursada müge müslim), emniyet umum rü Han iğ şerre a şubesi müdü S , Bursa EM i zap Miklerle herkesin sesin me kasap Ahmet, sevgisini ka- Mevlevihane Ve snire,.. R içtik, hasırlara kilimlere ma gk. Kalktık eğlendik. Jandar. K iy andanının getirdiği bir İngi- vintası ile nişan attık. Akşam ok » Serlerimize döndük. Tadı dama. izda kaldı. n bir hafta geçti, geçme bizi şsanın havasında mı, yoksa Mi yavamızda mı? Pek bilmiyo” haf, r başkalık peyda oldu. Bir den önce selâm verenler, görmez. En samimi “Yzeni Muhtar dede Yedik arkadaşlara bir çekinkenlik geldi. Otele bir takım biçimsiz müşteriler musalat oldu. m Bu gibi götü devirle: izim gi“ bi ize insanların gizli dostları çok oluyor. O güne kadar dostluklar ymı aklımıza bile getirmediğimiz bir takım iyi yürekli, vicdanlı insanlar gizli gizli haber verdiler: “... Aman dikkatli olunuz! Sizi İstanbula jurnal etmisler. Ne oldu. ğunu pek bilmiyoruz ama, hakkı: nızda müthiş tarasstıdat ve tahkikat başladr.,, > Arpacı kumrusu gibi düşünüyo" Tuz: m gene ne kötülük ettik? Acaba gene hangi sırça saraya taş attık? Acaba gene hangi hanın ev- lâdırın aleyhinde bulunduk? Fakat vaziyet meydanda. Öyle sıkı bir göz hapsi altmdayız ki kıpır- danamıyoruz. Bir aralık iş tarassu- datı, tecessüsatı, tahkikatı da geçti, canımızdan korkmağa başladık. O- lur mu olur. Başkasınm sırtından sa- dakat göstermek para ile pül ile de gil ya. Bam! arkadan bir kurşun. enayice geberip gidersin. Arkandan bir de “haini vatan,, deyiverirler mi, deyiverirler.. Ön yedi yaşındanberi bu işlerin içinde boğulmuşuz, ıcığını cıcığını biliriz. Baktım, Satvet Lüt- fi gene aldırmıyor. Vız geçiyor. Sat- vet Lâtfinin garip, o fakat mantıklı bir fikri vardı: “— Azizim, derdi. Üzerinde kaç tabanca olursa olsun, sana yapılacak bir suikastın önüne geçemezsin. İn- W KUYŞUN suzatinacn fazla “Bir çeviklik olduğu gün belki kurşunlu suikaste mukabele etmek kabil olur Tabanca, müdafaa silâhı değil, taar- ruz silâhıdır. Benim hiç kimseye ta- arruzâ niyetim yoktur. O halde ne diye tabanca taşıyayım? Olsa olsa yapılacak bir süikast boşa giderse mukabil taarruza geçmekiçin ta- banca kullanmak lâzım olur. Zama» nın suikastlarında da öyle boşa gi- AlI güzel Tstırep bu gözlere trajik bir cazibe ve bu yüze bütün artist ve fotoğrafçıla- ra ilham kaynağı olan bir ifade ver- miştir. Bu sevimli gözlerle manalı yüzün sahibi Amerikanm Niyü Jersey şeh- rinden on sekiz yaşında Jessi Simpson adlı alil bir kızdır. ! Kızcağız bir otomobil kazası neti- cesinde sakat kalmıştır. Bütün hayatı. nı yatakta geçirmeğe mahkümdur. Fa- kat güzelliği öyle ulvi ve ilâhi bir hal almıştır ki ilân ve portre ressamları ©- ; nu mütemadiyen model olarak kullan- maktadırlar, decek kadar beceriksizi görülmedi- inden bu işi oluruna bırakmalı. Satvetin bu doğru düşüncesine rağmen ben eğri düşüncemden vaz- geçemedim. Ankara ve Diyarbekir valiliklerinde bulunan Doktor Reşi- din (mütarekede Beşiktaş Furya tarlasında kendi kendine ölmüştür!) yaveri bir mektep arkadaşım Şakir Sapanca Bursaya izinli gelmişti. On dan ödünç paar aldım ve ikinci bir tabancayı dostum Bursalı Boşnak Salihten tedarik ettim. Bununla beraber sulhperverane tedbirlere de baş vurmağa başlamış- tım. Nitekim o günlerde İsmail Can. bolatın müdür olduğu emniyeti u- mumiye şeflerinden ve Talât paşa- nım en aziz dostlarından Memetçe bey Bursaya gelmişti. Memetçe beyle bugünkü gibi ' çok seviştiği. mizden kendisine dert yandım. Bu yersiz, sebepsiz, haksız takibatan şikâyet ettim. İşe o da şaştı. Oki bunları bilmesi lâzımdır, o bile hay. retten hayrete düştü. İhtimal ver- medi. O kadar ihtimal vermedi ki bana ; N “ — Sen boşuna üzülüyorsun, dedi. Bilâkis ben başka bir şey dü- şünüyorum. Talât paşaya iki satır bir şey yaz. Bana ver. “Artık bu isti. rabın yeter olduğunu söyle. 'Göre- ceksin ki bir hafta sonra evine, tek evlâdına kavuşacaksın.,. Bu da bir çeşit müdafaai nefs si- lâhı idi. Bunu da tedarik ettim. Me metçe bey gitti. Biz kaldık. Beh kur” tuluşü bekliye “dururketr #öteynda a makine islemiş: Poliâ'müdü. rü Rıdvanı Balıkesire-attılar, çocuk orada öldü.“Komiser Hacıyı başka yere attılar, bir müddet sonra öldü. Merkez bölük kumandanı uzakla. ra fırlattılar. Baytar yüzbaşı Sadi Fuadı izni bitmeden uzak bir kıtaya gönderdiler, arkadaşını Tih cephesi- ne yoladılar. O cuma günü kır eğ- lentisinde bulunanların hepsini çil yavrusu gibi dağıttılar. Bizi sigaya çekip bıraktılar. Ve Bursatın ha. vasr değişti mi değişti. Bereket ver- sin o sırada Yakup Cemil meselesi cıktı da bizi — Sanki işin içinde var muşız — süngülülerle İstanbula ge. tirip Bekirağa o bölüğüne tıktılar, kimbilir neler olacaktı. Meğer işin içyüzü neymiş bilir O örigr oli yek Slip o ir efendi yok muydu, işte o, hemziyafete gelmiş; hem visne leri yemiş, hem eğlenmiş, hem adam sırasma girmiş, hem ertesi günü yal- lah İstanbula gitmiş, bizi curhal et: miş. Bilhassa benimle” Satvet. için demiş ki: ; “.— Bunlar Bursa havalisinde hükümeti muhayyelemize karşı is. yan çıkaracaklar! Köylüler arasmda (not: köylerde erkek kalmamıştı. ) isyan propagandası yapıp dehşetli taraftar topladılar! Hatta polis mü- dürünü, jandarma kumandanı, memurları elde ettiler de ahaliyi Ge. git mevkiinde toplayıp silâh talimi, nişan talimi yaptır:yorlar|,, Ortalık bunun için allak bullak olmuş. Hatta vali İsmail Hakkı be- yi bile paylamışlar. Tahkikatm 80 nunla 1$ ki bunlarm hepsi uydurma, hepsi alçakça, vicdansız. ca, am. , İyi ya, mademki anlaşıldı, orta- lığı rahat birakmız! isa Böyle bir sey yok, yok ama, Abdülhâmidin | dediği gibi "mademki şüyu buldu, Şü yu vukuundan beterdir, Ayniyle vaki gibi hareket etmeli!,, onlar da yalan olduğunu öğrendikleri halde bu düstura göre hareket etmişler. İşin asıl püf noktası şlada: Ca. bir efendi bunu niçin yapmış bilir misiniz? Bilmezsiniz ve tahmin bile edemezsiniz. Söyliyeyim: O “sırada Ni Limonata desen çe eu her şeye, ayran desen - belamı ve sirkeye benziyor! zı sucular mt acaba? notadan ai her şeye benziyordu. Mübarekler zımdı! tıkça işin yoksa sen çeyreği tosla, tuzlu suyun için atmış! siniz? para su, on beş para da buzu, muzu, riye kalan üç buçuğu kâr oğlu kâr! Gelelim ayrana: mette, Sirkecide, Tophanede bil. mem nerede her canı ayran istiyen tramvaya atlayıp ta Beyazıda ay- gan içmeğe gidecek değil ya! de: e Hüseyin Cahit Yalçınm reisliği . al. tında bir meni ihtkâr ve vesika ko- misyonu kurulmuştu. Kendince de. miş ki: “ben böyle bir curnalı verir. sem sadakatimi ispat etmiş olurum, Buna mükâfat olarak da beş on top kumaş vesikası alırım. Arşınmı iki liraya alacağım kumaşları on iki lira- ya satarım!,, * Fakat umduğunu bulamadr. Ya- rım arşımlık kumaş vesikası bile ala- madr. Üstüne üstelik halkm nefre- tine, İânetine uğradı. Kimse selâm vetmez oldu. Mütarekede “Bursalı. lara sordum: — Sıkıntıdan uyuza tutuldu, de. diler, Öyle bir uyuza tutuldu ki he- kim, hoca, ilâç, muska para etmedi. Kaşına kaşına uyuzdan öldü müf- sidin gözünün gözü! Zavallr Cabir efendi! Neye öyle zağlı uyuza tutuldun da çabucak ö- lüyerdin? Yaşasaydı da bugünleri göreyim. GONDUZ ne içmeli acaba? Yazan: : Osman Cemali Kaygılı başka ziyade Gtçen gün HABER'de bizim Fa* i Gani bazı" sucuların havadan nasıl para kazandıklarını yazıyordu. Havadan para kazananlar yalnız ba- Ben dün beş altr yerde beş alir limonata içtim, bunların hepsi limo” şiliklerinderi bir hayli ekşi ve tatlılıklarına da eeeh oldukça tatlımsı idiler. Fakat bunlara limona” ta demeğe bir alay yalancı şahit lâ- Sıcaklar adam akıllı bastırdı, Emo- nun da en mozalağı, en kötüsü üç kuruşa fırladı diye herifçi oğlu, da” yanmış İlmon tuzuna, içine biraz şe- ker, biraz'nane,yahutsmelisa yapra” ğı suyu karıştırmış, olinüş Sâha en” fes, şifali bir limonata! Hararet bas- yapış bardağa, dik kafana! Maksat hararet söndürmek değil mi? Bun dan iyisi de can sağlığı! Bazısı da tutmuş, içinde bir parçada limon ko- kusu bulunsun diye şekeri biraz |i-” monun kabuğuna sürüp o limon Bu tertip bir bardak limonatanm sermayesi tusa tutsa ne tutar der Ne tutacak: Bardak başına on pa” ra limon tuzu, otuz para şeker, beş şusu busu.. Ettimi altmış para? Ge- Beyazıtta adamın biri yıllardan- beri bardağı yüz paraya halis, yağlı Ve tatlı ayran satar. Fakat Sultanah* Yollarda güğüm, yahut bakraç ek — Hani ya kuruşa ayran! Diye seyirtenleri bir kalem geçe-! lim. Lâkin dükkânlara yanaşıp çey- reği uzatır bir ayran istersiniz. Bir de bardağı ağzınıza dikersiniz ki mü” barek ayran değil, adeta-kımız! Hoş, kımız olsa yine ne ise, ade- ta bembeyaz, süt gibi bir sirke! Ha- | ni ya bunu salataya dökseniz, belki salatanın biraz rengini bozar, fakat pekâlâ sirke yeriğe geçebilir. Artık verdiğiniz çeyreğe mi yanarsmnız, onu içtikten sonra başlayan mide kaynamasına mı? Hakiki çeyreklik ayranlar başka, onlara sözüm yok, onları içerken insan tadına doyamıyor, ama benim dediklerim başkal Bunların da sermayesi nedir bilir misiniz? Kilosu on beşlik yoğurttan altmış iki büçuk gram yoğurt, otüz beşipara, beş para da su, etti kırk para, on para da buz diyelim eder elli para, daha bilemedin altmış pa” ra.. İşte yine bardak başina üç bu- çuk kuruş kâr oğlu kâr! Dün benim sözüm yabana “limo“ nata!,, içtiğim bir dükkândan baş“ hıca bir adam da ayran içiyordu. Za- valir bardaktan okkalı bir yudum çe" ker çekmez dükkâncıya döndü: — Oğlum bu ayran değil, sala” mura! Hem buzcu, hem sucu, hem şer- betçi, hem ayranc" olan delikanlı #r rıtarak cevap verdi: 4 — Affedersiniz, tuzu biraz fazla kaçmış! ' — Ya ek$iliği? — Görüyorsunuz Favalar çok sr cak! — Ya kokusu? — Yoğurt kokusu olmalı * — Ne bayat yoğurtmuş bu? ' — Bize öyle geldi, ne yapalım? i Size öyle geldi ama mide ve bar“ 3 sakların en temiz tutulması Jözm çal ge herkesin mide ve barsakları sizin oyuncağınız de“ gil, anladın mı şerbetçi ve ayrancı | başı! i ». i Sirkecilik başka, şerbetçilik ve ww a rancılık başka! i d di yine HABER'de ek J erini tükürükliyerek kâğıda ya; bazı esnaftan bahsetmiş, ve e ie j zım üzerine bu mundar öşten bir | hayli vazgeçildiğini. görmüştüm, Şimdi de bizim bazı sucu, şerbetçi, ayrancı esnafın ellerile, bardak yr” kamalarından bahsedeceğim. El, ne kâdar temiz olsa yine eldir. Bu mü” barek nesne arada ağıza, burna, gö“ ze, kulağa veya kaşman, gıcıklanan, yahut durup dururken kendi kendi" ne gıdıklanan herharigi bir yere do" kunur. Sade o kadar mr ya, faraza elle birçok kirli paralar Glân tutulur, Sonra bu elle su, şerbet, ayran bar- dağı şikir şıkır yıkamak olur mu ya? Geçen gün, gözümle gördüm, bir dükkân sucusu: ( Kısacık bir kürdanla dişini karış" tırdıktan sonra müşterinin bardağ Br aynı elle oğuşturmaya Başladı ama müşteri de: , — Be adam, senin o , yacağm suyu, ben değil, toprağa döksen toprak içmez! Diye onu tersliyerek oradan sa vuştu, m ». i Yazım bitti, içime dehşetli har ret de bastı, gidip ne içeyim dersi. niz, su mu, limonata mı, şerbet mii ayran mi? : i —İyisini, temizini, halisini iç de! istersen ziftin pekini iç! : Diyeceksiniz değil mi? İstanbulda suyun, şerbetin, imo” hatanın, ayranm iyisi, temizi, nerelerde satılır, bilirim ama pekinin böylesi nerede ba? Farkında değilim! O.Cemal KAYGI