25 Aralık 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

: 4 ———- —— —————-—— — — —— ı Yazan: -Kadircan KAFLI No 36 Tayfa durakladı, elini kalbine götürdü ve yere yuvarlandı Baş taraftaki vardiya her şey- den habersizdi. Geminin bordası- na dayanmış dalgm dalgın denize bakıyor, arada bir başı sol aomu- zuna doğru düşüp kalkıyordu. Bu iri yarı bir adamdı. Yanına yaklastı. — Hava güzel, değil mi arka. daş!... Vardiya toparlandı. Mülâzım Paolino'yu görünce baştan ayağa kadar süzdü: — Evet, sinyor!... Dedi. Geminin sağma, soluna doğru bir kaç adım gitti, Etrafına göz attı. Sonra kıçtaki nöbetçiye doğru seslendi. Paolino: — Ben oradan geliyorum... Ye- rindeydi. Dedi. " — Lâkin ses verm'yor!... —Duymamıştır., Şimdi ben gör- — Ses vermesi lâzımdı. Burun burunaydılar. Ali Reis ilk defa olarak bir korku duydu. Çünkü bu adamın ağzı şarap kokmuyordu. Demek ki gemide şarap içmi- yen tayfa da varmış... Eğer şimdi bu adam kıç tırıfı gider ve arkadaşmı baygın görür- se ne yapardı?... Belki birdenbire kılrcını çeke- rek uydurma mülâzım Paolino' nun üzerine saldırmazdı, fakat herhalde arkadaşlarımı uyandırır, ortalığı gürültüye verir, bütün plânı altüst ederdi, Kaybedilecek bir saniye bile yoktu. Tayfanmım bakışları şüpheyle parlıyordu. Homurdandı: Arkadaşının — uyuyakaldığını zannetmişti; söwiyordu!... Ali Reis ne diyeceğini, ne ya- paca ğını kestirememişti. Çekildi ve vardiya geminin baş tarafıma doğru bir defa daha seslenerek yürüdü. Birinci adımı- nı henüz atmamıştı ki Ali Reis bir yıldırım hiziyle elini kılıcına gö- türmüş, onu sıyırmıştı. Sivri uzun Vened'k kılıcı yıldızların silik ay- dınlığında parladı ve o anda ar. kasını genç korsan re'sine dönmüş olan tayfanın sol kürek kemiğinin " altından girdi, kalbini delerek ön- taraftan çıktı. Pek ufak bir inilti... Hafif bir hırıltı... Tayfa, durakladı, Elini kalbi- ne götürür gibi yaptı. Olduğu yerde sallandı. Fakat Ali Reis hemen kılıcını geriye çekti. Sonra tayfayı iki eliyle biranda kucak- ladı, havaya kaldırdı, kocaman ağır bir çuval gibi geminin bor- dasından aşağı fırlattı. Denizden gelen ses, geminin gövdesine çarpan denizin sesine karıştı. Ali Reis kılıcını kmımna koydu. Geminin güvertesini ayakları- nın ucuna basaralk: dolaştı. Direk- lerin dibinde, halat yığınları üs- tünde, yahut yelkenlerin Tüzgüâ- rın ters tarafıma düşen yerlerinde yatan tayfalara yaklaştı. Hepsi- nin bellerindeki kılıçları yavaşça çekerek aldı. Asağıya, anbara in- o di. Oradakilerin de silâhlarımı topladıktan sonra forsaların bu- yordu. Forsalar, kaldırılmış olan kü- reklerin kalın saplarma, birbirle- rinin omuzlarma, geminin bölme- lerine dayanarak uyuyorlardı. Henüz uyumıyanlardan bir ka- çı başlarını çevirdiler ve genç mülâzime — baktılar, — Bunların hepsi de onun arkadaşlarıydı. Doğruldular ve birbirlerine i- şaret ettiler. Ali Reis sol elindeki bir yığın kılıcı merdivenin kena- rımna bıraktı. Tokmağını önüne koyarak oturan vardiyan, dalgın- dı. Bunların farkına varamadı. Ancak başınm ucunda gölgeye benziyen bir şeyin kımı!dadığını görünce doğrulmak istedi. Fakat Ali Reisin, oracıkta du- ran kocaman ve ağaçtan yapılmış olan tokmağı kapmasıyle vardi- yanm beynine indirmesi bir oldu. Vardiyan yere yıkıldı. Öteki köşede bir adam kımıl- dadı. Ali Reise doğru iki adım at- | tr. Bağırmak için ağzımı açtı. Bu, kürekçileri kamçılayan ve onların başından gece gündüz ay- rılmıyan iki gardiyandan biriydi. Ali Reis, kanlı kılıcını hemen sıyırdı. Biranda gardiyanın üzeri- ne atılarak sivri ucunu onun göğ- süne dayadı. Sorra parmağını ağ- zına götürdü: — Sus!... Yoksa gebertirim se- ni!... Sakın ağzını açayım deme!., diye çıkıştı. . Zavallı adamcağızın gözleri fal taşı gibi korku ile u;ılmış, ol- duğu yere dizüstü düşmüştü. Ali Reis cebinden bir mendil çıkardı. Onun ağzına soktu. Son- ra kenarda duran iple ellerini, kollarını; bacaklarmı bağladı. faz la olarak bir iki defa ağzınım üs- tünden doladı. Bu suretle mendili tükürmesine ve bağırmasına mani olmuştu. Zencire bağlı olan arkadaşları merakla bekliyorlardı. Gürültü- den uyanan bir kaç yabancı forsa da başlarını çevırerek hayretle /| bakıyorlardı. Böy!e gece yarısından sonra, gemide bir çıt bile olmadığı srra- da, orada ne oluyordu?... Bu genç adam kimdi? Ne yapmak istiyor- du?.. Kara Yusufla arkadaşları zen- dı. Ali Reis vardiyanım belindeki bir demet anahtarı aldı. Bunların içinden forsaları gemiye bağlıyan kilitleri açacak olanı ayırmak - lâ- zımdı. Evvelâ Kara Yusufun ya- nına koştu. Birer birer denemek istiyordu. Fakat Kara Yusuf bir- denbire anahtar demetini Ali Re- isin elinden kaptı: — Ver bana!... Ben biliyorum anahtarı!.» Beni zencire vurur - ken dikkat etmiştim. Başını kaldırdı. Anbardan gü- | werteye çıkan merdivenin kapısı açıktı. O tarafa baktı ve Ali Rei- se: — Orayı kapa!... Çabuk!... Biz büurada kurtulmağa çalışırken bel ki uyanırlar... dedi. Ali Reis koştu, kapıyı sımsıkı | kapadı ve sürgüledi. Geriye döndüğü zaman Kara Yusufu ayakta buldu. Cılız yağ lâmbasının ışığında gölgesi büs- lunduğu geniş boşluğa doğru ini- | bütün uzuyor, genişliyor ve büyü- cirlerini kırmak için uğraşıyorlar- Otomobil kazaları ve şehir ışıkları Ingilterede şimdi bu tetkik ediliyor İngilterede, yaya halk ve - oto- mobil ve öotobüs kazaları iç'n göze alman tedbirler, yeni Nakliyat Nazırı tarafından şimdi de “şehir ışıkları,, teşmil edilm'ş ve ışıklarla otomobil kaazları arasmdaki mü- nasebet araştırılmaktadır. Son yapılan tetkikler, şehirler- de otomobil kazalarının mühim bir kısmının da ışık tertibatından ileri geldiği neticesini vermiştir. Bazan muhtelf şehirlerde, ba - zan semtlerde ayrı ayrı aydınlat- ma sistemi vardır. Sokakları baştan başa iyi ay- dınlatılmamış olan bir şehirde bu hal otomobil kazalarının mühim | sebeplerinden birini teşkil etmek- tedir. Bazı yerlerde, yukardan gelen otomobillere karşı mukabil — cep- hedeki otomobilin —lâmbalarını söndürmek zaruretinde oluşu, u - mumiyet it'barile iyi rşığı olmıyan bir sokakta daha çok tehlike do - ğurmakta ve aradaki yaya halkın veya bisikletlinin çiğnenmes'ne sebep olmaktadır. Bundan baska, şoförün — gözü- nün alışması lâzım gelen, belli başlı bir ışık tertibatı tercih edil - mekted'r. Meselâ bazı yerlerde lâmba direklerinin uzunluğu hep bir de - ğildir. Bunlarım bir olması, direk- lerin arasındaki mesafeler'n de de ayni intizam ve birlikte olması lâzım gelmektedir. Gene bazı yer- lerde lâmbaların sokağın bir ya- nında olması gibi istisnaf haller de vardır. Umumiyet itibarile şe- hir ışıklarımın tertip edilişinde, onların kuvvet veya cansızlığında - şeh'r otomobil kazalarının en teh- | likeli sebeplerinden biri yanmak- ta olduğu kestirilmiştir. Diğer taraftan, caddelerde ya- | ya halkın karşıdan karşıya geçme- s'ni gösteren yeni işaretler hak - kında, şoförler, üzerlerine düşen vazife bakımından boyuna imti - han vermektedirler. HABER Aksa ULA Posatası — İSTANBUL AN KARA CADDESİ Telgral Adresi: İSTANBUL HABER Telefon — Vazı: 28872 — İdare: tAPYö darehanesit BBÖNE ŞERANTI D 3 8 YÜ aylak Türkiye: 120 850 680 1250 Krş. Ecnebl:. 150 din Bd0 i6ölü ST vi ada üti Ü RU6iK fi “HABER — Aldam Fo BÜYÜK DENİZ ROMANI | Ot A Şahin Yavrusu | yüzü mat yeşile döndü, Ve mırıl- ILÂN TARIFESİ TMlecaret ilânlarinın satım 12,60 Kesmi ilânlar 10 Luruştur Sahibhi ve Nesriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VAKIT) Matbaası yordu. Bu haliyle masallarda ko- ca dağları deviren büyük divleri andırıyordu. Ali Reis onun yanımma koştuğu zaman Küçük Hüseyinle dört ar- kadaşı da ayaktaydılar. Biraz evvel merdivenin alt ba- şına yavaşça bıraktığı kılıçları al- dı. Onlara dağıttı. Gemideki asıl forsalar ne olup geçtiğini, daha neler olacağı aşağı yukarı kestir- mişlerdi. Hepsi de: — Bizi de kurtarın!... çözün!... - Diyea yalvarıyorlardı . Fazla gürültü yapan bir ikişi- ne Âli reis kılıcının ucuyle dürttü. Bizi de (Devamı var) Yazan: Aka Gündüz — Sonra... Omorfo daha iki gün gelmiyecek. Hastabakıcı- ya her şeyi gösterdikten sonra, an- cak öbür gün geleceğini söyledi. — Elektronometreyi K 734 den K 738 üzerinden M 15,3 radyomol gösterinciye kadar ikinci batarye- yi çalıştır. Elindeki anpulleri plâ- t'n kutuya koyup sakla, Daha sert bir formül üzerinde çalışacağım. Ve iki gün sonrasına kadar has- tadan konuşmadılar. Omega aldı- &ı her telefonu bir kâğıda yazm profesörün masası üzerine bırakı- yor ve ses çıkarmadan çıkılıyor- du. - Üçüncü günü erkenden Zeus geldi. Güzel kızın gözleri beş gün içinde çukurlaşmıştı. Uyumadığı besbelliydi. Omega karşılarken kulağma fısıldadı: — Ne söyliyeceksen yavaş ve az söyle. Bunu profesör söylemedi amma ben söylüyorum. O nasıl? Zeus kaşı gözü ile (çok Ffena) dedi, Profesör ayaktaydı, Zeus'u gö- rünce koltuğuna çöktü. D'zleri çözülür gibi olmuştu. Genç kızın gözlerine baktı. Zeus yavaş yavaş, teker teker söyledi: — Hastalık bütün hrzryle yürü- yor. Beklemekten başka yapacak iş kalmadı. Hasta bakıteıyı brrakıp geldim, Burada işlerim'z - birikti. Omikro hiç korku geçirmiyor, Bi- teviye gülümsüyor. Omega belli belirsiz. öksürdü. Artık söyleme demek istiyordu. Fakat Zeus ınlımu ıörümrılı sözünü yürüttür e- — Buraya gelirken sizi sordu. Geleceğimi söyled'm. Gözleri par- ladı. İşitilir işitilmez bir sesle (yü- reğinden öperim dedi. Benden çok memnun olacak.) Omega bir daha yavaşça öksü- rürken profesörün balmum sarısı No. 53 — v f dandı: — Ondan cok memnun olaca- ğım!.. Fakat ben ondan daha bu- raya geldiği günden beri mem- nundum, Omega bir daha g: zlicc öksür- dü. Profesör döndü: — Sende mi hastasm? Deyince Ömega saşırdı, şişko Zeusun konuştuğunu sanıp öksür- müştü. Güderesini hemen ağzma kapıyarak: — Hayır, hayır, dedi. Boğazım gıciklandı. — Zeus ince kauççuk gömleği ile kauççuk elliklerini giyerek işinin başma geçti. ÜOmega iki üç kez sa- ğından, solundan geçti, baktı, dur- du, konuşmak - istiyordu. Fakat Zeus anlamamazlıktan gelerek ba şını kaldırmıyordu. Aksşam üstü giderken bir diye- ceği olup olmadığını sormak - için yavaşca profesörün odama girdi. Profesör karyolasma şırtüstü u- zanmış uyuyordu. ÖÜmega eteğin- den çekerek kulağma: — O günden beri işte şimdi u- yuyor, ded'. Kapı önünde paltosu- | nu tuttu. Boyun kürkünü omuzla- rına verdi. Göğsünde toz varmış gibi parmaklarının ucuvle fiskele- di. Soşonlarını uzattı. Zeus'a bir ydalkavuk usak valtaklığı yaptı. Ve ıonunf'a sövledi: — Bu gece hana telefon edcr mis'n Ümorfo? Alma ve başka dile çevirme| ÜDevlet yasasınca koruludur. — Etmez olur muyum insan a- dam! her yanı ka.ınçılıyoıdu. — Arabana çabuk gir. Lâmbalarım ıslak ışığını puıhr tıran tipi bulutu içinde görünmi- yeceği yere kadar arkasından bak tı. Geldi, profesörün uyuyuşuna baktı. Durdu, düşündü. Sonra bir gözünü güderişi ile öteki gözünü mend'liyle kuruttu. Odasıma gir- medi. Profesörün kapısı önünde bir iskemleye oturdu, gözlerini bir köşeye dik'p düşünmeğe vardı. Gece yarısmdan biraz önce te- lefon: — Çok rahat uyuyor. Hastaba- kıcı bir iki lokma bir şey yemek iç'n aşağıya indi, Uyandırmamak için odasmna girmiyoruz. Beş on dakika sonra yavaşça yoklryaca> ğım, Gün doğarken bir telefon: — Birdenh're fenalastı. İnlemi- yor bile. Doktorlara telefon ettim. 'Ömega profesörün odasma gir- di, Esoes'i bu kez soyunup yatmış; — uyuyor gördü. Parmaklarmı oy- ğ natryor ve sayıklryordu. —— Elektron gücü az — geldi. A.C 14 üzer'nden Atomifan ale siyonu ile.., Kız... Hastalanmama: İrydı. Yaşaması.. yüzde yüz....... Zeus saat onda gelebi'di. Ome- ga gözlerinin iç'ne baktı, Zous şiş- konun elini kırarcasma sıkarak, dişlerinin arasından acı acı nurıl- dandı: — Naf'le.. Yapılacak hiç bir şev “Pralmzar, Dektörlar san ııııîvıır; bakliyorlar. Ben profesöre hldır' meğe geldim. Ömeganın güderisi el'nden Jiır | tü. Zeus odaya girdi. Profesör dinç — görünüyordu. — Kızım, dedi, 63 Elektron a — mak için apareyi çalıştır. A, C 14 üzer'nden Atomifan reaksiyonu İ" — 2121?1.. — Omikro'yu bekliyoruz. — Nerede?!! d -——Mewmmkeuı;mda! _1w Lâboratuvarm koridor zilî öt tü. Omega gitti ve el'nde bir zarf” la bir kâğıt vardı, Kâğıdı hastaba” kıcı Zeus'a yazmıştı: (Siz gittikten sonra hastanıli yastığımı — düzeltirken ıltmdlf “acele,, kelimesi yazılı bir z çıktı. Hemen size gönderdim.) - Zarfın üstünde dört söz yazi' İrydı: (Profesör Esoes için — ı.ul",: dif ) | — AÂç! dedi profesör. Zeus açtı. Ömesa güdenı"l_ pımaklan ı.rıımdı buruw , ga başladı. ' İ — Oku! Zeus okudu; (Çok zor ve hırsızlama yazıy?” rum, Ölürsem memntın olacaksi” nız. Yaşarsam gene memnun 014 caksmız. Olanı biteni yazıyorum' Ben yaşama formülünüzü kef' dimde denediğim gün bir şey di şündüm: İnsarlık için hazırlanan H* formülün değeri nedir? Bu f0 mül ki ölümü insanlardan * atacaktır. Wİ ! Dışarda bir kar tipisi vardı. Göz — gözü görmüyordu. Islak bir soğuk y A | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: