26 Eylill 1934 Savaş Akademisinde 35 zabitimiz diploma- larını aldılar Bu yıl kara ve deniz Savaş A- kademilerini bitirerek erkânıhar- biye stajına ayrılan 38 zabitin dün diploması verilmiştir. Savaş akademisine giden yo - kuşun başında bekliyen otobüsler saat on dörtte çağrılanları mekte- be taşımıya başlamışlardır. Saat on beşe on kala bütün çağrılan - lar gelmiş bulunuyorlardı. Toplan tıda birinci ferik Cevat ve birinci ferik Fahrettin paşalarla vali Mu- hittin bey, Şemsi Galip, Fehmi, Zihni, Doktor Nazmi Aziz Paşa - lar, daha birçok yüksek rütbeli zabitler bulunmuşlardır. Mektep kumandanı ferik Ali Fuat paşa gelenlerin ellerini sıktı, birinci ferik Cevat paşa, Fevzi pa- şa hazretlerinin yerine mektebin şeref salonunda yapılan bu top - lantıya başkan olmuştur. 'Tam saat üçte İstiklâl marşı çalındı. Diploma alacak genç za - bitler de marşa iştirak ettiler. On- dan sonra Cevat paşa önce kara sonra deniz ve en sonra da İeva - zım akademileri mezunlarının dip lomalarını dağıtmıştır. Cevat paşa her diploma verdi- Bi zabiti kutlulamış ve hepsinin yurt için iyi çalışmalarını dilemiş- tir. Diplomaların dağıtılmasından sonra mektep kumandanı Ferik Ali Fuat paşa söze başlamış ve: “— Genç erkânıharplileri, sev- gi ve heyecahla kutlularım, diye- rek mektebi bilirenlere öğütlerde bulunmuştur. Bundan sonra birinci ferik Ce- vat paşa söz söylemiş, erkânıharp zabitinin ordudaki mes'uliyetinden bahsederek kara ve deniz ve levazım harp erkânı hizmet ve mezunlarına ayrı ayrı - vazifeleri- | nin değerliliğinden — bahsetmiş, hep birden Cümhuriyet marşı söy- lenmiş, ve büfeden pasta ve saire ikram edilmiştir. Deniz harp akademisi mezun- ları: Deniz binbaşısı Ruhi Halil, Rıdvan, Ziya, Münir, Asaf ve de- niz yüzbaşısı Rifat, Müfit, Münci, Asım beyler. Kara harp akademisi üçüncü sınıf muallimleri A kısmından 13 zabit mezun olmuştur. Bunlar, piyade yüzbaşısı Ra - gıp, Şükrü, Sadettin, topçu yüzba- şısı Hüseyin Avni, piyade yüzba- sısı Mehmet Zeki, Mustafa Sabri, Kâfi, Talât, Tayyare — yüzbaşısı Avni, topçu birinci mülâzimi Mu - harrem İhsan, piyade birinci mü- Tâzımı Sırrı, Salâhattin ve Hasan Hulki beylerdir. B. kısmından diploma alan 12 zabit piyade yüzbaşısı Bozkurt, — tayyare yüzbaşısı Ferruh, piyade — yüzbaşısı Muhititn, Muzaffer, Mit- “hat, topçu yüzbaşısı İsmail Hak - kı, piyade bişinci mülâzimi Meh- — et Ali, Saim, Halil, Muhabere — birinci mülâzimi Halil. piyade bi- — rinci mülâzimi Halil, Piyade bi - rinci mülâzimi Neşet, Sıtkı ve pi- yade yüzbaşısı Nafiz beylerdir. Yüksek levazım mektebi ikin - — — €İ yani şon sınıfından mezun olan sekiz zabitin isimleri şunlardır: Nakliye binbaşısı Ahmet Tev- — fik, biyade yüzbaşısı Mehmet A- |Tif, Raşit, birinci mülâzim Hüse - Ankarada bir cinayet oldu Ankara, 26 (Hususi, telefonla) — Dün akşam üzeri Bentderesin- de bir cinayet oldu. Seyyar satıcı Dursun, metresi“Pakizeyi muhte- lif yerlerinden yaraladı. Pakize - nin hayatı tehlikededir. Dursun yakalandı. Orman yangını Ankara, 26 (Hususi, telefonla) — Dün Çankırı ormanlarında bir yangın çıkmıştır. Yangın hâlâ de - vam etmektedir. Tayin Ankara, 26 (Hususi, telefonla) — Divanımuhasebat sekizinci grup inhisarlar şefliğine murakıp Şükrü, onuncu grup inhisarlar şef- liğine birinci sınıf murakıplardan Asım beyler tayin edilmişlerdir. Trenlerde ucuzluk Ankara, 26 (Hususi, telefonla) — Devlet demiryolları, zeytin, ay çiçeği, pancar, susam, pamuk ve diğer yağlı hububat — küs- pelerini asgari on ton hamule ol - mak ve bu sıklet üzerinden ücre - te tâbi tutmak şartiyle 1 - 10 - 934 tarihinden itibaren mühim tenzi - lâtla taşımıya karar vermiştir. Başvekil oğlunu mektebe yazdırdı Anakra, 26 (Hususi, telefonla) — Başvekil İsmet Paşa Hazretle- ri oğlu Ömer beyi bizzat Ankara erkek orta mektebine — götürerek yazdırmıştır. Bu ziyaretten sonra maarif vekâleti Ankarada yeni ve büyük bir orta mektep yapılması için hazırlıklara başlamıştır. muhactr geliyor Ankara, 26 (Hususi, telefonla) — Bu hafta içinde İstanbula Ro - manyadan 1200 nüfusluk bir mu - hacir kafilesi gelecektir. Bu mu - hacirler Çorluda iskân edilecek - lerdir. Balkan güreş olimpiyatları (Baş tarafı 1 incide) reşçilerinin iyi bitimler alacağını ve öteki güreşçileri yeneceklerini yazıyorlar. Balkanlardan gelecek güreşçi- lere biletleri gönderilmiştir. Gele- cek pazartesi günü Pireden gele- cek Romanya vapuru ile Yunanlı- lar, salr günü Romenler, çarşamba günü de Yugoslav ve Bulgarlar ge- leceklerdir. Birinciteşrinin 3 üncü günü de Balkan olımpıyı!lın baş- hyacaktır. Birinci Balkan olempiyatları - na Romen, Yugoslav, Yunanlılar girmiş, sonunda Türk takımı bi- rinciliği, Romenler ikinciliği, Yo- goslavlar üçüncülüğü, Yunanlılar dördüncülüğü almışlardı. Bu şam- piyonada yedi ağırlığın beşinin bi rinciliğini Türk takımı almıştı. | - kinci Balkan olempiyadında ise birinciliği gene Türk takımı, ikin- | ciliği Yugoslav takımı, üçüncülü - | ğü Yunan takımı, | dördüncülüğü Bulgar takımı almıştı. Üçüncü Bal | kan olempiyadında da Türk takı- | mımın üstün ulııııımı bekleriı. çu yüzbaşısı Kemal, | ederiz. | topçu yüzbaşısı Oımın. piyade birinci mülüâzim. 'as: ve 'Jo!âl beyler. Yeni mezunlara muvaffakıyet- Ter temenni ve kendilerini tebrik I Ankara Telefonu ı kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı HABER — Akşam Postası Her parçasi ayrı bir heyecanla okunacak macera, Abdül Fakinin sesi işitildi: — E, Süleyman Bey, diyordu.. Nihayet ömrünün bir günden da - ha fazla süreceğini zannetmem. Sen burada vahşi hayvanlara yem olacaksm.. Hergül de beş metre beş adam boyu derinliğindeki şu çukurun içinde bağlanacak.. Vahşi hayvanlar, bir taraftan seni parçalarlarken, diğer taraf- tan da bu çukura düşecek - yırtıcı- lar, içeride onu haklıyacaklar.. Buradan kurtulup kaçacağınızı ak | ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU gğ —3 . Tefrika No. 44 7//",,— İmıza bile getirmemelisiniz.. Pek yakınınızda üzeri tamamile ağaç- larla kapalı ve dışarıdan kat'iyyen göze çarpmıyan bir kulübede nö - betçi bulunacaktır. En küçük bir kaçma hareketi gösterdiğiniz tak- dirde zehirli oku kalbinizdedr. Süleyman ses çıkarmadı. Şimdi vahşiler Hergülü yere uzattıkları bir ağaç kütüğüne ellerinden — ve ayaklarından başlryarak sayısız il nıilrlırle iyice bağlıyorlardı. Bu iş olup bittikten sonra Ab - vYRRAONAKA CKN AKKERAMERU KA AR A KD ARE CA A UKUN ECREEELEKNCETERASREERS A EENEREERA NC ERACERER KSN Birini sallayınca öteki de sallanıyor (Baş tarafr 1 incide) Daha Isfahana gelmeden bir çok kimseler bana: — Orada adamı sallanan “mi- nare,, ler şaşırtır, demişlerdi. Ben de gittim gördüm. Yalnız şunu ya- zayım ki bu iş gittim gördüm diye yazmak gibi kolay olmadı. Kent- ten (şehirden) çıkıp ta oraya ge - linciyedek üstümüz başrmız toz içinde olmuştu, Yollarda en aşağı dört parmak toz vardı. Bizimle ge len adam anlatıyordu: — Şimdiyedek buraya binlerce adam geldi; bu “minare,, leri gör- dü. Hiç kimse bunlardan biri sal- landığı sırada öbürünün de neden dolayı kendi kendine nllındıiuu anlryamadı. Bizim geldiğimizi gören — başı sarıklı bir adam yüksek sesle arap ça bir takım yakarışlar aokumağa başladı. Bize yukarı çıkan merdi- venleri gösterdi. Dama çıktık biraz sonra aşağı- dan gene başları yeşil sarıklı iki çömez belirdi, Önce her ikisi birer “minare,, ye çıktlar ve sallamaya başladılar. “Minare,, ler sanki bir beşik gibi sallandı, sallandı. Aşa- ğgıdaki başı sarıklı Bahşinin oku- duğu arapça algışlar da duyulu- yordu. Birden sallanan “minare,, leri beşiğe, okunan algışları ninni ye benzettim. Çömezlerden biri “minare,, den indi. Öbürü “misare,, yi yalnızca sallamağa başladı. Öbür “mina- re,, de kendi kendine sallanmağa başlayınca şaştık. Aşağıdaki Bah- $i bize şu sözleri söyledi: — Burada “Şeyh Abdullah,, is- minde bir ulu ölü yatar, Onun bü- gülügü yüzünden bu “minare,, ler- den biri sallanınca öbürü de salla.- nır. Ben “minare,, lerin böyle biri sallanımca öbürünün sallanmasını bir “rezonans,, işi sanıyorum. Eskiden İranın her yanında baş Ka çeşit başlık giyerlermiş. Bir a- damın başlığına bakılır bakılmaz nereli olduğu, ne iş yaptığı anlaşı- lırmış. Söylediklerine bakılırsa bunların çeşidi üç yüz kadarmış. İran Şahının yaptığı büyük işler * den biri de bütün bu saçma sapan başlıkları kaldırması, onun yerine “Pehlevi,, denilen bir çeşit “şap- ka,, koymasıdır. Son çağlarda bu- nun da kaldırılacağı yerine bildi - ğimiz şapkaların giyileceği söyle- Hiyordu. Bugün İranda “Hoca,, dedikle- ri bahşiler çok azalmıştır. Söyle- diklerine bakılırsa bugün eskile- rin yüzde.onu bile kalmanuştır. İ- İ ilk güü randaki bahşiler üç tevir sarık sa- rarlar. Ak, kara, yeşil.. Ak sarıklı bahşiler bizim bildi- ğimiz bahşilerdir. Kara sarıklı bahşiler, “şit,, olup bunların ataları “Kerbelâ,, da bu- lunmuşlardır. Hâlâ “Kerbelâ,, sa- vaşının yasını tutarlar, Yeşil sarıklı bahşiler “Hazreti Ali,, dolayısile “Hazreti Muham - met,, in soyundandırlar. Şunu da yazayım ki yeşil sarık- I bahşiler öbürlerinden çoktur. Mahir Selâmi Parlâmentolar kurultayı (Baş tarafı 1 incide) Bu akşam saat 22 de Türk gru- *bu tarafından, tmrurahhaslar- - icirr Dolmabahçe'Millet'sarayında bir balo verilecektir. Önce hazırlanan proğrama gö- re, 30 Eylül Pazar günü sabahle- yin iktisadi, mali ve siyasi komis- yonlarla teşkilât komisyonunun, öğleden sonra da ictimat mesele- ler ve müstemlekât komisyonu toplanacaktı. Programda değişik- Tik yapılmıştır. İktisadi ve mali ko misyon bu sabah dokuz buçukta toplanmıştır. Bu akşam saat altıda da müstemlekât komisyonu, yarın saat altıda da siyasi komisyon toplanacaktır. Budunlar arası parlâmentolar Kurultayı bugün de Hasan Beyin Başkanlığında toplanmıştır. İlkön ce Parlâmentolar yazganı söz al- mış ve Kunı_llıym Gazi Hazretle- rine çektiği tel yazısına Gazi Haz- retlerinin gönderdikleri cevabı o- kumuş ve bu cevap pek çok alkış- Tanmıştır. Norveç murahhasları - nın da Kurultayda bulunamama - larından ötürü çektikleri tel yazı- sı da okunduktan sonra Kurultay yazganı Japonyadaki son felâket- ler yüzünden Tokyoya bir telyazı- sı çekilmesini söylemiş ve kabul edilmiştir. Bundan sonra Fransız, Romanya murahhasları söz almış- lar, emniyet meselesinden, mmnta- kavi anlaşmalardan daha çok Bal kan uzlaşmasından ve Türkiyenin barış severliğinden konuşulmuş - tür. Şark Demiryolları (Baş tarafı 1 incide) şilememiştir. Çünkü tren bir ara Yunan toprağından geçtiği ve bu parça Yunan hükümetine ait oldu ğu için eksiltmeyi şirket, Yunanlı- larla konuşmaktadır. Üç dört gü - ne değin bu iş te bitecektir. Yeni değerler birinci teşrinin en başlıyaca z dül Faki muayene etmeyi de ih- mal etmedi ve gene onun gözü ö - nünde bir başka iple çukura sâr » kıttılar.. Artık herşey tamamdı. Abdül Faki, Süleymana yaklaş- tız | — Sizi başka türlü izaz ve ik - ram edemediğim için kusurumu afffedin.. Başka sefer konuşmak kabil olmıyacağı için de Allah gü- ıııhlınnı'ıffeuin diyeyim.. Süleyman Abdülfakinin yaptık larından değil, Blanştan ayrıldığı için üzülüyordu. Onunla son bir defa konuşmak istedi ve dudakla- vı titriyerek: — Bari, dedi, Blanşla son defa konuşmama müsaade edin.. Abdül Faki omuz silkti; bunun- la isteğinin imkânsızlığını işaret etmiş oluyordu. Süleyman, Abdül Fakinin bu ret hareketi karşısında yapacak bir şey bulmadı ve teessürünü elin den geldiği kadar saklamıya calış- w . Fakât Blanş, Süleymanla - ko- - nuşmadan sürüklenip götürülmek istendiğini görünce, ayak diremiş ve bulunduğu yerden ayrılmama - ya çalışmıştı. Buna rağmen vahşi- ler onun göz yaşına ve ısrarına e- hemmiyet bile vermeden tartaklı- yarak götürdüler.. TİŞERIEE 5) nn Mi ÇALILAR ARASINDA BELİ « REN İKİ SİYAH BAŞ Gece oluyordu. Civarda vahşi hayvanların haykırışları işitilme - ğe başlamıştı. Süleyman, açlıktan çok susuzlukla kıvranıyordu. Ara- sıra, kuyunun dibinden Hergül'ün boğuk sesi geliyor, fakat ne dedi- ği, ne istediği — anlaşılamıyordu. Ağzına, bağırmasına ve konuşma- sına mâni olmak için tıkadıkları bez kelimeleri söylemesine bir en- gel teşkil ediyordu. İki günün açlığı onları halsiz Bırakmıştı. Büyük bir tesadüf veya tali e - seri olacaktı. Bu iki gün içinde vahşi hayvan yuvası olan bu mım- takada, bunlardan hiç birinin bu civara gelmeyişinin sebebini tali - den başka bir şeyde aramak doi - ru olmazdı. Süleymanın, Hergül gibi ağzını tıkamamışlardı. O ara sıra sesle- niyor, fakat cevap alamıyor, ya- hut aldığı cevap bir homurtudan ibaret oluyordu. Süleymanın ipleri gevşetmek için çabalayışı tamamile boşa gi- diyordu. Hergül'ün de kendi ken- dine kurtulmasına imkân yoktu. Biri gelmez ve yardım etmezse ö- lüme mahkümdular. Ölümleri ya hayvanlardan ya açlıktan olacak- tı. Şimdiye kadar vahşi hayvane larla çatışmamışlardı. Fakat, aç- lık. yıkılınm bırakmıyordu. B (Devamı var) —