29 MAYIS — 1985 Yazan: : Kadircan Katlı No. Genç kadının gözlerinden öptü ve devam etti: — Ne güzel gözlerin var!.. In- tanın içini açıyor. İnsanm ruhu- na giriyor... Hiç bir kadının göz- bu derinliği © bulmadım. ! Yüzün de ne sevimli!... O gözlerden, ve o yanaklardan bir daha öptü. Ulcayın kulağına *ğildi; — İkinizin de birer (e yavrusu eksik... Senin gibi bir çocuğum, | fakat bir erkek çocuğum olmasr- | salonları, koridorları ve odaları 1 o kadar istiyorum ki.... . Hazar Han ellerini göğsünde sıkıyor başını biraz (o yukarıya or; küçük bir gök parça- Mnın göründüğü pencereye bak:- rak şu sözleri söylüyordu: — O zaman her (şey senindir Ulcay!... Ateşimden ( başka her *eyi istediğin gibi kullan... İste- diğin kimseye ver!... £ Nasıl, iyi değil mi?... Günler geçiyordu. a Ulcay, her gün, her saat, kendi- sine bir erkek çocuk vermesi için ânrıya yalvarıyor, artık bütün ü- Mitlerinin bağlı olduğu bu dilek, Onun gözünde (ve dünyanın ta «ndisi imiş gibi canlanıyor, bü Yüyordu. Batuya soruyor: , > Ne yapmalı? Ne yapmalı ki| *tediğim olsun?... Batu derin bir yaraya dokunul- Muş gibi içini çekiyordu. Sonra “vap veriyordu: — Ben, tam yirmi iki yıl böyle bi mezy ve ümitle zosadl i Be ruya İkasuşma için çi ni ie geldim. Fakat kısmet olma- © zaman Ulcay bu zavallı kadı- Ain boynuna sarılıyor, onu öpüyor klryor ve inliyordu: i — Eğer bende sana benzer» e» bir yıl bile yaşayamam. Ö- “rüm... Ben ölürüm... Sonra merakla: — Termizden ne haber? Diyordu. ”— Ondan da henüz bir şey yok. zaman geniş bir nefes alıyor- ina iki ay sonra, korkulacak geldi: — Termiz iki aylık gebedir. ve ylık gi Ulcay yerinde donakaldı. ün veyen ve üşüyen dizlerinin de duramadı, çöktü. la birdenbire doğruldu ve Ya koştu. Bağırdı: > Batu!... Gel, Batu!... k Eaki saray bakınının dul karısı ULUS KIZI “öğrendi. geldi. Merakla sordü: T Ne var, ne oldu? Uğayın kızı bu söze cevap ve- & Myor, yalnız, yaşlı kadını yata- — > Gel, bak!... İyi bak amma, tam yok mu benim?... N yalvarıyordu. btk, baştan ayağa kadar dik - Makyol gözden geçirdi. Par - Toktay. genç kadının karnını eği Kulağını koydu ve din- ve merakla ona bakıyor: ok mu? Yok mu bir şey? ağ k, iyi de anlamalısm!... İyi din- Dı baki, Neden sonra Batunun yüzünde, mn sevinci gördü. O da se- Ve yalvardı; # İ Tarihi âşk ve | j savaş romani ! 32 — Var, değil mi? Söyle, çabuk! söyle!... Batu ayağa kalktı: — Bana var gibi geliyor. Fa - kat iyice anlayamadım. Sen bek .| le burada... Ben bir kadın tanı -! yorum, bu işleri çok iyi bilir. Onu! bulup geleyim!... | Dedi ve çıkıp gitti, Ulcay, bir daha yoklandı. Sarayda yeni bir haber dilden dile birkaç dakika içinde bütün doldurup taştı. Hazar Hanın kı- lesinin çevresinde oturanların 2- rasına yayıldı. Hazar Hana ne mutlu!... Bir günde iki çocuğu olacağını İlk işi Termizle Ulcayın yanla- rına gitmek, ovların hatırlarını sor mak oldu. Sarayda inzibat daha sıklaştı. Kapılardaki nöbetçiler çoğaldı ve yıllardanberi beklenen bu büyük | günün şerefine şenlikler başladı. | Hazar Han o akşam (oUlcaya| sordu: — Senin çocuğun sana benziye- cek mi ve erkek mi? Tugayın kızı şimdiden hakanın sevgisini çogaltmak, kendisini de inandırmak istiyordu. Cevap verdi: — O, benden önce senin oğlun- dur.. Yüzü tıpkı bana benziyor, fa- kat huyları... Kekeledi. Devam edemedi. Çün-| kü dilinin ucuna: — Fakat huyları babama... Şozleri gelmişti, öyliyemedi. “© “ Kendisini toparladı ve zorladı: — Fakat, huyları size... İ Diye tamamladı. Bu sözler Hazar Hanın çok ho- şuna gitmişti. Genç kadını tekrar tekrar gözlerinden ve dudakların. dan öptü. — Termiz de böyle söylüyor! .. Diye mırıldandı ve odasına çe- kildi. Bu sözler Ulcayın açılan kalbi- ne birdenbire sokulan hançer gi- biydi. Sarardı. lü; vi Güzel bir Mayıs günüydü. Güneş, yeşil dağlarm üzerinden etrafa milyonlarca mini mini altın oklar atarak yükseliyordu. Kırlarda sayısız bahar çiçekleri! açılmıştı. Kuzular sıçrıyor, kuş- lar ötüyor ve çobanlar kaval çalr- yorlardı. Her iki genç kadının da ağrıları tutmuştu. O gün Ulcayın kader günüydü: Ya Hazar Hanın yanında, Onun kuvvet ve hükmüne ortak olarak yaşıyacak ve ateşsiz ülkeyi ateşe kavuşturmanın çaresini bulacak; yahut kucağında kendisi gibi cılız ve zavallı bir dişiyle birlikte, sa- rayın bir köşesinde boynunu yağ- İı iplere vuracaktı. O zaman, son! nefesi ciğerlerinde tıkanıp kala - cak ve en fenası, ateşsiz (o ülkeyi kurtaramadan toprağa dönecek - tv. Bunları düşündükçe derinden derine titriyor, fakat karnındaki yavruya zarar gelmesin diye ken- disini toparlıyordu. Ruhuna ve varlığına ferahlık vermeğe çalışı.! yordu. —3— İki doğum, iki ölüm Tangut ile Kuçluk, yaman bir m Kazısız ızzsınaaz HABER — Aksam Postası esasda 9 EMME Es aki ki bi r mace ra sama e Âsiler Adası Türkçeye çeviren : Ahmed Ekrem Tefrika No. 6 EREELESESERAZ, Bir tencereyi mükemmel bir imbik haline koydu ve sarhoş edici bir içki yapmağa muvaffak oldu. Sonra içki meselesi mühim bir dertti. Biliyorsunuz ki biz bu e dada sebebiyet © vermiş olduğu fenalıklar yüzünden içki kullan- mayız. Komşularımızın dedelerinden Mak Koy adir adam, Rum içkisi. ne her hangi bir gemiciden çok daha fazla düşkündü. Bu içkiden mahrum Kaldığı i- çin dehşetli ıztırap © çekiyordu Ümitsizlik bu adamı çok becerik- li yaptı. Eline geçirdiği bir tence- reyi mükemmel bir imbik haline koydu ve adada yabani © yetişen Ti otile sarhoş edici bir içki yap mağa muvaffak oldu. Bunun üze- rine herkes içkiye dadandı Art:k berkes geceli gündüzlü zil zurna sarhoştu.. Bunlar hiç şüphesiz böy le yapmakla unutmak, kendile rinden geçmek istiyordu. Fena muamele ettikleri ve bo yuna dövmeğe başladıkları kadın. ları korku aldı. Bunlar günün bi: rinde kaçarak kendilerine bir ka: le kurdular ve erkeklerin buraya girmelerini yasak ettiler. Tüfekleri de beraberlerinde ka- çırmış olduklarından yaklaşan er- kekleri ateşle tehdit ediyorlardı. içilen —— çılgmlaşan Mak Koy, kaldırıp: Ünen kayadan aşağıya atmış ve parça parça cl- muştu. Ouintal da aklını bozdu. Ormanlarda çırçıplak dolaşmağa başladı. O artık bir insan değil, yabani bir hayvandı. Öldürülmesi lâzım geliyordu. Geriye göğsünden hasta olan Youngla Smith kalmıştı. Bu ikin. cisini sizler Adams adiyle tanır - sınız. Çünkü (kendisine Adem Babamızdan kinaye olarak bu ad verilmiştir. İşte bu adam yeni bir ırkın Adem Babası olacaktı, Nite- kim, adaya düzenini verdi ve bir avuç insanı doğru yola sevketti... — Kuzum, kimdi Adams de - diğin bu kişi? Bu sorgum, üzerine (o başhâ - kim: — Haydi gel de sana mezarını göstereyim... Dedi. İşte böylece bu korku (o—( verici odadan çıkarak Pitkern ahalisini barış ve baysallık yoluna götür - müş olan adamın mezarı başına | gittik. gün yaşıyorlardı. Bütün hayatları ve yarmları o gün belli olacaktı. Ya bulunduk- ları parlak yeri cedlerinin sonuna kadar bırakmamak üzere büsbü- tün elde tutacaklar, yahut sık sış öldürülenler gibi boyunlarını yağ- hı bir kemendin sıkışma © vererek öleceklerdi. Ondan sonra günler. ce, büyük kalenin mazgallarından| uzanan sırığın ucuna başaşağı a- sılıp kalacaklardı. Eğer Ulcay bir ogul doğurursa böyle olacaktı. Çünkü Tugayın ölümüne ve a- teşsiz ülkenin yoksul kalmasına sebep olanlardan başlıcaları “on- lardı. Tugayım kızı bunu nüta - maz, öcünü alırdı. “Devamı var) Pitken adalıları evlerinin önünde: Madam Luey Krisçyanla damadı Young Yolda yürürken İngilizlerin ne| tuhaf ahlâklı insanlar olduğunu düşünüyordum. O kadar müspet ve soğuk kanlı olan bu İngilizler, biz lâtinlerin yapamayacağı ifrat ve tefritlere öyle çabuk sapıyorlar ki.. Önce hakanına ve yurduna hi- yanet, sonra yerli kadınların ve- receği zevk için korsanlık; arka- sından ortalığı kızıl kanlara bo yamak; en sonunda bütün bu ağır suçların üstünden bir sünger ge- çirip elde din kitabı olduğu halde mutaassip bir papaz gibi dav- ranarak misyonerliğe girişmek.... Doğrusu benim ve benim gibilerin yapamıyacağı bir iş de bu... Pitkern adası İngilterenin en küçük müstemlekesi olmakla be- raber, bütün imparatorluk içinde cidden bir örnektir. Şimdi burada buyruk salmakta olan ahlâk ve fa- ! zilet en iyi anglosaksonlern bile İ rüyalarında tahlil edemiyecekleri kadar saf ve temizdir. Terütaze bir yeşillik, cimen - lik ve çiçeklik diyarı içinde ilerli- yoruz. Vadinin dibinde gürültülü i çağlıyanlarla bir derecik akıyor. Sular ne kadar parlak ve temiz.. Bir kulübenin önünden geçtik. Arkadaşlarının balta ile öldürmüş oldukları Çuintal'in torunları elle- rimizi sıkmak ve bize hediyeler vermek için ilerliyorlar. Sarışın bir kızcağız elde çiçek bukstiyle koşarak geliyor ve bu - nu utangaç bir tavurla bana uza- tıyor. Kızın yüzüne bakıyorum. i Bu masum ve utangaç yüzde, vah- şi tabiatli ve arkadaşlarmı kendi. sini öldürmeğe mecbur eden ge. çimsiz bir dedenin izlerini arıyo « Noirs rum. Ormanlarda goril maymunu gibi çırçıplak koşan bu insanlık - tan çıkmış adamın torunu ile kar - şı karşıyayım. Bu fakirce giyinmiş adamın damarlarımda onun kanı dolaşıyor. Önümde nezaketle e- giliyor, yolculuğumuz (hakkında bir takım sorgular'dan sonra, o da adanın eski tarihini anlatıyor: — Adams'ın mezarma doğru gidiyorsunuz değil mi?. Eski âsi. ler adasmda yalnız onun mezarı kalmıştır. Ötekilerin nereye gö - müldükleri belli değil, belki de deniz onların mezarıdır. Adams'ın mezarı yemyeşil bir ormanın tam göbeğinde.. Üstünde başka mezarlar da var. Yanıbaşın. da karısı yatıyor. 1790 yılında Bounty gemisinin kaçırmış olduğu şu güzel kadım.. Tarihin dedikleri- ne bakılırsa on iki kadın arasın- da tek başıma kalmış olan bu a. dam, kadmlar gelip kendisinden çocuk istedikçe dediklerini hev yerine getirmiş ve böylece bir tek adamdan, koskoca bir cemiyet ye- tişmiş.. Pitkernlilerin dedeleri olan ö - teki âsiler hakkında fazla bilgi- miz yok, fakat Adams'a dair sey- yahlar bize birçok şeyler anlatmış- lardır. Bu kaba saba adam şimdi yepyeni bir ulusu yaratmış, büyük bir şefti. 1815 yılında buraya uğrayan Topaz adlı Amerikan gemisinin kaptanı yepyeni bir adacık buldu. ğunu sanmıştı. Ancak kıyıdan sandalların çalakürek gemiye doğ- ru geldiğini ve yerlilerin güverte- ye tırmanarak ingilizce konuştuk- larmı işitince, şaşkınlıktan (ağzı bir karış açıldı. £ (Devamı var)