6 NİSAN — 1985 Osmanlıcadan Türkçeye Söz : HABER — Akşam Postası 11 klavuzunu neşrediyoruz 1 — Öz türkçe köklerden — gelen! sözlerin (T. Kö.) beldeğ (alâmeti) konmuştur. Bunların her biri hakkında sırası ile uzmanlarını sn (mütehassıs) yazılarını gazete - “sre vereceğiz. 2 — Yeni konar karşılıkların iyi ayırd edilmesi için, © gereğine göre, İransızçaları » ayrıca örnek - ler de konulmuştur. 3 — Kökü türkçe olan kelimele - rin bugünkü işlenmiş ve kullanılan gekilleri alınmıştır; Aslı ak olan hak, aslı üğüm olan hüküm, türkçe “çek.. gelen şekil gibi. Nakliyat — Taşıma — (Pr.) Trans port Örnek: Bizde nakliyatı bahriye gittikçe terakki etmektedir “ Bizde denizsel taşıma, gittikçe ilerlemekte. dir. ; Vesaiti nakliye — Taşıma araçla - | rı - (Fr.) Moyens de transport Örnek: Vesaiti nakliyenin en ye. nisi tayyaredir “ Taşıma araçlarının en yenisi uçkudur. Encim (Bak: âkibet) Son Örnek: Encamı kâr kaleyi düşma- na teslim etti > İşin sonu, kaleyi düş. | mana verdi. Encümen > Komisyon — (Fr) Commission Örnek: Askomisyon — Sous — Commission Encümeni dânış — Akademi ÇT. K&.) — Academie Heyet, mois — Kurul — (Fr.) As. sembiâe, Conseil Heyeti umumiye — “Pr. Assemblde göndrale Genkurul — Heyeti Vekile »> Bakanlar kurulu — (Fr.) Conseil des ministres Köngre > Kurultay — Congrüs Müşavir — Danışman — (Fr.) Con- seiller , Örnek: Müşevirlerinin fikirlerini anlamadan iş yapmadı > Danışman. ların düşüncelerini anlamadan iş yapmadı. f İŞürk — Danışıt — (Er.Y Conseil Örnek: Maarif Şürası * Kültür danışıtı. Şürayi devlet — Danıştay — (Fr.) Conseil d'Etat Endaht — Atış Endam > Tay, boybos Örnek: Endamlı bir genç > Boy. boslu bir genç. Giydiği elbise endamına uykun düşmemiş > Giydiği uruba, tayına uygun düşmemiş. Endam: mevzun, mütenasibülendam, kameti mevzun sahibi — Taylan . sendaz — Atan, atıcı, atmış Örnek: Tir endaz > Ok atan. Lenger endaz > Demir atmış. Ender > Azrak Örnek: Ender olarak bize gelir - Azrak olarak bize gelir. Endişe > Kaygı Örnek; Hayatının son günlerini L5yök endişeler izinde geçirmişti ” Hayatının son günlerini büyük kay - gılar içinde geçirmişti. Enin — İnilti Örnek: Enini yürekleri parçalı - yordu > İniltisi yürekleri parçalıyor- du. Enkaz — Yıkıntı Örnek: Enkaz altında kalanların adedi bini tecavüz etmişti > Yıkıntı altında kalanların sayısı bini aşmış- a Enmüzeç — Kip — (Fr.) Type Örnek: O, bir enmuzeci edeb - di > O, bir edeb kipi idi. Ensal — Nesiller (T. Kö.), ürenler Örnek:, Ensalı atiyeye enmuzeç olacak hareketler © Gelecek üren - lere kip olacak hareketler. Nesi — Nesil, üren, döl Örnek: Nesli âti S Atı üren Kimin neslindendir? > Kimin dölündendir? Eracif - Uydurmalar, düzmeler Örnek: — Bu eracife ehemmiyet vermedik © Bu uydurmalara (düz- melere) önem vermedik. Ürcüfe — Uydurma, düzme, yalan dolan Erâmil — Dullar Örnek: İlam ve eramil maaşla - rı > Öksüz ve dul aylıkları. Erazil > Sıyrıklar, yüzsüzler Örnek: Erazili nasdan > Budu nun yüzsüzlerinden, Erasil takımından * Sıyrıklar ta. Kamından. Erbab (ehl anlamına) — Er, er- diklik, Örnek: Bay M... işinin eridir (er- babıdır) > Bay M... yapı işinde er- diklidir (erbabtır). Erbabı mesâlih — İşi olanlar Erbain > Karakış Örnek: Erbain kırk gün sürer “ Karakış kırk gün sürer. Erkân (Rücsa anlamma — Baş - man Örnek: Erkân: devlet Derlet başmanları Erkânı askeriye * Generaller Erkânı harbiye — Kurmay — (Fr.) Etat - major Erkânı harbiyei umumiye > Genel kurmay — (Fr.) Etat - major gönöral Erkân: harb zabiti — Kurmay su - bay — (Er.) Officier d'dtatmajor Erz w Pirinç Erzak > Azık Örnek: Burada çalışan amele, erzakını köylerinden getiriyorlar ” Burada çalışan işçiler, | azıklarını köylerinden getiriyorlar. Erzan — Yakışır, yaraşır Esalet — Asallık, asalet, asillik, aksoyluk, tözünlük Asil — 1 — Asallı, asil, aksoy, tö- zün 2 — (Vekil karşıtı) Esi Örnek: Bu işte esaleten bulunu- yorum > Bu işte esi olarak bulunu- yorum. Esaret — Kulluk — (Fr.) Servitude Örnek: Türk milleti esarete ta - hammül edemez © Türk ulusu kul. Juğa dayanamaz. Esaret (Ülke ve uluslarm yaban - cılara mahkümiyeti anlamına) — Kö- lemenlik — (F:.) Esclâvage Örnek: Hindliler asırlarca esa- ret hayatı geçirdiler “ Hindliler a. sırlarca kölemenlik hayatı geçirdi - ler, Esaret (Harb esirliği anlamına) * Tutsaklık > Örnek: Düşman ordusunun baş- kumandanı da esarete düşmüştü * Düşman ordusunun. başkomutanı da tutsakliğa düşmüştü. Esir *# Tutsak, tutkun Örnek: Son muharebede düş - mandan on binlerce esir aldık “ Son savaşta, düşmandan on binler » ce tutsak aldık. Hüsnünün esiri olmuştu > Gü » zelliğinin tutkunu olmuştu. Birine — Kulca, kölece © Örnek: o Onun yanında esirana çalışmıştım > Onun yanında kul » köli ışmaştım. e e (Pr.) Fondamental Örnek: Ana kurallar > Esas kai- deler. Esas — Asıl — (Fr.) Fond Örnek: Asılsız bilgiler S Esas « sız havadisler Esas - Dip - (Pr.) Fond Örnek: Dipsiz sözler & Esassız sözler Esas > Temel — (Fr.) Fonde- ment, base Örnek: Temel koyma > Vaz'ı e sas Easesen — Temelinden, aslından — (Fr.) Au fond Örnek: Esasen ben bu işin böyle olacağını daha evvelden o sezmiş « tüm > Aslındon ben bu işin böyle olacağını daha önce sezmiştim. Esasi — Anasıl, Oköksel > (Fr.) Constitutionnel Örnek: Köksel türeler S Huku. kır esasiye © Droits constitutionnels Anasal kanun > Kanunu esasi * Loi constitutionnelle Esasi — Enbaşlı, başlıca, başm > (Pr) Fondamental, essatlel, principal Örnek: Büdee devletin en Başlı (başlıca, başın) işlerindendir. Esitir - Mit (T. K8.) Örnek; Oğuz destanında Türk esötirine aid pek mühim izler var » dır > Oğuz epopesinde Türk miti- ne ilişkin pek önemli izler vardır. Esbab — Sebebler Örnek: Esbabın | haztrlamadan ap” (Lütfen sayıfayı çeviriniz) opp - — ml yerine beyaz bir entariile beyaz bir başörtü konulmuştu. Perimver evvelâ yataktan kalkmamağa karar verdi. Bu tuhaf halin altımda gayet fena bir tuzağın kurulmuş olduğunu zannetti, Fakat elbisesiz kalmaktan çekinerek hemen giyinip her ne olursa olsun müdafaada bulunmağa karar verdi. Aaradan bir saat geçer gecmez Lükresin odaya girdiğini gördü. Yü- zündeki kin ve nefret silinmiş, sesine tuhaf bir tatlılık gelmişti. — Sizi uzun müddet böyle sıkıntı içinde yaşatmak istemem. Bugünden Sonra her akşam bahçede serbestçe gezebilirsiniz.. dedi, Buna karşı Primverin kalbinde bü- Yük bir emniyetsizlik doğmuştu. Ak- şam olduğu zaman kapısının kilidi a- Şıldığını duyunca bu emniyetsizliği| büsbütün arttı. Odasmdan dışarıya Sıkmadı, Ertesi gün ve 'daha ertesi Kün gene odasında kaldı. Nihayet kor- ka korka, eliyle hançerinin kabzasını tutarak çekingen bir tavırla bahçeye indi. Bir kaç adım yürüdü. Sonra ce we gok sevdiği çiçekleri ya” kından koklayıp okşamaktan doğan bir sevinçle tarhlar arasında dolaş mağa başladı. —64— LÜKRESİN HAZİNESİ | Yukarıda görmüş olduğumuz gibi Lükres dairesine babasıyle birlikte) gitmişti. Bahçede sık çalıların arka- sına gizlenmiş olduğu halde plânının neticesini seyretti. Papa bayıldıktan sonra hemen yanına koştu. Haykır casına bir sesle: — Lâkin ne oluyorsunuz?. Neniz ! var baba! Pek kuvvetli pek (müthiş düşmanlardan bile korkmamış olan Sizin gibi bir adamın şimdi çocukcası- na vehimlere kapılması doğru mw dur?, dedi Yavaş yavaş kendine gelen ihtiyar Porjiya şu cevabı verdi: 336 BORJİYA — Evet, hakkın var kızım! Benim gibi bir adam böyle şeylerden asla korkmamalrdır. Lâkin Lükresciğim, şunu bana söyle, ölülerin mezardan kalkabileceklerine inanmaz mısın?, Söyle Lükres!.. Söyle yavrum! Beni bu korkunç sessizlik içinde birakma kızım! Oh, şu meşaleleri. Oradaki meş'aleleri.. Yak onları kızım.. Bak şu köşede bir takım gölgeler kımılda” nıyor.. Görüyor musun Lükres?.. Ihtiyar Borjiya böyle sayıkladıkça daha heyecanlanıyor, ve hem de do gan bir delilik kendisini büsbütün kaplıyordu. Lükres ses o çıkarmadan meş'aleleri yaktı. Gece geç vakte ka” dar babasının yanında kaldı. Lâkin rahatça uyuması mümkün mü?, Uy- kusunda durmadan sayıklıyor, çırpı” pınıp duruyordu. Dudaklarında tuhaf bir gülümseme ile Lükres, babasını seyretti, Sonra bu gülümseme silindi, Gözlerini uykuda bulunan babasının üzerine dikmiş olduğu halde yavaş yavaş geri çekildi. Eğer bu sırada ihtiyar Borjiya uyanıp da kızın kendisine nasıl hain hain bakmakta olduğunu görseydi, o hahçedekinden daha büyük bir korkuya düşerdi. Lükres babasınm dairesinden çık- tıktan sonra merdivenlerden bahçeye indi. Şatonun içi karanlık ve sessizdi, Yalnız bir pencerenin hafifce aydm- lık olduğu görünüyordu. Lökres bu pencereye doğru başını kaldırdı. Da- ima tetik bulunan genç kız, odasında sabaha kadar bir meş'ale yakmağı â- det edinmişti. Lükres bu ışığa doğru bakarak diş- lerini gıcırdattı: — Evet.. Sen her zaman tetikte bu- lunuyorsun. Fakat bütün bu tedbirler boşa gidecektir. Sonra bahçenin nihayetine doğru ilerledi. Burada yıkılacak gibi görü” nen harap bir köşk vardı. Lâkres bu RORJİYA 353, — Onu bir saat kadar sağda birak. Ragastan kaptanla O uyuştuktan tık, sonra güverteye çıktı. Cozepyo sordu: Ragastan fazla bir şey söylemiye- rek sandalın dönüşünü bekledi. Co- zepyonun dediği gibi yarım saat son- ra kürek sesleri duyulmağa başladı, Kaptan derin bir nefes aldı, Çünkü Kaprera sularında hiç bir vakit tam | bir emniyet altında bulunamazdı. — | — Sardenyanm ne tarafma çıkmak | İstiyorsanız söyleyiniz de gemiye öyle istikamet verelim?. — Ben de Sardenyaya gitmek iste" miyorum |! — Ya nereye gideceksiniz? — Beni buraya, Kapreraya çıkarı nız! İşte sandal da geldi. Kaptan bu değişikliğe pek şaştıy- sa da belli etmedi. Yalnız; — Nasıl isterseniz!, Sandal yanaş- mıştır, Hemen inebilirsiniz, dedi. — Fakat gitmeden evvel sizinle bi- raz hususi görüşmek isterim. —Arkamdan geliniz! Bi rkaç saniye sonra Ragastanla Cozepyo kaptanın küçük kamarasın- daydılar, Şövalye sordu: — Birdenbire ufak bir servete ka- yuşmak ister misiniz?. — Siz yalnız emrediniz Mösyö. Ne yapmak lâzım? — Ben Kapreraya ineceğim. Orada bir kaç gün nihayet on gün kalacağım, Geriye dönmek için bir gemiye ihti- yacım var, Bana sandalı gönderme nİZ İçin size işaret verinciye kadar sahilde bekler misiniz? — Beklerim. Fakat günde on düka altınınızı alirim. — Pek âlâ! Ttalyaya çıktığımız za- man fazla olarak elli düka altını da! vereceğim. — Bundan sonra sadık bir köleni- zim. Sandala lüzum gördüğünüz ka.| man gündüzse kayanın üzerine cıkıp | tç el tabanca atınız. Geceyse syni yerde üç ateş yakarsmız. — Atları ne yapacağız? — Bize adada lâzım olmuyacağı İ- gin gemide kalsınlar. Sonra İspada Kapya ile (beraber sandala bindi. Yirmi dakika sonra sandal kuma oturdu. Ragastan hemen kayaya tırmandı. Yukarıda sahil boyunca giden bir yo” In rastladılar. Bir müddet yürüdük- ten sonra on on iki kulübeden ibaret bir balıkçı köyüne vardılar. Ragastan Giakomonun tarif ettiği kulübeyi aradı. Öbür kulübelerde şıklar sönmüş olduğu halde bunda hâlâ ışık vardı, Kapıyı çaldı. Bu sahilin bütün balıkçıları gibi giyinmiş bir adam elinde bir fener olarak çıktı, Sert bir sesle: — Ne istiyorsunuz? diye sordu. — Bizi Giakemö gönderdi! — Giriniz, sizin gibi gelen diğer hir adamı da içeride bulacaksınız.. Rayastan cevabın bu son kısmını iyice anlıyamamıştı. İspada Kapya ile beraber içeriye girdiler. Kulübe sahibi kendilerini dar bir odaya sok- tu, Ateşsiz bir ocağın karşısında ısi- nan bir kimse gibi ellerini ocağa uza- tan bir kadm oturmuştu. Ispada Kapya Ragastanın kolun dan tutup kadını gösterdi ve: —itella gemisindeki kadın! sözleri- ni mırıldandı, Ragastan kadına bakınca bütün vücudu titredi, Ve hayretle: — A. Maga imiş! dedi N Te ÖLÜM KANADI Aleksandr Borjiya kızmın şa- tosunda bir mahköm gibi yaşıyordu. Bu ana kadar son derece manevi bir metanet gösteren be ihtiyasm akk da birdenbire bir inhitat husule geldi, Sezarm Monteforte önünde uğradığı mağlubiyet Papaya pek fena tesir et. mişti. Her gece uykuya yatmazdan di itine » yay