27 MAYIS — 1937 Benim götüüm: m— a Sıvasta bir hayırsever zat Otomobillerin henüz arabaları öldüremediği memleketlerden biri de Srvastır. Bir arabacıya sordum: — Şehri gezeceğim. Saati kaç kuruş? — Elli kuruş. İm — Haydi öyleyse.. Bağlara götür! Hani “Göründü Sıvasın bağla- rı), demezler mi? İşte bu lâtifeye telmih etmiştim. Arabacr arif bir adammış. Gülümsedi. — Sıvasın bağları şalgam tarla- larıdır, bayım! . dedi. - Ama, şehri- miz, öyle zannedildiği gibi yeşillik- siz değildir. Göreceksiniz. Gördüm ve cidden dahilde- ki öbür kasaba- larmıza — faik buldum. Tren yolu oraya gel - dikten o sonra, şaheser Selçuk eserleriyle lâtif birer devir teza- dı hasıl edecek asri — abideler meydana gelmişiic. Bir taraftan silo, bir taraftan yeni demir fabrikasının ana hatları.. Bir taraftan yolları genişleten ve ağaçir yan bir belediyecilik. Sonra halı ima lâthanelerini gezdik; ağızlık, çubuk aldık, bıçak aldık, üzerinde güzel de. senler olan yün © çoraplardan bile dört beş tane aldım... Ne yapacağı. mı bilmeden... Şehir yeşildi. Anadolunun bir- çok kasabaları gibi, burası da bu ten. gi o canım kavak ağaçlarma med- yun... Srvasta su boldur.. Su da, işte bu kavaklara hayat veriyor. Anadolu da, bunların ne kıymette ve ne bol- lukta olduklarını geçenlerde bir ya. zımda daha anlatmıştım. Bu mevzu üzerine, kıymetli bir generalimizle konuşurken bana şu faydalı malü- matı verdi: Birçok yerlerde, bir kız doğun- <arçeyizine medar olsun diye kavak oğaşisı dikmek adevir; Çocukla BE raber fidan da büyür, ori sekiz yirmi sene sonra beher ağaç on lira eder. Gemi direği için, karada inşaat için pek faydalıdır. Memleketimizde ka- vakların çok üremesine bir sebep e- ğer iklimin müsaadesi ise, diğer se- bep de bu güzel ananedir.. EE Etem Tanrıverdi © Arsbact: — Size güzel bahçemizi de gös- tereyira! * diyerek bir lâtif park ö- nünde durdu. Tarhları, havuzu, ağaçlığı, kumluk çocuk bahçesi var, Yanından bir dere geçiyor, buraya bir de baraj yapılmış Hem suyun akışı tanzim olunuyor; hem de ço- luk cocuk içinde sandal gezintisi ya: Pip eğleniyor. — Belediyenin eseri mi? - diye sordum. — Belediye de barajm yapılma- sma yardım etti, Fakat bütün bu tesisat bir şahıs tarafından hayrat diye yapılmıştır. Henüz ihtiyarlamamış ve harıl harıl bahçeyle meşgul sevimli bir zat gösterdiler, Bu bahçenin toprak. larını kendi parasiyle alıp parkı ken di emeğiyle böyle süslemiş, bezendir iniş. Emekli Tugbay Etem Tanrı. verdi ismindeki bu hayırperver zatı da Srvaslılar, pek haklı olarak Halk- evi reisi, çocuk esirgeme başkanı, Parti merkez azası seçmişler. Evini de ziyaret ettik. Altın gibi nezih, sevimli ve tahsilli evlâtları var. Fakat Etem Tannveidinin itina ettiği yalniz kendiöz kızı değil.. Duvarlarda yüzlerce çocu. ğun resmi asılı. Hepsini her sene giydirmiş, kuşatmış.. Ve bütün Se vas çocuklarına işte demin bahsetti. ğim bahçeyi yapmış... Mi Camiler, medreseler, çeşmeler ve çeşmeler, çeşmeler, ceşmeler... Eskiden bizim - milltin hayrat çok sevdiğine bütün bu eserler de- lildir... Fakat şimdi maalesef hayrat hissi pek azalmıştır.. Bir Etem Tan" rverdiye rastlamak için birkaç yüz, hatta daha fazla, binden, iki binden fazla kilometre katetmek lâzrm ge- Üiyorl (Vâ-N0) in hali... İmrahor camii ” İstanbul konuşuyor! ; Yedikule, fabrikaları tinde işsizi de bol bir nisbe- yerdir Burada hastahaneye giden bir yol vardır ki hasta değil, sağlam insan geçse . muhakkak . hastalanır Sinesinde 115 fabrika ve ni ne barındıran Yedikule, hiç şüphe yo ki, tam bir işçi semtidir. 1 bakım ki, İs. Fakat siz şu garabete rise tanbulda en bol işsiz olan yer de yine bu muhittir. Yedikule kapısı Gi” veden içeri baktım. Bir gı karşıya geçmişler, 2 hut da tavla oynuyor'ar. Kahveye girer girmez bal yarka daşım Foto Ali'yi tanıdılar. Hep bir- den oyunu birekıp etrafımıza halka oldular. Bizim sormamıza meydan bı. rakmadan içlerinden birisi söze başla- dı dvarında bir kah. alay genç, kar isrambil, ya. "— Galiba, deği, buğün de Yedikule. yi konuşturmıya geldiniz. Yazınız, e vet yazınız, bura gençlerinin baş şi kâyeti işsizliktir. — Nasıl#blur, etrafta bu kadar fab- rika varken! ? diyecek oldum. LâfI ağ- ii NO gir sanki fabrikalardan bayım, onlar asıl işlerini makinelerle yapıyorlar. Artık yüz işçinin göreceği işi bir güzel makine ve 3. 5 makinist yapıveriyor. Burada 45 - 50 yaşlarında temiz gi. yinmiş bir adam 8öze karıştı: bile kifayet ediyor, dedi, Ben 25 sene ustabaşılık ettim. Makineler gelince işsiz kaldım, iki senedir de açrirtayım. Sonra derdimiz yalnız makine'er olsa neyse, Bir de kadın İşçilerin rekabeti çıktı başımıza. Günde 30 . 40 kuruşa çalışıyorları. Eh, patronlar da bu su. dan ücuz fırsatı kaçırırlar mı hiç! Dahası da var. İşte olan ameienin va- ziyeti berbattır. Yevmiyeler o kadar azdır ki, bunlari koca bir insan, bir zile değil, bir çocuk bile zor geçinir. Üç adım ötemizde paçalarını sıva- mış, tablayâ doldurduğu halis Yedi. kule marullarını: — Hey babam hey!.. Yer'kulenin göbeklisi, çifti YÜZ paraya, diye avaz avaz bağırarak satan bir marulcu var. dı. Sözün burasında o da işe karıştı: — Eskiden bende işçiydim ama, patronların insafsızlığından linet et tim artık ameleliğe... Böyle daha iyi geçiniliyor. Dedi. Etrafımdakilere sordum : — Peki, mahallelerinizin ne dertleri vardır bakalrm. Boynundaki kıravat büyi'k #por > Ge Aa iz iy Yazan: Haberci Yedikuleliler dertlerini ve dileklerini Haber muharririne anlatıyorlar klüplerimizden birinin rengini taşıyan genç: Buyurunuz, #izi gezdirelim, diye cevap verdi, Ve onun kılavuzluğu ile Yedikulenin sokaklarmı, caddelerini, çıkmazlarını beraberce *k. Bu gezme sonunda edindiğim intiba gu ol. du. Yedikule sokak, Işik ve temizlik İ noktasından İstanbulun en Fahat bir — Üç beş kişi değil, hattâ hir kişi İ semtidir. Yalnız günde bi aç bin 8. melenin geçtiği (o Kocamustafapaşa caddesi diye bir yer var Xi, buranın berbat hali mutlak islah edilraehdir. | Dolaşima sırasında, Yedikele gibi kü- çük bir yerde 3-4 meyhanenin bulu, nuşu gözümden kaçmamıştı, Rize reh. berlik eden gence Yâziyeti sordum. — Bu dkha bir şey değil dedi. Bu mahalleyi Samstyale ayıran bir (Merhaba) caddesi vardır ki, burası eskiden baştan başa karşıl'klr meyha- neymiş. Fakat bugün bi tane bile kalmamıştır. Burası için böyle 3. 4 meyhane hiçtir... Bu cevab biraz tuhafıma gitmişti, Fakat, üzerinde daha fazla durmayı lüzumsuz gördüm. Esasen gözilme bir alay da kunduracı öükkân' ilişmişti, Bunlardan lâalettayin yürüdüm. Dükkân sahibi elindeki işi bir saniye bile bırakmadan, bizimle ko nuştu. — Deri fabrikalarının yakın olması burada bol bol kunduracı kânı â. çılmasına sebeb teşkil etmiştir. Fakst işlerimiz son zamanlarda ç fena gitmeye başladı, Çünkü esnaf e doğru | himays görmüyor. Büyük atö'yelerde | makinelerle günde yüzlerce düzüne kundura yapılıyor ve bunlar'tabil u- cuza mal oluyor. Bizim elle yaptığımız iş bu rekabete nasıl dayanabitir? He, le müşterilerin artık malm iyisini de- ğü, ucuzunu aradığı böyle hir zaman. da! Bu gidişle gördüğünüz dükkânlar da yakında muhakkak kapınacaklar. dır. Kunduracı dükkânmdan çıktığım zaman, hem yavaş yavaş yürüyor, hem de: “Yedikule gerip bir yer. Öyle ya, ki. me sorsam halinden şikâyute'. Fakat buna rağmen #aruret içinde tek bir a. dam yok. Herkes temiz, güzel evlerde oturuyor... Sineması, marul bahçeleri, ile, epey eğlenceli yerleri var,, « diye düşünüyordum... Dalgın dalgın Sa. matyaya doğru yürümüşüm ki, hiç se- sini çıkarmadan yarımdan g»'en ar. kadaşım Âli, beni ikaz etti: — Bak, deği, şhur İmrahor cami» Bine geldik. Görülecek yerdir. Bir ge. zelim burayı... Dar, yamrıyumru bir yoldan sap. tık. 20 « 30 adım yürüyüne», dört yan. gın duvarı ve bunların arasından yük- selen külâhsız bir minre ile karşılaş. tık, — Yahu, dedim. Burası bir yangın yeri, bir harabe. Arkadaşım, hiç istifini tozrcadan: — Hele girelim de, gö cevap verdi. Biçimsiz sokağın yanık camisinin kapısmdan girince, ilk karşılaştığımız nefis bir çiçek bahçesi olân. Bir gül fi- (Devamı 12 incide) Dikkat !. ——.. Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet. lerinizi, yapılmasmı istediğiniz şeyleri, canmızı sıkan O hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları . mız ayağmıza kadar gelip söy. lediklerinizi inceliyecek, şikâyet . 'erinize veya temennilerinize ga- 1'amiz tercüman olacaktır. | | | | in, diye | CUMHURIYET'te: Balkan 'antantının salâhiyetli ve şümullü bir izahı *te Yunus Nadi, 4 tai Cumhur kün Atinay» heyecana veren, sevince boğan sor irşadından bahsediyor ve şunları yazıyor; Velevki muayyen bir çevrede mah- dud bir maksadı temin birleşm olan milletler, aralarındaki *emaslâ- e ölbette daha aklar ve zaman i kendi Yirl'k men. eğe doğru te- la dünya hâdiselerin faatleri zaviyesile ö rakki edeceklerdi. Vaziyetin, müttefik Balkanlılar ara. sında Balkan misakını ak irmekte olanların görü utabik inkişaflar arzederek yürüdüğünü gör- mekle “bahtiyarız. Öyle inkişafıar, ki ötedenberi bu sütunlarda işaret ede. geldiğimiz bir telâkki şekli olarak bi- ze Balkan antantınm umumi heyetile ve milletlerarası vaziyetler itibarile büyük bir devlet sayılabileçeğini her İ gün daha kuvvetle mildafaz ettirmek- tedir. Nitekim Atatürkün hudud birli. ği ve müdafaa birliği üzeri” vetli sözleri Atinanm Bü ya oteli salonlarma sanki düşen bir güneş gibi süzülüp indiği zaman orada hazır olanların heyecan. larma son olmamıştır. Orada hazir olanlar içinde Av bilhas- sa askerlerin. YENİASIR'da : (Izmir) 'Köy postaları İsmail Hakkı Ocakoğlu © köylere muntazam posta işletilmemes'nden gi- kdyet ediyor ve unun basıt bir iş ol madığını izaha çalışıyor. Dıyor ki: Yine geçenlerde Denizli civarında *bir köyden mektup aldık. Köy namına gazetemize aböne olmak istiyorlar, Lâkin posta otomobili köylerinin İ- çinden geçtiği halde gazeteyi birak. mıyor, merkeze götürüyor, #tesi gü. nü köylüler merkezden gtllp dıyor. larmış. Günün hâdiselerinden haberdar ol- mak istiyen köylüler köylerine bir gazete getiremezlerse halk bizi oku- mıyor diye $ eylemeğe hakkı. mız olur mu? Açık konuşmak lâzımgetirse halkı- miz okuma wmı duymaktadır. Bilhassa harf inkilâbı okuy dedin) çoğaltmıştır. Lâkin rm ihtiyaçlarına cevap ve” Şimendifer hattr güzergâh! zete) diye bağrışmaları bir ihtiyacın İfadesi değil,midir? Onların anlıyacakları dille yazılmış kitapları ayaklarma kadar götüremi- yoruz. Dünyada olup bitenlerden bil- ik halk tabakalarını haberdar eyle. mek için gazeteleri köylere kadar 80- ki MEN KURUN'da: Boşanma kolaylaşmalI mı ? Sadri Ertem Kurunda cvlenme ve boyanma işlerini sosyal balından gö. rerek şu bekâr fikirleri il. iye sürü. vw mut dir... Me- ”i zaruri kılımyorsa, m esbab! mucibesi olamaz. Yani ferdi hisler, fergi telâk- kiler değildir. Hiç olmazsâ sosyal ma. hiyet alan rabıtalardır. Bu sosyal rabrtaların - sosvetenin müsaadesiyle bozulması tebütir. Şu halde bir evlenmenin feshi için orta- da sesyetenin bu ilâli tabıf görme. si lâzımdır. Sosyetenin tekâmülü heyecan halin, den fikir ve mantık seviyesine yüksel, mektir. İptidai insan akıl, mantık, tec rübe ve realite ile slâkasızdır. Halbu- ki müteki v nr tecrübeye, akla, mantığa ve realiteye kıymet vermesidir, Evlenme müssiesesini ancak ileri hamleler yapan bir » sosyetenin mik. yası ile tetkik edebiliriz. Hâdiseyi erkek eya k&dm egoiz. minin dışımda; sosyetenin sıkbati ba. kımından mütalea etmelidir,