27 Nisan 1936 CUMHURİYET Fen âleminden bir yaprak Istanbul Radyosu ve bıız İslâhiye, Cumhuriyetten sonra asrî bir şehir oldu dolablarından resim... Soğuk yapan vasıtalardan resim alınırsa, sıcak yapan vasıtalardan niçîn alınmasın? Yazan: Profesör Salih Murad Geçen makalemde dünya radyo neşriyatındaki akla durgunluk verecek genişlemeğe rağmen bizde makine ve abone adedinin azalmasını tetkik etmiştim. îs tanbul Radyosunun günde birkaç saatlrk program müfrcdatını herkes bildiği için ben buçün burada buna temas etmiyeceğhn. Bütçesi fakir olan bu şirketten daha zengin program da beklemeğe pek hakkımız yok. Bir taraftan da Radyo şirketi haklı olarak abone bedellerini topluyor. Diğer taraftan aboneler de gene haklı olarak şikâyet ediyorlar. Tanıdıklar arasıoda şu istasyon kapansa da bu abone bedelini doğrudan doğruya hükumete versek diyenler de var. Iç sıkıntısile söylenen bu sözlere bir bakımdan hak ver mek icab ederse de bence bu istasyonu kapatmağa gitmek asrm en mühim ihtiraı ve her bakımdan bir nimeti olan bu ihtiraı atmak ve geri gitmek gibi olur ki ben buna nza gösterenlerden değilim. Gene istatistiğe dönersek bizde 3000 nüfusa bir makine düşüyor demek. Bu abonelerden toplanan para ile de bunu ileri götürmek pek mümkün değil. Bunu bu halde de bırakmak doğru değil. Bu merkezi bu şekilde bırakmak bence (fen teklifsizliği) dir. Gerçi bizde radyo işleri biricik (fen teklifsizliği) değilse de, ne de olsa buna bir çare arayıp bulmak lâzım. Telgraf, telefon, yol gibi münakale ve muhabere vasıtalan geri olan memleketimiz için radyo en büyük nimet, hatta Avrupa memleketlerinden daha lüzumlu bir ihtiyacdır. Radyonun mükemmel bir kültür, propaganda ve eğlence vasıtası olduğunu takdir etmıyen kimse yoktur sanınm. O halde bu işi ileri götürmek çaresini anyalım. Geri gitmesinin sebeblerini gözönüne getirerek, fennî bir keşif olan bu mühim ke?fe fennin emrettiği yollardan gidip, amprik usulleri bir tarafa atarak düzeltme çaresini anyalım. ışin teknik tarafını diğer bir makaleye bırakıyorum. Şimdilik şu kadarını söyliyeyim ki bugünkü şeklinde merkez, harice yapılacak propagandalardan sarfınazar dahilde sesini dinletemiyecek bir vaziyettedir. kalkacakmış. Varidatı koskoca şehrin imarma hakikaten kâfi gelmiyen Belediyenin resim almağa kalkışmasına karışmam. (Aleme gelen düğün bayram) derler. Yalnız buna bir fennî kulb tak mak lâzım. Eğer bu dolablardan buz yapıyor diye resim alınacaksa o halde motörsüz çalışan Elektroluks sistemindeki dolablardan da resim almalı. Bu sefer soğuk yapan vasıtalardan resim alınırsa neden sıcak yapan sobalardan resim alınmasın "" suali akla gelmez mi? Yahud bahçesinde kazdığı bir kuyuda kışın topladığı kan yazın sarfedenden de resim alınacak mı? Bu gibi sualler çoğaltılabilir. Eğer dolablardan alınacak resim, içindeki motörler içinse gene iş değişir. Bu halde motörii tarif etmek lâzım. Elektrik motörii diyince (elektrikî kudreti mihanikî kudrete tahvil eden bir vasıtadır) diye anlıyoruz. (Soğuk yapan) dolabdaki motör bu bakımdan bir motör değildir. O motör bu makinede bir kompressörü çalıştıran bir makine parçasıdır. Eğer bunu motör addedersek o halde dikiş makineleri, vantilâtörler, elektrik saatleri, süpürgeleri, şirketin elektrik kontorlan, kadınlann saç kurutan cihazlan gibi cihazlarda da motörler var. Bu halde bunlardan da motör resmi almalı. Bir gün değirmen veya fabrika çarklanndan re sim almağa karar verirsek herkesin cebmdeki saatlerden de resim alınacak? Saatler de çarklarla çalışır. Ben burada (soğuk hava) dolablanndan istifade ederek ticaret yapanlan korumağı düşünmüyorum. Bundan Belediye de kendine göre bir kâr çıkarabilir. Ben evlerdeki dolablardan bahsediyorum. Bu dolablann sıhhat bakımından nekadar faydalı olduğu gün gibi aşikâr. Bu dolablarda kullanılan elektrik ücreti de az değil. (Kilovat başına iki kuruş hüku mete aid olmak üzere) en aşağı 6 kuruş.. Orta cesametteki bir dolabın günlük elektrik masrafı 15 kuruşu bulur. Bu ise buz parasını çok geçer. Belediye varidatını artıracak olan resmi hepimiz seve seve verirsek te fennî vasıtalara gayrifennî tarzda konacak resim Yukanda fen teklifsizliğinden bahset insanı düşündürüyor. Bu noktayı sayın tim. Aklıma diğer bir fen meselesi daha Valimiz Muhiddin Üstündağm gözden geldi. Günlük meselelerden biri de (so kaçırmıyacağına da eminim. ğuk yapan) dolablardır. Söylendiğine Profesör SALİH MURAD göre Belediye bunlardan bir resim almağa Cenub hududumuzda güzel bir kasaba Düşünceler Düşünme ve yapma Yazan : Mehmed Karahasan Pragmatizm asrın felsefesidir. Düşünme ve yapma birbirinden aynlamaz. Düşünmek bir iş yapmak için düşünmektir. Bilmek muktedir olmaktır. Bugünkü hayat modern insanı faaliyetin esin etmiştir. Ve yahud insan bu esareri istemiştir. Işe yaramıyan bir düşüncenin, faaliyet sahasında yeri olmıyan bir fikrin kıymeti yoktur. Tefekkürün taptığı en mukaddes kıymet hayattır. Düşünce hayata yeni bir yol, yeni bir faaliyet sahası, yeni bir tazmin imkânı gösterdiği takdirde bir değere maliktir. Her faaliyetimizde bir menfaat, Her tefekkürümüzde bir tatbik imkânı arıyoruz. Bilerek veya bilmiyerek takib ettiğimiz yol budur. En az menfaat güden ilim bile pragmatist değil midir?. Auguste Comte «ilim, binnetice önceden aörme, binnetice iş» demışti (1). Oyle ki işimizîe alâkası olmıyan şeyler, meselâ yıldızların ve küçük uzviyetlerin bünye leri ve mahiyetleri, lüzumsuz ve beyhude şeyler olarak ilmin haricinde kalmalıdır. Bergson «ilim amelimizin yardımcısıdır, bir amel aletidir» (2) dediği gibi, H. Poincare de, «ilim muvaffak olan bir amel kaideleri mecmuudur» (3) diyor. Edouard Le Roya göre, ilim tabiate hüküm için zekânın icad ettiği bir hiledir. Hulâsa: însanın tabiat üzerine hakimiyetini temin eden ilim ve onun neticesi ma kine, düşünme ile yapmanın, bilgi ile işin mükemmel bir anlaşması eseri değil midir?.. Işte basit bir pragmatist böyle söyliyebilir. Fakat, biraz düşünelim: Dünyaya ilk defa gözünü açan ço cuk, herhalde, metafizik meseleleri halletmeği düşünmez. O serapa faaliyettir. Tahaffuz insiyakının itmesile, düşünme den, kendilığinden anasının memesini arar. Çocuktaki egoceutrısme bugünkü ruhiyatın inkâr götürmez bir mu'tasıdır: Ken dine mahsus bir âlemi, bir hakikati ve kıymetleri vardır. Bütün düşüncesinin mer kezini menfaatlerinin temin ediîmesi teşkil eder. Iptidaî insanla hayvan arasındaki fark nekadardır? Birinin pençesi ve kuvveti, diğerinin oku ve hilesi ayni pratik, hayatî ayelere tevcih edilmiş değiller midir? Bütün zamanını tabiate intıbak için sarfeden bu hayvan insanda karnını doyur mak ihtiyacı herhalde artistik temaşa ve felsefî tefekkürden daha üstündür. Tabiıtle mücadele eden iptidaî daimî faaliyet ıalindedir. Ve aletleri faaliyetini kolayaştırmak için zekâsımn yaptığı icadlardır. Hatta taptığı Allahlar, yenemediği tabi atte ona yardım eden hamiler değil midir?.. Hulâsa: Çocuk ve iptidaî pragmatisttirler. Bunu filozoflar da inkâr etmiyor ar: «Zekâ tabiî halinde, pratik bir fayda temin eden bir gayeyi istihdaf eder. O evvelâ imal etmeği gaye edinir.» (4) Ayni filozof, «Madde ve Hafıza» adlı eserinde, idrakimizin bir bilgi şekli değil, bir amel şekli olduğunu pek iyi ispat etmiştir. Diğer birisi: «Hissi âmmenin imal ettiği bayağı bilgi, zekânın menfaat gözeten bir çahşmasından çıkmışhr: Gayesi amelî hayatımıza yardımdır. diyor (5). Meyerdon, bizde faaliyet ihtiyacınm tekeffür ihtiyacına takaddüm ettiğini göstermiş hr ( 6 ) . Goethe «başlangıcda iş vardı: Au commeu cement etait l'action» denıişli. Tabiat üzerine düşünme, anlama arzusu, Meyerdonun pek haklı olarak de diği gibi, felsefî sevki tabiî insanda sonradan uyanmakta ve inkişaf etmektedir. Tabiati kendimizden evvel öğrend!|;miz itiraz götürmez bir hakikattir: Zira h yat kaygusu bunu icab ettiriyordu. Sokrat «felsefe yapmak ölmeği öğrenmek tir» dediği zaman, menfaat gütmiyen bir düşünceyi temsil ediyordu: Düşünmek için düşünmek. Bu ise ancak düşünceıer âleminde mümkündü: Çünkü bu âlemde hayatm pragmatizmi düşünceyi esir et mişti. Kezalik Descartes, (hasselerimiz bedenimizi himaye için yapılmışlardır» dediğinde ruhla bedeni ayırmak, ve düşüncenin hürriyetini kazanmak istiyordu. Böylece görüyoruz ki pragmatistîer bizi pek tabiî ve hatta iptidaî olan bir felsefeye davet ediyorlar. Spor hikâyeleri Türk tarihlerinde inanılması güç olan zor oyunlarına sık sık tesadüf olunur. İmkânlan tabiat düsturlannın ve tabiat çerçevesinin dışına çıkmadan ölçmek hepimizin elinden geldiği için o tarihî kayideri okurken bir ölçüsüzlükle karşılaşıyormuşuz gibi garib bir hayret duyarız, ihtiar«z gülümseriz. Fakat okuduklanmızı azanlardan çoğunun doğru sözlü olarak anılmış, rivayetlerine değer verilmiş kimieler olduğunu hatırlayınca hayretimiz siinir, dikkatimiz uyanır ve bu uyanıkhk mevzudaki cazibe dolayısile ekseriya se Islahiye (Hususî) Islahiye, Türkiyenin cenub hududlan üzerindeki son istasyonudur. Bura ile Suriye hududu araında on dakikahk bir mesafe vardır. Islahiye, cumhuriyetten önce ufak bir köy istasyonundan ibaretken bugün en asrî bir Avrupa kasabası derecesine gelmiştir. Tren yolculannın daima gözlerini kamaştırır. Burada eski bir binaya raslanmaz. Betonarme yapılann hepsi kübik ve Avrupakâridir. Bunlann ağaclar arasından görünüşü pek ho§ bir manzara arzeder. Buradaki askerî mahfilin eşine birçok vilâyetlerimizde raslanmaz. Islahiyenin topraklan pek mümbittir. Dağlar yabani zeytinle doludur. Bu ağaclar aşılanıp ıslah edilse kasaba devamh ve ebedî bir servet membaına kavuşmuş olur. Fıstık ta iyledir. Dağlar fısbk yetiştirmeğe pek müsaiddir. Geçen sene Filistinin Salt kazasının Romanlı köyünden buraya gelmiş olan 73 Türk ailesi müstahsil vaziyete sokul muştur. Bu göçmenlere hükumet ve halk tarafından lâzım gelen yardımlar yapılmış, toprak, sapan, öküz, inek ve saire verilmiş, küçük evler kurulmuştur. Islahiyenin havası, etrafın bataklık olması itibarile sıtmalıdır. Bunlardan bir kısmı doldurulmuştur. Birçok hastahklar bu yüzden geldiği için hükumetimizin bataklıkları kurutması yerinde bir hareket lur. Islahiye iktısadiyatını müteessir eden mazarratlardan en mühimmi kaçakçılık tır. Kasabanın hudud üzerinde olması ve diğer coğrafî vaziyetler, kaçakçılar için büyük kolaylık olmaktadır. Buradan geçen kaçak eşya Anteb, Maraş ve Malatya mıntakalarına sevkedılır. Maamafih kaçakçılığın önüne geçmek için hükumetimizce alınan sıkı ve yerinde tedbirlerle bu illet tamamile değilse bile <ısmen tedavi edilmistir. Bakımsız bir kaza Birecik, Belediyeden büyük himmetler bekliyor Birecik (Hususî) Birecik, oldukça büyük ve manzara itibarile çok güzel bir kasabadır. Fırat nehri kazanın or*asmdan geçer. Etrafta güzel mesireler ve bahçelikler vardır. Ancak, kasaba çok bakımsızdır. îmara son derece müsaid oan kasabada birçok yenilikler vücude getirmek mümkün iken daracık yol ve sokaklann hemen her köşesinde pisliğe raslanır. Bu hal kasabanın otel ve lokantalannda da göze çarpar. Hiçbirisinde temizliğe dikkat edilmediği görülür. Belediye bütçesi elli bin liradan fazladır. Burada yalnız bir mezbaha yapıl mıştır. Elektrik, hâl, pazar yeri, park ve hatta temiz su yoktur. Halbuki, yüksek bir tepe üzerinde kurulu olan Birecik çok iyi sulara maliktir. Ancak, bunlar bir depo içine toplanıp fennî şekilde tevzi edilmediğinden iyi su ihtiyacı temin ©luna mıyor. Kasaba, birkaç mühim yolun birleş tiği noktada kurulmuş olduğundan çok işlektir. Urfaya nakliyat Fırattan g:çe rek yapılmaktadır. Fakat kayıklar pek iptidaidir; insan ve hayvan bir arada götürülür. Halbuki ayn ayn ve temiz nakil vasıtalan yapılsa hem yolcular rahıt eder, hem de kasaba iptidaî vaziyeUen kurtulur. Bireciğin iktısadî vaziyetine fenadır, denemez. Ancak, kaçakçılık bu mmtakanm ticarî vaziyetini çok sarsmıştır. Ka çakçılık yüzünden çalışabilecek kudrette olanlardan çoğu bu yola sapmışlardır. Birçok toprak sahibleri tarlalarında ça lıştıracak adam bulamamaktadır. Birecik iktısadiyatmı sarsan kaçakçı lığın önüne geçmek için yegâne çare; üzerinde kaçakçılık yapılan eşya fiatlerini ucuzlatmaktır. Bu takdirde hiç kimse ufak bir kazanc için hayatını tehlikeye atmıyacaktır. Kasabanın iktısadî bünyesi üzerinde menfi rol oynıyan gümüş mecidiye ve eczasının piyasadan kaldınlmış olması halkı çok sevindirmiştir. Bu para kararsızlığı yüzünden hemen her sınıf halk mutazarrır olur, memurların maaşlarını baz aylar yanya kadar düşürürdü. Belediye son zamanlarda iyi bir ça lışmıya başlamıştır. Fırattan ve sair tabi kuvvet ve varlıklardan istifade ediîmesi düşünüldüğü gibi kasabanın temizliğine de ehemmiyet verilmeğe başlanmıştır. İstanbul Yugoslav kulübü dün açıldı Pragmatizm, ilmin menfaatnaendiş çahşmalanndan pratik menfaatler terr.inine çalıştığı takdirde, en mükemmel bir hayat felsefesi olabilir. Fakat ilme menfaatendiş bir veçhe verdiğinde onu hi si âmme seviyesine indirmek, ve faaliyetimizi dar bir sahaya hasretmek felâketine de verir. götürür. Düşünme yapmanın sahasım aşŞimdi önümde, duyduğunu değil görmadıkça, ileri hamle, terakki imkânsiz düğünü yazan ve yazdıklannı çağdaşlandır. Bugünkü tekniği Yunan ilmi doğur na da okuttuğu için doğruluktan aynlmamuştur. Elektrik ve mıknatıs üzerine dü ına ihtimal verilemiyen eski bir tarihçinin şünen Yunan âlimleri tatbikî bir nstice ;itabı duruyor. Orada şu biçimde iki elde etmeği akıllanndan bile geçirme >porhikâyesi yazıh: mişlerdi. Auguste Comteun tetkikine lü1 Boylu boslu bir adam hüner göszum görmediği mikroskoplann, Pastörün ermek iddıasile sahaya çıkb, haşan bir keşfinden sonra aldığı ehemmiyeti gözö tın kuyruğuna perçimini sararak yere nüne getirelim. Bugünkü makınenin e ıturdu, atın süvarisi o dakikada kamçısaslannı Arşimed ve Galilenin Mihani ını şaklattı, mahmızını oynattı, hayvan ğinde bulmuyor muyuz?.. Filozof ve oşmak ve ileri atılmak için olanca kuvmütefekkirlerin fikri kendi asırlarında etini sarfa girişti, fakat bir adım yürütatbik edilmemişlerdir. Hulâsa olarak di emedi, kuyruğuna bağlı pehlivanı da bir yebiliriz ki: Dar bir amel sistemine isti arıs olsun yerinden oynatamadı. Görennad eden bayağı bilgi, geniş bir tatbik er bu zor işe parmak ısırdılar, hezar afe•n dedıler. i sahası temin eden ilme yerini bırakt ğm2 Bir fılbaz, terbiye ettiği fıli halka da, beşeriyet, yeni bir medeniyet devresieşhir edip dolaşırken garib kılıklı bir ane girmiştir. İlmin riyazî nazariyeleri, tecrübede şaşmaz tahakkuk imkânlan bul dam peyda oldu, fılin hünerinden daha duktan sonradır ki: Bugünkü teknik do üstün marifetleri olduğunu söyliyerek o abani hayvana yanaştı, filbazı bindirdikğabilmiştir. Düşünme ile yapma, nazarî en sonra kendi iğıldi, fılin iki ayağından ile amelî nekadar birbirinden aynlırUr utarak yavaş yavaş bir zira miktan hasa, o kadar bırbirini itmam ediyorlar, vc aya kaldırdı. Elhak görülmemiş bir hüaralanndaki anlaşma o kadar artıyor. ıerdi, herkes pesend eyledi ve mezbura Ilim ancak aklileşerek, tabiati fethetmck afir altın ihsan olundu. davasmı tahakkuk ettirmek imkânını be*** şeriyete verebileceğini anlamıştır. En iyi Mubalâğalı görünen sözlerden tenki is ancak en iyi bilgiden elde edilebilir. ıat yapılır. Tarihçinin gözile gördüğünü Yapmanın güdeceği bir düşünme baskası öyliyerek yazdığı şu zor oyunlarının matarafından idare edilen bir kör gibıdir iyetinden tabiat ölçüsü kullanarak biz de Bilgisi ayaklarının mu'tasıdır. Bilgiyi tair tenkih yapsak bile eski sportmenlerin kibeden iş ise, gözün ulaştığı uzak nanılmaz işler başarabildiklerini kabul etufuklara doğru giden atlı gibidir. mekten gene geri kalamayız. Bugün biz*** deki gülle kaldırma rökoru, zannımda Bu sütunlarda çıkacak yazılanmıza, ldanmıyorsam, yüz elli kilodan aşağıdır. <<Düşünceler» başlığını koyduğumuzun Ustündeki adamla beraber havaya kaldısebebini anlatmak için bu uzun girişe lü ılan filin ağırlığmı, kıyasıya küçültsek ve zum olup olmadığmı ancak okuyucu!ar zaltsak gene elde kalan miktar, şu rökotakdir edeceklerdir. Biz böyle düşünce run iki mislinden aşağıya düşmez. lerimiz olduğu iddıasından pek uzağız. Temenni edelim ki spor seviyemiz bu Gayemiz düşünenlerin düşündüklerini dü hikâyeleri, bize masal zannettirmiyecek şünmek, ve onlan bu sütunlarda arzet kadar irtifa alsın ve gözümüz ne tarih mektir. Şahsî düşüncelerimiz belki on iahıfelerme bağlı, ne de yabancı milletlardan edindiğimiz düşüncelerin neticele erin rökorlanna çevrili kalsm. ri olacaktır. Bu gene onların düşünceleri M. TURHAN TAN demektir. Burada kimseye akıl öğretmek, bir iş için yol göstermek bizim gayemiz den pek uzaktır. Biz düşündüklerimızi yazacağız. Bundan amelî bir netice çı kabilirse, ne mutlu. Fakat onu teklif etmek bizim işimiz olmıyacaktır. Yeni malî teskilât Yugoslav kulübünün açılma merasiminden bir görünüf lstanbuldaki Yugoslavlar tarafından kurulan Yugoslovenski Dam kulübünün açılma merasimi dün saat 17 de yapılmıştır. Merasimde Yugoslavya konsolosu di ğer sefaret ve konsolosluklar erkânı ve Yugoslav kolonisile gazeteciler hazır bulunmuştur. Yugoslav kulübünün açılması, Türk Yugoslav dostluğu hakkında samimî tezahürat yapılmasına bir vesile olmuştur. Belki burada bizi iddiakârhkla itham edenler bulunacaktır. Fakat onlara Paskalı hatırlatınm: «insan düşünmek için doğmuştur. Liyakat ve meziyeti budur Sefalet ve haşmeti de bundandır.» Ve gene Dekart «Düşünmekten kesilsaydim var olmaktan ta kesilirdim» dediği za man ayni şeyi söylemiyor mu?.. Ve gene yalnız düşünmenin bir işe yaramadığını söyliyenler bulunacaktır. Fakat Dekart «düşünmek az birşey değildir» demiyor mu?.. «Ben düşünen birşeyim, yani şüphe eden, anlıyan, tefehhüm eden, tasdık eden, istiyen, istemiyen, tahayyül de eden ve hisseden birşey. Eğer bütün bu şeyler mahiyetime aidseler az birşey değildir.» Biraz mütevazı olahm ve De kartla itiraf edelim: «İktidanmız dahilinde olan yegâne şeyler düşüncelerimiz Proje Vekâletçe tetkik edilmektedir Maliye Vekâletinin tebliği üzerine Isanbul Maliye teşkilâtındaki murakıblai" a Maliye Tahakkuk ve Tahsil müdür eri toplanarak bina ve müsakkafat veı • gilerinin hususî idareye geçmesi dolayı sile hasıl olan vaziyete göre yeni bir kado hazırlıyarak Vekâlete göndermişler di. Bu kadroya göre, îstanbulda Def " terdarlık kurulacak, bu makamın bir muavini, bir muhasebecisi, bir tahakkuk ve bir tahsil müdürü olacaktır. Heyetin raporuna nazaran mevcud 40 Maliye Tahakkuk ve Tahsil şub*îsi 21 e indirilecektir. Şubelerin azaltılmas:na rağmen hiçbir memur açıkta kalmı yacağı gibi 300 küsur memurun hususî muhasebeye devrinden sonra kalacak memur adedi ihriyaca kâfi gelmiyecektir. Heyetin hazırladığı yeni teşkilâtm e saslan şunlardır: İstanbul kazasında 17 Maliye şubesi 10 a inmiştir. Kalan şubeler Eminönü, Hocapaşa, Alemdar, Küçükpazar, Mercan, Çarşıiçi, Fatih, Samatya, Fener ve Eyüb şubeleridir. Beyoğlu kazasmdaki 14 şube 8 e in " dirilmiştir. Kalan şubeler, Galata, Kulekapı, Kasımpaşa, Galatasaray, Tarla • > başı, Taksim, Beşiktaş, Büyükdere şu beleridir. Üsküdar kazasmdaki 9 Maliye şubesi de 3 e indirilmiştir. Kalan şubeler, Kadıköy, Üsküdar ve Beykozdur. Bu teşkilâtta bilhassa hududlar, mülki teşkilâta göre uydurulmuştur. İstanbul kazasında kadastro teşkilâtı yapıldığı cihetle teskilât ona göre tanzim edilmiş, fakat, diğer bazılarının kadastrolan ya pılmadığı için bunda kaza teşkilâtı gözönünde bulundurulmuştur. * Maliye Vekâleti bu projeyi tetkik ctmektedir. Malî teskilât hakkmdaki kanun Meclisten çıkar çıkmaz tatbikı hakkında emir verilecektir. İstanbulda yerteşkilâtm hazirandan itibaren tatbik * dilmesi muhtemeldir. MEHMED KARAHASAN (1) Muspet felseîe dersleri: Science d'oü prevoyance d'ou action. (2) Felsefi hads (3) ilmin kıymeti. (4) Bergson; Yaratıcı tekâmul. zekânın tabıi fonksiyonu. (5) Le Roy, Hadsi düşünce. I. 1932. (6) Ayniyat ve seniyet. I. Miralay Pire Mehmedin cenazesi Dağcılık kulübünde çocuk balosu Bursa Maarif müdürü Inegölde Inegöl (Hususî) Maarif müdürü Fakir Erden bu hafta buraya gelerek merkezdeki ortamekteble birçok köy mekteblerini tefitş etmiştir. Yukarıki resim Fakiri Gazipaşa mektebini teftişi sırasında muallimlerle bir arada göstermektedir. Vefatını teessürle haber verdiğimiz miralay Pire Mehmedin cenazesi dün merasimle kaldırılmış, bir askerî mufreze selâm râsimesıni ıfa etmiştir. Allah rahmet eylesin. Çocuk bayramı münasebetıle dun Dağcılık kulübünde verılen çocuk balosu çok güzel oîmuş, küçükler muhtelif numaralar ve oyunlarla eğlenmişlerdir. Resmimiz yavrulardan bir grupu bahç ede dans ederken gösteriyor.