Haber'in hikâyesi TLARS Yaşar bir kaç haftadanber! ak şamları sokağa Yaşar Ragıp ile karısı Neclâ-| nın, aşağıda anlatacağım hikâye- | letini okurken, sakın karılarını aldatan kocaların lehinde bulun- duğumu sanmayınız! Onların ha- | reketlerini ben şiddetle tenkid etmekteyim, Bu hareket bence yalnız tenkide değer değil, ayni zamanda budalaca bir hareket- dir de... İhtiyatsızlıklarının — bir gün ayaklarına dolaşıp onları te- ker meker yuvarlayacağı muhak- kaktır. İşte o zaman zavallılar, kabahat işlerken yakalanmış ya- | ramaz çocuklar gibi, gülünç bir vaziyete düşerler. Şu halde bu neviden kocaların şiddetle aleyhinde bulunduğuma artık emin oldunuz. Fakat Yaşar Ragıptan bahsetmeğe kalkıştığım için onun böyle bir koca olduğu- nu itirafa mecburum, Karısı, bu güzel ve temiz kalp- h kadm, izdivaçta çok talihsiz çıkmış, aldanmıştı, Fakat kim al- danmazdı ki?... Yaşar Ragıp, dün yanın en sevimli erkeği görünü- yordu, Zekidi, yakışıklıydı. Ol- dukça iyi para — kazanmaktaydı. 'Tatlı bir konuşması vardı. Neclânım ailesi, kızlarını, istik- balinden emin olarak bu gence vermişlerdi. Genç aile ilerisi için ümit verecek bir yaşayış sürüyor- du. Yaşarın, karısını sevdiği mu- hakkaktı, Bu, karısına karşı olan muamelesinden, sözlerinden, vel- hasıl her halinden belli oluyordu. Fakat ne yapalım ki gördüğü her güzel kadınla alâkadar olmak, hemen ona âşık oluverecek gibi çok fena bir huyu vardı. Neclâya böylece âşık o'muştu; Lâkin evlendikten sonra bir baş- kasını da gene böylece sevmişti. Esasen bu kaprislere büyük bir ehemmiyet vermiyordu. Ayni za- manda bir kaç kadınla meşgul o- labilen kalbinde en büyük mevkli gene karısma bırakmıştı. Ona karşı olan muamelesinde hiç bir zaman değişiklik olmuyordu. Ne< lâ işte bu sebeple, uzun zaman hakikatı öğrenemedi. Lâkin hakikat uzun zaman gizli kalamazdı. Bir gün apaşikâr ortaya çıkıverdi. Neclânın ne müthiş bir sukutu hayale uğradığını tasavvur -ede- bilirsiniz.. Acaba ne yapmalıydı? Zavallı pek yumuşak huyludur, gürültü, rezalet cıkarmaktan müt- hiş çekinir. Üstelik kocasımım piş- | saatlerinde olan değişiklikler, ka- Yakın tarih kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 59 çıkmıyordu man olacağını ve tekrar kendisi- ne döneceğini de umuyordu. Elbet gene kendisine dönecekti. Susma- mağı ve beklemeği tercih etti. Fakat kocasının çapkınlıkları bir tek değildi ki!.. Bir macerası- nın sona erdiğini anlayıp tam se- vineceği sırada, bir başkası başlı- yor, zavallıyı tekrar ümitsizliğe düşürüyordu. Yaşar Ragıbm eve geliş gidiş | rısına karşı daha dikkatli, daha | nazik davranmağa başlaması Nec lâya, onun yeni bir maceraya gi- rişmiş olduğunu anlatmağa kâfi geliyordu. Hem —bundan daha kuvvetli bir delil daha vardı: Ya- şar, karısmı aldatmak üzere ol- duğu zamanlar ona bir hediye al- | Ben dakikaları | meşhur! avukatlar kan ter içinde * HABER — Akşam Postası 15 HAZIRAN — 1935 ten ğıZ.. Vakit geçiyor, saat iki buçuk ... Yarım saat sonra sevkedileceğiz .. sayarken bizim geldiler.. Selâm vermeğe bile va - kitleri yoktu. Ne kadar fedakâr in- sanlardı bunlar! Beni kurtarmak için canlarını — dişlerine takarak çalışıyorlardı. Beni bir işaretle ça- yanın odasına girdik.. Herifçi oğlu koltuğa uzanmış, piposunu ocak bacası gibi tüttürüyor. Ben Mülta- ya sürülüyormuşum, on iki bin lira kaptırmışım umurunda mı? Beni görünce doğruldu.. Bizim avukat - lar İngilizce bir şeyler anlatmağa başladılar. O ara sıra her zamanki soğuk kanlılıkla cevaplar veriyor- du. Ben bir kenara çekilmiş, ilk de- fa tiyatroya gelmiş bir köy deli - müş bu sahneyi seyrediyordum .. Konuşma uzadıkça sesler yüksel - di; sesler yükseldikçe hareketler şiddetlendi. Ve nihayet karşılıklı mükemmel bir ağız kavgası başla- dı. Avukatlar, buz dolabı gibi soğuk, Londralı çavuşun karşısın- da terter tepiniyorlar, şapkalarını yerlere atıyorlardı.. Çavuş da ba - ğırmakta onlardan aşağı kalmıyor | du. Bu karşılıklı bağrışma, belki, mak âdetindeydi, Neclânın mücevherleri gititkçe çoğalmakta, şık sık gelen yüzük- ! ler, bilezikler, pantantifler Neclâ- nın arkadaşlarımı gipteye düşür- mekteydi. Fakat bir gün dünya buhranı çıkagelince işlerin rengi değişti. Yaşar Ragıbın, işleri, herkesinki gibi, bozulmuştu. Artık eve gel- diği zaman neş'eli görünmüyor, | düşünceli duruyordu. Neclâ içten içe sevinmekteydi: — Böyle hesaplarla uğraşırken yabancı kadınları düşünmeğe va- kit bulamaz! diye düşünüyordu. Bu temennisi yerine gelmiş gi- bi görünmekteydi. Yaşar Ragıp bir kaç haftadan beri akşamları dışarı çıkmıyor, aynanın karşısın- da saatlerce kalmıyordu. Lâkin bir gün, Yaşar, bir tavırla eve gelip karısmın eli- ne gene güzel bir mücevher ku- tusu vererek: — Senin hoşuna gideceğini tahmin ettim de... diye söze baş-| neşe'li layınca Neclânın sevinci sönüver- di. — Yaşarın değişeceğini san- makla ne kadar aldanmışım! diye düşündü. İşte gene başladı, Fakat kocamın işleri şimdi çok fena... Böyle bir zamanda bu kadar kıy- metli bir hediye vermesi çılgın- hık... Kabul etmem acaba doğru| mu? Üzerinde güzel bir elmas pırıl- | dayan yüzüğü tekrar — kutusuna yerleştirdi. Kocasının elini tuttu ve çok samimi bir ifade ile: — Beni dinle Yaşar.. dedi, Sen çok iyi bir kocasın.. Fakat ben bu | larınla beraber... Fakat on dakika devam etti, Artık ayak - larım, suya erdiği için bu dolma- ları yutmuyordum. Onun için on - ların sözlerini keserek ve acı acı gülerek: — Yahu! Gürültüyü bırakın... Sizin bu yaptıklarınızın hep numa- ra olduğunu biliyordum.. Bunları | pahalı bir surette ödeyeceksiniz .. Şimdi defolup gidin! diye bağır - dım... Avukatların ikisi de yerlerinde dona kaldılar.. Bir müddet ne ce - vab vereceklerini bilemediler.. Ni- |© | hayet, Rum avukat mırıldanmağa | —azomu başladı: —e ZL hediyeyi kabul etmiyeceğim, — Niçin? Ben, sevgimi sana is- pat etmek ihtiyacını duyuyorum. — Bunun başka yolları da var.. Esasen, bu hediyelerin niçin ve- rildiğini de, maalesef, biliyorum. | — Fakat... — Bırak sözümü tamamlıya- yım, Ben seni olduğun gibi kabul ediyorum, Meziyetlerin ve kusur- kendini gırdılar.. Hep beraber başgardi - | kanlısı saflığiyle, boynumu bük - | — Canım beyim, bunlar — nasıl | lâflar? Biz sizi kurtarmak için bir | haftadır, yemeden, içmeden çalı - şıyoruz. Hiç olmazsa, — hakaret ederek içimdeki acıları dökmek - istiyor - lum: e v — Şimdiden sonra, bol bol yer içersiniz. , . — Henüz ümid kesilmiş değil - dir. Son dakikaya kadar uğraşa - cağız.. Ve sizi mutlaka serbest bı - raktıracağız.. — Artık biraz olsun utanmız da bu sözleri bırakınız.. Ben sizden hiç bir şey istemiyorum.. — Hattâ, beni kurtarmak dalâverasiyle aldı- ğınız paraları bile.. Yalnız, karım nerede?, — Karımız, Harbiye mektebin * de bulunan — bizim Majör Fabere gönderdik.. Bizi orada bekleye - cek. Biz de şimdi oraya gidiyoruz. | Protestoları hazırladık.. Merak et- meyiniz., Maltaya gitseniz bile on beş gün sonra, muhakkak İstanbu- la döneceksiniz.. Şimdi bu protes- toları işgal kumandanı — amiral (Gardrop) a Fransız — ve İtalyan hariciye bakanlığına da bir telgraf çekeceğiz. — Avukatların bu küstahça ha- reketleri ve yalanları bende hiç bir tesir yapmamıştı. Dudaklarımı bükerek şu cevabı verdim: — Amerika reisicümhurunu u - nutmayınız! İkisi de bu alaylı söz karşısında biribirlerine baktılar. Hiç bir sey söylemediler, Odadan yangından kaçar gibi fırladılar. Merdivenlerden dörder dörder atladılar. Bir dakika sonra, onları götüren kabahatli gördükçe bana hediye | vermek için para sarfedişini doğ- ru bulmuyorum. Eskiden fazla para kazandığın için sesimi çıkarmıyordum, Lâkin şimdi öyle değil.. Işlerin iyi gitmi- yor, buhran var, Bu yüzüğü al ve kuyumcıya iade et, her zamanki müşterisi olduğun için kabul eder. Yaşar Rağıp, şaşkın şakın bak- tı ve hiç bir ceyap vermedi. Yaşar Ragıp o günden sonra karısına hemen tamamiyle sadık kaldı. F. M. kumandanlarına verecek, İngiliz | | Henüz ümid kesilmiş değildir. Son dakikaya kadar uğraşaca- Ve sizi mutlaka serbest bıraktıracağz.. otomobilin homurtusunu duydum. Tekrar odama döndüm.. Böyle zamanlarda vakit ne çabuk geçi - yor. Henüz karımdan bir haber yok.. Ben, muttasıl çocukla meşgu- oluyorum. O masum yavru, felâ - ketimi hissetmiş — gibi bugün pek neş'esiz.. Yüzü hiç gülmüyor.. Onu neş'elendirmek için istemeye iste » meye maskaralıklar yapıyorum... Fakat, nafile! Yüzünde en ufak bir tebessüm göremiyorum.. Sarı - lıp sarılıp öpüyorum.. Sırf beni gü- cendirmemek için olacak o da du- daklarını yüzümde dolaştırıyor .. Fakat bu öpücükler ne kadar hara- retsiz, ne kadar — hafif.. Gizli bir kuvvet bir yaşında kızımı her şey- den haberdar etmiş sanki.. Öyle mahzun, öyle — kederli bir hali var ki.. Vakit geliyordu.. On dakika sonra hareket edeceğimiz muhak - | kak.. Çünkü İngilizlerin her şey « de dakikası dakikasına hareket et- tiklerini öğrenmiştim. — Refikam hâlâ meydanlarda yoktu.. - Artık onunla helâllaşmadan gideceğim anlaşılryordu.. Kaderin bu cilvesi « ne boyun eğmekten başka ne yapa- bilirdim. Nihayet, tam üçte başgardiyan tercümanla odaya girdi.. Bize: — Hadi bakalım, beş dakikaya kadar hazırlanıp eşylarınızı aşağı- ya indiriniz, dediler.. Böyle emirlere — itiraz etmenin zararlarını biliyorduk.. Onun için bir asker itaatiyle — hiç bir cevab vermeden hazırlanmaya başladık. Ben eşyalarımı şağıya indirtiyor * dum, (Devamı var) Amerikada Maine hükümeti dahilindeki Middle Dam nehrinde çof kuvvetli bir cereyan vardır. Bu nehrin tehlikeli şelâlelerinden kür çük bir kayıkla geçerek denize aktığı yere kadar inmek'Ameri bir çok sporcuların pek arzu ettiği bir iştir. Fakat buna 35 .Vl“'“_'_" beri kimse muvaffak olamamıştır.Geçen hafta yapılan bir |ngbd te böyle muvaffakıyetsizlikle bitmiştir.