8 ORMANIN KİZi © Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikanın balta görmemiş orman larında geçen aşk ve kahramanlık, heyecan, esrar ve tetkik romanı Ü No: 32 gamma Yazan: Rıza Şekib meza Aslanlı adam on beşten fazlal ondranın “ kulübe devirmiş, köyün altını üstüne getirmişti... — Pek âlâ.. Haydi sen kulübe- ne git... Fakat ses çıkarayım de- mme... Vahşi, aslanlı adam daha cüm- lesini bitirmeden uzaklaşmıştı. Aradan çok zaman geçmeden köy içinde yükselen bir Boram - banka sesi derin — uykularındaki vahşileri yerlerinden sıçratmış ve| kulübelerinden dışarıya — fırlat 1 maştı. [ Aslanlı adam, kulübesine dö- nen vahşinin yaptığı bu işgüzarlı- ğaın cezaşını köyü altüst etmekten başka bir şekilde vermedi. On beşten fazla kulübe devirmiş kö-i yün altını üstüne getirmişti. Kaçmağa çalışan vahşilerden bir çoğu da aslanların pençesi al- | tında paramparça olmuşlardı. Bü| tün bu işler olup biterken Aslanlı Adam seyirci kalmaktan başka bir şey yapmamıştı. Köyün bomboş kalması için çok zaman geçmedi. Ortalıkta hiç Kâmse görünmez olmuş, herkes kendisini koruyabilecek bir delik bulup çekilmişti. Aslanlı Adam daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu. O, güneş doğmazdan evvel yol almak ve Mofyonun kabilesine yaklaşmak istiyordu. Hemen hayvanlarını topladı ve ufak bir işaretle, cansız bir manzaraya bürünen Moya köyün- den uzaklaştı. BİMO MOFYONUN KULÜBE- SİNDE Mofyo her zamanki gibi saba- | f ilk ışıklarında uyanmıştı. Gü- zel ve düzgün vücudunu kırmızı- ya boyarken saçlarını da bağlıya- rak tarıyorlardı. | Ansızın kulübenin kapısında | görünen nöbetçilerden biri: — Reis dedi, huduttan içeriye Kral Medkyonun maiyetinden iki İ yerli girdi. Yanlarında bir de be- yaz çocuk var.. | — Beyaz çocuk mu? O da kim? — Asalanlı Adamın oğlu oldu- Bunu söylüyorlar. Zaten kendileri | haşmetlü Kral tarafından Aslanlı | Adamı öldürmeğe ve çocuğu ça- hp getirmeğe memur edilmiş.. — Bamna getirin.. Mofyo'nun bu kat'i emri karşı- | sında nöbetçi hemen çekildi. Çok (£ sürmemişti. İçeriye Kata ile Mara ve yanlarmdaki Süleyman girdi. Süleyman, neye uğradığını hâ- |i I& anlayamadığı için şaşkım şaş- kım iki tarafına bakınıyor ve ko- nuşulanları anlamağa çalışryordu. Kata içeriye girince âdet oldu- Yu üzere hemen reisin yanma gi- derek diz çöktü ve bülbül gibi so- ($ rulmadan anlatmağa başladı. Ya- Yım saatten fzla süren bu anlatışı Mofyo büyük bir dikkatle dinledi. Sonra yanmdaki Marayı işaret e- derek: — Aslanlr Adamı öldürmeğe bu mu memur edilmişti? — Evet reis! — Niçin bir erkek değil de bir Kadm? ü — Sebebini anlatmak uzun sü- 'Yer reis., Sonra doğrudan doğru- ya Kral değil, sihirbaz Kifonun emrini yerine getirdi. — Aslanlı Adam öldü mü? — Ölüp ölmediğini bilmiyoruz. Fakat Kifo'nun bize onu öldüre- ceğini söyliyerek verdiği zehirli yılanı mağarası içine bıraktım, Tam o sırada büyük bir tesadüf eseri olarak çocuğunu orada yal- nız bulduk, Artık bir dakika bile kaybetmeden kaçırıp durup din- lenmeden buraya geldik.. Kifo Aslanlı Adamın oğlunu da kaçır- mamızı şart koymuştu. Çünkü başka türlü Mara, ölümden kur. tulamıyacaktı. — Mara ölecek miydi? — Evet ölecekti, çünkü onunla sevişmiştik. Haşmetlü Kral parça- lanmasını söylemişti. — Ya demek Mara ile seviş- miştin ve © Medkyonun ölüm ce- zasına uğramıştı? — Evet reis.. — Bu çocuk şimdi Aslanlı A- damm mı? — Evet reis., — Nerden belli? — Beyaz oluşundan.. — Aslanlı Adam ölmediyse ge- ne bütün köylerimizi altüst ede- cektir. Onu öldürmeden çocuğu- nu kaçırmak Marayı — ölümden kurtaramaz. (Arkası var) ZAYIİ — İtalyada Milânoda De Angeli Frua firmasından sa- tın alınarak getirdiğim AZA mar ka 2838 — 2842 numaralı 5 san- dık pamuk mensucatın B nüsha | menşşi şahadetnamesi zayi oldu- ğundan hükmü olmadığı ilân o- Tunur. Avunduk zade A. İsmet ve Şürekâsı Her gün öz Türkçe beş kelime ğ 30 uncu Liste i 1 — İhmal etmek — Savsamak 3 — İhmal — Saysa H ÖRNEKLER:İ —Hava İşi sav. ü saya gelmez. | Ho 2 — İşini savsayan talisizlikten âi bahsetmemeli. H — 2 — İhtiyat — Saknr İhtiyat etmek — Saknımak | ÖRNEKLER:1— Hayır,o bu işte savsa değil, saknı göstermiştir. 2 — Kredi işlerinde saknıyan ? bankalara kızmamalıyız. 3 — Kaide —1 — Kural 2 — Duraç ÖRNEKLER: I Bu cümle gra - $ mer kurallarına göre doğru değil !l raçımı nasıl buluyorsunuz? 4 — Tarif etmek — Tanımlamak Tarif — Tanım ÖRNEKLER: I — Bana ekono - minin son tanımmı söyler misiniz? 2 — Eğer yerinizi iyi tanımlıya- bilseydiniz bu kadar arayıp sormaz. drm. 5 — Teşettüt — Ayrılışma ÖRNEK: Yurt — işlerinde fikir; ayrılışması en büyük felâkettir. NOT : Gazetemize gönderilecek yazılarda bu kelimelerin osmanlı - caları kullanılmamasını rica ede - riz. dir. 2 — Taksim anıtının mermer iı-i HABER — Akşam Postasr Cuk c€er 17 HAZİRAN — 13935 neti l Londra çocukları istedikleri vakit yağmur yağdırabiliyor! çocuk müzesi,,nde çocuklar göste- rilenleri kırıp geçirmek hakkına da sahiptirler Çocuk müzesinde lokomotifler dairesi Londradan yazılıyor: Londranm Kensington mahal- lesindeki müze çocuklara mahsus çok eğlenceli bir tuzaktır! Çocuk kapmın eşiğinden adımmı attı mı, tuzağa tutuldu demektir. Yapının ortasından uzanan geniş koridorun dibinde kanadla- rını açmış koskocaman bir. uçak (tayyare) göze çarpar. Hangi ço- cuk böyle bir eğlenceye dayana- bilir ki? Kiz erkek bütün çocuk- lar gelir ve burada saatlerce eğ- lenceye dalarlar. Bu uzun saate- rin sonunda ise, çocuklar hiç de farkma varmaksızım tayyare ve tayyareciliğe dair çok değerli bil- giler toplamış bulunurlar. Çocuk- larm tasasız ve sevinçli sesleri ile şakrak kahkahaları yapının du- varların çarpar duvarlar da bu ses dalgalarmı bir uğultu halinde ku- laklarmıza gönderir, Böyle gürültülü müze olur mu diyeceksiniz değil mi? Unutma- ymn ki burası çocuklara mahşus- tur ve yaşını başımı almış insanlar buraya almmazlar. Sizi asma kata da çıkaran merdivenin başmıma asılmış koca- man bir levha, bakın ne yazıyor: “Alanı çocuklara serbest bırakım,, (Aşağıda geniş bir salon, ço- cukları merak ve heyecan içinde şaşırtmakla beraber onlara zen- gin bilgiler sunar. Salonun kapı- sında asılı levha “içeriye girin de bir elegin segma yapm,, yazıla - rını taşrmaktadır. Haydi şu küçük kızm peşinden içeriye girelize. Kendimizi bir sa- hanlığın üstünde buluruz; gözle- rimizin önünde güzel bir panora- ma açılır. Kızcağızm önündeki masanın üstünde iki düğme var. birisinde “yağmur,, ötekinde “gü- neş,, yazılı.. 4 Yağmur düğmesine basınca minacık ovaya şakır şakır yağmur yağmağa başlar, bir taraftan da “güneş,, düğmesine bastın mı, sağdan bir elektrik güneşi, gayet tabii bir surette parlamağa başlar ve minacık ovanın üstünde bütün renkleriyle bir eleğin segma meydana çıkar. Yağmur yavaşla- ya yavaşlaya diner ve elegim ceg- ma da birdenbire gözden kaybo- lur. Haydi buradan çıkalım. Dışa- rıda bir takım camekânlar var; üstlerinde şu yazıları okuyoruz: “Muhtelif nakil vasıtaları,,, Her camekânm önünde bir düğme var; buna basılmca içeride her şey canlanıyor. İlk camekânda sık bir ormanm içinden geçen bir ırmağı görüyoruz. Düğmeye ba- sın da görün! İrmağın üstünden kocaman bir ı[ıı.ç Meıîııın a- kıp gititğini seyredeceksiniz. Göv denin üstünden de tarihten önce- ki çağlarda yaşamış bir adamla karısı oturuyorlar. Bu camekânlardan on, an beş tanesinde geçmiş çağlardaki muh- telif nakil vasrtalarmın nümune- leri var, İçerisi asri bir köy man- zarası gösteren en son camekânın önündeki düğmeye basınca, bir trenin bütün hızıyle bir köprüden geçtiğini, yolda bir otomobilin koştuğunu, dibte koskocaman bir Trans Atlantik'in süzülüp kaydr- ğını, havada da bir tayyarenin uç- tuğunu görürsünüz. Bir tayyarenin nasıl uçtuğunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Şu küçük tayyare meydanma gelin. Sahada ne güzel bir - tayyare duruyor. İki küçük çocuk, came- kânm önüne yaklaştılar. Birisi burnunu cama dayadı,, dudakla- riyle motör gürültü — yaparken düğmeye bastı, İçeride bir vanti- lâtör işlemeğe başladı ve yerde bir ipliğe bağlı olarak duran tay- yare havalandı. Vantilâtör yavaşladı. Tayyare de yavaş yavaş yere indi. t Bir sıra camekân daha! Lev- hayı okuyalım “muhtelif çağlarda ışık,, Her bir camekân ayrı bir çağa ait bütün manzaraları gös- teriyor. Bir düğmeye basınca işte gün batıyor, ortalık kararıyor ve aşıklar yanryor. Şuracıkta Londranım en bü- yük tiyatrosunun bütün dekorla- riyle birlikte küçültülmüş bir ör- neği var. Papa kadar ciddi ve a- ğır başlı bir çocuğun önünde e- lektrik tablosu var, Düğmelerden birine basıyor sahnenin bütün »- şıkları, dekorları ve sahneleri de- ğişiyor. Burada gün doğuşunu, yıldızlı geceyi, şimşeklerin çak* masını, fırtmaları hep görüyoruz: Üst kata çıkalım: İşte trenlerin mükemmel bir kolleksiyonu.. Bütün lokomotifler işliyor. Bir düğmeye basmak yeter! Pasifik tipinde kocaman bir Tokomotifi işleten şu küçük haşarıya bakın: Sizi görmüyor bile.. Parmağı düğ- menin üstünde olduğu halde, © kendini şimdi engin ovalarda sa" atte 100 kilometre hızla yolculuk- ta sanıyor. Hele şu üç küçük çocuğa bar kın; bir maden kömürü ocağında manivelâya yapışmışlar, habire çeviriyorlar. Ocağın her tarafım! parça parça görüyoruz: Kömür dolu arabacıklar kuyulara doğru koşuyor, asansörler inip çıkıyor* lar, kömür dolu trenler istasyon- lardan kalkarak, yola düzülüyor- lar. Bütün bu gürültüler içinde müze muhafızları sessiz sessiz vt gülerek dolaşıyorlar. Birisine sor* dum: — Çocukların bu modelleri kır- dığı var mıdır? Muhafrz gülerek cevap verdi: — Eh; ara sıra olur! — O vakit babasının yakasıma / yapışırsmız tabii? İ — Ne münasebet? Onları ra- hatsız bile etmeyiz. Bir şey kırıl* dı mrı, çocuğa çıkışmayız. Kırılan! hemen tamir ederiz. Bütün bum lar çocuklar içindir. Kırılan © yuncak çürükmüş ki kırılryor! Beni vapur filoları ile dolu 0 * lan kata çıkaracak asansöre bin- dim, Çıkarken gördüğüm, gözle- rinin içi gülen küçük yaramaz; asansörden bir türlü ayrrlamıyor: asansörcüye sordum: ' — Galiba bundan hoşlanryor? Asansörcü gülümsiyerek: — Tam bir saattir inip çıkr yor. y Dedi, ben de gülümsedim. * Çıkrılacak yere doğru yürürket üstünde bir levha olan bir kaP' gördüm. —Yaklaşarak okudum! “Bugün saat üçten beşe kadafı yıldızlara dair konferans,,. İçeri" de gevrek gevrek kahkahalar 01" talığı çmlatryor. Buna durdum ve kapının önünde otu” makta olan gardiyana sordum: — Adamakrllı eğleniyorlar g#” liba? 1 —Evet; Konferans biter bitmt? çocuklar konferanscrya akla bö” yale gelmedik sorgular sorarlar" Bu sorgular bazan o kadar tuhaf* tır ki herkesi kahkahalarla [î“dn' rür, Sokağa çıkmaksızm, müzenit içindeki tünele bindim. Bu “”'ı müzeye gelen çocukların sokak” lardan geçmemesi için ve doğr” dan doğruya müzeye girmesi için buraya kadar uzatılmıştır. A ve babalar hiç merak etınelrlî_',in çocuklarını müzeye göı-ıdercb'l'r ler değil mi? Londranm cocuklar mü'd Avrupada biriciktir. Bir eşi yoktur. A