“ Umumi harp içindeki maceramızda şayanı dikkat bir nokta: ne bizden, ne de düş- © manlarımızdan ölen ve yaralanan olmadı Bahriyeliler bâtıl denilen itikatlara Hatıralarmı anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz kartalı” nm süvarisi Kont Feliks fon Lukner biraz inanırlar. Skajerak se ken Kronprinz zırhlısının o mütiv ' ateş yağmuru içinde sapasağlam kan tuluşunu hatırlıyarak “Deniz kartalı, nm hareketinden evvel veliahtın zev- cesini ziyaret ederek yeni gemimizin de hâmisi olmasını rica etmiştim. Ha- reket hazırlığı telâşı içinde bu ricamı unutmuşken tam yola çıkacağımız $1- rada geceleyin bir emir zabiti koşarak geldi: — Sarayın postası, Getirilen taahhütlü bir paketti. Ü- yerinde "“Potsdam" damgası ve ““ace- le” işareti taşıyordu. Açtık, üzerinde “Cenabı Hak Deniz kartalmı koru sun!,, cümlesi ile veliahtın zevcesinin bir fotoğrafr... Fotoğrafı sevinçle kap- tan kamarama, Norveç Kralı ile kra- liçesinin resimleri arasına astım. Kontrol için düşman zabitleri gelirse) tabit süratle kaldıracaktım. Siz isterseniz tesadüf deyiniz, fa- Kat bu Votoğraf bizi fırtınada ve harp- te tehlikelerden korudu. Hattâ yalnız © ( bizim 'için değil, düşmanlarımız için de uğurlu oldu. Filhakika “Deniz kartalı, - , maveramızda ne bizden, ne de onlar- dan ölen ve yaralanan olmadı. Gemi- miz battığı zaman fotoğraf enkaz a- Tasından çıkarıldı ve Almanyaya ge- 23 ilkkânun müthiş bir fırtına gü- nü oldu. Alman sahillerinde hâlâ bu müthiş fırtma unutulmamıştır, Biz de bunun şiddetini hissettik. Cenup rüz ğürı İngiltere sahilleri boyunca sürat- 16 ilerlememize yardım etmişti. Birden » Cönubu garbiye çevirdi ve barometro da süratle düştü. Saatten saate hava - serinliyor ve rüzgâr fırtma halini a- VE ayükd: Bütün yelkenlerimiz, kontra baba- fingolar ve küçük istralyalar da dahi) olduğu halde, açıktı. Fırtına bize aza- mi slratimizi temin edecek, İngiltere önünden süratle geçmemizi mümkün kılacaktı. Bu söbeple sevinçle karşı- oladık. Geminin başı iskele tarafında dal- R ilerliyor- z imkânsız bir ğ i p KAB hale gelmişti. Sancak bordası hizasın- ca İplere tutunarak yürüyebiliyor. © duk. Direkler kırılacak gibi tazyik aj tmdaydı. İskotaları zincirle takviye © ettik. Her şeyi göze almıştık. Bütün o armınm parçalanması, kontrola gele- cek bir İngiliz kruvazöründen daha hafif bir tehlikeydi. Nakleden: Ha | Fırtma, yelken direkler arasmdan ıslıklâr çalarek geçiyor, a- rada sırada bir ıskota köpârak biraz! sonra yelken rüzgârla uçup gidiyor-! du. Süratimiz saatte on beş mili bul İpleri ve ast on birde ilk abluka hatu- Dürbünlerle ufku gözetii- ği le hiçbir gemi yok. firtina gelece- ğini anlıyan düşman gemileri adalar arkasına sığınmış olmalıydı, fırtına ile baş başa yalnızdık. Bu fırsattan da azami süratimizle gitmek suretiyle istifade ediyorduk. Fırtına, dakikadan dakikaya artı. yor. Onunla beraber çarmıhlar ve 18- kotalar üzerindeki tazyik de çoğalı- yordu. Gemi gittikç, keleye meylet- mekteydi. Ancak küpeşteler üstüne oturabiliyorduk. Bununla beraber ge - minin yan yâatmasında hiçbir tehlike görmüyorduk, İyi yelkenli gemi istediği kadar yana yatsın, tehlike yoktur, hacıyatmaz gibi gene doğru- lur. Tehlike ancak dalçalardadır. Fa- kat bizim vaziyetimizde böyle bir teh. like de varit değildi; çünkü İngiltere istikametinden gelen rüzgârla ve son süratimizle İlerlemekteydik. Dalgalar arkadan geliyordu. Bütün ışıklarımızı yakmıştık: San- cakta yeşil, iskelede kırmızı... Norveç- li İrma yelkenlisinin gizlenecek nesi olabilirdi ki! Arada sırada Ge nı geçtik, Kuvvetli bir dalga ar. Ee Kadan pi İ v sonra tekrar denize dökülüyürdü. İki dümenci adamakıllı dümene bağlan - mış olmasalardı, bu dalgalarla çoktan denize süriikleneceklerdi. Dört sastten dört saate bir arz dâ- iresi aşıyorduk, Elimizde sanat müte- madiyen hesap etmekteydik: — İlk abluka hattımı geçtik. Şimdi ikinci hatta geliyoruz. — Gece yarısı esas abluka hattma! gireceğiz. Bir saat kaldı. Saat on bir buçuk... On kiye gey- rek var... On iki.. Esas abluka hattı- m geçiyoruz. Görünürde kimseler yok. On ikiyi çeyrek geçiyor... Hiçbir gemi görünmüyor... Saat yarım.. Bir.. Geniş bir nefes alıyoruz. Hiçbir düş- man gemisine tesadüf etmeden en teh Jikeli noktayı geçtik. Doğru yol gene en iyi yoldur. Bu yolu takip etmekle) çok iyi hareket ettik. Şimdi gene öyle| yapmalıyız. (Devamı ver) | IMLAR) EIEDİR ARNE AMAER / Hissi Roman tice Süreyya e Yİ Artık rol oynamıya lüzüm kalmadı.r Bütün bunları nasıl bildiklerini, nasıl “öğrendiklerini biribirlerine anlatma - © lârina bile ihtiyaç yoktu. Kuşlar gibi daldan dala atlıyorlardı. Mevzudan © mevzua geçiyorlardı. Bir kelime, bir tek cümle, bütün bir ihtisası anlatmı- © ya kâfi geliyordu. Sonra, bu kitabım başka bir babına geçiyorlardı. — Yavrum! Kızarmış gözelrini annesine kal- fi rd, Gür saçları yüzüne dökülmüştü. © Annesi, parmaklarını bu başta gezdi. e» Li ai içti. Sevdiği oğlunun heyecan ha- rerek: « — Demek ki bu kadar memnunsun ?| Huşu ve heyecan içindeydi. Oğlan, annesinin ellerini tuttu.. Öp- tü, öptü. Göz yaşlarının ılık nemi için- de bıraktı... z — Anneciğim, anneciğim... — Evlâdım... — Anneciğim... Bugün, hayatım, ama, Anlıyor musun, bütün hayatımın en güzel günüdür. Bu hislerimi Sana anlatmamalıydım... Ki utanıyorum... Fakat kendimi alamıyorum... Fakat iş kikat budur... Öyle mes'udum Kadın, oğluna doğru i kirpiklerine biriken göz çölde susuz kalmış bir bedev İ raretinden kızaran ve cayır cayır yas| nan yanağına, yanağını dayadı. — Yavrum! — Anneciğim... Fakat göyle... Ak lah aşkma söyle... Bu işi yaptığın İ- , v HABER — #kşöm yoğtası Eeilieensfeorri/ 7 İkinciteşrin — TEM KARŞI Bir TUR, Hatıralarını anlatan : EFDAS TALAT —2S51— Yazan: IHS Şimdiye kadar burada kalmei doğrusu büyük bir cesaretti Bir gün Ballar, Benet ve Blând hepi beraber oturuyorlardı. Odaya girdiğim zaman Kelonel birdenbire bana (hitap etti; — Şehirde bugünlerde kudular duyuyorsun, — Yeni hiçbir şey duymadım. — Kemalist kumandanlardan biri ya- kında bir askeri kuvvetle İstanbula ge” liyor, haberin yok mu? — Hayır €endim. Bir şey söylemediler, Ben de odadan çıktım. Fakat içimi kurt yemeğe başla- ne gibi dedi dı. Sokağa çıkarak bizim emniyet etti-) miz bir adam olan karşıdaki muhalle- en Esat beye tglefon ettim. Yerin- de idi. Sordum: — Şimdi, kolenel Ankaradan bir ku mandanın İstanbula geleceğini haber | verdi. — Biliyorum, — Demek havadis doğru! — Evet; fakat ne zaman ve kim ge lecek heniiz mütemmim saslâmat ala” smadım. Esat beye teşekkür ederek telefonu kapadım. Artık bu kahramanlarm gel- mesini sabırsızkkla bekliyorum. Bir taraftan Tütkler milli kahraman- lari karşılamağa hazırlanıyorlar, diğer taraftan hristiyanlar kaçıyorlar. Hemen hemen Beyoğlu, Kurtuluş, Fener, Sa- matya tarafları yarıdan yarıya boşaldı. Biz annemle hâlâ Krokerde oturuyo- ruz. Orada pek rahatsız bir vaziyette- yiz; Eğer bir taraftan miralay Balların, diğer taraftan Esat beyin astarları ol masa, ne olursa olsun diyerek çıkıp l i de dışardaki teh- aha bir müddet Krokerde kalmamı istiyorlar. Bir gün Ballar, beni odasına çağıtı- yor, diyor ki: — Görülüyor ki senin vaziyetin git- tikçe müşkülleşiyor. Onun için seni de annenle beraber bir ecnebi memleketine göndermek istiyorum, ne dersin. — Bize karşı gösterdiğiniz alâkaya teşekkür ederim. İleride icap (ederse sizden bu lâtfü rica ederim. Fakat, ben daha bir müddet burada kalmakta bir mahzur görmüyorum. — Sen bilirsin. Fakat tehlikede ol duğunu hissettiğin zaman burada daha fazla durmakta hiçbir mana yoktur. — Onu hissedince dışarı kaçacağım. — Biz seni dışarda bir işe de yerleş- tireceğiz. — Buna da çok teşekkür ederim. Ballar bu teklifini diğer günlerde tek- rar etti. Fakat katiyyen memleket ha- ricine çıkmayı (düşünmüyordum. Ve çin pişman değilsin yâ... Azap duymu- yorsun Ya... — Ah, aptal! — Ne iyi... Ne iyi... Ne iyi bir iş yap tm, anneciğim... Fakat bunu yaptım diye benden nefret etme sak... Ben, fedakârlık yaparak buna tazı olmuş- tum... Anlıyor musun! Anne, oğlunun C<enesinden tuttu. Başını kaldırdı. Gözleri içine bakd rak: r — Fedakârlıktı demek? Enis, başta, annesinin etekleri a- rasında saklıyarak: — Evet, anneciğim! Anne oğul, yanak yanağa, ve kolla- rı biribirlerinin vücutlarına sarılmış olarak öylece, uzun bir müddet kaldı. lar. Arada sırada, ayni hissin tesirile, vücutlarını bir ahenge kaptırıyorlar ve sallanıyorlardı.. Vücutlarmın $r- caklığı biribirine geçiyordu. Konuşmak... İkisi de bunu istemiyordu. Derilerinden biribirine geçen bir seyyale ile bütün hislerinde tam biri arlaşma husule geliyordu. Enis, birdenbire, yerinden #lçrıya- rak: yaptığım şey de son odakikaya kadar; Balları oyalamaktan ibaretti. O günlerden bir gün Esat beye git - mmiştim. Odasına girince beşuş bir çeh- re İle beni karşıladı. — Oğlum haberin var mı birkaç gü- ne kadar milli orduya kavuşuyoruz. — Sahih mi? — Evet! Henliz gün kararlaşmadı & hafta sürmez milli hükümet kuv şehri işgal edecekler. Bu haberin beni ne kadar sevindirdi- Şini söylemeğe bittabi hacet yok. Kro- kere döndüm, Maksadım. Bunu Ballara yetiştirmekti. Fakat o da beni görünce daha ağzımı açmağa meydan bırakma- dan: , — Sen hâlâ burada kalmak istiyorsun ama, Kemalistler nerede ise şehri işgal edecekler, « — Yeni bir haber mi var? — Yapılan müzakereler neticesinde Türk kumandanlatının biri İstanbula gelerek şehri teslim alması kararlaştı rldı. Bu kumandan da birkaç (güne kadar geliyor. — Bu havadis fena! — Evet; tabil biz de yakında gidece- ğiz. Sun't bir telâş ve korku içinde cevâp verdim: — Fakat ben? — Sana bunu söyliyeli aylar oluyor. Her seferinde bir mazeret buldun. — O zaman işlerin bu kadar süratli bir cereyan takip edeceğini düşüneme- miştim. — Maalesef! Her şey aksi gidiyor. — Kemalistler şehri askeri işgal al- tına aldıktan sonra ben burada yaşa- mam. — Artık senin de başının çaresine bak mal. — Kadere boyun eğeceğim, İeketimden ayrılacağım. — İzmirin alındığı gündenberi senin bir tecavüze uğrayacağından korku - yordum. Şimdiye kadar burada kalman doğrusu büyük bir cesarettir. — Sizden ve annemden ayrılamadım. — Biz senin derhal İstanbuldan ay- rılmanı münasip görüyoruz, Binaena- İeyh valdenle beraber istediğin zaman hareket edebilirsin. Herşey hazırlanmış! tır. — Nereye gideyim — İstersen sen de Mısıra git. — Kâğıtlarım hazır mı? — Her şey hazırlandı. Ballardan ayrılınca sokağa ( çıktım. Milk kuvvetlerin geleceği haberi şehre yayılmıştı. Şimdi İstanbullular harıl ha mem — Bu yaptığın işten dolsyı karşı öyle... Kadın düşündü... Hakikatte yaptığı neydi?. Büyük bir fedakârlik mı?. Hayır! Sadece sevkitabillerine ram olmuştu, işte o kadar... Tam bir bod- bin gibi, bu tarzda hareket etmişti. — Haydi, haydi, elverir... Bu sahne- ler bitti artık.. Lirik ve romantik ol makta biribirimizle yarışa çıkacak de ğiliz... Murad gitti, çünkü, çünkü... Ha yır, arkasını arama... Fazla deşeleme- ğe, kurcalamaya hacet yok.. Zirai artık beni alâkadar etmiyordu. Enis, kalbinden yaralanmış gibi: — Sahi mi? - diye sordu. — A... Haydi bakalım... — Seni hodbinliğime kurban ediyo- rum, anneciğim! Kadın, ayağa kalktı ve huşunetle: — Elverir böyle lâflar diyorum $a- na... Bu tonda boyuna devam mı ede- ceğiz? Bu akşam bu kadarı kâfi diyo- sana rum, anlatamıyor muyum ? Beni kur.) ban etmek mi? Düşün ki, beş sene| sonra, on Sene sonra halim neye vara- caktı?, Görüyorsun... Yüzümde buru- şuklar, kırışıklıklar, saçlarımda aklar belirdi... Güzel ve genç durmak için türlü türlü tuvaletler yapmak mecbu- nl hazırlanıyorlardı. Milli önayak olduğu muazzam bir metâsimi üzerinde çalışılıyor İstanbul, İstanbul olduğu ri bu kadar candan bir haz zahire şahit olmamıştı. Türk kaddes bir sevinç içinde gül saatleri sayıyordu. MiLLİ KUVVETLER İSTA Nihayet, âdeta rstırap hali "bırsızlıklarla beklenen büyü! di, Bir gün Harbiyedeki umu gâhtan telefonla kolonel Ba| lar. Yukarıda odasında idi. K nıttım.. Telefona mutlaka Bi mesini İstediler. Koşarak öde tım, haber verdim. Ballar o rek telefonu aldı. Konuşma kadar sürdü. Muhavere bitti, bana döndü; — Nihayet geliyorlar. — Kimler? — Türk milli kuvvetleri, * bah Anadolu sahilinden yürüy karşıdan İstanbula geçecekler Haber, Krokerde hiçbir fe uyandırmadı. Çünkü, günleri tada dönen şayinlaria herkes mıştı. Artık, İngiliz polisince bir şey kalmamıştı. Henüz şe Yiş ve inzıbat vazifesi resme elinde bulunuyordu. Çünkü ş kuvvetlerinin elindeydi. Bum ber, en nazik zamanlardaki hüsnü idaresile temayliz eden bu işte de bütün salâbiyeti vi eline almıştı, Kolonel Ballar, H #'ne'sian ülmaamdin, hem-d olarak hiç bir şeye karışmıyö! nız umumi karargihm bu tebi ne bana Esat beyi gayet nazj tarzda Krokere davet etmem) Telefonu açarak işi Esat beye — Öğleden sonra gelirim, & Hakikaten dediği saatte de İkisi bir müddet Türk (kuy İstanbula gelmesi Üzerine tâh: cek vaziyet üzerinde görüştü! bey bu hususta aldığı tedbirle ti. Ballar dedi kis — Şimdi her seferden daha vaziyet karşısındayız. Çünkü muzaffer bir kuvvet geliyor, kı, kendi halâskârlarını temsil askerler karşısında fevkalâde düşerek tezahüratı çok ileri gi Esat bey kendisini tatmin d — Halkımız vakur ve cesu lâtlara sebebiyet verebilecek hiçbir taşkınlıkta bulunuyaci min olunuz. (Deva genç... “Aşık” diyecekti... Fakat Kİ kından oğlunun yanında adıy la bahsetmek fenasma gittiği tu. — Sen hiçbir zaman çirkli ceksin! Daima güzel kalacâ 164. — Evet, pek âlâ... Sen ye hayatını düşün, Zehrayı ak tir... Ona ne azaplar ettin. Bej ni çeşit azapları çekebilirdim. Kadın, başını kaldırdı. G içinde bir gurur ışığı yanıyo! — Oğlum!ıSana kızmak $İ Sun, müteşekkirim bile... Çün! tımın.dönemecinde beni © kurtardım. Befip, kendimi b ne olacağımı bilmeden gidi Delirmiştim,. Anlıyor musun yi unutmuştum... Sen beni u$' çektin, çıkardın. Her an tebii an arızalı olan yarımyamala yerine, beni, tabit askım oler maz annelik aşkının ortasın8s| mevkiine koydun... Bu his, “ en necip hissidir. Beni mes“ oğlum... İl di Dn