ZAK DUR. E. LİNİ YAKA.| CAKSIN, (X:9) HABER'in deniz ge - zintisi için İstanbula gel - mişti, . Gezinti günü akşamı A- merikadan bir telgraf al - dı, Amerika polisi bir tür - lü başa çıkamadığı bir: KALPAZAN çetesi için kendisini Ame - rikaya çağrıyordu. (X:9) Telgrafı alır almaz der- PUMANI GÖRÜN. CE BİZİ KUR. TARACAKLAR. SEN KAYIK YAPARKEN 2PÜR BEN NWE İLE MEŞ- KAYBİLDUK. TAN SÖNRA Con ve hal Amerikaya hareket et- îfF!/VG[INĞ TBİR KAYIK YAPMAYA a | KARAR VER. | DİLER ti. Ve giderken de çok sevdiği HABER okuyucu- Tarıma bu — macerasını da ııılıtıuğlnı vadetti. SİZE YARDIM ETMEK 13TIİ YO RuUr” çirdi. Gülümsedi. Sonra tekrar o - dadan çıktı. Çıkmadan evvel ço - cuğun yanaklarını okşadı. Çocuk annesine dayanmışlı.. Babasınm okşayışına bütün ruhuyla gülüm ı siyerek karşılık verdi. Mes'uttu..' Ve ömründe o kadar saadeti bir daha bulamamıştı. Çünkü şimdi! yalnız bir babası var... O zamanrı annesi de vardı, angesi de... - Oğlum!... Bu söz Monkların sişkin du - daklarından, kısık bir nefes gibi güçlükle çıkmıştı. Sallanarak, de- li gibi söylenerek, sarhoş gibi sen deliyerek ilerlemek istedi.. Fakat ilk adımda ruhsuz bir ceset gibi sapsarı kesilmiş bir halde yere yu: varlandı. Yüzü değişmiş, dudak- harında bir gülümseme belirmişti - * Lantene zinciri müsaade ettiği kadar ileriye uzandı. Ufak bir ço cuk gibi ağlıyor: — Baba.. Babacığım! sözlerini mütemadiyen tekrarlıyordu. Uzanarak, bileklerini kanata - rak, sinirlerini gererek 'Monkları yakaladı. Onu kendisine doğru çekti. Dizlerine oturttu. Zincirli kollariyle sardı. . . « — Baba.. Babacığım.. — Oğlum.. Çocuğum.: On dakika kadar bu karanlık zindanda bu sözlerden ve hıçkırık seslerinden başka hiçbir şey işitil- medi. Monklar mütemadiyen oğluna no İERSERİLER YATAĞI bakıyordu. Ne tuhaf şey, bu tesa- düften hiç hayrete düşmüyordu . Onun duyduğu şey bir sevinç, de- lice bir sevinç idi. — Bırak da yüzünü göreyim.. Daima o eski ve şen gülüşlerin var mı? Daima eskisi gibi bakışların, ihtiyar babana bakan gözlerin sev. gi ile mi dolu? Görmek isterim. Ben senin yaşadığını — bili- yorum- Seni her zaman düşünü- yordum. Sen beni hiç düşümüyor muydun?.. Ne kadar da büyümüş- sün, kuvvetlenmişsin.. Bu inanıl - mıyacak bir şey.. Seni kimler bü - yüttü. Evet, onları zengin ve me - sut etmek isterim.. — Jispi Ana isminde bir çinge- ne karısı.. — Jipsi ha!.. Monklar, derhal ayağa kalktı. Oğlunu, zincirli olarak bıraktığını düşünmeden zindandan fırlayıp bir iki sıçrayışta merdivenden çık- t Karakoldan ve avludan koşa, koşa geçti. Kafasında müthiş bir hakikatin ışığı parlıyordu. — Jipsi Ana.. Ah, Allah vere de hâlâ orada bulunsa... diye ho- murdandı. Evet, çingene karısı hâlâ orada idi. Sokakta, ayni heyecanın altın da sabah vaktinin sisli, donuk ışığı içinde çingene karısının daima kı- mıldanmadan duran gölgesini gör. dü. İ _ş ae yi K, L A SERSERİLER YATAĞI i 41 ee — e Bir anda üzerine atıldı. Şiddetle kollarından — tutarak bir söz söylemeden sürükledi. Odasma geldikleri zaman: — Çingene karısı, sen Lantene- nin idam edildiğin görmek istiyor- dun değil mi? dedi. Jipsi titredi. Polis müdürünün sesi, hali, tavrı 7e nihayet bu sor- gu, hulâsa her şey, umulmıyan bir hâdisenin vukua geldiğini anlatı- yordu. y — Monsenyör, onu affetmenizi tekrar rica ederim! cevabını ver- di. — Affını öyle mi?.. Pek geç!.. İşişten geçti!.. Elimden kurtuldu. — Kaçtı mı? — Kaçmak mı?.. Kaçmaktan daha iyi bir şey.. Öldü!.. Jipsi kadın o vakit polis müdü- rünün halindeki değişikliğin se- beplerini anladı. Veya anladığı- nı sandı: — Öldü ha?. Öldü demek? Na- sıl, neden... Fakat?.. — İntihar etti. dedim ya.. Elim- den kurtuldu. — Öldüğüne emin misiniz? — Sana öldü, diyorum! — Tamamen öldü mü? Kurtul- masma hiç bir imkân yok mu?, — Yok.. Doktorlar çok çalıştı- Tarsa da bir şey yapamadılar.. Jipsi müthiş ve korkunç — bir| kahkaha kopardı. Monklara doğ- ru yürüdü. Sert bir sesle: — Başka bir intikam düşünü- yordum. dedi. — Ne demek istiyorsun, aptal karı.. — Ben aptal değilim.. şimdi her şeyi anlıyorum. Fakat bundan ken. di intikamıma da bir pay çıkar- mağı bilirim. Onun öldüğünü söy- lediniz değil mi?. — Evet!.. > — Şu halde onu öldüren de siz olmuş oluyorsunuz?.. — Siz değil mi? — Evet!. — Öyleyse şunu iyi bil ki, sefil adam, bu delikanlı, bu Lantene.. Hani senin bir karın, bir oğlun vardı. Bir gün senden idam o- lunmak üzere bulunan oğlumun affını rica etmiştim. Sen ise çok zalimce davranmıştın. Sonra oğ - Tün kaybolmuştu. İşte onu çalan benim.. Onu büyüten benim.. Onu bir serseri yapan benim.. Onu se- nin darbene uğratan benim.. Po- lis müdürü Monklar.. Cehennem Monklar.. İşte Lantene senin oğ- handur. Haydi git Onun cesedi- ne sarıl da ağla!.. — Büyücü karı! İntikamın boşa gitti. Beni nasıl kederden öldür. mek istediysen, şimdi de sen öyle- <e kudurarak geber.. Lantene ya- şıyor ve yaşıyacaktır. Jipsi yuvalarından fırlıyan göz- lerini açtı. Boğazından bir sayha fırlamak istedi. Buna vakit bulamadı. Bir kütük gibi sırtüstü yere yu- varlandı.