Diş MD e me ka amam. HABER — Akşam Posisr,«c«0 Balıkçılığı kolay EŞ Balıkhanede deniz kra- lile karşı karşıya Uşaklardan biri gülmiye başladı; zavallı korkudan çıldırmıştı Kurşun yağmuru ve dalgalar içinde geçen ölüm saatleri “On beş gün fırtın ile boğuştuk,, — Körpe kuzular, çifti beş ku- ruşa!.. Biri arkamda bağırıyor, Şaşırdım... Finişer kuzunun işi ne?. Cırtlak bir feryad daha: — Taze taze, : canlı canlı yüz | paraya... Etrafrma bakındım.. Balıkhane- | ye giden dar, çamurlu sokağın iki | tarafında sıra sıra maltızlı ! zerlerinde birer tava.. Bir sürü kak ahçısı, habire balık kızartı - yor. Eline yüz dirhem has ekmek geçiren soluğu bu balıkçılarda alı- or.. Kimi duvar dibine çömel - miş, kimi deniz kenarına çökmüş, bir kısmı alaçk, hasır O kahve is- kemlelerine ilişmiş... Herkes, şu - bat ayında, bir mayıs gününü ha « | tırlatan bu ılık, güneşli öğle saa - tinde midesini memnun © etmekle | meşgul.. Burası, © her türlü servis | ve şatafatı inkâr eden geniş, açık | bir halk lokantası ki tabidotu ba - lıkla ekmekten ibaret... « Balıkhanenin geniş holüne gir. | 'dim.. Burası başka bir âlem.. Yer- lerde irili ufaklı sepetler.. / İçleri | çeşid çeşid balık dolu... Bir yanda kocaman bir kılic balığı; karnında | iri bir zıpkın yarası, kılıcı kırılmş, gözleri yumulmuş, yatıyor. Bir kö- şede yığın yığın torikler, uskum - rular, istavridler.. Gelen, giden, koşan, bağıran bir kalabalık; ve hepsini saran kesif bir balık ko - | kusu... Motörlerin, salapuryaların biri | gelip gidiyor. Balıklar, sepetler - ! den sepetlere aktarma © ediliyor, sılızları, parçalanmışlardı, ezil - mişlerdi, havada döne dolaşa a - nafor bekliyen arsız martilere atı- İıyor.. Sağlamları, küfelerle, sepet - lerle müzayede mahalline taşını - yor. Memurlar her küfenin üstü- ne pembe renkli bir kâğıd takıyor- i : ; i İm bangır bangır : A | baktılar.. “Den sut Reis dem” arkadaşi bir görü ls öğrenmiş. Nihayet elini kaldı - rarak işaret veriyor: — 150 kuruş; Galatalı Danya - İm üzerinde... Bu sırada, kalabalığa iki ihti - yar kadın yaklaştı. Kenarda yığı « | İı, torik kümesine meraklı merak- Bir tanesi çenesini çarşafına saklamağa şöyle söylendi: — Ayol hemşire; bu sene de to- rik çok bol... Öbürüsü arkadaşının ne demek istediğini anlamış gibi kederli ke- | derli başını sallayarak cevab ver- di: — Öyle, hemşireciğim, öyle !.. Toriğin bol olması iyi alâmet de - ğildir. Hatırlar mısın bir ler de torik o kadar bol olmuştu ki çöpçüler arabalarla denize dök - müşlerdi. Sonra, arkadan pan | pun harb başladıydı.,, Arkada, kadınların bu konuş - malarına kulak kabartan bir kül- hanbeyi azmanı dayanamadı, bas- İ te nâryı: — Hay şum ağızlılar hay... Bu rayada mı yetiştiniz be?. Bu sırada, acı acı bir düdük öt- lar. Her balık kümesinin etrafın- | tü. da bir kalabalık: — Ulan Agop; bu uskumrular İri dolmalık, bunu biz arttıralım... | —Mehmed be! Bugün istiridye | alacak mısın?. | — Şu istavritleri Hafıza ala -| lum; istiyordu. Kenarda, iri bir baskül önünde, | zayif, uzum boylu, sinirli bir adam duruyor. Bir taraftan sepet sepet getirilen balıkları tartarak defte- rine geçiriyor, bir taraftan da sa - tışı idare ediyor: —15 kilö uskumru 100,110, 115, 120, yok mu arttıran, 120 ile Galatalı Panayotta... Haydi veri - yorum... Etraftan sesler: | — On benden.. İ > — On daha... | Basküllü müzayede memuru, kan ter içinde hem (artan fiyatı, hem artıranlarm isimlerini sayıyor, | Adamcağız, İstanbulun bütün ba - ! bkerlarmı soyadlariyle, lâkaplari: | — Ne oluyor?. Demeye vakit kalmadan itilme - İ ye kakılmağa başladım.. Balıkçı - lar bir köşeye doğru koşuyorlar - dr. oraya kadar sürüklendim. Me - İ ğerse, burada, bir başka müza - yede başlıyordu. Buradaki bas - külün başına geçen bir çığırtkan hançeresinin bütün kuvvetiyle bağrıyor: — İyi istavrid istiyenler, başlı- yor! Ve geniş bir masanın üstüne bo- (5 şalttığı iri balıkları avuclıyarak|/i | gösteriyor: — Taze taze, diri diri, meraklı- (5 lar nerede?. Hakikaten balıkların hepsi can- lı... Masanın üstünde kıvranıp du- ruyorlar. Yanımda duran balık - hane müdürü Bay Muhtar, bir ta- raftan bu işleri takib ediyor, bir !$ taraftan bana izahat veriyor: — Her gün burası böyledir .. | çalışarak vakit - | Kalabalık arasında ben de | İ denizlerinin A aş gp | Sabahtan akşama kadar odhinleri | ce kilo balık girer çıkar. İstanbul | seksen çeşid balığı burada satılır.. En fazla gelenler | | palamut, torik; uskumru, kalkan, hamsi, sardalyadır. : Bazı zaman » lar, 500, 600 kiloluk köpek, sapan balıkları da getirilir, amma, pek alıcısı olmaz. Biz de balık yemek di. Pek az balık yiyoruz. mize bir ay balık girmese arama - hem de en ucuz bir gıdadır. Bir | kilo uskumru ile dört nüfuslu bir | aile doyar. Sermayesi 10 kuruştur, ne yağ ister, ne harc... At ateşin üstüne pişir pişir ye...,, Bu sırada, bana (Deniz Kralı) lâkabını taşıyan Maksud Reis is - lar. Orta boylu, tıknazca bir a- damdı.. Başıma küçük gelen kas - keti kaşının üstüne düşmüştü .. Sert deniz rüzgârlariyle kösele- ye dönmüş buruşuk yüzünün sa - kin, maşum bir mânası vardı. kat, yüzündeki bu sükünet kor - kunç bir fırtınadan sonra durulan bir denizin usluluğuna benziyor « du. âdeti daha pek taammüm etme - | Evleri » | yız.. Halbuki, balık, hem lezzetli, | İ minde bir dalyan reisi tanıştırdı » | Ba- | , - Kader bizi buraya attı. Av İsm ağlarımızı kısmetimizi bur#i arayalım!. dedim.. Ağları sil Orada beş gün kaldık.. Tam &ği rrmızı çektiğimiz sırada Rul | bizi gördüler. Biz kaçmağa bafl | dık, onlar kovalamağa... Ki menz'line girince ateşe başla Kurşunlar üstümüzden, yanım | dete boğulması © beklenebilirdi . I Maksud reis, krallığa esaleten ve | aileten tevarüs etmediğine göre, | kendisine bu unvanın verilmesin- | de bir sebep olmak lâzım gelirdi.. i Bu noktayı bir sorgu ile kurcala - İ dım: | — Maksud reis, » denizlerden yılmayan, hayatı tehlikeler içinde | İ geçmiş, yıllarca denizlerle boğuş- | dan vızıldıyarak geçiyordu. Yı | muş, bir çok ölüm tehlikeleri atlat- | tık takanın içine... Ha yakalı mış bir reistir.., dediler. ha vurulduk, derken, epey O, bu sözleri kalın dudakları - | mışız.. Bu sefer deniz bizi a İ na yapışmış, cıgarasmı çekerek | dı. Dalgalar kabardı.. yarı tebessüm halinde dinliyor - Ayni azgın fırtına başladis | fuk karardı. - Ruslar | fırtı ke görünce dümen kırıp. geri dö Biz de tam on beş gün diler içinde kara görmeden ladıktan sonra boğazı | tuttuk “Rus sahillerinde tuttuğumuz “Deniz kralına, hayatında geçir- İ diği en tehlikeli macerayı sordum. Anlatmak istemiyor.. — Canım, bu uşakların işi mi | yok. Bunlar olagan işler... Diye - | rek lâfr kapatmağa çalışıyordu .. İsrar edince kwamhadi.”” Büğladi | Kilo'kalkanı balıkhaneye getir anlatmağa: sattık. İstanbulda da bi İl Bill ilikin keyif çattık.,, taka ile açildk.. Yanımda üç u | Makeud Reise sordum e açıldık.. Yanımda üç u-! DÜ un kadar balık Kap İ — Bir avda Ne kadar bali şak vardı. Şile önlerinde . dalyan i ; İ kuracaklık.. Yola çıktıktan sonra | esi 1 ortalık karardı. Deniz de yüksel- meğe başladı.. Zaten havanın bo- zacağını © anlamıştık. Gece de bastırınca yağmurla beraber şi - malden kuvvetli bir rüzgâr esme - ! ğe başladı. Koca Karadeniz ge « ne kuduruyordu. Biz kayalara İ düşmemek için çevirdik takayı a- çıklara... | Bütün gece dinmiyen yağmur altında fırtına ve deniz ile uğraştık. Takamız, zifiri karan- lık içinde, dağ gibi yükseklere fır- | atmıştı. Fırtına çıkar çıkmağ | layor, sonra birdenbire bir uçu -| kayıkların bir çoğu alabora ruma düşer gibi dalgalara gömü - | ağlar biribirine karıştı. Tam Hiyordu. san balıkçı denize döküldü. İ niz azgındı. Kurtulmaları kün değildi. Motörle açıldım: i — Alamana zamanında vi ferde 10.000 torik tuttuğum olu Deniz kralı bir sey hatırla gibi doğruldu ve anlatmağa bel ladı: ul — Geçenlerde oaz daha yüzünden gürültüye siiyordi Bundan on beş yirmi sin © ec İzmid koyunda avlanıyorduf Müthiş bir lodos çıktı. Açıklafi yüz elliden fazla küçük kayık “ Kayığın her an alabura olması muhakkaktı..- Ümidi. kesmiştik.. Bu sırada uşaklardan birisi kah - kahalarla gülmeğe başldı. beriye saldırıyor, kendini kayık « tan atmak istiyordu. Zavallı ço - :| cuk, delirmişti.. Güç belâ, tuttuk, Bir dakika sonra, bu yüzün, dağ gibi dalgalarla pençeleşmek için tunc gibi sertleşip gazap ve hid - kenara.. Gün ağardı. Fırtına, sağ- il nak devam ediyordu. Dört koldan il bizi saran dalgalarla gök yüzün - il den başka bir şey göremiyorduk .. O gür, o gece de Doğuştuk, uykusuzluk, açlık, kor - Uşaklar EE Eg ! Istanbulda en çok satılan ? i gazetedir. o İlânlarını * “HA. i BER,, e verenler kâr ederlei hain Yeni kitaplar a i Bay Kıvameddinin (Fârabi- ku hepimizi bitirmişti. # den Seçilmiş Parçalar) adlı i ölü gibi serilmişlerdi. Taka osu İ kitabı DEVLET matbaası ta -E alıyordu. Ben son O kuvvetimle rafından basılmış ve satışa çi #İ dümenle uğraşıyor, motöre bakı - # karılmıştır. Değeri yirmi beş #İ vor, su boşaltıyordum.. o Nihayet kuruştur. üç gün sonra fırtına dindi, deniz de durdu. Sis açıldı.. Kendimizi Rusya sa- Satış yeri: VAKİT matba - i i ası — Ankara caddesi — İs -i tanbul # VAKİT'in Türkiyenin her İ tarafında bulunan bayilerinden ğ E de tedarik edilebilir. i gibi sevinc delisi oldular.. Taariya) mi mi inni dualar ettik. Takamızı temizle - “dik. Usaklara: açıklarında Geresi tarafında idik. Uşaklar yeniden dünyaya çe! Öteye | hillerine düşmüş bulduk, Yaltanın | daldı.. Mırıldanır gibi sör i nize dökülenleri toplamağa İneği Yirmi otuz kişi ku 3 tık. Etrafıma şöyle © bir baki bir kaç metre ileride dale rasından uzanan bir kol gördü” İİ yakaladık, bağladık, yatırdık bir | Adam batıyordu. Yetişmek kün değildi. Kaldırınca k denize attım, bir kulaçla yeliştim.. Fakat kimse görü” ene Hemen daldım. böyle denizle | yeşil aydınlığı içinde batan İ çının o karaltısını Oo gördüm" hamle daha yaparak ayağın* pıştım.. Adamı suyun yüzün” kardım. Bu srrada hükümet, törleri de yetişmişti. Dokss” ; * İrkçımın hepsini kurtadık.. ; da çıkardık.,, Deniz kurdu, başını i Gözleri Halicin bulanık 7 | söyle Sa bir şey olmadrk.. Fakat bir sular bizi bırakmıyacak! i Ihsan Arif Gi