ar latan, hokkabaz m ve göz bağcılar Bir teneke suyu içip ispirto eden adam! halinde iade Tâ eskiden beri Şarkta olsun Garpta olsun birtakım adamlar el çabukluğuyle hünerler yapıp halkı avutmağa yeltenmişlerdir. Şarkta bunların meşhurlarmın adı sânı kalmamış, fakat Garpta göz- bağcılığın âdeta tarihi tutulmuş- tur, Önceleri Avrupada kasabadan kasabaya giderek şarkı söylemek- le geçinen saz şâirleri ayni zaman- da el çabukluğuyle marifet yapar- lar, halkın hayretini celbederler- di. Paris kapılarında ilk hokkabaz: lık edenler çingeneler olmuştu. Bunlar 1427 yılında Paris halkını hayretten hayrete düşürmüşlerdi. Birinci Fransuvanın saltanatı zamanında bu marifetin ustası Grüen adında bir kayıkçıydı. Bundan başka Parisin bir de; sucu hokkabazı vardı. Bu a bir teneke suyu içer sonra fıskıye gibi içtiği suyu iade eder yahut o- nu alkole tebdil ederdi. Hokkabazların en meşhuru Fo- lermo'da 8 Haziran 1793 te doğan Kalgostro olmuştur. Bu adam ni- hayet bir gerdanlık meselesinden dolayı mahküm olarak Bastiy ka- lesine hapsedildi ve sonra Fransa- dan harice nefyedildi. Nihayet Papa VI Pi onu müebbet küreğe mahküm etti ve Kolgostro da can verdi. Daha sonraları Nort Hollond: dan bir köylü gözü önünde Hint fakirlerinin yaptığı gibi bir ağacı eker, büyütür, ççek açtırır yemiş verdirirdi. Bu adam tavuklarm ve güvercinlerin kafasını keser | sonra onları diriltirdi. Bundan başka mendille, yüzüklerle ve | is- | kambil kâğıtlarıyle yapmadığı hü- ner kalmazdı. Bu adam ilânmda derdi ki: “Gerilmiş bir ipe güvercini kafa- sından asar; arkasmdan bir ışık tutarak gölgesini duvarda gerili olan beyaz bir örtüye aksettirir, bir bıçakla bu gölgeye dokunduğu zaman kuş, uzakta olmasma rağ- men, bıçak kendi vücuduna doku- nuyormuş gibi çırpmır, bıçağı göl- geye batırdığı zaman, uzaktaki kuş yaralanır ve kanları altındaki tabağa damlar. Nihayet Nort Hol- land köylüsü bıçağın keskin tara- fıyle gölgeye üç ekre vurunca, ü- çüncü keresinde kuşun vücudu ka- fasından ayrılarak düşer ve kafa- sı ipte asılı kalır.,, Bu köylüden sonra en ziyade şöhret kazanan Raderston namın- daki adamdır. Fransa ihtilâlinin karışık günlerinde hu adam esra- rengiz nümayişler tertip eder halkı hayretten hayrete düşürürdü. Biz- zat hatıratında yazdığına göre nü- | mayişlerini duvarları siyah kaplı loş bir odada icra ederdi. Gürültü- lü sokaklardan içinde çıt çıkmıyan ! bu kasvetli yere girenlere kendili- ğinden bir ürperme gelirdi. Orfa- dakler merakla ne olacağımı bek- lerler, konuşmazlar, konuşurlarsa bile kısık sesle ve kısa konuşurlar- dı, Derken yağmur sesleri gök gü- rültülerine karışır, çanlar çalınır, bir armonikanın canhıraş sesi du- yulurdu. Bu dekor içinde bu sesler sanki kayıptan gelir sanılırdı. Gök yerini twtan tavan açılır ve baştan başa şimşekler çakardı. m e ne sihirdir, ne keramet, i Gel çabukluğu marifet! | Birdenbire uzakta parlak bir hayali tecessüm eder, büyüdükçe şeklinde seyircilerin tâ yanıbaşma ! kadar sokulur ve tam onlar ferya- dı basacakları srada kaybolur giderdi. Bu suretle Roberston seyircile- rine hayaletler, iskeletler, heyula- lar, mşhur simalarm ruhlarmı, kanlı insanlar, cadılar, periler gös- İterirdi. Fen oyunlarına istinat eden hünerleriyle bu adam Paris halkı- nı tam 6 yil oyaladı durdu. 1816 da Fök dö latofez kılıç- lar yutar. arkasından canlı bir ku- şu, bir çocuğu bir sıçanı ve bir yr- lanı midesine indirirdi.. | Nihayet Rosko. meydana çıktı. i Bu adam 1793 te Torinoda dün- yaya gelmişti. Kısa boylu ve svim- li olan Rosko 1845 e kadar hüner: leriyle Parislileri eğlendirirdi. Lâ- kin o tarihte gözbağcıların piri de necek kadar şöhret kazanan Re- der Huden gelip Pole Ruayal'da yerleşti. Halk bir vakit te bu ada- mın hünerleriyle meşgul oldu. 1864 te Sam Hung adımda bir Çinli ağzından 300 metre boyun- da kurdela ile beş yanan mum ve bir yabani ördek çıkararak karını boşaltırdı. Bundan bir yıl sonra da Ameri- kalı Donenfort biraderler bir de- labın içine girerler, kendilerini st- kı sıkı bağlatırlar ve dolabm ka- pılarımı kapatırlardı. Kapılar ka- panır kapanmaz dolabm içinde bir ahenktir başlar, sazlar kıyamet koparırdı. Buna “dolap konseri, denirdi. 1 Bu sanat nihayet muzik hollere düştü ve hâlâ da oralarda yaşa- maktadır. Gözbağcılıkta en büyük meha- ret el çabukluğudur. Fakat gitgide hazır hokkabazlık takımları yayıl- dı. Meselâ Londrada satın alınan böyle bir takımla bir adamı dokuz parçaya bölmek, sonra tekrar ya- pıstırıp diriltmek kabil olduğu gi- bi bir kızı saatlerce kızgın ateşler İ içinde yatırıp tekarar sağ. salim meydana çıkarmak kabildir. Me- İ sele paraya kıyıp takımları satın almaktan ibarettir. nokta belirir, küçük bir suret gö- | zükür, ışık yaklaştıkça bir insan ! büyür nihayet dev gibi bir hayula | Bu'takımları kullanmak o ka-| s0 HABER — Akşam Postası Hikâyesi — “Büyük iTyatro,, müdüriyeti) sı mı? — Evet.. — Rejisör nerede bulunur? ,—Karşınızdaki odada. — Yalnız mı? — Yalnız. — Kendisini görebilir miyim? — Görebilirsiniz. — Hiç bir mani yok değil mi? — Yok.. — verinin Sana bir şey sorayım. Bunca yıldır buranın odacısısın. | Elbet bilirsin. Ben artist olmak is- tyorum. Acaba rejisörün gözüne | İ girmek için ne yapayım? Kabili- İ yetimi kendisine nasıl anlatayım? Senin anlıyacağın rejisörün huyu- | nu, nazik damarını bilmek istiyo- rum da... İ Senelerin verdiği bir emniyet- i le odacı gülümsedi: | — Kız olsaydınız kolaydı. Şim- İ di çok güç. Fakat sizi mutlaka ka- | bul edeceğini zannediyorum. — Aman çabuk söyle! Nereden anladım? — Rejisörün başucunda şöyle bir levha asılıdır: “Kendisini ar- tistliğe kabiliyetli zannedenlerin ancâk yüzde biri artistliğe kabili- yetlidir.,, — Peki ne olacak? — Hiç hesap ettim geçen haf- tadan beri artist olmak için tam 99 kişi müracaat etti. Rejisör hep- sini reddetti de. Halis Muhlis bu söz üzerine o kadar sevindi ki odacı genç bir kız olsaydı mutlaka boynuna sarıla- caktır. İçi titriyerek rejisör odasmn kapısını çaldı: —Gir! tiyari titredi; kapıyı yavaş yavaş açarak içeri girdi: — Bendeniz... Halis Mublis.. Kendimde büyük bir istidat görü- yorum. Eğer beni... Rejisör kat'iyyen yüzüne bile bakmadan parmağı ile kapıyı gös“ terdi ve: — Çık! Sesi camları titretti. Halis Muh lis meyusane döndü, kapıya doğ- ru iki adım attı, -— Dur! Heyecan içinde durdu. Aman Yarabbi; yoksa istikbal ufukları açılmağa başladı mı? — Karşrma gel.. Geldi. — Sesin kuvvetli mi? — Kuvvetli efendim. — Bağır! —A.. — Daha kuvvetli, daha, kuvvetli, daha — Dur! Islık çalabilir misin? — Çalarım. Fü... — Hayır öyle değil parmakla - rınla.. Yani parmaklarını ağzına sokup çalacaksın. — Bravo.. Kâfi.. o Ayaklarınla patırdı, gürültü yapabilir misin? — Bir katır gibi tepinebilirim. yy yy yayaya dar kolaydır ki sadece bir düğme» ye basmakla bütün bir marifeti göstermek mümkündür. Bunlar işin hileli tarafı; fakat hâlâ yaşıyan ve asıl hünere bağlı gözbağcılık paralarla, cıgaralarla, bilyalarla iskambillerle el çabuk- luğu yapmaktır... İşte buna diye- İ ceğimiz yok ama öbürleri fasa fi- ! — Çok iyi, çok iyi. Kolların az çok kuvvetli mi? — Tecrübe edeyim mi? — Hayır. İstemez. — Arsız, yüssüz ve inatçı mi- sm? — Aşağı yukarı. — O halde sen tam benim ara- dığım adamsın. Ha, sormağa unut tum. Paran var mı? Zengin misin? — Bütün servetim iki yüz lira borçtur. — Alâ, âlâ.. Nefis, mükemmel. Şimdi ben sana bir beş yüz liralık çek veririm, Borcunu ödersin.. Sa- na da üç yüz lira kalır.. Fena para | değil.. Değil mi? | — Kat'iyyen efendim.. | Rejisör çeki yazmağa koyuldu. | Halis Muhlis sevincinden kabı sığamıyordu. Demek nihayet mu - radma nail oluyordu. Artık servet, şöhret istediğin kadar. Şimdiden yaşayacağı fevkalâde hayatı ta - hayyül etmeğe başlamıştı. Yalnız Ses o kadar sert idi ki gayri ih» | anlamadığı nokta rejisörün yaptığı bu garip imtihan usulü idi. Bağır mak, ıslık çalmakla fevkalâde is - tidadını nasıl anlamıştı? Rejisör imzalı çeki uzattı: — Al.. Şimdi evvelâ kira ile bir smokin alırsın. Bu akşam tiyatro - da “Milyonerin sergüzeşti,, piyesi oynanıyor. | Halis Muhlis insanlarm bazan kuşlar gibi uçmağa müstait olabi- leceklerini bu anda hissetti, İçin « den: — Galiba milyoner rolünü bana yaptıracak? , Aman Yarabbi ne saadet? diye düşünüyordu. çalacak, bağıracak; gürültü"yapa- | caksın! İşte vazifen bundan . il | ret. Haydi çık, git! Felâkete bakın ki Halis Muhlis uçmayı, saadeti düşünürken bir an rejisörün söylediği sözlerin u - cunu kaçırmış ve kendisine söyle- diği sözlerin asıl can alacak nok - tasmı duymamıştı. — Ne bakıyorsun öyle öküz gi- bi?, Ben aptallardan hiç hoşlan - mam. | — Şey, affedersiniz.. Başka bir rol yapmıyacak mıyım? — Hayır. Dediğim gibi sahneye | en yakm locayı alacaksın ve o sah neye çıkar çıkmaz şiddetle gürül- tü yapacaksın. Tabii bunu gören balk ta sana tâbi olacak. Perde kapanacak ve o, mahvolacak. Ve benim nelere kadir olduğumu gö- retek. Haydi çık git. Halis Muhlis kendisini unutmuş bir halde dışarı çıktı. Bütün ümit- leri kırılmıştı. Demek re disini bir artist diye değil, bir gü- rültü âleti gibi kullanmak istiyor- du. E.. Ne yaparsm tali? diye dü- şündü. Maamafih rejisörü mem - nun ettiği takdirde ileride bu dost- luktan pek âlâ istifade edeceğini düşündü ve rejisörün söylediği şe- yi yapmaya karar verdi. Yalnız kime karşı gürültü yapmaşı lâzım geldiğini bilmiyordu. Nihayet onu da halletti. — Adam sen de. Perde arasın» da rejisörü bulur, sorar öğreni- rim, — Gene mi ağlıyorsun Süzan? — Ağlarım elbet.. Sen “Milyo- nerin sergüzeşti,, eserinde baş ka- dın rolünü bana vermedin de Fat- maya verdin. Nasıl ağlamam? O - na kur yaptığını ben zaten biliyor İ perde indi. 9 Birinci könun 1984 © Rejisörün oyunu dum. Bilsen bana Fatmanın 85 si rolünü yapmak ne kadar gü liyor? Bunu ileri sürerek h: benim kendisinden daha yaşlı 8 duğumu söylüyor. Hi, hi, bi, — Sus Süzan.. Bilirsin ki YÖ ğim yufkadır. Dayanamaz ben # ağlamağa başlarım. Ne ya; 1 Konturatı böyle.. Halk kendisi” karşı ıslık çalinadığı takdirde ay müddetle senin kızın ol mecbur, —Hi,hi, hi, hi... — Sussana canım? Daki Bi zümü bitirmedim. Buna kar$i hile düşündüm. Ne yaptım biliy9i musun? — Ne yaptm?.. 4 Kabul etti. Bu akşit” nd sahneye çıkar çıkmaz ıslıklar bsf lıyacak. Perde kapanacak. o artık bu rolü yapamıyacak. — Aman Yarabbi ne iyi? iyi? Oh olsun. Seni öyle... Ve kucaklaştılar, Birinci perde bitti. Halis lis sıra ile evvelâ milyoner 10! pan artiste, milyonerin arkâ' ğ na, Fatmanın sırnaşık sarho < y dalısma karşı ıslık çalmaya tey büs etti ise de bir pot kırarım di hiç biririne cesaret edemedi. Bi de kapandıktan sona rejisör air” sına gitmek istedi. Bütün 1 rma rağmen içeriye almaö" Perde tekrar açıldığından td fazla bekliyemedi. Z İkinci perde de ayni şekilde reyan etti. aHlis Muhlis ge” y yapamadı. Vi ki locada rejisör bir #mlerm sö“ larla birlikte oturuyor. Gö: kendisine dikti. Bu esnada gidip konuşmayı imkânsız yordu. Ne yapsm? Rejisör de hiddetli, . hi kendisine bakıyordu. Halis " lis birtakım işaretler yapıy0” sadını anlatmaya çalışıyor” Beş dakika geçmedi ki 19“ nım kapısı çalındı. Bir adan” disine kapalı bir zarf uzat” açtı, içinden yarısı kesilmif yüz liralıkla şu kâğıt düştü! “İstediğini gönderiyorum & tallık yapma bu perdede kak patırdıya başla. Muva! v duğun takdirde yüz liralığı””. yarısmı gel odamdan al,, Demek rejisör işaretleri" yamamıştı. Ne olursa olsu p* ve sahneye ilk çıkacak olani bombardımana hazırlandı” Felâket oldu. O ıslığa başlar başlama” pi tün tiyatro da onu takip etli yıkılır gibi oldu. Yuhalar: patırdıları kulak zarların! ; tacak dereceye geldi. Ve şiyet* Yarım dakika sonra g dürü sahneye çıkarak h#' leri söyledi: e. — Öteden beri kendisi” halkın antipatisi olduğu”, ğim ve yarım dakika e” haklı müdahalenizle 19” nüzün bittiğini anlattığı”, rolündeki Süzan m ay” ratmı derhal fesi > sonra büyük san'atkâr Ea nımr başka bir kadın #“” likte göreceksiniz. Perde alkışlar içinde alık Halis Muhlis de yüz İP. gif” notun öbür yarısını 2 eğiti jisörün odasma doğru MURAT 5*