T göÖYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu — I Yazanı Kadircan KAFLI No 36 ı Tayfa durakladı, elini kalbine götürdü ve yere yuvarlandı Baş taraftaki vardiya her şey- den habersizdi. Geminin bordası- | na dayanmış dalgın dalgın denize | bakıyor, arada bir başı sol aomu- zuna doğru düşüp kalkıyordu. Bu | iri yarı bir adamdı. Yanına yaklaştı. — Hava güzel, değil mi arka. daş!... Vardiya toparlandı. Mülâzım | Paolino'yu görünce baştan ayağa kadar süzdü: — Evet, sinyar!... Dedi. Geminin sağına, soluna doğru bir kaç adım gitti. Etrafına göz attı. Sonra kıçtaki nöbetçiye doğru seslendi. Paolino: — Ben oradan geliyorum... Ye- rindeydi. Dedi. ” — Lâkin ses verm'yor!... —Duymamıştır.. Şimdi ben gör- düm... — Ses vermesi lâzımdı. Burun burunaydılar. Ali Reis ilk defa olarak bir korku duydu. Çünkü bu adamım ağzı şarap kokmuyordu. | Demek ki gemide şarap içmi- yen tayfa da varmış... Eğer şimdi bu adam kıç tarafa gider ve arkadaşmı baygın görür. se ne yapardı?... Belki birdenbire kılıcımı çeke- rek uydurma mülâzım Paolino' nun üzerine saldırmazdı, fakat herhalde arkadaşlarını uyandırır, ortalığı gürültüye verir, bütün plânı altüst ederdi, Kaybedilecek bir saniye bile yoktu. Tayfanm bakışları şüpheyle parlıyordu. Homurdandı: Arkadaşınm — uyuyakaldığını zannetmişti; söwiyordu!... Ali Reis ne diyeceğini, ne ya- pacağını kestirememişti. Çekildi ve vardiya geminin baş tarafıma doğru bir defa daha seslenerek yürüdü, Birinci adırmı- ni henliz atmamıştı ki Ali Reis bir yıldırım hiziyle elini kılıcına gö- türmüş, onu sıyırmıştı. Sivri uzun Vened'k kılıcı yıldızların silik ay- dmlığında parladı ve o anda ar. kasmı genç korsan re'sine dönmüş olan tayfanm sol kürek kemiğinin " altından girdi, kalbini delerek öt- taraftan çıktı. Pek ufak bir inilti... hırıltı... Tayfa, durakladı. Elini kalbi. ne götürür gibi yaptı. Olduğu yerde sallandı. Fakat Ali Reis hemen kılıcını geriye çekti. Sonra tayfayı iki eliyle biranda kucak- ladı, havaya kaldırdı, kocaman ağır bir çuval gibi geminin bor- dasından aşağı fırlattı. Denizden gelen ses, geminin gövtesine çarpan denizin sesine karıştı. Ali Reis kılıcmı kmına koydu. eminin güvertesini ayakları- nin ucuna basarak dolaştı. Direk- lerin dibinde, halat yığınları üs- tünde, yahut yelkenlerin rüzgâ- rın ters tarafıma düşen yerlerinde yatan tayfalara yaklaştı. Hepsi- nin bellerindeki kılıçları yavaşça çekerek aldı. Aşağıya, anbara in- di. Oradakilerin de silâhlarımı topladıktan sonra forsaların bu- lunduğu geniş boşluğa doğru ini- Hafif bir yordu. Forsalar, kaldırılmış olan kü- reklerin kalın saplarma, birbirle- rinin omuzlarına, geminin bölme- lerine dayanarak uyuyorlardı. Henüz uyumıyanlardan bir ka- çı başlarını çevirdiler ve genç mülâzime — baktılar, Bunların hepsi de onun arkadaşlarıydı. Doğruldular ve birbirlerine i- | şaret ettiler, Ali Reis sol elindeki bir yığın kılıcı merdivenin kena- rına brraktı. Tokmağını önüne kayarak oturan vardiyan, dalgın- dı. Bunların farkına varamadı. Ancak başınım ucunda gölgeye | benziyen bir şeyin kımıldadığını görünce doğrulmak istedi. Fakat Ali Reisin, oracıkta du- ran kocaman ve ağaçtan yapılmış olan tokmağı kapmasıyle vardi- yanım beynine indirmesi bir oldu. Vardiyan yere yıkıldı. Öteki köşede bir adam kımıl- dadı. Ali Reise doğru iki adım at- tr. Bağırmak için ağzını açtı. Bu, kürekçileri kamçılayan ve onların başından gece gündüz ay- rılmıyan iki gardiyandan biriydi. Ali Reis, kanlı kılıcını hemen sıyırdı. Biranda gardiyanın üzeri- ne atılarak sivri ucunu onun göğ- süne dayadı. Sonra parmağını ağ- zına götürdü: — Sus!... Yoksa gebertirim se- ni!... Sakın ağzını açayım deme!.. fıl taşı gibi karku ile açılmış, ol- duğu yere dizüstü düşmüştü. Ali Reis cebinden bir mendil çıkardı. Onun ağzına soktu. Son- ra kenarda duran iple ellerini, kollarını, bacaklarmı bağladı. faz la olarak bir iki defa ağzınım üs- tünden doladı. Bu suretle mendili tükürmesine ve bağırmasıma mani olmuştu. Zencire bağlı olan arkadaşları merakla bekliyorlardı. Gürültü- den uyanan bir kaç yabancı forsa da başlarını çevirerek hayretle bakıyorlardı. Böyle gece yarısından - sonra, gemide bir çıt bile olmadığı srra- da, orada ne oluyordu?... Bu genç adam kimdi? Ne yapmak istiyor- du?... Kara Yusufla arkadaşları zen- | cirlerini kırmak için uğraşıyorlar- di. Ali Reis vardiyanm belindeki | bir demet anahtarı aldı. Bunların içinden forsaları gemiye bağlıyan | kilitleri açacak olanı ayırmak lâ. zırmdı. Evvelâ Kara Yusufun ya- nımna koştu. Birer birer denemek istiyordu. Fakat Kara Yusuf bir- denbire anahtar demetini Ali Re- isin elinden kaptı: — Ver bana!... Ben biliyorum anahtarı!... Beni zencire vurur - ken dikkat etmiştim. Bııını kaldırdı. Anbardan gü- verteye çıkan merdivenin kapısı açıktı. O tarafa bılı'lı ve Ali Rei- se: — Orayı kapa!... Çabuk!... Biz burada kurtulmağa çalışırken bel ki uyanırlar... dedi. Ali Reis koştu, kapıyı sımsıkı kapadı ve sürgüledi. Geriye döndüğü zaman Kara Yusufu ayakta buldu. Cılız yağ Tâmbasının ışığında gölgesi bür- bütün uzuyor, genişliyor ve büyü- HAB!R Ahıııı Poı!ııı Olnmobll kazaları ve şehir ışıkları Ingilterede şimdi bu tetkik ediliyor İngilterede, yaya halk ve oto- mobil ve otobüs kazaları iç'n göze alman tedbirler, yeni Nakliyat Nazırı tarafından şimdi de “şehir ışıkları,, teşmil edilmiş ve ışıklarla otomobil kaazları arasındaki mü- nasebet araştırılmaktadır. Son yapılan tetkikler, şehirler- | de otomobil kazalarının mühim bir kısmının da ışık tertibatından ileri geldiği neticesini vermiştir. Bazan muhtelf şehirlerde, ba - | zan semtlerde ayrr ayrı aydınlat- Yon sistemi vardır. Sokakları baştan başa iyi ay- dınlatılmamış olan bir şehirde bu hal otomobil kazalarının mühim sebeplerinden b'rini teşkil etmek- tedir. Bazı yerlerde, yukardan gelen otomobillere karşı mukabil — cep- hedeki otomobilin lâmbalarını söndürmek zaruretinde oluşu, u - mumiyet it'barile iyi ışığı olmıyan bir sokakta daha çok tehlike do - ğurmakta ve aradaki yaya halkım veya bisikletlinin çiğnenmes'ne sebep olmaktadır. Bundan baska, şoförün gözü- nün alışması lâzım gelen, belli başlı bir ışık tertibatı tercih edil « mekted'r. Meselâ bazı yerlerde lâmba direklerinin uzunluğu hep bir de « ğgildir. Bunların bir olması, direk- | lerin arasındaki mesafeler'n de de ayni intizam ve birlikte olması lTâzım gelmektedir. Gene bazı yer- lerde lâmbaların sokağım bir ya- nında olması gibi istisnaf haller de vardır. Umumiyet itibarile şe- hir ışıklarının tertip edilişinde, onların kuvvet veya cansızlığında şeh'r otomobil kazalarının en teh- likeli sebeplerinden biri yanmak- ta olduğu kestirilmiştir. Diğer taraftan, caddelerde ya- ya halkın karşıdan karşıya geçme- s'ni gösteren yeni işaretler hak - kında, şoförler, üzerlerine düşen vazife bakımından boyuna imti - han vermektedirler. HABER Akşam Postası TİSTANBUL AN KARA CADDESİ —— oe Telgrai Adresli İSTANBUL HABER Teleton Vazı: 28478 Kdare: Barme darehanesit ARBONE ŞERAINTI BOB 8 17 ayatı Türkiyer 120 850 600 1250 Hürg. Benetli. 180 #da 840 16106 ILÂN TARIFESİ Ticaret Uğalarınım satın 1250 Hesmi italar 10 Luruştur Sahihi ve Nesriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yti (YAKIET) Matbaam DNİKT S) MA K AEM L ü yordu. Bu haliyle masallarda ko- ca dağları deviren büyük divleri | andırıyordu. Ali Reis onun yanına koştuğu zaman Küçük Hüseyinle dört ar- kadaşı da ayaktaydılar. Biraz evvel merdivenin alt ba- şına yavaşça bıraktığı kılıçları al. dı. Onlara dağıttı. Gemideki asıl forsalar ne olup geçtiğini, daha neler olacağı aşağı yukarı keştir- mişlerdi. Hepsi de: — Bizi de kurtarın!... çözün!... Diyae yalvarıyorlardı . Fazla gürültü yapan bir ikisi- ne Ali reis kılıcının ucuyle dürttü. (Devamı var) Bizi de 25 Birinel kânun 1934 —T 50005 Yazan: İ Aka Gündüz ı No, 58 — Sonra... Omarfo — dahı iki gün gelmiyecek. Hastabakıcı- ya her şeyi gösterdikten sonra, an- | cak öbür gün geleceğini söyledi. — Elektronometreyi K 734 den K 738 üzerinden M 15,3 radyomol gösterinciye kadar ikinci batarye- yi çalıştır. El'ndeki anpulleri plâ- t'n kutuya koyup sakla, Daha sert bir farmül üzerinde çalışacağım. Ve iki gün sonrasına kadar has- tadan konuşmadılar. Omega aldı- ğt her telefonu bir kâğıda yazıp profesörün masası üzerine bırakı- yor ye ses çıkarmadan çekiliyor- du. Üçüncü günü erkenden Zeous geld'. Güzel kızın gözleri beş gün içinde çukurlaşmıştı. Uyumadığı besbelliydi. Omega karşılarken kulağma fısıldadı: — Ne söyliyeceksen yavaş ve az söyle, Bunu profesör söylemedi amma ben söylüyorum. O nasıl? Zeus kaşı gözü ile (çok fena) dedi. Profesör ayaktaydı, Zeus'u gö- rünce koltuğuna çöktü. D'zleri çözülür gibi olmuştu. Genç kızın gözlerine baktı. Zeus yavaş yavaş, teker teker söyledi: — Hastalık bütün hrzryle yürü- yor. Beklemekten başka yapacak iş kalmadı, Hasta bakıcıyı brrakıp geldim. Burada işlerim'z birikti. Omikro hiç korku geçirmiyor, Bi- teviye gülümsüyor. Ömega belli belirsiz. öksürdü. Artık söyleme demek istiyordu. Fakat Zeus anlamaz ıbıawdı sözünü yürüttür * — Buraya gelirken sizi sordu. Geleceğimi söyled'm. Gözleri pars Jadı. İşitilir işitilmez bir sesle (yü- reğinden öperlim dedi. Benden çok memnun olacak.) OÖmega bir daha yavaşça öksü- rürken profesörün balmum sarısı yüzü mat yeşile döndü. Ve mırıl- dandı: — Ondan cok memnun olaca- grm!.. Fakat ben ondan daha bu- ryaya geldiği günden beri mem- nundum, Ömega bir daha g ıİloı öksür- dü. Profesör döndü: — Sende mi hastasm? Deyince Ömega şaşırdı, şişko Zeusun konuştuğunu sanıp öksür- müştü. Güderesini hemen ağzma | kapıyarak: — Havır, hayır, dedi. Boğazım | gıcıklandı. Zeus ince kauççuk gömleği ile kauççuk elliklerini giyerek işinin başına geçti. Omega iki üç kez sa- gından, solundan geçti, baktı, dur- du, konuşmak - istiyordu. Fakat Zeus anlamamazlıktan gelerek ba şını kaldırmıyordu. Akşam üstü giderken bir diye- ceği olup olmadığımı sormak - için yavaşca profesörün odsma girdi. Profesör karyolatma sırtüstü u- zanmiş uyuyordu. Ömega eteğin- den çekerek kulağma: — O günden beri işte şimdi - yuyor, ded', Kapı önünde paltosu- nu tuttu. Boyun kürkünü omuzla- rıma verdi. Göğsünde toz varmış gibi parmaklarının ucuvle fiskele- di. Soşonlarını uzattı. Zeus'a bir (dalkayuk usak valtaklığı yaptı. Ve sonunda söyledi: — Bu gece hana telefon eder mis'n Omorfo? Alma ve başka dile çevirme Devlet vasasınca koıuluduı.[ — Etmez olur muyum İnsan a dam! Dışarda bir kar tipisi vardı. Göz gözü görmüyordu. Islak bir soğuk her yanı kamçılıyordu. — Arabana çabuk gir. Lâmbaların ıslak ışığını pııılır tıran tipi bulutu içinde görünmi- yeceği yere kadar arkasından bak tı. Geldi, profesörün uyuyuşuna baktı. Durdu, düşündü, Sonra bir gözünü güderişi ile öteki gözünü mend'liyle kuruttu. Odasına - gir- medi, Profesörün kapısr önünde bir iskemleye oturdu, gözlerini bir köşeye dik'p düşünmeğe vardı. Gece yarısmdan biraz önce te- lefon: — Çok rahat uyuyor. Hastabar kıcı bir iki lokma bir şey yemek iç'n aşağıya indi. Uyandırmamak için odasmma girmiyoruz. Beş on dakika sonra yavasça yoklıyacar ğım. Gün doğarken bir telefon: — Birdenbh're fanalastı. İnlemi- yor bile. Doktorlara telefon ettim. Ömega profesörün odasma gir- di, Esoes'i bu kez soyunup yatmış. uyuyor gördü. Parmak'armı oe natıyor ve sayıklryordu. — Elektron gücü az — geldi. A.C 14 üzer'nden Atomifan ale siyonu ile... Kız... Hastalanmama: hıydı. Yaşaması.. yüzde yüz....... Zeus saat onda gelebi'di. Ome- ga gözlerinin iç'ne baktı, Zous ş'ş- konun elini kırarcasma — sıkarak, dişlerinin arasından acı acı ı'nırlı' dandı: — Naf'la.. Yapılacak hiç bir şev - YESİMK0I. Döktörlür san ea bekliyorlar. Ben profesöre bildir- meğe geldim. Omeganın güderisi el'nden aıîr tü. Zeuş odaya girdi. Profesör dinç görünüyordu. — Kızım, dedi. 63 Elektron ah mak için apareyi çalıştır. A.C 14 üzer'nden Atomifan reaksiyonu * le bir.... — Profesörüm! Bunu yarın yâ”, — 212171.. — Omikro'yu bekliyoruz. — Nerede?!! w* -—Meıırmmlmuı;ı ğ Lâboratuvarın Iıoıidor ım öt tü. Omega gitti ve el'nde bir zarf” la bir kâğıt vardı, Kâğrdı hastaba” kıcı Zeus'a yazmıştı: (Siz gittikten sonra hastant! | yastığmı — düzeltirken — altında! *“acele,, kelimesi yazılı bir çıktı. Hemen size gönderdim.) Zarfın üstünde dört söz yaz” lıydı: (Profesör Esoes için — acele' dir.) — Aç! dedi profesör. Zeus açtı. Ömega güderis'ti pırmıklın arasında buruşturm4, ğa başladı. — Oku! Zeus okudu: f (Çok zor ve hırsızlama yazıy?” Tum. Ölürsem memntn - olacak$f” nız, Yaşarsam gene memnun ol#” caksınız. Olanı biteni yazıyorun' Ben yaşama formülünüzü kl" dimde denediğim gün bir şey dör şündüm: İnsarlık için hazırlanan * | formülün değeri nedir? Bu f07 mül ki ölümü insanlardan de atacaktır. (Devamı var)