gk arman nl EŞ, Şe ke e va gr miz —— ö Ke, Hulâgü mektubu hayretle okuyordu: “Ben, kızın Gökbigem sağım Aykutda yanımdadır....., Kimdi bu adam? Ne yapıyordu? Kendisinden ne istiyordu? Yoksa ©- nu kaçırmağa mı gelmişti? O, daha bu fikirlerden kurtulma. dan boğuk bir ses kulağının dibinde çınladı: — Sen Mustasımsın değil mi? Mustasım bu sesi asla tanımadı. Karanlıktan Yüzünü seçemediği bu 2- & Dur öyleyse, şimdi tanırsm! Pencereyi mahsustan örtmüştüm. Es- rarengiz adam yerde bir örümcek gibi yürüyerek uzaklaştı, Eliyle yoklıya- rak duvarın yanma kadar ilerledi. Ve| duvarda sallanan bir ipi şiddetle çek- ti. İp ucuna bağlı ve perde vazifesini yapan kalın bir bezi pencerenin önün- den düşürdü ve oda aydınlandı. Oda aydınlanır aydınlanmaz esra- rengiz adam geriye döndü ve halifeye! doğru gene bir örümcek gibi ilerleme. ye başladı. Zindan aydmlanır aydmlanmaz ha- life Mustasım ufak bir feryat kopar- dı. Bu feryadı gördüğü manzarann korkunçluğundan ileri geliyordu. Çün kü bu adam hem korkunç derecede ve! gekilde kanbur, hem de kördü. Göz yel rine suratında koskocaman iki delik bulunuyordu. Fakat bu boşluklar, sanki yerlerinde çok kuvvetli iki göz i varmış gibi insana tesir ediyordu. Kör kanbur korkunç bir homurtaj Halinde konuştu. — Beni tanımadın imı? “Mustasim cevap vermedi. Bu Kor- Kunç şekildeki adamı da tanımıyordu. Bunun üzerine o devam etti: — Bibette tanıyamazsm! Fakati ben seni hiç unutmadım. Bu, gözlerim Ben esirci kanbur Reşidim. Nasıl sim. di hatırladım mı? Mustasım gayriihtiyari bir sarsıntı geçirdi. Kanbur devam etti: — Şimdi beniher halle tanımış olman lâzımgeliyor. Sana birçok de. falar esir kızlar getirip satmıştım. Sen de son defasmda bütün bu çalış- malarıma mukabil olarak gözlerimi © zenci cellâd Beşire çıkartmıştın. Hatırladm mı? Mustasım her şeyi hatırlamıştı. Yal nız korkusundan ne yapacağımı, nasıl! hareket edeceğini bir türlü kestiremi- yordu. Bu sırada kanbur Reşit ona gene yaklaşmış ve bileğini kavramıştı. — O zamandanberi, bana kat'iyyen merhamet etmediğin gündenberi sade ©e bir tek arzu ve hisle yaşıyorum. Senden intikam almak! Elbette gü- nün birinde buna muvaffak olacağı- ma İnanıyordum. Ve beni yaşatan ye- gine gey de bu imandr. İşte nihayet hislerimin beni aldat- madığını görüyorum. Seninle karşı- laştık. Hem de nerede? Korkma! Senden intikam alirken kat'iyyen bir haksızlık yapacak deği- lim.. Ben bütün fenalığıma, menfür bir mukabelei bilmisil olacaktır. Sen benim gözlerimi oydun! Ben de genin gözlerini oyacağım, Bununla beraber ları içinde aylar da senin benden daha talili olduğuna! delâlet eder. Halife Mustasım bağırmak, kaç mak istiyordu. Fakat müthiş bir kor- ku bütün vücudunu sarmış, ve hare- ketsiz bir hale getirmişti. Kanbur Reşidin çelikten farksız parmaklar taşıyan eli yavaş yavaş suratma doğru yükseliyordu. Mustasım kurtulmak için son bir hamle yapmak istedi. Fakat buna da muvaffak olamıyarak yere yığıldı. Hakikaten bir örümcek gibi olan kan- bur Reşit, besili bir sineğin Üzerine çullanan ibr örümcek gibi Mustası- mın üzerine çullandı. Sol eliyle hali- fenin gırtlağını kavradı. Ve sağ eli- nin iki parmağını bütün mümanaat gayretlerine Tağmen gözelrine soku- Mustasım acı acı bağırırken Kan- bur Reşid: yük efor onun da bütin kuvvetini bi- tirmişti. Kanı beynine hücum etmişti. Parmakları gevşedi. Avucunda tutiu- Zu iki kanlı et parçası yere düştü. Kendisi de boylu boyuna yere 'yuvar- Yalnız bu düşüş onun iğin de feci oldu. Kafasr şiddetle yerde bulunan! sivri bir taşa çarptı. Şimdi artik yer- de cansız bir ceset hâlinde yatıyordu.. Nöbetçiler, Mustasımın kulakları sağır edici feryatlarma yetişte pek gecikmediler. Fakat içeri girdikleri zaman çoktan iş işten geçmiş bulunu- yordu. Nöbetçiler alelâcele bezlerle artık bayılmış olan Mustasımın gözlerini beğlarken bir atlı geldi. Orada bulu- nan ve baş gardiyanlık vazifesini ya- pan zabite bir kâğrt getirdi. Zabit kâğıdı açtı. Hulâgü namına Boğatimur imzalı olan bu emirname aynen şöyleydi: “Elinizde esir olarak bulunan Mus- tasım ölüme mahküm edilmiştir. Bu emirname eline varır varmaz kendisi- ni derhal bir çuvala koyarak büyük Bağdat yolunun ortasma bırakacaksı- niz!,, Zabit derhal vaziyeti anladı. On da- kika sonra büyük Bağdat yolunun ü- zerinde ağzı sımsıkı kaaplı ve hare ketsiz bir çuval yatıyordu. Bağdadm ileri gelenleri ve halkı zalim halifele- rİnİn içersinde upuzun yattığı bu çu- valı nefretle seyrederlerken uzaktan nal sesleri duyuldu. Belki beş yüz, bel ki de bin atlıdan mürekkep Hulâgü. nun bir süvari kolu dört nala büyük KADINLAR BENİ AMA / Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya di. Lâkin kelimelerin zayıf,manasiz ve zavallı olduğunu farkediyor. Yüreğini kasıp kavuran, benliğini altüst eden felâketi azıcık olsun nakletmek husu- sunda bile, sözler 6 kadar âciz ve za- vallı ki.. Söylüyor, fakat ifade aczi- nin bu derecesine kendi de şaşıyor: — Hasta bir oğlum var... Yirmi ya- şında, kocaman bir oğlum.. Şimdi on- dan ayrıldım. Ve hıçkırıyor.. Erkek: — Yirmi yaşında bir oğlunuz mu var?.. İşte buna ihtimal veremezdim.. Diye mırıldanıyor. Kadın, dudaklarmı ısınıyor... Ya- bancı erkek, başka şeyler düşünü yor.Acaip bir söz söylüyor: — Demek ki, beşikteyken doğurdu» DUZ. Hatıralarını anlatan * EFDAt TALAT —223— 10 Birinciteşein — Yazan: | Vaziyet karışık, işimizde çalış adamların hayatlarını muhafö Üç senedenberi yaralı, izzeti nefsi kırık bir kütle üzerinde şımarıklığın, alçaklığın bütün çeşitlerini gösterenler pılılarını, opırtılarını toplamağa başla- mışlardı. Türk ordusunun İstanbulu işgal &- deceği korkusile tirtir titriyen Rum, Ermeni ve Yahudiler, Galatadaki İn- giliz pasaport bürosunu her gün izdi- bam halinde dolduruyorlardı. Bunlar ihanet ettikleri topraktan kaçmak için çare arıyorlar, birer küçük seyahat ve- sikas alarak ilk vasıta ile İstanbuldan uzaklaşıyorlardı. Onlar arasında başlıyan paniğin eşi- ne pek az tesadül edilirdi. İngilizler, onların bu şekildeki korkaklıklarını ya- rı hayret ve yarı istihfafla karşılyorlar- dr, Kaçanlardan bir kısmı daha durendiş daha tedbirli ve müteyakkizane hareket ediyorlar, bir gün gene bu topraklara dönebilmek ihtimalini hesap ederek se- yahatlerine ticari maksatlar atfediyor- lardı, Bu gibiler İngilizlere müracaat etmiyerek Türk polisine, pasaport işle- rine bakan dördüncü şubeye müracaat ederek buradan muntazam birer pasa- port alıyorlardı. Bunlar bittabit iler- de vaziyet tavazzuh ettiği zaman tek- rar memlekete dönmeyi düşünüyorlar- dı. Nitekim öyle oldu. Türk ordusundan korkarak İngilizlerin kucağına (düşen ve birer küçtcük vesika ile (hudutlar dışma çıkanlar ise (firari) (o damgasmı yiyerek mukadder âkibetlerini buldular. Kaçanlar böyle, Kalanlar veya kalma” ğa mecbur olanlar ise general İsmet İ- nönü ile General Harington (arasında (Mudanya mütarekesi) oaktedilinceye kadar hayli heyecan geçirdiler. etmeliyiz . Hattâ, mübalâğa etmeden (o şurasını da iddia edebiliriz ki, yalnız Hristiyan ahali değil bütün kudret ve satvetleri- ne, bütün gösteriş ve cakalarına ve bü- tün avantajlarına mukabil itilâf kuvvet- Jeri erkânı bile o nazik ve mübhem gün lerde hayli heyecanlı ve kararsız daki- kalar yaşadılar. Hakikaten o zamanki vaziyet korku- lacak gibiydi. Ordumuz (İstanbul hu- dutlarına dayanmıştı. Eğer, itilâf dev- İetleri kendi muvafakatları ile şehri tah Jiye etmedikleri takdirde cebren ve mü sellehan girecekleri ve buradan Trak- yaya geçecekleri söyleniyordu. Bu şa- yalalar, ortada halli çok müşkül bir buh ran doğurmuştu. Mudanya mütarekesi bu kararsızlıkların önüne geçti. Fakat, artık sabır ve tevekkülü tükenmiş olan balk da çektiklerinin intikammı alma- Ha başladı. Şehirde hergün bir hâdise oluyor. İhaneti sabit olan ve ele geçen bazı kimseler birer birer öldürülüyor- du. Mahut Peyam Sabahm sahibi Ma- hut Ali Kemalin vakası bu arada gelir. Artık İngilizler bu tevali eden hâdi- seler karşısında şunu bunu değil, yal- nız kendilerini, kendi emniyet ve hu- zarların düşünüyorlardı. Hattâ İngi- dizlerin hizmetine girmiş olan bir sürü insanım âkibeti bile meçbül (o kalmıştı. Onlar da kendi başlarının çaresine ba- kıyorlardı. Krokerden çalışan memtr ve müstah demler namma bir iki kişi vaziyetleri- nin ne olacağını kölenel (— Ballara sor- muşlardı. Ballar da bu işi arkadaşlarile görüştü. Hattâ, bir gün beni çağırdı: — Efdal vaziyet karışık... Bizim işi- mizde çalışan adamların hayatlarını mu hafaza etmeliyiz. Türkler, belki onlar- dan hınç almak isterler. Buna karşı, bir yoldan Bağdada doğru geliyorlardı. Süvariler bir anda yerde hareketsiz yatan çuvala bitişliler ve çiğniyerek geçip gittiler, Toz bulutları ortadan kalktıktan Sonra üç dört asker çuvala yaklaştı- lar. Ve onu alelâcele bir tahta tabuta koyduktan sonra götürdüler. Halife Mustasım atların nalları altında can vermişti. Hulâgü iki hafta kadar sonra esra- rengiz bir yerden şöyle kısa bir mek- tup aldı. “Baba, “Bu mektubun seni büyük bir hay- rete düşüreceğini biliyorum. Belki de bu satırlara inanmıyacaksın! Fakat inan ki hakikattir. Ben, kısın Gökbigem sağım. Beni, halife Mustasımın ceki Kutmandanla- rından olan Hüseyin adında bir yiğit, karısı Zübyede e birlikte saraydan kaçırmış kurtarmıştı. Ayni şekilde bu iyi alam Aykutu da yaral bir halde surun dibinden kaçırp Kurtarmıya muvaffak olmuştur. Ben, senin yüzüne görünmeye cesa- ret edemediğim için onlarla berâber gitmeye karar verdim. Şimdi uzak Artık İsmet cevap vermedi. Hacet! bile yok.. Lâkin, susmak.da hoşa git-| miyor. LAf açıldığı için, kerşiki oğlan de- vam ediyor: — Herkesin kendine göre ayrı bir derdi vardır, hanımefendi... oÖ kadar üzülmeyin... Ehemmiyetli olan sıh- hattir. İsmet: — Tabii - diye cevap veriyor. — Öyleyse siz de sıhhatinizi düşü- nün... Gençeiniz, güzelsiniz. — Üzülmeyiniz yazıktır.. İsmet, yerinden fırlıyor. Gözlerinde gimşekler çakıyor.. Deli gibi m! kya bakıyor. Eli, ağır bir şey arıyor.) bir yerde dördümüz çok mes'ut olarak yaşıyoruz. Sevgili kocam (Aykutun yaraları her gün biras daha iyileşi- yor. Onun da sana çok selâmı var. Ellerinden öper, beni affetmeni rica ederim sevgili babacığım.,, Bu mektup Hulâgüya büyük bir In- $irah vermişti. El altımdan yaptığı tahkikatta askerlerin Aykut diye gömdükleri adamın şekli şemeilinin Aykuta hiç benzemediiğni öğrendiği zaman sevincinden Mustasımın misil- siz hazinelerini bütün askerleri ve ku- mandanları arasmda taksim etti. Ne tuhaf şu insanlar? Bu hâdise- den birçok seneler sonra Karakurum- da kim olduğu bilinmiyen kör bir a- dam ölmüştü. Koca karılar tuttular, bir masal uy durdular. Sözde bu adam öldürüldü zanendilen halife Mustasımın ta ken- disiymiş. Tabii aklıselim sahibi kimse! ler buna ihtimal vermediler. | Hükümet mahafilinin de bu gibi şa:! yialara bittabi ehemmiyet vermemesi lâzımgeldiğinden bu rivayeti tekzip etmeye biel lüzum görmedi. SON Murad BERTOĞLU Vurmamak, öldürmemek için kendini zor zaptediyor... Bağırmak, tahkir etmek arzusu, içi ni yakıyor. Fakat bunlara mâni ol mak. için, kendini koridora dar atı- yor. Murad, parlak bir güneş altında ışıl ışıl yanan şehre doğru, penceresini aştı. Erimiş billâr, erimiş altın, biri- birine karışmış... Yukarı katta, mu- siki fasit devam ediyor.. “— Bugünün kışla alâkası “yok. Tam bir bahar ortasındayız... Sanki, İstanbul da, behim gibi, önu karşila- mak için böyle hazırlandı... Gözü saate kaçıyor. Fakat saati bilmiyor değil ki... Daha biraz evvel baktı, Dokuzu on geçiyor işte., Ah gu çare düşünüyorum. Bizim deminin ailelerini de burava “ nasıl olur? dedi. — Siz bilirsiniz. — Sen bu işi bir tetkik et gel konuşalım. Ertesi sabah, saat yedi buçt Kapiten Benet ile mülâzim kere geldiler. Ballar henüz dan inmemişti. Benet benim © lerek koloneli sordu. Henüz diğini söyledim. — Görüşeceğimiz çok mül var, Sen giderek miralayı kı ğı inmesini rica ettiğimi sö Benetin halinden, isticalind gene mühim bir şey mevcut anlamak güç olmıyordu. K ların yatak odasına çıktım. henliz kalkmıştı. Lâvabonun geçmiş yıkanıyordu. Kenğisin leri haber verdim, ayrıca B lerini de bildirdim, j — Pekâlâ! O kadar acele © benim giyinmemi bekleme! ya gelsinler dedi. Kapiten Benet ile mülâzim Ballarla yukarıdaki yatak od nuşmaları iki saatten fazla koloji mütebassısı yağanjız Ballarda surat asık... Herifin g nı sıkmışlar... Hiç ses çı ma girdim. — Bu işin nasıl olsa (ko Yukarıdaki konuşmaların da anlaşılır, diye düşünüyordum mm zili çalındı. Ara kapıda! odasına geçtim. İhtiyar kumandan abut bir ortada dolaşıyor. Herifi zehir) Beni görür görmez muğber E — Çocuğum! Polis müdürü yin bütün hüsnü niyetine, gel tedbirlerine rağmen, bazı , gok şiddetli ve haşin davr. Jadı, Bunu bilfiil gördük. ihti de haberin vardır. (Dev Yakında Bu sayfada 1 — Son korsan 1914 - 1918 senesinin en canlı deniz macerası, 2 - Hare ağasının » NÜ'nun telif eseri akreple yelkuvan,.. Yürür türlü... Bir türlü daireyi lar... Halbuki; zavallı Mu biyetle, ne buhranla onların ni takip ettiğini bilmeleri Kızgın gibi, sırtını saate Şimdi gözleri suluboya bir sunda... Kış, kar, sükün.. © bugün, o tabloyla nasıl bir linde... Pencerenin dışı yemi bahar içinde... Şen, şakrak” ruhu gibi. — Tren gecöyarısı - geldi” teyze ile amca bey, gards karşıladılar... Alle sandeti İsmeti yalnız birakmam siyle, ikisi de onün evinğe dı.. Delikanlı gayet iyi Ki D