30 tkincikânun 1938 CUMHURİYET BİR PARLAMENTO HÂDISESl: Chautemps kabinesine niçin rey vermecHm? Yazan: GASTON BERGERY janlarıdır ve nazarlarında, yaFransız meb'usan meclibin lan, siyasî tabiyenin esasıdır. d«s yeni Chautemps kabine Bunların iktidar mevkiine gelsine yalnız bir meb'usun ademeleri bir aksülâmel yaratmak nıi itimad beyan ettiği hatir • suretile sadece millî birliği delardadır. Bu tek muhalif re; ğıl, faşizm konjoktürünü tevlid sahibi meb'us Gaston Bergery ederdi. yeni kabineye kaşı ald.ğı bı muarız vazıyeti izah eden biı Leon Blum, birkaç saat sonır.akale neşretmiştir. Bunu ayra, komünist parti ile teşriki M. Gaston Bergery mesai fıkrinin radikal grupta nen iktıbas ediyoruz: «ChdutempsBonnet kabinesi yıkılır yı kat'î bir itiraz uyandırdığını, binaenaleyh kılmaz, Cumhurreısi bir Bonnet Chau projelerinder. sarfınazar ettiğini bildirdi. tcmps kabinesi teskilıne savaştı. Bu, aynı Ertesi gün, sollar delegasyonunda, radişey demek değıldi. Daha berbaddı. Zi kaller şiddetle itirazda bulunmuşlar ve ra, M. Bonnet'nin sadece ismi «bankalar kendi gtuplarının, bir gün evvel hiçbir karar vermediğini söylemişlerdir. vesayeti» nin sembolü olmuştur. M. Leon Blum hiçbir zaman bunun Bu vaziyet karşısında, S. F. I. O. lar ak«ini iddia etmemişti. Iki sağır hikâye derhal isyan ettiler. Sosyalistler, şahıslan değil, ancak sınde olduğu gibi Hâdise, M. Leon partileri tanımağı şıar edinmişlerdir. M. Blum tarafından, halk birliği millî koBonnet hakkında bu prensipi unutacak ırutesine verilen bir tahkikat talebile ka kadar ileri gittiler. Şahsı istihdaf eden pandı. Fakat, bu tahkikatın sonunu bekblr red hareketi yaptılar. Bu, 1936 ye lemeğe lüzum yoktur. Hakikat meydanmınlerine yapılan ihanet karşısmda haklı dadır. bir nefret midir? Hiç şüphesiz, evet. FaÇünkü her tarafta riya ve cesaret kat, bu nefret, en ziyade, bu ihanetin faz sulik azamî dereceyi bulmuştur. Ko la göze çarpar bir mahiyette olmasından münistler, 1936 haziranında, sosya rr.ütevelliddir. listlerle radikallerin teklif ettikleri iktidar M. Bonnet, bugün hükumet reisi de mevkiini reddetmek suretile, popüler cepğildir, fakat iki makamı vardır. Birisi ne he timsali bir hükumet teşkili imkânım zaretsiz nazır mevkii, diğeri de nazır M. selbetmislerdi. Bugün, ötekilerin istemeMarchandeau'nun makamı. Bununla be diğini bildikleri halde, bu tarzda bir hüraber, S. F. I. O. ların nefreti kaybol • kumet teskilini istemekle halkm hissiyatını ijtismar hayasızlığını gösteren gene onmuştur. / numaralı Blum kombinezonu lardır. Radikallerin grup içtimaında hiçbir yahud dörtte üç milli vahdet karar verilmediği doğru olmakla beraber, O zaman, M. Leon Blum, umumî hayrct uyandıran bir fikri ileri sürdü ve bu fikirlerine müracaat edilen bütün belli f.kri, «cür'etkârane» bir kombinezon di başlı rüesanm, Leon Blum'e onun getirye tavsif etti. Thorez'den Paul Rey diği cevabı verdikleri de o derece dog naud'ye kadar ve her ikisi de dahil ol rudur. Yalnız, popüler cephenin mezar mak üzere, halk cephesi etrafında, onun kazıcısı gibi görünmekten korkuyorlar. Ve nihayet sosyalistlerde de ayni riya boşluğunu dolduracak bir millî birlik teşve ayni cesaretsizliği görüyoruz. Zira, kili, filhakika cür'etkâranedir. Komünistler, Popüler cephe progra Leon Blum'ün bütün mehareti, kombinemının muhafaza edilmesi şartile buna ta zonun uğradığı akametin bütün yü raftardılar. Bunun büyük bir şey vadet künü, radikallere yükletmekten ibaret olmuştur. Halbuki, sosyalist meb'uslar ır.ek demek olmadığı malumdur. Fakat M. Paul Reynaud, hulâsaten dan dörtte üçü, bu hususta, radikallerle şu cevabı verdi: «Ben, bir sağ cenah mu ayni fikirdedirler. Gerçi, alenen bunun hafızı olmak istemem. Millî vahdet ya aksine söyler, yazar ve rtfy v^rirler, yapıhr ya yapılmaz. Ben M. Louis Marın'i isterim.» Leon Blum: «îmkânı yok» dedi. Filhakika, M. Bonnet hakkında, hiç değilse şımdilik mevzuu bahsolduğu gibi «fazlası fazladır». Fakat, Leon Blum'ün teklifi emsal teşkil edip kalacaktır. Leon Blum'ün dörtte üç nisbetinde millî vahdeti, yann, yüzde yüz millî vahdeti tahakkuk ettir roek bahsinde ileri sürülecektir. İktısadî hareketler Ihracatta maddelerin kıymeti 1937 senesinin haricî ticaret istatistiklerini tetkik ederken, ihrac maddelerimizin bu bir sene içinde takib etmiş olduğu seyir bilhassa nazarı dikkati celbediyor. Ihrac maddelerinin umumî yekununun esasmı teskil eden şu maddelerin yekun kadar, belki ondan da fazla birer ehemmiyetleri var. Hükumetin bazı maddeler üzerinde aldığı herhangi bir tedbirin, standardizasyonun, ambalâia itinanın, yüksek kaliteli mahsulün, dürüst hareketin, cihan piyasasmdaki umumî cereyanların, tabiatin sehavetinin, hatta herhangi bir firmanın ferdî gayretinin veya bütün bunların tamamen zıddı hareketlerin akisleri rakamlar üzerinde nekadar bariz okunuyor. Geliniz, istatistikleri beraberce gözden geçirelim: Geçen sene, yani 937 senesinde tütün ihracatımız 23,890,000 liralık olmuş. Halbuki 936 yılmda tütün ihracatımız ancak 24,265,000, daha bir evvelki senede de 19,944,000 liralıktı. 5u halde tütün ihracatımız mütemadiyen ve oldukça mühim bir süratle yükseliyor. Başka bir maddeyi ele alalım: Buğday. 937 senesinde buğday ihracatımız 7,885,000 lirayı bulmuş. 936 senesinde ,927,000, 935 senesinde 2,870,000 liralıktı. Buğday ihracatımızda geçen sene dinamik bir yükseliş göze çarpıyor. Bunda beynelmilel buğday istihsalâtı ve bizim geçen seneki rekoltemizin tesirlerini aramak doğru olabileceği gibi Türk buğdayınm yüksek evsafının dünya piyasalarınca tanınmış ve beğenilmiş olmasına da atfedebiliriz. Arpa ihracatımızda da ayni şekilde bir hareket görüyoruz. 935 te 2,831,000 liralık, 936 da 1,068,000 liralık ve nihayet 937 de 5.089,000 liralık ihracat. Buğday için gösterdiğimiz sebebleri arpalanmız için de kabul etmek hiç yanlış olmaz. Seneden seneye ihracat kıymet hanesindeki mevkii kuvvetlenen bir ihrac maddemiz daha var. Yün ve keçi kılı... 935 senesinde ancak 1.868,000 liralık ihracat yapabildiğimiz bu bir iki maddeden936 da 5,431.000, 937 de ise 6,550,000 liralık ihracat yapmış bulunuyoruz. Bunlar gelişigüzel alınmı» misallerdin Bir de ihracat kıymot hane«nde mevkileri zayıflamı» olan maddelere baka.lım: , , , Fmdık ihracatımız, 935 senesinde 10,215,000 liralık iken 936 da 13,531,000 liralığa kadar çıkmıştı. Geçen senenin ihracatında bu rakamın tekrar 10,694,000 liraya düştüğü görülü yor. Gene başlıca ihrac maddelerimizden olan kuru üzüm, 935 senesinde 10,215,000, bir sene sonra 10,199,000 liralık ihrac olunmuştu. Geçen sene birden bu ihrac maddemizin 5,943,000 liralığa kadar düştüğünü görüyoruz. Yani yüzde 50 ye yakın bir tenezzüL îhracına ehemmiyet verdiğimiz bir madde vardır; tiftik. 935 senesinde 2,573.000 liralık ihracat yaptığımız bu maddeden 936 senesinde 7,031,000 liralık ihracat yapılmasına imkân hasıl olmuştu. 937 de bunda da biraz tenezzül var: 5,725,000 lirahğa kadar düşmüş. 935 yılında 6,735,000 liralık olan kıymetinden 936 da 9,083,000 liralığa kadar yükselen ham pamuklarımızda da bir sukut var. Geçen sene; ancak 5,482,000 liralık ihracat yapabilmişiz. Işte, rakamların canlı ifadesî... PAZACDAN PAZADA PENCERESiNDEN Dayak fash Bizde yıkılacak şey Yüz paraya bir sulh Çok çocuklu ailelerde piyano Dayak faslı Mekteblerimizde ceza usullerini bi raz kuvvetlendire im, demiş bulun duk. Sen misin söyliyen! Hiç aklımızdan geçmediği hal dt, guya dayak taraftarı imişiz gibi, falaka altına yatan haşarı çocuklann cıyaklamasmı andıran bir vaveylâdır koptu. Bu cayırtı koparanlar çocuklar değıl, bizim gazeteci arkadaşlardır. Baş muharririmizin makalesi, galiba onlann tabanlarında ateşten birer iz bııakan eski kızılcık sopalarının hatıra^ını uyandırdı. Biz kötek taraftarı değiliz. Fakat gazetelerde yapılan anketlerde görüyoruz ki mekteb müdürleri ve muallimleri ara smda buna taraftar olanlar da yok değıl. Şımdi beni de bir düşünce aldı. Mekteblerimizde zaten dayak var: Çocuklar her gün birbirlerini pataklar dururlar; talebelerin muallimlerini döğmeleri de moda olmıya başladı. Demek sırası gelince küçükler de, büyükler de dayağı yi yorlar. O halde neden öğretmenin tale beye bir fiske vurması cinayet sayılıyor? îngiüz mekteble nnin pek çoğunda hâlâ muallimler talebeleri döğerler miş. Meşhur Gus tave le Bon'un «Terbiyenin Psikolojisi» adlı kitabında buna dair fasıl varmış. Okuyucularımızd a n biri bize haber ver di. Dün bir gazetede de okuduk ki în giliz mahkemelerinden biri, bilmem hangi dava vesilesile, bir babanın 31 yasındaki oğluna dayak atmasını meşru telâkki etmiş ve kötek terbiyesine bundan sonra da devam edilmesine izin vermiş. Ben gene dayağı müdafaa etmek ni yetinde değilim ama, konuştuğum mek tebcilerden bazıları, tevkif ve izinsiz gibi cezaların bile kâfi olmadığını söylüyorlar. " Çok ıSki ve mektebde iken arada bi/ izinsiz kalmak felâketine uğramış bir arlltdaşım dedi ki: Ben ilk izinsizi aldığım zaman teessürümden ağladım. Fakat son izinsizi aldığım zaman da güldüm. Güldün mü? Evet Niçin? Çünkü alıştım! Gördünüz mü? tzinsize alışılır ama dayağa idman etmek biraz zorcadır. yenilere de vurmak lâzım. Plânsızlık yüzünden şehrin en güzel yerlerine oturan bir sürü kalfa kübiği, ruhsuz binalan yıkmadan cadde ve meydan açılamaz. Fakat bunlardan evvel de kötü taklid hevesini, üzentiyi ve bir kelime ile: Zevksizliği yıkmak lâzım geliyor. Eski ve yeni bulmacalar Yüz paraya bir sulh Ortada, birbirile J döğü«en iki İspanya var. Geçen sene ölen me«hur İspanyol nmtefpkkiri Migel dö Unamuno bu harbin sonu gelmi yeceÖMni söylemiş ti. Dediği çıkıyor: îspanyanın dörtte ücünü ellerine geciren Frankocular hâlâ Madride giremedikleri gibi, cumhurivetçiler de asi milliyetper vcrleri temizliyeceğe benzemıyorlar. Ben diplomat değilim. Fakat yüz paralık bir kırmızı kalemle, bu iki taraf arasında sulh yapmak mümkün olabileceğ.ni düşündüm. Bakınız nasıl: önünüze îbpanya haritasmı seriniz. Elinize kırmızı kalemi alınız. Frankocularla cumhuriyetçilerin bulunduklan yerler arasına kırmızı bir çizgi çekiniz. îki tarafa da diyinız ki: Bundan böyle iki taraf da ayn iki memiekettir. Meselâ birine îspanya, ötekine Katalonya devleti adı verilebilir. Bundan sonra iki ayrı, fakat dost mem leket gibi yaşayınız. Mademki birbirinizle harbettiniz, siz filen ayni memleketin evlâdları sayılamazsınız; zaten filen birbırinizden ayrılmış sayılırsınız. Mesele bu ayrılığa resmî ve medenî bir şekil vermekten ibarettir. Teklifi makul bulmuyor musunuz? Bir tek itiraz varid olabilir: «Hiç ayni dıli konuşan ıki ayn devlet olur mu?» diye sorabilirsiniz. Elcevab: olur. Elmisal: Amerika ve îngiltere. Daha yakını: Almanya ve Avusturya. tşte, ey Milletler Cemiyeti sana yüz paralık bir sulh projesi. apurda Cumhuriyet gazetesini dizine koymuştu, günlük bulmaca sütunu üzerine neş'eli neş'eli göz nuru döküyordu. Arkadası da sessizce onun boş yerlere sıraladığı harfleri gözden geçirip gülümsüvordu. Bazan gene mektebli kız başını kaldırarak heyecanla soruyordu: îran dilinde «su» ne ola? Beriki sevimli bir gururla cevab veriyordu: Âb! Ya tecrübe etmekliğin türkçesi? §imdi o gurur tatlı bir düşünceye çevriliyordu ve gözler bir yandan dalgınlaşırken öbür yandan dudaklar mırıldanıyordu: Sınamak, denemek. Fakat denemek daha doğru. Çünkü öz türkçe yazan yurddaşlar tecrübe karşılığı olarak D*neç, Denev diyorlar. Ve birden başını gazeteye eğip boş 1* neleri saydıktan, araya girmiş harflenr' bir deneme yaptıktan sonra bağırıyorduî Denev, denev. Bak, üstüne ve altına uygun düştü! Onlara imreniyordum, yanlarına geçip bulmaca çözmekte kendılerine arkadaşlık etmek istiyordum. O uğraşma, o didinme gerçekten lâtif bir manzaraydı. Ayni zamanda faydalı bir eğlence teşkil ediyordu. Bulmacada dıl, tarih, coğrafya, musiki, hesab ve herşey vardı. İşte bu imrenis sırasmda hatırıma eski bulmacalar geldi. Bunların sözüm ona edebî olanlarını vaktile çözmek için nekadar kafa yorar ve hocalardan nekadar azar duyardık. Namübarekleri çözmek de bir işti. Her babayiğitin kârı değildi. Bir gün hiç unutmam, hocamız şu edebî (!) bulmacayı tahtaya yazdı, halledin bakalım, diye bizi harekete geçirdi: Üç otuzla bir otuz bir âd olur Bu muammayı bilen ustad olur!.. Ben, beş on dakika düşündükten sonra muammayı çözemedim. Fakat cezadan kurtulmak çaresini bulup hocaya şu satırlan sundum: «Muammayı halledecek kudrette olsaydık, gene muammada yazıldığı gibi, üstad olurduk. Madem ki şakirdiz. Aczimizi mazur görmelisiniz!..» Umduğum çıktı, hoca gülümsedi ve muammayı, üstad olmak haysiyetile, kend»i çözdü.'Me^eı ebced hesabile(3). rakamı (c), (30) rakamı (1), bir rak*mı «a», ikinci otuz da gene «1» oluyormuş ve muammadan Celâl adı çıkıyormuş!... Fakat başka bir gün ebced hesabı da para etmedi, bütün sınıf : Kesiversen başını üç balığın Çıkacaktır adı komşun alığın Biçimindeki bir muammayı çözemediğinden dolayı izinsize çarpıldı ve koca bir cuma gününü mektebde karalama yazmakla geçirdi. Elli altmış çocuğun halledemediği bu muammanın ne demek olduğunu, okuyucularım arasında, bilmem ki kaç kişi anlıyacak. Bunu kestirememekle beraber hocamdan öğrendiğimi işte yazıyorum: Arabcada balığın birçok adı varmış. Hut, semek, nun da onlardanmış. Biz işte balık manasını ifade eden bu üç kelimenin baş harflerini alıp birleştirirsek Arab alfabesine göre «Hasan» adı meydana çıkıyormuş!... Bir bu manasızlıklara, bir de yeni bulmacalardaki faydalı zevke bakıyorum da şu dünyaya on beş yıl evvel gelmediğime hayıflanmakta kendimi haklı buluyorum. Zavallı bizim nesil, zavallı bizim nesil?... Çok çocuklu ailelerde piyano Chautemps kombinezonu yahud kânunusuni 1934 2 numaralı Blum kombinezonu M. Leon Blum, bu sefer ikinci kombinezonunu ortaya koydu. Bir popüler cephe hükumeti ve iktidar mevkiinde, komünistler, sosyalistler, radikaller ve hiç şüphesiz, sendikalistler. 1936 müntehib lerinin istediği muhakkak ki bu idi. Fakat, bugün iş işten geçmiştir. Muhasımlar kuvvetlenmişlerdir ve bizzat pooüler cephe saflannda, komünist şef lerin, daha doğrusu Stalin'ci şeflerin neyi temsil ettikleri, fazla fazla anlaşılmış bulunuvor. Bunlar, yabancı bir devletin a Bu suretle, en nihayet bir Chautemps kombinezonuna vanldı. Fazlasile tanı lanlarla hiç tanılmıyanlardan müteşekkil bir kabine. Sosyalistlerin, iştirakten vaz geçerek isteksiz bir müzaheretle kabul edildikleri bir kabine. îstifa eden kabinenin yapamadığı bir işi, yani komünist reylerinden sıynlıp Flandin'ın reylerini kazanmak işini ele alan bir kabine. Bütün bunlar bittabi popüler cephe namına yapılıyor. Birkaç gün, azamî bir keç hafta sürecek olan bir iş. Hakikatte ise, popü'er cephenin gömülmesine doğru ve millî vahdete doğru yeni bir adım. Popüler rüesa bunu tevekkülle karşılamışlardır. Hatta Leon Blum ilk adımı atacak kadar ileri gitmiştir. Yegâne ihtirasları, bu yeni dolabı kuranların kendi' leri olmasıdır. 1926 ve 1934 tenberi elde edilen terakki işte bundan ibarettir. Bizde yıkılacak şey Gaston Bergery Parisin Bac so kağı gibi eski mahallelerini yıkmak isti • yorlarmış. Galiba işe başlamışlar da. Bizde Belediyeden evvel inkılâb ve ihtiyac, harab Türk mahallelerini yıkı yor ve yenileştiriyor. Istanbulda mutlaka bazı şeyleri yık çocuğum var mak lâzımsa kazmayı eski şeyler kadar Berlindeki Fransız sefirinin kansı, beşinci çocuğunu doğurmuş. Sefir, kendisini tebrik eden Alman nazırlarından birine demiş ki: Teşekkür ederim. Fakat artık zavallı karım piyanoya elini sürmez oldu. L'çüncü çocuğu dünyaya geldiği gündenberi piyanosu kaDalı kaldı. Karısı piyano çalan Alman nazın içini çekerek: Ah, demiş, çok çocuklu aileler ne bahtiyardırlar. Yazık ki benim henüz iki SERVER BEDİ Cenevrede varılan karar 1 inci sahifede]' edeceğ? alâkadar nazırlar buluşmadan tebliŞ ettiği karar elde edilmiştir. evvel, bu sabah Türk resmî mehafilinde Konsey Reisinin beyanatt biı anlaşmanın bilkuvve vukua gelmiş Cenevre 29 Milletler Cemiyeti olduğu söyleniyordu. Konseyinin başkanı M. Adle Konseye aSeçim nizamnamesini kaleme alan bişağıdaki beyanatı yapmıştır : taraf komisyonun tekrar davet edildiği «Genel Sekreterlikten, Romanyadaki ve bu defa Türk ve Fransız eksperlerin Yahudilerin vaziyetine dair olarak Mil yardımiîe Ankara tarafından taleb edilen letler Cemiyetine verilen dört istidanın a tadilâttan bir takımını yapacağı söylen cele müzakeresi için karar verilmesi is mîktedir. Her halde, meselenin Ankara tendi. Genel sekreter, Romanya hüku ve Paris hükumetlerine nazaran, hâd simetinin mütaleası gelmedikçe bu müraca yasî mahiyetini kaybettiğine şimdiden atlerin tetkik edilemiveceğıni düsünmüş muhakkak nazarile bakılmaktadır. ve buna binaen de bu istidaları, mütaleaHariciye Nazırları arasında lannı bildirmek üzere, Romanya hüku Cenevre 29 (Hususî) İngıliz HameHne tebliğe karar vermistir. riciye Nazırı M. Edenle Fransız HariciReis, bu istidalar Konsev aza^ına ye Nazırı M. Delbos bugün Romanya mutat usul dahilinde tebliğ edüince, în Hariciye Nazırı M Micesco'yu ziyaret g'liz ve Fransız kolleklerini bu istidaları ederek Romanyadaki Yahudiler mese tetkik edecek olar komite kendisile birlik lesi hakkında görüşmüşlerdir. Bu mesele te top'anmaya davet tasavvurunda oldu yakında konseyde müzakere edilecektir. ğunu bıldırmi5 ve komıtenin gelecek devAtansın bir tashihi reyi beklemeden bu maksad'a toplantıya CenevTe 29 Anadolu ajansının hudavet edilmesini tp^'if etmiştir. 3iı«î muhabiri bildiriyor: F.G. Capo Pino hâdisesi ehli hibreye havale edildi 4 kisinin canına malolan 200 frank V' M. TURHAN TAN pazetesi mtm°leye halledllmii eözile baktyor Cenevre'den Pariste intişar eden Le Te^ns gazetesine yazılıyor: Sancakta vapılan ilk secim münasebeti'e zubur eden ve netice itibarile ikinci derecede ehemmiyeti haiz olan müşkül lerin en dürüst ve en dostane tarzda hallı hususunda, her ıki tarafta da kuvvetli bi r arzu mevcud bulunduğu sövlenebilir. M. François de Tessan'ın da iltihak Necmeddin Sadakın konseyde okudugu nutukta Hatay rejimine aid kısım, şu suretle tashih olunur: «Doğrudan doğruya ifadesi imkânını ortadan kaldırmaktadır. Bay reis, Türkive Hatay ile ve onun tarzı idaıesi ile ve sükun ve sükunetile bu devrede Fransa derecesinde alâkadardır ve Fransa mandası bittıkten sonra Fransadan daha fazlâ alâkadardır. Esasen bu meselenin tetkiki icin Konsey tarafından teşkiline karar verilecek heyete Hatay meselesinin..» Bir müddet evvel Çanakkalede îs panyol bandıralı Magellanos vapuru ile İtalyan bandıralı Capo Pino vapuru arasmda bir musademe olmuş ve Capo Pino vapuru batmıştı. Bu vaziyet üzerine Megellanos vapuruna haciz konmuş ve hâdise mahkemeye intikal etmişti. îkinci ticaret mahkemesinde devam edilen bu davanın geçen celsesinde çarpısma hâdisesinin tetkikinin bir ehli hibreye havale edilmesine karar veril misti. Liman idaresi amele servisi şefi mütekaid deniz albavı Şükrü Pala, Denizyollarınden Sevket ve Gemi Kurtarma sirketi mütehassısı kaptan Ritz'den te=:ekkül eden ehli hibre dün ikinci ticaFransada, yakılan köylü evi (X işaretlisi bldürülen zabıta memurdur) ret mahkemesinde toplanarak hâdisenin tetkikile mesgul olmuşlardır. Fransada, Mans eyaletine merbut La sile gelen mübaşirin yüzüne kapıyı kaTetkikat bir iki gün devam edecek ve Fleche'te, bir çıftçi ailesinin vergi ver patarak eve tahassün etmiş, kapıyı aç alınan neticeler raporla mahkemeye memek maksadıle eve kapanıp, gelen mak üzere gelen çilingir, Cornuel ka bildirilecektir. mübaşir ve evi muhasara eden polis dınm iki oğlundan birisi, pencerenin alere kapıyı açmadıklarmı, nihayet evin ralığından uzattığı tüfekle, kalbinden Gece hırsızı Menekşe tevkif yakılmasma mecburiyet hasıl olduğunu, vurarak öldürmüş, bunun üzerine vak'a yangmdan kaçmağa çalışan bir kadın mahalline gelen zabıta memurlarmdar edildi Dün, Menekşe adındaki meşhur gece la bir erkeğin polis memurları tarafın birini de bu suretle öldürünce, kadımn hırsızı, Kapahçarsmm üstüne çıkmış dan öldürüldüğünü, ajans haberi olarak ve oğullarmm, evden dışarı çıkanlma yazmıştık. En son gelen Paris gazete ları için eve ateş vermeğe mecburiye ve bir tona yakın kurşun sökerek 34 losunu bir çuvala doldurmuş, omuzlı leri bu hususta etraflı malumat vermek hasıl olmuştur. Evin duvarları dibine yerleştirilen varak sokaga inİD kacmaça başlamıştır. tedirler. Devriye polis tarafından yakalanan Mesele, bir müddet evvel ölen Henri yangın bombalarmm infilâkı neticesinMenekşe evvelâ suçunu inkâr etmişse Cornuel isminde bir çiftçinin, vergi da de tutuşan bina, dört tarafı saran alevde sonradan yantıklarını oldu§u gibi iresine olan 200 frank borcundan ileri ler ortasmda yanmağa başlayınca, Coritiraf etmiştir. Hırsız tevkif edilmiştir. gelmiştir. Cornuel ailesi, bu parayı tah nuel kadınla bir oğlu dışarı fırlayıp kaç DENİZ IŞLERİ 76 numaralı vapur Şirketihayriyenin yaptırmakta oldu. ğu 76 numaralı vapur, haziran başmda sefere başhyabilecektir. Şirket, daha iki yeni vapur yaptırmayı düşünüyorsada buna şimdilik imkân görülmemekte. dir. Çünkü haricden getirtilecek makine çok pahalıdır. 75 ve 76 numaralı vapurlar, dahilde iki makine bulunduğu J için yapılabilmiştir. 4 Şirketin inşa ettirmekte olduğu j'eni' araba vapuru da mayıs başında tamamlanacaktır. Bir araba vapuruna daha ih^ tiyac vardır. Fakat gene makine mese' lesi yüzünden bu vapurun da tezgâha^ konulmasma imkân voktur. mağa başlamışlardır. Efradın sılâha randığını gören bir jandarma zabiti, f kadma ateş edilmemesi emrini vermişse^ de, bu emir, patırdı arasında isitilme * miş ve patlıvan silâhlar, ana ile oğlu t yere sermiştir. Kadınm öteki oğlu, anası ve karde sile beraber evden kaçtığı sırada, on "4 ların aksine bir istikamette kaçtıŞı için izi kaybedilmisti. Fakat, ertesi gün, hâdise mahallinden 20 kılometro ötede pejmürde ve bitab bir halde yakalan ' miş, adliyeye teslim edilmiştir. Henri * Cornuel, ilk isticvabmda, bütün isi a * nasının idare ettiŞini, jandarma zabiti * ni kendisi vurdugunu, fakat çilin^iri vuranın kardeşi olduğunu söylemiştir. .'