Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Üâhü | w”ln S lrad szrhıglu —ü « henüz bana lâzım. Btunu evvelce 5 ya.hudıyı muhafaza ettiğiniz E &ötürün. Kendisine iyi bakm, Fa- __on“&na yok. Tıpkı öbürisi gibi. B rleriniz derhal yerine geti- B. GT büyük hakan! W “Bü şimdi odasında yalnız kal- Kafasmı tekrar iki yumruğunun a aldı,. Ve söylenmeğe başladı: P: “Ârtık kızımın nerede olduğunu n üm, Gökbigem halife Mustası- /e'll'i İpek kızım bu canavarım, bir ' Mhin cariyesi. Acaba? Hayır, ha- ! &a cesaret edememiştir ya? A * ne yapıp yapmalı Bağdada bir “Vel varmalıyım. Kızımı, Gökbige- nnğ;navann elinden kurtarmalıyım. adı zaptedeceğim. Artık bu iş “© kadar zor görünmiyor. Zavallı h. Meğer sen ne erkek bir yürek Vör muşsun. Kim olduğunu söyle- “*' Muşsun! Demek beni düşünüyor Ya Aykut! Halbuki ben bu yiği! “Sanimm ne kadar aleyhinde bu- . lüustum. Daha o zaman kızımı bu “ Vermemekle ne kadar büyük bir | N şîemışim Bunu şimdi anlıyorum. İse, artık vakit kaybetmiyelim. Atım, biran evvel yola çıkmalı, ada doğru ilerlemelidir. Ğ_' la"îı bir delikanlı gibi yerinden '__;_ ! Ve kapısınm önünde bulunan GİYİ — Çabuk otağ toplansm' Müzakere dıye seslendi. “ârım saat kadar sonra çadır büyük and&nlarla ağız ağıza dolmuştu. “rda askerler arasında da Y Başhuğ otağı toplamış. Müzakere P? Acaba ne olacak? Geriye mi döneceğiz? —<— —— Yoksa karşımıza yeni ve büyük — Odrü mu çıkıyor? i İleri kulaktan külağa konüğülü- *ç“k geçemden mesele tavazzuh etti. la t ndanlar başbuğ Hulâgü handan ğ =—P1 emirleri askerlerine aynen S edn orlardı: Bundan sonra gece ve gündüz aş. adan Bağdadın üzerine yürüyece îıszUYuk kumandarn. Hulâgü Bağ- fan Z€ verdi. Biran evvel Bağdadın _ l;l*ll'rn'ı erişebilmek için atlarınmızı| tincaya kadar süreceksiniz! U emirleri her taraftan duyulan at| Hemeleri, kısa fakat kati ifadelerle ! _r"m emirler, hücum sesleri takip Koca ordu bu anda şaha kalkmış at gibi kişniyor, toprakları eşe- op ” kaldırıyor, hücuma hazırlanı- g’blydl Ortaya dikilen çadırlar bir 4 toplandı, yakılan ateşlerin du- “arı bir anda söndü. Takım takım Ç 'l't nefer Hüseyni ölüm zindanından ııence odasına getirmek emrini almıştı Yaza ı”; we yer yer dört nala koşan atların tok sesleri duyuldu. Etrafı bir toz bulutu kapladı. On on beş dakika sonra kalkan toz- lar tekrar yere çöküp de ortalık beHb diği zaman az evvel koca bir ordunun yattığı yerlerin bomboş ve ıssız kal- mış olduğu görüldü. Olüm zindanında Halife Mustasım haykırdı: . — Ölüm zindanındaki —haini de buraya getirin! Dört nefer işkence odasından çık- tılar. Demir çiyili ağır ayakkabılar taş dehlizlerde sert akisler yaparak uzaklaştı. Merdivenler, yine merdivenler, yi- ne merdivenler... Gıcırdayarak açılan kapılar... Ayak seslerini iri lokmalar gibi yutan aç dehlizler. Nihayet son kat! Ölüm zindanı! Neferlerden biri elinde tuttuğu me- şaleyi delikten uzatarak aşağıyı ay - dınlattı. Yerde bir karış su üzerinde hareketsiz bir ceset yatıyor: Hüse- yin. Kap karanlık zindanı 'isli meşale aydınlatınca .yeraltiı hayvanları iri kertenkele, akrep ve karayılanlar ka- çıştılar. (Devamı var) & AÇIK ARTTIRMA MÜZAYEDE iLE SATIŞ Ağustosun 23 üncü pazar günü saat 10 da Nişantaşında Valikonağı ctaddesin de Vali konağının tam karşısında Re- fah apartımanının 4 numaralı dairesinde mevcut ve şehrimiz büyük tüccarların- dan birine ait emsalsiz stil eşyalar açık arttırma suüretile satılacağı ilân olunur. 18 parçadan mürekkep ve hakiki altın |yaldızdan Kaplarımış saray işi Temsalsiz | Lui-Kenz salon takımı, gene Lui-Kenz yaldızlı büyük bir vitrin, — vitrinli bir büfeyi havi 9 parçadan ibaret asri ye- mek oda takımı, hakikit Fransız mamulâ ti oymalı som meşeden Lui-Kenz mü- kemmel yatak oda takımı, İngiliz mamu lâtr iki kişilik kare karyola, hakiki ma- rüken kaplı 2 adet İngiliz mamulâtı ya- zıhane koltuğu, gümüş pasta çatal bır- çakları, gümüş İran kılıcı, bakara kris- tal su takımları, Şam işi elektrik avize- ler, yıldız blö-blan, Pottüğez duvar ta-| bakları, Çin, Japon, — Portugez vesair vazolar, kristal bakara saray avizesi, di- ğer asri avizeler, sm — mavundan ma- mul yazıhane koltuğu, meşhur ressam- ların imzalarını havi yağlı boya tablo- lar, kadife perdeler, istorlar ve mister- ler, lâke portmanto ve sair — lüzumlu eşyalar. Emsalsiz —Anadolu ve Acem halrları, Seger markalı nefis Alman pi- yanosu çarpraz telli, 60 adet plâklarile /UWT f İ VEYU _JULW di li e/ Lı*[u <’ DA LU — GA x yoîâahir kendini yere fırlatmak isti lqrı in korkudan bir türlü ayak- kalm rPtaramıyordu. Artık vakit de Va Şt. Tam kenara gelmişlerdi. Onu bir elıle sımsıkı yakaladı: ğıKaçamm Ben bürada iken lap atlıyam; c:m' Kenarda hayvan- tereddüt ettiler, fakat o ka- geliyorlardı ki bir türlü müva- bulamadılar. Toprak da birden boşluğa uctular. din ğa;ârm dibinde Ferruh bey ken- İSi zaman bir saniye ne oldu- ay&lmıdı Sonra aklı başımna afma bakındı. Bir taşmın sivri - karnını delmiş, kendi üstü- İçin tesadüfen kurtulmuş. ötede Mahir inliyor. 28ne kaş lerini aydı, İkisi gı “kı ğm düştngu Bu' çok feci bir manzara böyle neticelene- ceğini hiç ummamıştı. İkisinin birden öleceğini sanmıştı. Herhalde delikan- lımın hali fena, kımıldayamıyor yalva- rıyor, sesi kesik kesik çıkıyor: ! — Ferruh bey.. Ferruh bey yanıma gelin! Adamcağız yaklaştı. — Ferruh Bey, öleceğim, hissedi - yorum. Hakkınızı helâl edin. Size bir sır tevdi edeceğim.. ÂAsil onun ce- zasını çekiyorum... Ben müthiş bir cinayet işledim... Zavallı bir kadını harap ettim... Irzına geçtim. O saf. temiz bir kadındı.. Şimdi mahküm o- lan Şadiye... Hastaydı, öormanım kena rında baygın yatıyordu. Fırsattan is- tifade ettim... Tecavüz ettim... Haberi Hatıralarını anlatan : EFDAH TALAT Yazan: İHSAN ARİF Bizim şaşırmak ve korkmakta bittabi hakkımız vardı. Çünkü muhakkak olan bir şey varsa miralay Balların — yaptığı büyük ve tehlikeli bir — cüretkârlıktan başka bir şey değildi. Ben de mahpus diplomatın arkasın- dan sofaya çıktığım zaman gayet kömik bir manzara ile karşılaştım. Yunan si- yasi mümessili Krokere gelerek miralay Balları resmen ziyaret ettiği için — mu- tat olduğu üzere — yanına uzun boylu palabıyıklı bir Yunan jandarma çavuşu almıştı. Mümessil, Balların yanında bu- lunduğu müddetçe kendisini koridorda bekliyen bu jandarma, kapı — açılıp da efendisinin İngiliz çavuşu tarafından İ- tile kakıla götürüldüğünü görünce ne yapacağını şaşırmış ve bir lâhzada mer- divenlerden indirilen zavallının arkasın dan bakakalmış... Ben dışarı — çıktığım zaman, palabıyıklı çavuşu — aşağı kata indirilen efendisinin arkasından — mah- zun mahzün bakıyor, etrafa şaşkın na- zarlar atıyordu. Bü jandarma çavuşu- nun vaziyeti o kadar komikti ki kendi- man yanıma geldi. Bana — Yunanca bir şeyler söyledi. Fakat tabit hiç bir cevap alamadığı için etrafına aptal aptal ba- kınmağa devam etti. Bu sırada tercü- man Konstantanidis de dışarı çıkmış- tr. Tercüman o kadar korkmuştu ki ba venlerden acele acele — inmeğe, âdeta Krokerden kaçmağa başladı. — Jandar- ma çavüşu da tercümanı ayni vaziyette takip etti. Bu suretle gittiler. MÜMESSİL NASIL KURTLDU? Ben odama dönmüştüm ki kumanda- nın zili çaldı. Odasına girdim, — Ballar, bastonunu ve şapkasını almış, gitmeğe hazırlanmıştı. Bana: — Beraber geliniz, emrini verdi. Su- ratından düşen bin parça oluyordu. O- dama koşarak ben de fesimi kaptım ve Balların arkasından sokağa çıktım. Ku- mandan, otomobiline biner binmez şo- före şu kısa emri verdi: e EE, Tn Bu harflerin manası karargâhr umumi idi. Harbiye mektebi binasında bulunu- Sahibinin Sesi cedid bir salon gramofo- nu. Pey sürenlerden yüzde 25 teminat alınır. Satış peşindir. yoktu, gebe kaldı. Çocuk işte bunun semeresidir. Kadının hiç bir günahi yoktur. Kocasını aldatmamıştır. Ağzı köpük ve kanla doldu. Kolla- ri gerildi, gözleri kaydı. Mahir, artık bu dünyaya veda et- mişti. Ferruh Bey, köşke döndüğü zaman herkes — telâşla onu karşıladı. Üstü başı parça parça idi. Geçirdikleri ka- zayı — anlattı. Nihal ağlıyarak koca- sınma sarıldı: — Ferruhum! Ya seni kaybedey - dim, vallâhi deli olurdum. — Fene bir Tüyaydı, geçti git- ti. Artık bunların hepsini unut dü- şünme!.. Kadın ürkerek sordu: — O, ne oldu? Öldü mü? — Evet! — Mahsus yaptın? Sen de oîumu göze almıştm değil mi? — Cenabrı Hakkm adaletine iti- madım vardır. Hak yerini bulacağına emindim. x 4 X Şadiyenin aleyhine verilen hükmü Ferruh Bey, mümkün mertebe hafif- letmeğe uğraştı. Mahirden öğrendik - lerini — söyledi. Çalıştı, çabaladı. Za- mi tutamadım, gülmeğe başladım. O za-| ettim, - yordu. Buraya geldiğimiz zaman Ballar doğru, general Haringtonun yanına git- ti. Biraz sonra gene karargâhta — bulu- nan kaymakam, Kornval de — generalin odasına geçti ve üçü konuşmağa baş- ladrlar. Ben de fırsattan istifade ederek vaktile Robert Kolejde arkadaşım olan ve o sırada kaymakam Kornvalin tercü- manlığını yapan (Gazaryan)ı — ziyaret ettim, Gazaryan, bundan bir müddet ev- vel memleketimizde şubesi tasfiye edi- len Amerikan ekspres bankasmımın me- murlarındandı. Şimdi İstanbulda ama, nerede olduğunu bilmiyorum. — Biz iki mektep arkadaşı yarım saat kadar çene çaldık. Bu sırada bir İngiliz çavuşu ge- lerek Balların beni çağırdığını söyledi, sordum: — Generalin yanından çıktı mı? — Hayır! Sizi general Haringtonun yanında bekliyor. Koşarak generalin odasına — girdim. Ballar bir koltuğa kurulmuştu. Halin- den çok asabi olduğu — belli oluyordu. General Harington da masanın başında mütefekkir bir halde duruyordu. Ha- rington, ben odaya gırer girmez şu su- ali sordu: — Yunan mümessilinin sözlerini ko- lonel Ballara tamamen tercüme ettiğine emin misin? Büu sual karşısında birdenbire şaşır - “na-bile bir tek lâf söylemeden Tmerdi-| Gım. Ne oluyordu? Balların hiddeti. ü- Yunan mümessilinin sözlerini ay- nen ve hattâ bazı ağır yerlerini bir münakaşaya yol açmasın diye tahfif ederek tercüme dedim. zerine kabak benim başıma-mı patlıyor. Olur ya, nihayet icap ederse tercüma- nım bana yanlış söylemiş; benim de kan beynime sıçradı, hapsettim, denilebilir- di. Binaenaleyh, tereddüt etmeden kuv! vetli bir sesle şu cevabı verdim: — Ben Yunan mümessili efendinin sözlerini aynen ve hattâ bazı ağır yer- lerini bir münakaşaya yol açmasın diye tahfif ederek tercüme ettim, Demindenberi kanapede suratlı otu- ran kolonel Ballar bu sözüm — üzerine yerinden firladı ve: — Bu herifleri şımartarak böyle küs- tahane hareketlere sevkeden ve başımı- za belâ eden hep bizim istihbaratın genç memurlarıdır, diye söylendi. — Balların bu sözünün bence bir manası vardı. Çün kü, İstanbulun asayişini temine memur edildiği gündenberi mütemadiyen (En- tellicens Servis) denilen gizli kuvvetle mücadele vaziyetinde — kalan miralay Ballar, her fırsatta o teşkilâtın kıyasıya karar ve taşkınca icraatını tenkit eder dururdu. Maske altında çalışan (Entel- licens Servis) memurları yapacakları işs lerin enini boyunu düşünmezlerdi. Çün- kü neticede onlara hiçbir şey olmazdı. Eğer onların icraatından mütevellit bir aksülâmel vukua gelirse onu karşılıya- cak olan Ballar gibi askeri erkândı. ' 28 ag stos Cuma akşamı Panorama, h' Bayan Bafiye — Her akşam PANORAMA vallı kadın neticede yirmi sene hapis cezasile ölümden kurtuldu. Çocuğunu zehirlemediği bir türlü isbat edileme- Celâlin misafir olduğu evin de adresini öğrendi, gitti, onu müjdele- mek istiyordu. Lâkin heyhat tam bir hafta evvel zavallı adamı timar- haneye götürmüşler. TTamamen ak- lmr oynatmış. Yavrular da 1leyli o- larak — civardaki mekteplerin birine yerleşmiş. Bu faciaya vakıf olan mü- düre hanım — âlicenap bir kadın ol- duğu için çocukları meccaran kabul etmiş, onları yetiştirmeği — deruhte etmiş. ** Ferruh Bey meyüs evine dön- dü. ÜÇÜNCÜ KISIM x . —İ . Bu vakadanberi on sene gecmişti. Neclâ ile Leylâ mektepte müdüre-ha- nımın nezareti altında terbiye ve tah- sil görerek büyüyorlardı. Hocaların- Gan gördükeri şefkala ruğinen her ge- çen gün onlar icin bir azan, b'r cehen- nemdi. Çocukluk devresinde insanlar | Bahceslnde — BAHÇES? düşüncesiz olur, istemiyerek * hainlik ..... e— ederler. Bütün arkadaşları onlarla alay ediyor, zavallıları “Sarhoş kadı- nn kızları!,, diye çağırıyor!.. Ne kaba- hat olsa hepsi birleşip bunların üstüne yükliyor, onları oyunlarına karıştırmı- yor, mütemadiyen alay ediyorlardı. Yaşları ilerledikçe, akılları kemale er- dikçe tahammül edemez bir hale geldi- ler., Hele Leylâ pek hassas ve asabi ol- duğu için son dereçe ıztırap çekerdi. İki kardeş başbaşa kaldılar mı ağlaşa- rak dertleşirlerdi: — Ne dersin Neclâ annemiz hakika- ten kabahatli mi?. Ben artık Şşüphe etmeğe başladım. — Deme öyle kardeşim!. Küszüktük ama, hatırlryor musun ne güzeldi ne iyiydi. Hem polisler geldiği zaman na- sıl yemin ediyordu. Hayır, hayır. an- nem yalan söylemez.. Olamaz' Hepsi iftira. Bir gün her şey meydana çıka cal:' — Öyle ama, ne zaman? Bak öteki kızlar bizi nasıl tahkir ediyorlar. San- ki mikroplu imişiz gibi yanımızdan ka- çıyorlar, Bıktım, bu hayattan bıktım. — Sabırlı ol, çoğu gıttı azı kaldi! Nerede ise mektepten çıkacağız! ....... (Devamı var) *t #