7 Kasım 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

7 Kasım 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazanlar : Ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn Gollins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovvell Thomas Makineli tüfekler çatırdamaya, tüfekler patlamaya başladı. Bütün garp sahili ateşle ışıldadı Gerçi Türkler düşmanımızdı, fakat yaman yigitlerdi doğrusu... Tabanca patladı ve çıkan kurşun kulağımın dibinden vızlıyarak geçti Geçen kısmın hülâsası: Rüz, “a, Todd, Türklerin Sina yolundan yürü. Yüşe geçeceklerini öğrendikten sonra Yurün doğruluğunu tahkik için Akaba' YA Künderilmişti. Burada Türk faaliyeti Yöksa haberi doğru olacaktı. Akabada Kendinin bekliyen L“Estrsau" Pesl çok kötüydü. 4—$ bin metre Y Beler da demiryolu bo. Yunca olan Türk fastiyetini görememiş lerdir. Hüdüseyi merkezine bildirmiş ve dönmesi emrini almıştı. İohdra, İngiliz kuvetlerinin yerinde beklemesini doğru bulmuyordu. Türk. *rlâ gelmesini bekliyecek yerde hare. ra #tmesi lizrmgeldiği / fikrindeydi “m6 Todd'dan bir rapar (istediler. O Vu raporları vermek için harekete geç *İ Pakat Türkler ierliyorlardı. Tayyare Ne kanalı geçip de karşı tarafı gözden Esçirdiği zaman ilk raporlarının doğru! AMduğunu anladı. 10 bin Türkle bir o ka İar da Arab kanaldan kırk kilometre “teda olduklarını gördü, ve yeni bir ra-| DO verdi | “Türkler bu gece Tussum yakınların.) bir yerde taarruza geçeceklerdir... ui verdikten © sonra da harbi Yakından takip edebilmek için motosik- Jetle Kana boyunca beş numaralı tlerij Marnikola kadar gitmesine izin verime. m İtedi, Gitti ve patırtıyı da gözlerile du. Öyle ki, öğleden sonra saat dörtte) ortalık zifiri karanlık oldu. Kum sanki binlerce keskin bıçakmış gibi| kesiyordu. Gözlerim, kulaklarım elbi-! selerim kum doldu, Keşif kollarımız| dar el yordami-| le geriye geldiler.. Rüzgüra ve yerle rini bulamadıkları Türklere sövüp $8- yıyorlardı. Hintliler yüzlerini sarıkla riyle sarıp örttüler, tüfeklerinin mek nizmalarını mendilleriyie bağladılar ve namlu ağızlarma ellerini lar. » kanalm karşı tarafı kapadı. Yanıbaşımda duran binbaşı Haring- ton: | — Acaba Londra oynanıyor? İl Dedi. Sesi açık ve pürüzsüzdü. San-| ki büyük payilahtın şık bir salonun- da oturmuş da lâf atıyordu: — Core Arliss adlı bir delikanlmın (1) Disraeli'yi oynadığını biç gördü- nüz müydü? Bu sözlere binbaşı Hopkins cevap verdi: — Ne demezsin yahu! Karanlıkta | pek söyliyemiyorum belki de Dan forth'du. Bu güzel çukur Disraelinin tiyatrosunda ne | Cikriydi değil mi? Bunu satmalan man İs bi | e * kum fırtmasiyle başladı. kudurmuştu. Kumları göklere or, güneşin lin kaplıyor- zip mr, gafa oydu galiba? Bu sam rüzgâri da ortalığı kasıp kavuracak... Hey baba- can, bir muz yesene!.. t Ağzıma, yumuşak ve kaypak bir gey! sokuldu. Muzu çiğnedim, ağız dolusu) kum tükürdüm ve Türklerin taarru- Zumu bekledim, Geceyarısını geçeli epey oluyordu. Kasırga durdu ve ay meydana çıktı. Kanalın karşı yakasmda gümüşümsü bir kütle yükseliyor ve farkedimez gölgeler kıpırdanıyordu. o Birdenbire karanlık çoğaldı, kocaman cisimler, yamacın üstünde harekete geçti; bü-| tün sahil de onlarla birlikte sürünür gibiydi. Bunlar Türklerdi! Gemilerini 3 gıya, suya, indiriyorlardı! Birisi ateş açmak kumandasmı verdi; bunun St. John Skene olduğunu sanıyorum, fa- kat, emin değilim; o gece zaten hiç kimse hiçbir şeyden emin olamazdı, Makinelitüfekler o çatırdamaya, tü- fekler patlamaya başladı. Bütün gârp sahili ateşle işıldadı, Gerçi Türklerle gemileri bizim düşmanlarımızdı. Fa- kat, hiç şüphe Yok ki, yaman yiğitler. di. Kurşunlar üstlerine dolu gibi ya- Zıyor, iskambil kâğıdı gibi dökülüyor- lardı. Yaralıları kanâla yuvarlanarak boğuluyordu. Fakat gene de geliyor- lardı! Kanaldaki ve yerdeki gemiler biri düzüne kadardı., İki kilometro bir me- Bafe içine dağılmışlar ve kanalın aşa- E£ı yukarı he: arısmi kaplamışlar- dr. Dilimize çeviren: A. E. ŞTE şimdi cehennem ateşini:| hararetini tatmaya başladık! Türk makinelitüfekleri kanalın karşı sında mevzie girdiler. Geçidi himaye etmek ve bizim ateşimizi durdurmak için tetiklere bastılar. Kanal bir sal haneye döndü. Beş numaralı ileri ks- rakolun bulunduğu yer, ana baba gü- nüydü. Yanımda bir Pençaplı hırlı- yordu; yaralanmıştı; kurşun göğsün- den girip arkasından çıkmıştı. Fıskı- yeden fışkırır gibi akan kânı durdur- maya kalkıştım; ne boş luk. Adam ölmüştü bile, Miralay Geoghan'dan haber getiren bir muhabere neferi, bana doğru sürü- nerek geliyordu. Gene bana parmakla-| rınm arasında uzattığı kâğıdı vızlı -| yarak bir kurşun uçurdu. Çevremde ahlar, oflar, hem de âyrı ayrı beş dil- den söylenen küfürler Skene bağrıyordu: — Kendini gözet! Karanlıklardan, bir gemi dolusu Türk, kanalın bizim bulunduğumuz yamacıma çıkageldi! Kurşun cehen- neminden canlı olarak nasıl sıyrılıp gelebildiklerine hâlâ şaşarım. Fakat işte gelmişler ve tam da tepemize di- kilerek şeytanlar gibi harbe başlamış- lerdi, Yanımda ölmüş olan Penca am süngül” rengin bir yorgun- işitiliyordu. Böyle bir anda Insanm düşünebile- ceği şeyler çok gariptir. Dudaklarınm- dan: — Benim ler! Sözleri döküldü ve Tevrattan şun- ları tekrarladım: “Karşılarına kılıcımla çıkacak olur sam, beni geçemiyeceklerdir!,, Birdenbire karşımda iriyarı bir 'Türk delikanlısı gördüm. 'Tabancasınımn ini çekeceği sırada, ben ondan da ha çabuk davrandım ve süngüledim. Ölümüme kıl kalmıştı. Çünkü tabanca patladı ve çıkan kurşun kulağımın binden vızlıyarak geçti. (Devamı var) GEAR Disraelli Kont 45 Ben cotslleld (1904—191) İngiltere © başvekili politikacı ve roman mubarriri, Benjimin bir Yahudinin oğluydu. Londra da doğdu fakat 1817 senesinde annesile ba. bası dinlerini bırakarak İngülz kilisesine girince odu hristiyanlığa vaftiz edildi. 1816 da krrliçe Viktoryayı Hindistan im. paratoriçesi yaptı ve Süveyg kanalmın hisse senetlerini satım nidı. O sene kendisine Kont dö Benconsfleld aslet Ünvanı verildi, yanımdan geçemiyecek- 1878 senesinde Ruslara karşı Türkleri ki. maye etti ve Berlin kongresinde şerefli bir wshedesi Imzalatmağa muvaffak oldu 9 “ GÜZEL PRENSES eman z GÜZEL PRENSES — Bu sefil dilenci kadın galiba aklını kaçırmış Jorj. Öyle şeyler söylüyor ki bir türlü anlayamıyorum. Bu iğrenç ka niyı büradan defet., Dük Jorj, elindeki kamçıyı tehditkâr bir vaziyette havaya kaldırarak Sosele bağırdı: — Haydi defol. Daha duruyorsun. Eğer para istiyorsan git vekilharcı gör. Fakat bir dakika daha düşesin yanında kalmanı istemiyorum. Defol, yoksa kam Şıya başlıyacağım... Sosel, bir kaplan gibi kendini müda- faaya hazırlanmıştı. Lâkayit bir tavır- lâ Düke bakarak: — Nasıl, dedi: Kamçı mı? İşte bu tu. haf. Fakat Mösyö Dük, elinizdeki bu kamçı nihayet benim vücüdumda kan izleri bırakır. Fakat benim başınızın Ü- zerinde sallamak istediğim ( kamçının acısı hiç de sizinkine benzemez! Benim kamçının garpışı daha müthiştir. İster- sehiz bu kamçıdan korkup korkmadığı. MI Düşesten sorunuz. Düşesin yüzüne ksahız a... Sözlerim onu nasıl sapsarı Yaptı. Müzaadenirle kamçımı aramağı Bidiyorum mösyö Dük. O zaman görü- Sürüz, ” a ngene karısı iğrenç bir tebessümle özlerini burada bitirdi. Sonra çevik a- *mlarla merdivenleri koşar gibi inerek İçenin tarhlarr arasında kayboldu. Dük şaşırıp kalmıştı. Bununla bera- * falcı kadınm sözlerinden hiçbir şey Mlmamıştı. Düşes ise güçlükle ayak durabiliyor, titriyordu. Dük, karısını teskin etti: | kadın çılgın galiba.. Fakat ni-| titriyorsun, Korkma, “ben yanmda-| Yem. Haydi kakvaitr edelim, sinirlerin Yatışır. Bunu müteakip karı koca Kai Tasıma oturdular. Vera, ihtiyar kağımın sö: “inden çok endişeye düşmüştü. Acuzenin “bahsetti- ği korkunç kamçının başının üzerinde şakladığını duyar gibi oluyordu. ÇİNGENEYİ SUSTURMAK LAZIM Düşes Vera, o âkşam gizlice evinden çıkmış, âşıkı Zingaranm yeni kiraladı- ğı eve gitmişti. Âşık: onu hararetle kar şılamıştı. Fakat Düşes müteessir görü- nüyordu. Zingara, merakla bunun sebe- bini sorunca düşes ona fena bir haber ver — Ah Zingara, dedi. Sorma başıma gelenleri... İhtiyar bir acuze epeyden- beri bizi gözetliyormuş. Bütün münase- betimize vâkıf olmuş. oo Şimdi benden hakkı süküt istiyor. Eğer böylece ağzını kapatmıyacak olürsâm meseleyi baba - ma bildirecekmiş. Kocam da duyacak, mahvolacağım. Bu haber Zingara için de mükimdi. Çünkü orada müstear bir isimle cturu- yordu. Bu ihtiyar kadın onun bütün işi ni altüst edebilirdi. Sonra hükümder, kızı ile kendisi arasındaki bu münase- beti haber alınca ona herhalde iş amelede bulunmıyacaktı. Bunları düşü- nerek endişeli bir tavırla odada dolaşı- yordu. Düşes Vera, teessüründen ağlar gibi yaparak haberin alt tarafını da tamam- Tadı: — Bu ihtiyar kadın bugün © yanıma Kadır gelmeğe cesaret ederek benden ne istedi biliyor musun? Benim küçük şatom ile tam yüz bin Frankl, Bunları kendisine vermezsem bütün aşk mace talarımızı gidip evvelâ babama sonras da kocama haber verecekmiş... Halbu- sarımtrak mayiden (çorbaya üç damla damlattı. Sonra bu çorbadan kâseye bir miktar koyarak Annaya verdi. Yanma bir tahta kaşıkla bir parça da koydu. Anna, çorbadan bir kaşık alır almaz çok lezzetli bir şey olduğunu gördü ve iştiha ile arka arkaya kaşıklamağa baş- Jamıştı.. İhtiyar koca karı onun kargı- sına geçmiş soruyordu: — Et suyu ile yaptım, çorbamı na- sil buldun? Fakat Anna, cevap verecek halde de- gildi, Elinden kaşık düşmüş, başı omu- zuna doğru sarkmış, gözlerini kapamış tı. Muntazaman nefes alıyordu. Falcı kadın karşısında gülerek söyleniyordu: — Ne lezzetli çorba, ne lezzetli!.. Ar- tik elimden kaçamazsın hükümdar kızı. Sana, seni saadet içinde yaşatabileceği- ni söylediğim adamın kim olduğunu an: lâyamadın. O senin babandı.. Fakat bu sırrı bir hayli altın almadan Oo kimseye söyliyemem. Bakalım bu sırra mezatta kim daha çok verecek? İhtiyar acuze böyle söylenerek Anna- yı kucakladığı gibi kulübenin ikinci ©- dası olan dar, aralık gibi penceresiz bir yere gi dü ve orada ince bir bez ya: ağın üzerine yatırdı.. Sonra ona bir da- ha bikarak: — Uyu, dedi. Seni bursda yüzünde dolaşacak farelerden başka kimse ra- hatsız etmezl, —i-— HANGİ KAMÇI DAHA FAZLA ACITIR Düşes Vera, banyosundan O çıkmış. geniş malikânenin bahçeye (Obekan alt ekmek larıyordu. Hava çok güzel ve parlaktı. Vera, bu güzel manzaraları seyrede- rek neşelenmek istiyor fakat (oOara sıra zihnine hücum eden korkunç hatıralar onu rahatsız ediyordu. Bu hatıralardan niçin korkuyordu? Annanm © boğazmı sıkıp öldürmüş. o sonra da hükümdar makberesinde tabutunun mezara indiril mesinde bile hazır bulunmuştu, Artık neden ve kimden korkacaktı? Fakat bütün bu düşünceler onu iyice tatmin edemiyor ve hele © korkunç hâ- diseleri hatırladıkça ürpermekten ken- dini mencdemiyordu, Tam bu sırada bahçenin tarbları ara“ rengi ve kır saçlı ihtiyar ve çir ingene karısının durup kendisine baktığını gördü, Gayri ihtiyari titredi, Dük Jorj ile evlendikleri gece bahçede el falma bakan çingene karısını hatır ladı. Fakat karşısındaki kadın: ona pek benzetemedi. Sonra daha dikkatle ba» kınca bu kadırın düğün gecesi yanla- rına yaklaşarak sadaka istiyen ve kaş- Ii göz arasında başındaki elmas iğneyi aşıran kadın olduğunu tanıdı. Sert bir sesle kadına seslendi: — Ne istiyorsun ihtiyar?.. Bu bahçe- ye nasıl girdin? Haydi buradan çık git, Dilenci kadın, ellerini ona doğru uza» tarak yalvardı: — Güzel düşes, bana bir sadaka veri- niz. Bu fakir ihtiyara acıyınız. Merha- met edip şu göğsünüzde parlayan iğne- yi bana bağışlayınız. Vera, hemen göğsündeki zümrüt iğ- neye baktı. Acaba bu kadın deli miydi? Kadına hidedtle haykırdı: — Amma da ahlâksız imişsin, Gözlerini toprak (odoyursun. Bu '#neyi de düğün gecesi (o başımdan çaldığın iğnenin yarına mı asacaksın.. ve âç gözlü kat balkonunda kahvaltı etmeğe hazır- Defol buradan..

Bu sayıdan diğer sayfalar: