21 Eylül 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

21 Eylül 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hüseyin müthiş bir hisle sarsıldı. O anda halifenin kızı Zübeydeye aşık olduğunu, onu delice sevdiğini anlamıştı — Nihayet beni sana bu hakikati söylemefe mecbüur ettin. Sen.. — 201 — Vakıa sana bunu söylemek iste- mezdim ve hiç bir zamün da söylemi- yecektim. Fakat dediğim gibi beni sen söylemeğe mecbur ettin. Sen be- nim kızım değilsin! — Ah! — Evet, Bunu bir iki kişi müstesna hiç kimse bilmiyordu. Herkes seni be- nim kanımdan gelmiş biliyor. Fakat bü doğru değildir. Sen halife Mustası- mın kızı değilsin! Halifenin sözleri Zübeydeye fevka- lâde tesir etmişti. Bir şeyler söyle- mek, belki bir şeyler sormak istedi. Fakat o kadar ummadığı bir hadise ile yüz yüze gelmişti ki bütün metane- tine rağmen mefküresi darma dağm olmuştu. Kendisini toparlayamıyor. Sadece: — Ben onun kızı değilim demek! diye kekeliyordu: — Tivet, değilsin! Bana kargı içinde beslediğin kinin sebebi de budur. An- ladım mr şimdi? Ne o neden gözlerin yaşardı? Mütees#sir mi oldun? Zübeyde yavaş yavaş kendisini to- parlıyordu: — Müteessir mi oldum? Hayır.. Hiç bir vakit! — Peki o halde gözlerin neden böy- le yaşlandı? — Bileklerimi gök sıkryorsun, artık dayanamıyorum da ondan, Halkikaten Zübeydenin elleri moz- mor olmuştu. Bunu nasılsa Mustasım da farketti, Yahut onun da elleri yo- ruldü ki p “lelikle Zübeyde bileklerini kurtardı. Zübeyde bileklerini kurtarır kurtar- maz sedirin üzerine çökerek ellerile C yüzünü örttü, Halife onun karşısıma dikilmiş, bir homurtu halinde konuüşuyordu. — Evet! Bütün söylediklerim ha- kikat ve doğrudur. Sen benim kızım L değilsin! -BSonra o da sedirin üstüne Zübeyde- nin yanı başıma çöktü. Ses ve tavrı — birdenbire değişti: — Bü söylediklerim seni çok üzdü mü Zübeyde? diyerek inkâr ettiği kı- - - Zanın saçlarımı okşamak istedi. Fakat halifenin eli, Zübeydenin sac-| | larma dokunur dokunmaz, Zübeyde — yerinden firladı. Artık sakinleşti. Az evvel öğrendiği müthiş hakikatım sa- demesi nisbeten geçmişti: — Hayır, elini çek ve odamdan çık! Artık bana ne tek bir kelime söyleye- bilir, ne de bana dokunabilirsin. Sen arını gevşetli. Böy-|. — beni qımdiye kadar haksız yere hap- | '.-; teklifinde bulunan İsmet olmuştu. O — gında.. Hiçbir vakit kendisile uyuşup - anlasşamazsımız.. -ıdince o, meshur inadile hemen daya- - meyalstanımıştı. Evvelâ genç kızlığın seden bir canavardan başka bir şey değilsin! Mustasım da yavaş yavaş doğruldu. Artık o da için için uydurdufu Zübey- denin kendi hakiki kızı olmadığı fik- rine tamamile inanmış bulunuyordu. Şimdi ikisi karşı karşıya, yüz yüze düuruyorlardı. Zübeyde kapiyı göstere- rek tekrar etti: — Çiık odamdan! — Odandan mı? — Doğru., Artık burası benim odam değil! Derhal burasını ve sarayını terkediyorum, Zübeyde kapıya doğru yürümeğe başladı. Fakat iki adım atmadı ki ko- lunu bir el yakaladı: — Nereye? — Bu benim bileceğim şey.. Nereye istersem gidebilirim. — Hiçbir yere gidemezsin! Hem dinle beni, sana bir şey söyliyeceğim. Zübeyde kendisini kurtarmak İiste- di. Fakat ne mümkün? Bilâkis o anda Mustasım öbür elile Zübeydenin diğer kolunu da yakaladı. Geriye doğru şiddetle çekti. Zübeyde müvazenesini kaybetti. Mustasım da esasen ancak ayakta durabiliyordu. O da müvazesi- ni kaybetti. İkisi birden sedirin üze- rine kucak kucağa düştüler. Mustasım şimdi Zbüeydeyi kuca- gında sımsıkı tutuyor ve gözlerini bü- yülemek ister gibi gözlerine dikerek konuşuyordu: — Hayır! Hiçbir yere gidemezsin. Ve hiçbir vyere de gitmiyeceksin! Zübeyde mezbuhane çırpımıyordu: — Bırak beni! Bırak beni diyorum. — Hâayır, seni bırakmayacağım, ve sen beni dîîüîı'eccks.nj ;Dinlemeğe meecbürsun! Sen benim kızım değilsin, ne zarar? Fakat karım olacaksm! Bu sön üç kelime Zübeydenin üze- rinde fevkalâde bir aksi tesir yaptı. Acı, âcr fakat zayıf bir feryat kopa- rabilerek kendisini bıraktı. Esasen az evvel babasının kendisine içirmiş ol- duğu uyutucu zehirde tesirini göster- meğe başlamıştı. Zübeydenin gözleri srmsıkı kapandı. Yumrukları sıkıldı. Çenesi kısıldı. Başı fıldır, fıldır dönü- yordu. Gözlerini ve yumruklarmı aç- mak, bir şeyler söylemek, konuşmak istiyordu. Fakat ne mümkün? Mustasım da uyutucu zehirin yavaş yavaş tesirini göstermekte olduğunu fark etmeğe başlamıştı. Zübeydeyi bı- rakarak ayağa kalktı. Şimdi yerde vücudu takallüs eden ve kendisinde en yırtıcı canavarların hissedecekleri hırslardan daha kuvvet- lğ hırslar uyandn'a.n kızmı seyrediyor- u. (KABDINLAR BENi : ğ 1465 T0 H A R / Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya N ŞAll Müuraddan evvel, aşkı ancak hayal uzaktan uzağa hissedilen şebnemler gibi saf, temiz, işkili, geçici ve hafif — Kendisinden hayli yaşlı bir erkek. Fakat çok şık, çok kibar, çok cazip — bir insan.. Uzak akrabadan oluyordu. — Evlerine gidip geliyordu. İlk izdivaç — da, bunu umulmadık büyük bir saadet muştu — Canım, bu adam senin baban ya- Bütün aile, böyle söyliyerek İsyan — tıyordü: — İlle 0.. Yoksa kimseye varmam! Muradına nail oldu. Üç sene müd- detle tam manasile mükemmel bir ömür sürdüler. Kocası, bir sabah, hasta bile olma- dan, yatağında sönüp gitti. Ölümün tirkin manzarası semtinden bile geç- memişti. Sanki mışıl mışıl uyuyormuş gibi, beyaz çarşaflar arasında kibar, müsterih yüzile yanıp durüyordu. Ölümünden sonra yetim bir çocuk gibi kalan karısıma, Esat bey epeyce bir servet bıraktı. Bir de çocuk: Enis., Genç, güzel ve zengin olan İsmetin etrafmı birçok erkekler kuşattı. Çoğu izdivaç teklifinde bulundu ve reddedil- di. Coğu da flört etmeğe kalkıştı. Bun larm içinde bazılarını, İsmet, sever gibi olduysa da bütün hisleri, saman alevi gibi, parladı, söndü. n Erkekler, onun hakkmda,, teeısüfle. danı Sedan. Hatıralarını anlatan © EFDAHı TALAT —204â — ; Rll' Yazan: İHSAN ARİZ Devriyeler dolaşırken iki neferi ölü bulmuşlar. En sonüunda sabahki vakanın kahra- matir olan, onbaşının katili olan Türkün hücresine gittim, başımı uzatarak içeri- ye baletım. O, daha uyumamıştı. Küçük alçak iskemlenin üzerine — oturmuştu. Başını iki eli arasma almış, dalgın düşü nüyordu. Dıvanı harbin verdiği kararı kendisine tefhim etmiş — olacaklardı. O artık ölmüş sayılırdı. Verilen hüküm ya- nında idam daha hafif bir ceza kalırdı. Zavallı, şimden sonra hayatının her da- kikasında ölümü tatacak, — vatanından, mühitinden, dostlarından, hatıraların - dan uzakta, cehennemi bir yerde azap içinde ömrünü sürükliyecekti. Yanımda duran onbaşıya dönerek soör dum — Ne zaman sevkedilecek? — Haa.. Onu size söylemeyi — unut- tum, Binbaşı Baver kararı kölonele gön- derdi. Sevk tarihini kumandan kararlaş trracaktır. Katil, bizim konuşmamızı — duymuş, başını kaldırarak bakmıştı. Beni gör - müştü. Donuk gözleri üzerimde bir lâh- za kaldıktan sonra başını çevirdi, gene eski vaziyetini alarak düşünmeğe baş - ladı. Her şeye ömüz silken ve ölüme su- samış bit hal alan bu soğuk kanlı deli- kanlıya doğrusu hayret ediyordum. Oradan yürüdük. Yanındaki hücre - ye baktım. Galatadaki baloz vakasının kahramanı Mahmut burada bulunuyor- du. Bu zavallı çocuk, bir — battaniyeye sarılmış, öt minderin Üstüne kıvrılmış deliksiz bir uyku kestiriyor. Bu teftişi bitirdikten sonra — yükarı- da odama çıktım. Biraz İstirahat etmek ihtiyacını duyuyordum. Ceketimi çıka- rarak portatif karloyalya uzandım. Kaç gündür ki hep böyle yatıyor, soyunup dökünüp bir banyo alıp birkaç saat ol- suün uyku uyumağa bile vakit bulamı - yordum. YENİ BİR CİNAYET Henüz dalmıştım ki odamdaki şehir telefonunun acr acı çalmasile uyandım. Henüz şafak söküyor, pencereden içeri zayıf bir aydınlık giriyordü. — Yatar - ken elektriği söndürmeyi unutmuştum. Sabah ıştğı ile elektriğin ziyası biribiri- ne karışmış odaya garip bir — aydınlık içinde bırakmıştı. Telefona köştüm. Te- lefonda Galata polis kumandanı kapi - ten Sedan vardı. Telâşlı bir sesle soru - yordu: — Kolonel uyuyor mu? —'Uyuyor... Telefonda ayni ses telâşla soruyor: — Siz kimsiniz? — Ben kolonelin hususi kâtibi Efdal! — Ha siz misiniz, benpoliıkuman- Hisuiz İ diyorlardı Kadmla.rsa “— Başkalarını ateşliyor, buz gibi soğuk!,, Ne mesut, ne de gamlıydı. Surdinli bir saz âleti gibi az ses çıkararak ha- yatm bütün nağmelerini yaşıyordu. Hem sonra, Enis var ya.. Bukle saçlı bir bebek olan Enis, ya- vaş yavaş calışkan, zeki, uslu ve se- vimli bir mektep çocuğu oldu. Bütün sevinç menbaları ondaydı. Annelik hayatmı göyle bir göz önün- den geçiriyor: Evlâdımım kendisine en ufak bir ıztırap verdiğini, kalbini bir gün olsun incittiğini hatırlayamıyor. Yok yok hatırlıyor.. Bir hafta mü- temadiyen surat asmış ve sebebini söylememişti.. Sonra, kızamık da çı- karmıştı.. Az ıztırap mıydı bunlar?... Bu kızamık, Finisin biricik hastalığı olmuştu. Ve gimdi işte, oğlu yirmi ya- şımdaydı. Geçen hafta yaşmı tamam- ladı. Kadınlarla alâkadar olmağa da başladı. Olur ya.. İsmet, hu tabif ka- nuna nasıl itiraz edebilir? Bu kışı İs- tanbul dışında geçirmek istemesi de hep bu hisst bağların neticesidir. îs- met hanım; biliyor.. - “— htediği gibi yaşasın, va.rsm.,ı k Lı, P e) ÇU JJ—AMM kendisi — Bir emriniz varsa bana söyleyiniz — Lütfen kolonel üyanır — uyanmaz L-ber veriniz. İki İngiliz bahriye nefe- rini öldürdüler. — Kim öldürmüş? — Belli değil!.. Meydanda kimseden şüpheyi icap ettirecek hiçbir şey ve hiç bir kimse bulunamadığı için kimseyi de tevkif edemedim. — Nerede olmuş bu vaka? — Galatada Arkadi soka* - la., Dev- riyeler dolaşırken iki neferi yere seril- miş, ölü bir halde bulmuşlar.. — Tabanca ile mi vurulmuşlar? — Hayır, bıçaklarla... Muhtelif yerle- rinden.. — İsterseniz kumandanı kaldırayım. — Hayır. Biz tahkiakta başladık. Şe- birde bulunan efradı toplayıp derhal ge milere yollıyoruz. — İki askerin öldürülmüş olmasından cidden teessüf ederiz. Tabii, işin içyüzü yakımda meydana çıkar, katıller de ya- kalanir. — Yarın saat önbirde Timanımızdan bir vapur kalkıyor. Onunla — hidematı şakkaye mahküm ettiğimiz bazı mah - pusları sevkedeceğiz. — Sizde de böyle ağır mahkümlar varsa bu Fransız gemi sine teslim etmek üzere bize gönderiniz. — Bizde böyle bir mahpus olup ol - madığını bilmiyorum. Tahkik eder, size telefonla malümat veririm. Telefonu kapadim, Son cevabı bililti - zam vermiştim. Hâlâ içimde onbaşı Ko- perin katili olan delikanlıyı kurtarmak ümidini taşıyordum, Diğer taraftan mütemadiyen. katiller oluyor, hergün bir iki İngiliz polisi ve askeri öldürülüyordu. Bunun sonu neye varacaktı? Daha dün sabah onbaşı Ko- oper, yirmi dört saat geçmeden de iki İngiliz bahriyelisi ahreti boylamışlar - dı, İngilizler bu cinayetlere lâkayt kala- cak değillerdi ya.. Fakat ne yapacaklar- dı? İşte bunu merak ediyordum. Uyku sersemliğim henüz geçmemişti. Karyolanın üzerine otürmüş düşünüyor dum. Acaba uyandırıp son vakayı kolo nele haber versem mi? Ya herif henüz ayılmadı da beni kovarsa.. Müjde değil ya, bir felâket haberi.. Hemen yetiştirip adamı rahatsız etmekte mana var mı? Yarın öğrensin... Telefonda verilet malümatı bir kâğı- da yazarak kolönelin masasına birak - tim ve tekrar odama dönerek karyolaya uzandım. Yorgünluktan © kadar bitkin hale gelmişim ki derhal üyüdüm, Ne ka- dar zaman geçti bilmiyorum. Bir takım gürültülerle uyandım. Seslet — Balların odasından gcliyordu Etrafrma bakın - diyor. Geçenlerde bir çekmeceyi ka- rıştırırken, tesadüfen eline mektuplar geçmişti. Kızcağızın oğluna ne derin ve samimi hislerle bağlı olduğunu mektuplarından öğrenmiş ve analıt gurürüu kabarmıştı. Böyle bir aekm önüne geçerek mesele çıkarmanın he lüzüumu var? SŞimdiye kadar En'sin yapmak istediği hiçbir şeye mani öl- mamıştı. Bunu, biraz evlâdını krrama- yacağı için, biraz da felsefesinin tar- zından dolayı yapmıştı. Zira, hayatta- ki güzel saatlerin pek kısa olduğunu kendi tecrübesile pekâlâ bilmiyor musâ Z ddün S beklemişti? MU du? İşte, kendi de, gençliğinin son gü zel saatlerinden istifade edivor.. Yorgunluk, bir humma gibi, dizle- rinden göğsüne, göğsünden başına doğru yükseliyor. Duvar saati, müte- raddit darbelerle zamanın geçtiğ'ni hatırlatıyor; sanki, İsmetin uyumama- sile alay edip duruyor. Saat altı olmuş! — Neredeyse Emine gelip beni bu- rada perişan halimle görecek.. O da beni tetkik edip duruyor zatefi.. Her kesin gözü Üzerimde.. Alemin Meral: dım. Odam güneş içindeydi. îl.'!em—"kıı vakit hayli ilerlemişti. Karyoladnn layarak ceketimi giydim ve koöridora $U | karak elimi, yüzümü yıkadım. O gÜT Krokerdeki mahpusların ziyaret | idi. Ziyaretçiler bir hayli kalabalık olaâ rak koridoru doldurmuşlardır, Diğer "-';_ raftan kolonelin odası da ziyaretçilef” dolu dolup boşanıyordu. Balların yar | na çağırmadan ve iş icap ettirmeden Bi — mezdim, Tekrar odama döndüm, O “ benim bügün ziyaretçilerle meşgul ©* duğumu bildiği için beni ı,'zığırı::ııyö“ııfl | Nöbetçi polisini çağırarak ziyaretçilet birer birer içeri almasını tenbih ettifi Orilara müsaade kartlarını yazarak vtf * dim. Bu iş on bire kadar sürdü. rek kölonel Balların beni binbaşı Bavt * rin odasında beklemekte olduğunu ledi. Derhal gittim. Bizim ihtiyar kü ” mahndanın- halinden ak$şam hakıltlt” biraz fazla kaçırdığı belli oluyordu. Y zü kıpkırmızı kesilmiş, surat — asılmif kaşlar çatılmış, gözler kan gamığ#'” | dönmüştü. Beni görür görmez: | — Oğlum, artık bu işin tadı — kaçtit ”'V diye söylendi. Tecahülü arifaneden gelerek sııı'dudj V[U — Hangi işin efendim. “ — Hangi işin olacak? Bu adam dldîîffi melere bir nihayet vermek lâzım artık Ben hiç ses çıkarmadan kumandani dinliyorlum. O sözlerine şöyle devam © til — Akşamki hâdiseden tabit ııatıcr:i*'l vardır. — Evet duydum ve çok :ıı-.ıtı.-.e'sıı oldum. | — Artık çok oluyorlar,bu rezaleti Y"'F panlar kimlerdir? Bunu mutlaka meyd" na çıkarmalı ve müsebbiplerini gıddefı tecziye etmeliyiz. Şimdi, — biz bu müessif hâdiselere karşı icap eden ted : birleri alacağız. Fakat her şeyden evveı' şimdiden sonra bu gibi hâdiselerin tek€ rür etmemdesi için bundan evvel böyı çirkin ve küstahça hareketlere cesart etmiş olanları ibreti müessire olmak V zere mümkün olduğu kadar şiddetle t6 ziye etmek lâzım. Bu şiddetli ceza © ölümden başka bir şey olamaz. Binatt aleyh onbaşr Kooperi dün sabalı öldür’ herif derhal idam edilmelidir. Bu soön sözler üzerine iliklerime İfr dar titredim. Dilim biribirine — dolaşt? Hiçbir şey söyliyemedim. Kolonel yüzt me dikaktle baktıktan #onra dedi ki: Çarşaflarla vıleudu temaı eder | mez titremeğe başlıyor.. Soğuk ve d düz çarşaflarla hummalı ve hareket vücudu bir türlü uynşamryor Gikti. Bütün dünya hatta ha ' olan şu oda bile, düşmatılarile dohî—_a, Annesi, teyzesi; dayısı, hizmetçi&” Herkes, herkes düşman.. Sade Murad. Murad? Düşünüyor ve isyan ederek birdef b're doğruluyor: Nasıl olmuştu da, V r * &. bütün diğerleri gibi değil mi? di? Bir erkeği, bir ilâh telâkki etmif nin ne manası vardı?.. İg Başmiın içinde, bir takım cümle pöf çaları, güzel bir muııkinln v gibi dolaşıyor. - : “— BSeni ararım.. Sen hını yeni ” hayat veriyorsun.. Seni görmeden © vel, meğer kimseyi sevmemişim, ta yaşamamışım.., ; e Bütün aşıkların sözleri ne .yl hasma kalıptır. Fakat, yine de İf* — hislerini tatmin için mevzü oldum-;- | lıra * ÜÜ, K Yatıyor., , (Devamı V AA LA B guâ.mmk;;' '-:_.—':."—_; .ılh.aîu...ı- üLÜĞ galk,! |

Bu sayıdan diğer sayfalar: