18 HAZİIRAN —- 1935 bizimkilerdir. Eğer bir an önce Turguda haber| vermek için yola çıkmamış olsa- lardı bu beş altı kadırgayı biraz| açıklara çekmek, orada tepelemek işten bile değildi. Hattâ Iventler © sırada bunu çok istiyorlardı. Fa kat Fernandoyu da, Doryayı da fazla kızdırmaktan çekiniyorlar - dı. Güneş ufka yaklaştıkca rüzgür çoğalıyordu. Kızıl Kadırga bütün yelkenlerini bol bol şişirdikten ve farsalara da sıra ile bir kırbaç dayağı verdikten sonra az zaman- da ufukta kaybolacaktı. Fakat buna lüzum kalmadı. Çünkü baş direğin çanaklığın- daki vardiya birdenbire şöyle hay kırdı: — Ufukta bir filo'döğruca üs- tümüze geliyor. Frenk Süleyman ip merdiven - lere tırmandı: — Bit file mu? Acaba kimler?) Sakın Turgut Reis olmasın.. Eğer © ise, tam zamanında yetişti de - mektir. Diye söylendi. Dalyan Muslafa cevap verdi: — Eğer İspanyol veya Ceneviz filosunun bir kısmı ise, iki ateş arasında kalryoruz demektir. Sırık Ahmet söze karıştı: — Bundan ne çıkar? Böyle şey ilk olarak mı başımıza geliyor? Koca Veli atıldı: — Vallahi içimde öyle büyük bir hınç var ki... Değil iki ateş, sekiz ateş arasında kalsam gene hücum etmekten çekinmem. Zaten eğer şu bir iki gün içinde şu do - muz heriflere bir satır atmazsak yazıklar olsun bize... Kara Memişle diğer leventlerde içlerinden gelen hınçları dışarı vur mak için çenelerini açacaklardı. Bir yandan da güverte de, kasara- da forsaların bulunduğu yerde, top başlarında ve direklerde bü - yük bir savaş hazırlığı vardı: Frenk Süleyman önce cenuptan| | gelenlere, sonra da Doryanım filo- sundan ayrılan kabadayılara sal- dırmayı tasarİryordu. Neredeyse bunun için lâzım olan emirleri ve- recekti. Fakat direkteki vardiya da bir- denbire büyük bir sevinçle hay - kırdı: — He...y!.. Arkadaşlar.. Bu ge- len filo bizimkilerdir. Turgut Rei- sin bayrağını görüyorum; Turgut Reisin bayrağını taşıyor bunlar... Bütün akıncılar mümkün oldu- ğu kadar yükselerek ufuka bakı - Yorladı. Hepsinin yüzünde henüz doğan bir bahar güneşinin par- laklığı vardı. Sanki o anda bütün dünya onların avuçlarma girmiş, Bütün düşman ülkeleri ayakları - din altıma serilmişti. Turgut Reisin amiral gemisini — Yazan: KADiRCAN KAFLI He...y!.. Arkadaşlar.. bu gelen filo Turgut Reisin bayrağını taşıyor bunlar... artık herkes iyice görebiliyordu.! Hattâ bu geminin grandi direğin-| deki amiral bayrağını bile iyice tanımak mümkün oluyordu: Bayrak, uzunlamasına ikiye ay- rılmıştı. Üstteki parça beyaz allt- taki parça kırmızı idi. Ortasında mavi renkte bir ay vardı. Beyaz kısmın ortasında da boylu boyun- ca şu yazı yazılı bulunuyordu: Innafetehnaleke fethanmübina) Bütün Akdenizde kırk seneden beri zaferden zafere koşan bu bay rama işte gene yeni bir zafer dalga st halind2 Salerno kıyılarına yak laşıyordu. Kızıl Kadırganın güvertesin- deki sevinç gittikçe büyümüştü. Fa ikat Frenk Süleyman başlıca arka- daşlarına dönerek: — Şimdi Turgut Reis bize ilk söz olarak Hüsmeni soracak... Diye acı acı söylendi. — O zaman ne asöyliyeceğiz. Olup bitenleri öna anlatmak ne ikadar zor olacak, Bunu da Dalyan Mustafa söyle- mişti. Bu sözler leventleri durgunlaş- tırdı. Yalnız bir an önce Turgut Rei- sin gemisine rampa etmek, Fer- nandoyu hemen bulunduğu yerde bastırıvermek için geminin hızını arttırmak lâzımdı. Çinin en meşhur sinema - yıldızla- rurdan Wu şimdi Londrada bulun- maktadır. Yukarıda onun, otelinde çekilmiş bir resmini görüyorsunur. Çinde milli bir sinema endüstrisi | mevcut bulunmaktadır. No. 37 — Vardiyan! Vur tokmağı.. Daha çabuk.. Haydi, daha çabuk .. He..yy! Gardiyanlar, vurun kırba- Ce Kürekler, ıskarmozlarda gıcır - dıyor, kürekçilerin hep beraber o- turup kalkmalarından çıkan garib gürültü geminin güvertesinden de- nize yayılıyor, titriyordu. Direkteki vardiya gittikçe yük- selen bir sesle haberleri yetiştiri - yordu: — Turgud reisin iki yanlarında kalitalar var. — Asıl donanma da arkadan geliyor.. İşte.. Dört, beş, altı, sekiz, on... Saymaktan usan:- dığı için kestirip attı: — Bütün filo geliyor.. Yaşasm Turgud Reis! ,, — Yaşasın! . — Haızır gibi yetişti. . — Ne zamandanberi pek fena giden taliimiz gülmeğe başladı. — Şimdi Fernandonun kalesini başıma yıkacağız. — Reisi kurtaracağız... Direkteki vardiya yepyeni bir haber daha verdi: — Paşa Baştardası da geliyor.. İşte.. Bu Piyale Beyin amiral gemi- sidir! f Demek ki onlar Recyodaki işle - rini- bitirmişlerdi. 'Yahut Dorya » nın Napoli sularında — dolaştığımı duymuşlardı. Yoksa Türk donanmasının Si - cilya ve Apolya kıyılarıma yaptığı akın o kadar ansızın — olmuştu ki bunu henüz Fernanda bile duyma- mıştı. Eğer duymuş olsaydı böyle bir | zamanda düğün yapmaz, kale ka- pılarma da en korkusuz zaman- larda olduğu gibi açık bulundur - mazdı. Üstelik - hemen Napoliye haberler uçurur ve yardım ister - di. Turgud Reisin geldiğini Dorya- yanın filosundan ayrılarak Kızıl Kadırgayı — kovalamağa kalkışan düşman kadırgaları da görmüş - lerdi. Türkün zafer bayrağı san - kik korkunç ve amansız bir kartal- dı ve onların — kafalarımı kırmak, onları denizin dibine göndermek için geliyorlardı. Düşman kadırgaları birdenbire yüz geri ettiler. Yelkenleri daha çok şişerek ve kürekleri daha hızlı işliyerek ken- di dümen suları üzerinde asıl filo- ya doğru uzaklaştılar. Düşman filosunda besbelli bir telâş başlamıştı. Bu sırada Kızıl Kadırga Turgud | Reisin gemisiyle burun buruna gel miş, sonra güzel bir dönüş yaparak başbaşa ve Salernoya doğru dön- müştü. ) Turgudun gemisinde ve arka - dan gelen Türk filosunda bir (Devamı var; Bir Aşkın Hikâyesi Bahriye gelince, her günün ge- çişi, onda yeni bir ümitsizlik u- yandırıyordu: — Bulunamıyacak... bulunamıyacak... Diyordu. Samiye, çektiği bütün ıztırap - lara rağmen, o da, sakin bir ha- yat yaşamağa başlamıştı. Baba - sının yemeklerini pişiriyor, anne- sinin ihtiyaçlarına bakıyordu. Lâ- zım gelen tedaviyi, — hastabakıcı gibi yapıyordu. Kızın hali doktor — Tevfiği © derece muztarip etmişti ki, vizite almak mevzuu bahsolmadığı hal- de, hemen her gün geçerken bir kere uğruyor, hastaya — bakıyor, Samiyenin hatırını soruyordu. Felâketler birbirini takip eder- miş... Biri gelince öteki de arka - sından sökün edermiş... Ekseriya, bu, pek doğrudur! Nitekim, bu sefer de böyle oldu: Bahri, çalış- tığı inşaat müessesesinin en birin ci ustabaşısı iken, açığa çıkarıl - dı. Yavru Daha doğrusu, Bahrinin belki yirmi senedir yanında — çalıştığı mühendis iflâs etti ve kederin- den öldü. Şimdi, Bahri, müesseseden mü- esseseye, kalfadan kalfaya koşu - yor, kendine yer arıyordu. Lâkin, mevsim de mevsim değildi. Yağ- murlar başlamıştı. Bahrinin :hti- sası, bilhassa, damcılıktı. Çatıla- ra çıkmak, kiremitleri kaplamak- tı. Bu nevi dülgerlik — mevsimle olur. Bu çeşit işçiliğin bütün a- meleleri gibi işsizlik — çekiyor - du. Ancak ötede beride, — © da pek seyrek — yarım gündelik fi- lân işler buluyordu. “— Bana bir iş!,, diye nereye müracaat etse, iş sahipleri, ona, mânidar bir nazar atıyorlardı. — Adresinizi verin... Lüzım ©- hursa sizi aratırız! — diyorlar- dı. Bunun mânasını, Bahri çok iyi anlıyordu: Atlatmak... Atlatılmasının sebebini de an- lamıyor değildi: Ihtiyarlık! Bu kadar göçmüş bir işçiyi daha şimdiden bembeyaz kesil. mişti. Biribirini takip eden felâ- ketler, sırtımı. kamburlaştırmıştı. Gençliğindeki gibi çevik olmadı- Bt için onu tenkid edenler haklıy- dılar. Bu kadar göşmüş bir — işçiyi damların tepesinde Mart kedile- ri gibi dolaştırmak istemiyorlar- | Nakleden: No, Hatice Süreyya | 48 dır. Mal sahipleri, kendi görüşle- rine göre haklıydılar, — Gelecek hafta gelin... En insaflıları, onu böyle atla- tıyorlardı. Bahri, aptal değildi. Bunun ne demek olduğunu anlryordu ve ta- biatiyle uğramıyordu. Gün geçtikçe ahvali ruhiyesi büsbütün bozuluyor, mağmumla- şıyordu. İşleri büsbütün berbatla- şıyordu. , Gerçi, biriktirdiği azıcık para vardı. Fakat, hazır para dayanır mı? Güneş altında buz gibi eriyor du. Elde avuçta beş para kalmadı ğı zaman ne yapacaktı? Bahri, bu nu düşünerek kâbuslar geçiriyor- du. Genç kadın da ayni şeyleri dü- şünerek üzülüyordu. O da hiç bir çıkar yol bulamıyordu. Mahallede bir iki terzi vardı. Onların kapılarımı çalarak birer kere hepsine başını vurdu. Fakat nafile! Hiç bir şey çıkmadı. Hüs- nüniyeti fayda vermedi. İş vermi- yorlardı. Hemen hemen hepsi de bir dikiş makinesi sahibi olmağı şart koşuyordu. Bir tanesi yanma aldı, fakat, iki gün sonra işten çı- kardı. Zira, itiraf etmeli ki, Sami- ye, kendi işlerini yapmak için şöyle böyle iyi terziydi. Fakat, parayla başkasının yanında ça- lışmak için hiç de fevkalâde de- ğildi. - Ah, ne demeğe annesiyle ba- bası, onu yüksek tahsil sahibi - decek yerde böyle el işlerine alış- tırmamıştı? ... © akşam gene bu acı düşünce. lere daldığı sırada, kapmın vu- rulduğunu işitti. Ortalığı karanlık basmıştı. Lâmbayı kaptı. — Vay... Tanıyamadın mı? < — Vay... Sen misin?.. Mecdik, Mecdi Tahir?.. Gir, gir içeri... Filhakika, Mecdi Tahir, çocuk. lak arkadaşı, sonradan onu sevön erkek, babasmım çırağı oradaydı.. İhtimalki İzmirden Kapınım eşiğindeydi. —Ben seni İzmirdesin sanıyor- dum... » (Devamı var) N Bizde kedi beslemek âdettir ve hemen her evde bır, Peya Ve ç lunur, Fakat kedilerin büyük babala rı sayılan Aslanları da, resimde rör. :tî,ılı genç kadın gibi, hiç çekinmeden sevmek acaba kaç — babar çe el »Wst Bike