Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
AA aa & ee | SA g0 e HABER - İstanbulun en çok satılan ha- rmı HABER'e verenler kâr e - İ derler. * hiç bir işe teşebbüs etmemeli — Se- beblerım hazırlamadan hiç bir işe Esed — Aılın Esef — Esef Müessif — Efesli Örnek: Onun bu müessif İmlme yalnız ben değil, hekes acıdı — O - nun bu bu esefli haline yalnız ben değil, herkes acıdı. Teessüf etmek — Esef etmek, e - seflenmek Örnek: Size tecssüf ederim ” Size esef ederim. " çradığınız | — :: pek çoök te- essüf ettim — Uğradığınız felâkete pek çok ese/lendim. Eser — İzer — (Fr.) Ocuvre Örnek: Hayatında çok eser ver. mek istiyenler; çok ve özlü çalışmn lıdır — Hayatında çok izer. vermek istiyenler,çok ve özlü çalışmalıdır. Eskis — Taslak — (Fr.) Esguisse “—Örnek: Müzeci Hamdi Beyin bir eskisini bin liraya satın aldılar — Müzeci Bay Hamdinin bir taslağı - rit bin İiraya satın aldılar. Eslâf — Geçmişler, önceller Örnek: Wesli hazır, ahlâfa yalnız eslâfın eserlerini değil, - kendi ya - rattıklarını da ulaştırır — Bugün - kü üren, geleceklere yalnız geçmiş- lerin eserlerini değil, kendi yarat - 'tıklarını da ulaştırir. Biz, eslâf ve arlâfa r"müne ol malıyız — Biz, önceler ve ardıllara örnek olmalıyız. , Esman, esmanı bâliğa (Bak: be - del) — Tutar " Örnek: Esmanı baligası bin lira - dir ” Tutarı bin liradır, Esna — Sıra - - Örnek: Bu esnada dört kişi bir - çen üstüne atıldı — Bu sırada dört l B AM I Esnasında — Sırasında Örnek: Cebri yürüyüş esnasinda fazla mola vermezler — Zarlama yürüyüş sırasında çok mola ver - mezler. Esrar — 1 — Sir (T. Kö.) — (Fr.) Mystöre 2 — Giz — (Fr.) Secret Eırarengiz — Sırlı Ester — Katır Eşhas — Kişiler Örnek: Eşhası mühimme — Ö - nemli kişiler, Eşia (şua) — Şuvağ İnşia etmek — Şavmak Eşirrâ (şerir) — Azılılar Örnek: Eşirranın melceci — Azı » lıların sığınağı. Eşk — Göz yaşı Eşkâl — Şekiller Eşkiya (şaki) — Haydutlar Örnek: Bn dağlar, bir zamanlar eşkiya yatağı olmuştu — Bu' dağlar, bir vakitler haydutlar yatağı olmuş- ti Eşna (şeni) — Yırtlaz Şenaat — Yırtlazlık Eşref (ğe âyân) — İleri gelenler Örnek: Kastamönu eşrafından — Kastamonu ileri gelenlerinden Eşya — Eşya (T. Kö.) Evbaş — Ayaktakımı * Evce — Uç, yüce Evlâd — Çocuklar, oğullar Evvel — Önce Örnek: Bundan evvel — Bundan önce. Evvelâ — İlkin Örnek: Evvlâ şunu söyliyeyim — Önce şunu söyliyeyim. Evvelü âhır — Eninde sonunda Örnek: Evvelü âhır bu borcu ö - diyecektir — Eninde sonunda — bu borcu ödiyecektir. Eyyamı bahur — Kızılısı Eza (Bak: cefâ) — Eza (T. Kö) Üzgü, üzü Örnek: Çok eza çekti — Çok üz- gü çekli, Ezel — Üzel, öncesizlik Ezeli —. Öncesiz Örnek: Ölüm, insanlar için eze- li bir endişedir — Ölüm insanlar i - çin öncesiz bir kaygıdır. Eziyet — Eziyet Örnek: Çektiği eziyetleri ben bi": rim ” Çektiği eziyetleri ben bili - rim, Faal — işçen, işçimen Örnek: Faal bir adam — İşçen bir adam, O, pek faaldir — O, pek işçimen- dir. Faaliyet — İşçenlik, işçimenlik Örnek: Bu hususta gösterilen fa- aliyet, tyi netceler vermiştir. — Bu işde gösterilen işçenlik, iyi sonuç - lar vermiştir. Onun faaliyetine diyecek yok - tur — Onun işçimenliğine diyecek yoktur. : Facia — Acın Örnek: Bu âile bu yıl üstüste fa- cilalar geçirdi — Bu arda bu yıl üst- üste acınlar geçirdi. Feci — Acıklı, acınlık Fecaat — acıklılık, acmlılık Örnek: Giriştiğiniz işin fecaatini ihata Pdcbüiyor 'musunuz? — Giriş: diğiniz işin acıLİılıgmı (acınlılığını) kaırımbıluür musunuz? Fahiş — Aşırı Örnek: Bu pek fahiş bir teklif — Bu pek aşırı bir önerge. Fuhuş — Utsuzluk Örnek: Gençleri fuhşa sürükli - yeııleıı kanun tecziye eder — Genç- leri utsuzluğa sürükliyenleri kanun Polis hafi X: 9roman (10 ncu cezalandırır. Fahr, iftihar — Kıvanç Örnek: Memleketimizin her ta - rafındaki terakki nümuneleri, yü - reklere iftihar veriyor — Ülkemizin her — yanındaki ilerleme örnekleri yüreklere kıvanç veriyor. Fahri — Onursal ? Örnek: O, bu vazifeyi fahri ola - rak derühde etti — O, bu işi onursal olarak üstüne aldı. Fahretmek, iftihar etmek — Kı - Örnek: Garp matbuatının Türki. ye hakkındaki makaleleriyle insan iftihar ediyor — Batı — basınlarının Türkiye hakkındaki yazılariyle in - san kıvanıyor. Faide — Fayda (T. Kö.) İstifade etmek — Fayda — görmek, faydalanmak — (Fr.) Profiter Örnek: Bu yıl adanın havastridan çok fayda gördüm — (istifade gör - düm. istifade ettim) — Cette annde jai beancoup profite de la cure gue (ai faite auz İles. İstifade — etmek — (Fr.) Profiter Örnek: Bu fırsattan asığlanarak (istifade ederek) size şunu da söy - lemek — isterim ki — Profitant de cette occasion je voudrais vous dire Asığlamak — güc,, Müfid — Faydalı Müstefid — Faydalanmış Menfaat — 1 — Asığ, 2 — Çıkar — (Fr.) İnter&t, profit Örnek: 1 — Bu işten ben hiç bir asığ (menfaat) beklemiyorum — Je | n'attends aucun interet (profit) de cette affare. 2 — Yalnız kendi çıkarını (men- faatini) Ww!&quu'i" sorn indöret (profiz). Faik, Mütefevyik - Üstun ; Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu : 1 Örnek: O, her işte a olmuya çalışır — O, her larına üstün olmaya çal Faikiyet, tefevvuk — Örnek: Müsademede rın adedce faikiyeti bile yüşümüzü durduramadı mada düşmanların sayıc, bile' ileri yürüyüşümübü madı. Tefevvuk etmek — Üst olmak, Örnek: İnsan daima « fevvuk etmek arzusiyle der — İnsan, her zaman ne üstolmak (üstgelmek hareket eder. Fail — İşleyen — (Fr. Örnek: Bu suçu ışlıyeı rüm faili. ÖNERGELER Kılavuz sözleri üzerin nin (ULUS) ta çıktığında üzere bir ay içinde, istek ni bir önerge ileri sürebil lar T. D. T. C. Genel Kâ şekil altında gönderileceki Emrazı dahiliye VEREM, GöĞÜ Mütehassısı Muallim I ŞEKİiİB HA Avrupadan dönmüştür. ya Yerebatan, Hacı Süleyn tımanı, Cumartesi Pazar şamba . Perşembe öğlede “Tel: 23035 we hişi budm üstüne atıldı. _'5_5; BDRHYA ' evyel oda kapısıııı kilitliyor ve birbiri arkasından ayni odada iki gece yat- mıyordu. - Bununla beraber Papa yavaş yavaş eniniyet.getiriyordu. Lükres iser ken- disi şatoda bulundukça çekinilecek " bir şey olmadığına babasını inandır- ma a çalışıyordu. İhtiyar Borjiya bir kaç gün içinde, - akşamları bahçede dolaşacak kadar - eesaretini toplamıştı. Bu bahçe, Tivo- - )ideki bahçesini andırdığı için onun pek hoşuna gidiyordu. Yalnızca ge- - zinmekten de zevk alıyordu. Bir akşam Papa gene bahçeye in- - mişti.. Hava gayet saf ve Akdenizin ruhu okşayan kokuüsuüyle — doluydu. Berrak ve sessiz olan akşam ihtiyara, hayatını altüst eden felâketleri unut- turuyor, ve o, tarhların arasında ağır ağır yürüyerek parmaklarıyle ciçek- leri okşuyordu. Nihayet gece oldu. Aleksandr Bor- » jiya bir ağaçlığın altında bulunan ka- napeye oturup sakız ve mersin ağaç- larıyle deniz yosunlarından çıkan ko- kuyu etrafa dağıtan gece meltemi ile ciğerlerini şişirdi. Büyük bir fıkır ra- hatlığı hissediyordu. Birdenbire alnı soguk soğuk terli- yerek olduğu yerde mıhlanıp kaldı. Yolun nihayetinde beyaz bir hayal yavaş yavaş ilerliyordu. Bu bir kadın hayaliydi. Yolun kumları üzerine sü- rünen beyaz eteği hiç bir gürültü çı- karraryordu. Beyaz bir tül alnını ya-| rım yamalak örtüyor, güzel ve gamlı yüzü ay ışığı altında parlıyordu. İhtiyarın, dişleri biribirine carpa- rak ağzından: — Kontes Alma! Kelimesi çıktı. Kımıldanamıyordu. Bu hayal onu olduğu yerde dondurmuştu, Hayal, |yavaş yavaş ve sessiz bir surette iler- lemekte devam ediyordu. Papa titre- yerek düşündü: — Ohl. Bu odur! Evet odur! Onu tanrdım! Odur! Fakat ne kadar da va Meğ A Ü Ğ gençleşmiş! Bütün gençliği, bütün ta- zeliği ve göz kamaştıran güzelliği ile önümde yürüyen odur!.. Dehşet! Papa bağırmak istedi. Fakat bo- ğazı tıkandı. Hayal de yaklaşıyordu. Nihayet Borjiyanın önünden geçti.. Ve geçerken beyaz eteği — ihtiyara süründü. Çukurlarından dışarı fırlı- yan gözleriyle Borjiya hayali takip ediyordu. Kadın yavaş yavaş uzak- laşarak gözden kayboldu. O zaman Papa avazı çıktığı kadar — haykırdı. Kanapenin üzerine arka üstü düşüp bayıldı. Aklı başına geldiği zaman kı- zı ve hizmetcileri yanındaydı. Lük- res: — Ne oldunuz babacığım? diye sor- du. Lâkin ihtiyar bir sey söylemek isz- temedi, hizmetçilerin yardımıyle he- men dairesine çıktı. Lükresle yalnız kaldığını görünce dedi ki: © — Artık her şey bitti, kızım! — Allahaşkıma söyleyiniz bahacı- gım, ne oldunuz? Cesaretinizi topla- yınız! ' — Her şey bitti! Ne cesaret kaldı ne bir şey! Artık bitti diyorum! Çün- kü ölümün kanadı bu gece bana do- kundu. Korku ve dehşet — içinde — kalan ihtiyar Borjiya elbisesiyle dokunan beyaz hayal, Lükres babasını acele ile dairesine çıkardığı sırada, bahçe- nin içine dalmıştı. Sonra şatonun sağ tarafındaki kaprdan geçerek birinci kata çıkıp geniş ve sade bir odaya girdi. Başından örtüsünü atarak pen- cereye dayandı ve ay ışığının altında dalgaları pırıldıyarak titreyen denizi |dalgın gözlerle seyretmeğe başladı. Papa tarafından zehirlenerek ölen Koöntes Almayı tanıyanların, bu.genç kızı görünce onun tekrar dirildiğin- den şüphe edemezlerdi. Halbuki bu hayal, daha doğrusu bu kadın zavallı Kontesin kızı Beat- risti. Şatoya kapandığı günden beri BGRJİYA B GU herkesten ayrı olarak yaşıyordu. İlk haftası müthiş bir istirap içinde geç- mişti. Bütün düşünceleri, kendi ken- disine sorduğu bütün sualler, Ragas- tan isminin etrafında dönüyordu. Ye- isli zamanlarında kendine cesaret ver- mek için bu ismi yavaşça söylerdi. Her zaman güzel, ciddi, gülümser ve bazan da yeisli olan yüzünü hatırlı- yarak, gizli ve kuvvetli bir — surette bağlı olduğu bu kahramanın himaye- sine sığınıyordu. Bir gün, kendisine ayrılan hizmet- çi kadın gelmedi. Bunun yerine Lük- res girdi. Primver hemen hançerinin yerinde olup olmadığını yokladı. Çün- kü Lükresin arkasından Sezarın gir- mesini bekliyordu. Fakat böyle bir gey olmadı. Bu hususta emniyet getiren Prim- ver artık Lükrese bakmağa tenezzül etmedi. Halbuki Papanın kızı onu bir kaç dadika sessizce” seyretti. Sonra yavaş yavaş ve alaylı bir tavırla şu sözleri söyledi: 4i — ÜÖlen anneniz Kontese çok benzi- yorsunuz. Sizi gören mutlaka — onu görmüş zanneder. Aradaki fark anne- nizin yüzünde her zaman görünen keder, halsizlik ve saçlarındaki be- yazlıktır. Bu sözlerin her biri, Primverin kal- bine bir hançer sokulmuş gibi tesir e- diyordu. Gene de kendisini tutarak soğuk kanlılığını kaybetmedi. Uzun bir sessizlikten sonra Lükres sözüne devam etti: — Bir arzunuzun olup olmadığını öğrenmeğe geldim. Size karşt fena muamelede bulunmadığımı elbhete iti- | raf edersiniz. Sizden nefret ettim, bu doğrudur. Fakat sevdiğiniz adama karşı nefret ve düşmanlık daha bü- yüktür. Lâkin o kadar zalim ve işken- ceyi sever bir kadın değilim. Size çek- 14 tiı_'.ıceğim azabın ikinizin de kalbinize el l tesir etmesini isterim. O şimdi sizi a- rıyor. Sabretsin bakalım! Vakti gelin- ce nerede bulunduğunuzu da kendisi- ne haber vereceğim., Ha aklıma gel- di. Kardeşim Sezar 'da bu yakınlarda sizi ziyaret edecektir. Primverin hafifçe titremesi, bu se- ferki darbenin ağır tesirini Lükrese anlattı. Alçak kadının dudaklarında muvaffakiyetten doğan bir gülümse- me peyda oldu: : — Bu ziyaret hoşunuza gitmiyor mu?,.. Pek yazık öyle isel.. Halbuki Sezar sizi taparcasına sever! Bu sözler Primvere çok dokunmuş- tu. Lükres zavallı kıza son kere bir baktıktan sonra çekildi. Primver o zaman kendisini yatağa attı. Başını yorganların arasına sokarak boğula boğula ağlamağa başladı, Bütün kuv- veti kesilmişti.. Bayılma derecelerlne geliyor, hıçkırıklarını kimsenin duy- maması için dişleriyle başörtüsünü sırıyordu. ' Lükres dairesine dönerken kendi kendisine: — Evet! Annesine son derece ben- ziyor. Ben bu benzeyişten herhalde istilade etmeliyim. Evet! Hâlâ eski kuvvetini muhafaza eden bu dimağı ezmek, Papayı batıl itikat ile zıyana- dan çıkarmak için ona geceleyin bir hayal gösterilmesi yetecektir. Onu bu suretle mahyettikten sonra Romada da büyük bir muvaffakiyet kazana- mıyacağım ne malüm? ' '(Odasında kilitli olan Primver u- zun ve istiraplı günler geçiriyordu. Biricik eğlencesi pencereden denizi seyretmekti. O vakit saatlerce, Akde- nizin lâcivert ufkunu gözetlerdi. Bazan, her kim olursa olsun, birt- sine derdini dökmek veya bir kaç da" kika gözünün önünde bulunan güzel bahçede gezinmek istediğini duyardı. Bir sabah. uykudan uykndtğı Za- man elbiselerini bulamadı. Bunların lti a ll lbmek l eee e ai $ AA ĞAM eli aç