Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
'İ“_ Hatıralarını anlatan: Alman korsan ge misi “Deniz kartalı” nn süvarisi Kont Feliks fon Lukner 7 İkinciteşrin — T8t Hatıralarını anlatan : EFDAHıI TALAT —251 — Yazan: İHS — 28 — k Uımımî harp içindeki maceramızda şayanı |-dikkat bir nokta: ne bizden, ne de düş- manlarımızdan ölen Bahriyeliler bâtıl denilen itikatlara - biraz inanırlar. Skajerak harbindey- ken Kronprinz zırhlısının o müthiş — ateş yağmuru içinde sapasağlam kur — - tuluşunu hatırlıyarak “Deniz kartalı,, — nm hareketinden evvel veliahtın zev- cesini ziyaret ederek yeni gemimizin - de hâmisi olmasını rica etmiştim. Ha- | Teket hazırlığı telâşı içinde bu ricamı - unütmüuşken tam yola çıkacağımız sı- | Trada geceleyin bir emir zabiti koşarak 0 — Sarayın postası. - Getirilen taahhütlü bir paketti. Ü- | zerinde “Potsdam” damgası ve “ace- |le” işareti taşıyordu. Açtık, üzerinde — “Cenabı Hak Deniz kartalımnı koru- — suni,, cümlesi ile veliahtın zevcesinin — bir fotoğrafı... Fotoğrafı sevincle kap- - tan kamarama, Norveç kralı ile kra- liçesinin Tresimleri arasına astım. Kontrol için düşman zabitleri gelirse 'tabiî süratle kaldıracaktım. - Siz isterseniz tesadüf —deyiniz, fa- — kat bu Cotoğraf bizi fırtinada ve harp- — te tehlikelerden korudu. Hattâ yalnız | bizim için değil, düşmanlarımız için de — uğurlu oldu. Filhakika 'Deniz kartalı,, — Maceramızda ne bizden, ne de onlar- dan ölen ve yaralanan olmadı. Gemi- miz battığı zaman fotoğraf enkaz a- ae - Trasmımdan çıkarıldı ve Almanyaya ge- 'burmn şiddetini hissettik. Tenup rüz- | » gârı İngiltere sahilleri boyunca sürat- — l& ilerlememize yardım etmişti. Birden — cenubu garbiye çevirdi ve barometro İ_ |süratle düştü. Saatten saate hava ve rüzgâr fırtma halini a- Bütün yelkenlerimiz, kontra baba- Üa - olduğu halde, açıktı. Firtma bize aza- Mi süratimizi temin edecek, İngiltere — Önünden süratle geçmemizi mümkün ! kılacaktı. Bu sebeple sevinçle karşı- — Geminin başı iskele tarafımda dal- Ş ı&luı. gömülmüş, süratle ilerliyor- — hale gelmişti. Sancak bordası hizasın- — ca iplere tutunarak yürüyebiliyor- — duk. Direkler kırılacak gibi tazyik al- ydı. İskotaları zincirle takviye ; : ettik. Her şeyi göze almıştık. Bütün a.rmsmm parçalanması, kontrola gele- ; ıcbğ bir İngiliz kruvazöründen daha Çi M.Guvuteaeyurumekımkânmbm ve yaralanan olmadı Fırtına, yelken ipleri ve direkler arasından ıslıklar çalarak geçiyor, a- rada sırada bir iskota koparak biraz sonra yelken rüzgârla uçup gidiyor- du. Süratimiz sâatte on beş mili bul- muştu. Gece saat on birde ilk abluka hattı- nı geçtik. Dürbünlerle ufku gözetli- yorduk: Görünürde hiçbir gemi yok. Barometrenin düşüşiyle fırtına gelece- ğini anlıyan düşman gemileri adalar arkasıma sığınmış olmalıydı, fırtına ile baş başa yalnızdık. Bu fırsattan da azami süratimizle gitmek suretiyle istifade ediyorduk. Fırtma, dakikadan dakikaya artı- yor. Onunla beraber carmıhlar ve 15- kotalar üzerindeki tazyik de çoğalı- yordu. Gemi gittikçe iskeleye meylet- mekteydi. Ancak küpeşteler üstüne oturabiliyorduk, Bununla beraber ge - minin yan yatmasında hiçbir tehlike görmüyorduk. İyi bir yelkenli gemi istediği kadar yana yatsın, tehlike yoktur, hacıyatmaz gibi gene doğru- lur. Tehlike ancak dalgalardadır. Fa- kat bizim vaziyetimizde böyle bir teh- like de varit değildi; çünkü İngiltere istikametinden gelen rüzgüârla ve sön süratimizle ilerlemekteydik. Dalgalar arkadan geliyordu. Bütün ışıklarımızı yakmıştık: San- cakta yeşil, iskelede kırmızı... Norveç- li İrma yelkenlisinin gızlenecek nesi olabilirdi ki! “Arada &rrada kuvvetli bir daıga. ar- kadan gelip kıç güverteyi süpürüyor, sonra tekrar denize dökülüyordu. İki dümenci adamakıllı dümene bağlan - mış olmasalardı, bu dalgalarla çoktan denize sürükleneceklerdi. Dört saatten dört saate bir arz da- iresi aşıyorduk. Elimizde saat müte- Mmadiyen hesap etmekteydik: — İlk abluka hattını geçtik. Şimdi ikinci hatta geliyoruz. — Gece yarısı esas abluka hattına gireceğiz, Bir saat kaldı. Saat on bir bucuk... On ikiye çey- rek var... Ön iki.. Esas abluka hattı- nr geçiyoruz. Görünürde — kimseler yok. On ikiyi çeyrek geciyor... Hiçbir gemi görünmüyor... Saat yarım.. Bir.. Geniş bir nefes alryoruz. Hiçbir düş- man gemisine tesadüf etmeden en teh likeli noktayı geçtik. Doğru yol gene en iyi yoldur. Bu yolu takip etmekle cok iyi hareket ettik. Şimdi gene öyle yapmalıyız. (Devamı var) ] — — Artık rol oynamıya lüzum kalmadı. ıBtîtüıı bunları nasıl bildiklerini, nasıl İ /— ğrendiklerini biribirlerine anlatma - ıı:l;s,ı-tııı bile ihtiyaç yoktu. Kuşlar gibi | daldan dala atlıyorlardı. Mevzudan — Mevzua geçiyorlardı. Bir kelime, bir — tek cümle, bütün bir ihtisası anlatmı- 4 ! ıya kâfi geliyordu. Sonra, bu kitabın | başka bir babına geçiyorlardı. ı — Yavruüm! O ç Kızarmış gözelrini annesine kal- Ü glırdx Gür saçları yüzüne dökülmüştü. - Annesi, parmaklarını bu başta gezdi- F — — Demek ki bu kadar memnunsun? - Huşu ve heyecan içindeydi. - Oğlan, annesinin ellerini tuttu.. Öp- — tü, öptü. Göz yaşlarının ılık nemi için- Şi de brraktı... - — Anneciğim, anneciğim... — Evlâdım... — Anneciğim... Bugün, hayatımm, ama, anlıyor musuün, bütün hayatımın en güzel günüdür. Bu hislerimi sana anlatmamalıydım... Kendi kendimden utanıyorum... Fakat söylemekten de kendimi alamıyorum... Fakat iste ha- kikat budur... Öyle mes'udum ki... - Kadm, oğluna doğru iğildi. Onun kirpiklerine biriken göz yaşlarmı, çölde susuz kalmış bir bedevi gibi em- di, içti. Sevdiği oğlunun heyecan ha- raretinden kızaran ve cayır cayır ya- nan yanağımnma, yanağını dayadi. — Yavrum! B — AÂnneciğim... Fakat söyle... Al- Bir gün Ballar, Benet ve Blând hep beraber oturuyorlardı. Odaya girdiğim zaman Kolonel birdenbire bana — hitap etti: — Şehirde bugünlerde kudular düyüyorsun, — Yeni hiçbir şey duymadım. — Kemalist kumandanlardan biri ya- kında bir askeri küvvetle İstanbula ge- liyor, haberin yok mu? — Hayır efendim. Bir şey söylemediler. Ben de odadan çıktım. Fakat içimi kurt yemeğe başla- dı. Sokağa çıkarak bizim emniyet etti- gimiz bir adam olan karşıdaki muhalle- biçiden Esat beye telefon ettim. Yerin- de idi. Sordum: — Şimdi, kolonel Ankaradan bir ku- mandanın İstanbula geleceğini haber verdi. — Biliyorum, — Demek havadis doğru! — Evet; fakat ne zaman ve kim ge- lecek heniiz mütemmim — malümat ala- madım, ne gibi dedi Esat beye teşekkür ederek telefonu kapadım. ÂArtık bu kahramanların gel- mesini sabırsızlıkla bekliyorum. Bir taraftan Türkler milli kahraman- ları karşılamağa hazırlanıyorlar, diğer taraftan hristiyanlar kaçıyorlar. Hemen hemen Beyoğlu, Kurtuluş, Fener, Sa- mâatya tarafları yarıdan yarıya boşaldı. Biz annemle hâlâ Krokerde oturuyo- ruz. Orada pek rahatsız bir vaziyette- yiz: Eğer bir taraftan miralay Balların, dıger taraf.tan Esat beyin - ısrarları ol nâsa, 'ne ö olsun diyerek çıkıp fııdecwım I—akat ikisi de dışardaki teh- likeyi ileri sürerek daha bir — müddet Krokerde kalmamı istiyorlar. Bir gün Ballar, beni odasına çağırı- yor, diyor ki; — Görülüyoör ki senin vaziyetin git- tikçe müşkülleşiyor. Onun için seni de annenle beraber bir ecnebi memleketine göndermek istiyorum, ne dersin. — Bize karşı gösterdiğiniz alâkaya teşekkür ederim. İleride icap — ederse sizden bu lütfü rica ederim. Fakat, ben daha bir müddet burada kalmakta bir. mahzur görmüyorum. — Sen bilirsin. Fakat tehlikede ol- duğunu hissettiğin zaman burada daha fazla durmakta hiçbir mana yoktur. — Onu hissedince dışarı kaçacağım. — Biz seni dışarda bir işe de yerleş- tireceğiz. — Buna da çok teşekkür ederim. Ballar bu teklifini diğer günlerde tek- rar etti. Fakat kat'iyyen memleket ha- ricine çıkmayı — düşünmüyordum, Ve çin pişman değilsin ya... Azap duymu- yorsun ya... | — Ah, aptal! — Ne iyi... Ne iyi... Ne iyi bir iş yap tın, anneciğim... Fakat bunu yaptım diye benden nefret etme sakım... Ben, fedakârlık yaparak buna razı olmuş- tum,.. Anlıyor musun! Anne, oğlunun çenesinden tuttu. Başını kaldırdı. Gözleri içine bakâ- rak: ! — Fedakârlıktı demek? Enis, başını, annesinin etekleri a- rasında saklıyarak: — Evet, anneciğim! Anne oğul, yanak yanağa, ve kolla- rı biribirlerinin vücutlarına sarılmiş olarak öylece, uzun 'bir müddet kaldı- lar. Arada sırada, ayni hissin tesirile, vücutlarımı bir ahenge kaptırıyorlar ve sallanıyorlardı. Vücutlarının sı- caklığı biribirine geçiyordu. Konuşmak... İkisi de bunu istemiyordu. Derilerinden biribirine geçen bir seyyale ile bütün hislerinde tam bir anlaşma hüusüle geliyordu. Enis, birdenbire, yerinden sıçrıya- lah aşkma söyle... Bu işi yaptığın i- aK FETE CU N GN'E yaptığım şey de son — dakikaya kadar Balları oyalamaktan ibaretti. O günlerden bir gün Esat beye git - miştim. Odasına girince beşuş bir çeh- re ile beni karşıladı. ne kadar milli orduya kavuşuyoruz. — Sahih mi? — Evet! Henüz gün kararlaşmadı a- ma, bir hafta sürmez milli hükümet kuv vetleri şehri işgal edecekler. Bu haberin beni ne kadar sevindirdi- ğini söylemeğe bittabi hacet yok. Kro- kere döndüm. Maksadım. Bünu Ballara yetiştirmekti. Fakat o da beni gorimce daha ağzımı açmaga meydan bırakma- dan; — Sen hâlâ burada kalmak ıntıyorsun ama, Kemalistler nerede ise şehri işgal edecekler. « — Yeni bir haber mi var?' — Yapılan müzakereler neticesinde Türk kumandanlarının biri İstanbula gelerek şehri teslim alması kararlaştı rıldı. Bu kumandan da birkaç — güne kadar geliyor. — Bu havadis fena! — Evet; tabii biz de yakında gidece- ğiz. Sun'i bir telâş ve korku içinde cevap verdim: — Fakat ben? — Sana bunu söyliyeli aylar oluyor. Her seferinde bir mazeret buldun. — Ö zaman işlerin bu kadar süratli bir cereyan takip edeceğini düşüneme- miştim. — Maalesef! Her şey aksi gidiyor. — Kemalistler şehri askeri işgal al- tına aldıktan sonra ben burada yaşa- mam., — Artık senin de başının çaresine bak malı. — Kadere boyun eğeceğim, mem leketimden ayrılacağım. — İzmirin alındığı gündenberi senin bir tecavüze uğrayacağından korku - yordum, Şimdiye kadar burada kalman doğrusu büyükbir cesarettir. — Sizden ve annemden ayrılamadım. — Biz senin derhal İstanbuldan ay- rılmanı münasip görüyoruz. Binaena- leyh valdenle beraber istediğin zaman, hareket edebilirsin. Herşey hazırlanmış tır. — Nereye gideyim | — İstersen sen de Mısıra git. — Kâğıtlarım hazır mı? — Her şey hazırlandı. Ballardan ayrılınca sokağa — çıktım. Milli kuvvetlerin geleceği haberi şehre yayılmıştı. Şimdi İstanbullular harıl ha — Bu yaptığın işten dolayı sana karşı öyle... Kadın düşündü... Hakikatte yaptığı neydi?. Büyük bir fedakârlık mı?.. Hayır! Sadece sevkitabiilerine ram olmuştu, işte o kadar... Tam bir hod- bin gibi, bu tarzda hareket etmişti. — Haydi, haydi, elverir... Bu sahne- ler bitti artık.. Lirik ve romantik ol- makta biribirimizle yarışa çıkacak de giliz... Murad gitti, çünkü, çünkü... Ha yır, arkasını arama... Fazla deşeleme- ge, kurcalamaya hacet yok... Zira, artık beni alâkadar etmiyordu. Enis, kalbinden yaralanmış gibi: — Sahi mi? - diye sordu. — A... Haydi bakalım... — Seni hodbinliğime kurban ediyo- rum, annecıgım' Kadm, ayağa kalktı ve huşunetle. — Elverir böyle lâflar diyorum sa- na... Bu tonda boyuna devam mı ede- cegız" Bu akşam bu kadarı kâfi diyo- rum, anlatamıyor muyum? Beni kur- ban etmek mi? Düşün ki, beş sene sonra, on sene sonra halim neye vara- caktı?. Görüyorsun... Yüzümde buru- şuklar, kırışıklıklar, saçlarımda aklar belirdi... Güzel ve genç durmak için — Oğlum haberin var mı birkaç gü- SŞimdiye kadar burada kalme doğrusu büyük bir cesaretti rtıl hazırlanıyorlardı. Milli önayak olduğu muazzam bir merasimi üzerinde çalışılıyor İstanbul, İstanbul olduğu ri bu kadar candan bir haz zahüre şahit olmamıştı, Türk kaddes bir sevinç içinde gül saatleri sayıyordu. MİLLİ KUVVETLER İSTA Nihayet, âdeta ıstırap hali | "bırsızlıklarla beklenen büyül di. Bir gün Harbiyedeki umu gâhtan telefonla kolonel Bal lar. Yukarıda odasında idi. K nıttım.. Telefona mutlaka Bi mesini istediler. Koşarak ödi tım, haber verdim. Ballar oc rek telefonu aldı. Konuşma | kadar sürdü, Muhavere bittil bana döndü: — Nihayet geliyorlar. — Kimler? — Türk milli kuvvetleri. * bah Anadolu sahilinden yürüy karşrdan İstanbula geçecekler Haber, Krokerde hiçbir fe uyandırmadı. Çünkü, günlerd tada dönen şayialarla herkes mıştı. Artık, İngiliz polisince bir şey kalmamıştı. Henüiz şe yiş ve inzıbat vazifesi resme! elinde bulunuyordu. Çünkü ş kuvvetlerinin elindeydi. Bunı ber, en nazik zamanlardaki hüsnü idaresile temayüz eden | bu işte de bütün salâhiyeti vi eline almıştı. Kolonel Ballar, £ sine ölan itimadiidan, hem-d olarak hiç bir şeye karışmıyöt nız umumi karargâhın bu tebi ne bana Esat beyi gayet hnaz tarzda Krokere davet etmem Telefonu açarak işi Esat beye | — Öğleden sonra gelirim, & Hakikaten dediği saatte de İkisi bir müddet Türk — kuv İstanbula gelmesi üzerine taha cek vaziyet üzerinde görüştül bey bu hususta aldığı tedbirlel ti. Ballar dedi ki: — Şimdi her seferden daha vaziyet karşısındayız. Çünkü muzaffer bir kuvvet geliyor. " kı, kendi halâskârlarını temsil askerler karşısında fevkalâde ' düşerek tezahüratı çok ileri gi Esat bey kendisini tatmin « — Halkımız vakur ve cesur lâtlara sebebiyet verebilecek | hiçbir taşkınlıkta bulunftnıyacıi min olunuz. (Devaı riyetinde kalıyorum... Benim genç... “Aşık” diyecekti... Fakat k kından oğlunun yanında adıy la bahsetmek fenasına gittiği tu. — Sen hiçbir zaman çirkir ceksin! Daima güzel kalaca — Evet, pek âlâ... Sen yalı hayatını düşün, Zehrayt ak tir... Ona ne azaplar ettin. Be ni çeşit azapları çekebilirdim. Kadın, başını kaldırdı. G içinde bir gürur ışığı yanıyof — Oğlum! Sana kızmak sun, müteşekkirim bile.., Çün$ tiımın dönemecinde beni € kurtardm. Benii, kendimi Kâ ne olacağımı bilmeden gidfl' Delirmıştnn Anlıyor musün| yi unutmuştum... Sen beni UĞ! çektin, çıkardın. Her an tehli an arızalı olan yarımyamalak yerine, beni, tabif aşkım olan maz annelik aşkmın ortasınâı mevkiine koydun... Bu his, en necip hissidir. Beni mes'T oğlum... | türlü türlü tuvaletler yapmak mecbu-