13 Kasım 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

13 Kasım 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 îkincîteşrin 1935 CUMHURİYET Izmir tütün piyasasında gene dolablar dönüyor Kumpanyalar bu sene çok nefis olan mahsullere az fiat vermek istiyorlar. Kumpanya memurları ikiyüzlü bir politika tutturdular Izmir (Özel) Tütün piyasası her ^arafta açıldı. Satışlar devamdadır ve Ege mıntakasının her tarafında, alıcı tnüesseselerin eksperleri dolaşmaktadır. Bu yıl, mahsulün nefaseti ve rökoltenin normal oluşuna göre, fiatlerin biraz daha yüksek tutulması lâzımdı. Fakat, a lıcılar, buna yanaşmadılar ve bundan başka. içlerijıden birinin yüksek fiatle rrıübayaat yapmasından müteessir olarak gıübayaa memurlarını geriye bile çek tiler. Geçenlerde, Izmir llbaylığmın nıüidahalesile düzeltilen bu mesele hakkın da şunlan duydum: Isim lâzım değil, bir firma, birkaç kaîa ve tütün mıntakasında mahsulün çok jyi, temiz ve nefis olduğunu görerek, o güne kadar verilen fiatlerden yüksek fiatlerle mubayaata başlanuştır. Ameri kan kumpanyaları, müstahsil lehine o lan bu hareket karşısında asabileşmişler ve ayni fiatle mubayaaya iştirak edecekleri yerde, piyasadan çekilmek suretile tehdid yoluna sapmışlardır. Neticede, bu fıareketlerinin manasızlığını anlamış o lacaklar ki, llbaylığa basvurarak, veri len fiatlerin gayritabiî olduğunu ve bir tnüessesenin bu hareketinin kendilerini zarara sokabileceğini, halbuki kendileri m'n de müstahsilin haklannı korumak esası dahilinde çalıştıklarını bildirmişler Biz bize Bir tavsiye mektubu istiyorum Evet, dün burada piston aleyhinde ıtıp tutan ben, bugün bir tavsiye mek ubu dılenmek üzere kalemi elime almış ulunuyorum. Bu da nasıl şey? Demeyiniz. Rica ederim okuyunuz. Tavsiye mektubunu kendime istemi orum. Dostlarımdan birine de değil, Bu ıukaddes kâğıd parçasını kimsesiz, miimini bir çocuk için dileniyorum. Benliğini kavramış bir cemiyetin içinle kimsesiz, minimini çocuklar bulun ması nekadar acı! Büyük küçük hepimiz bu milletin maı değil miyiz? Bizi tutan bir ana, baba li bulunmazsa ölecek miyiz? Ferdleri cemiyetimize birleştiren bağ erede ? On iki yaşında, anası babası ölmüş, kimsesiz bir çocuk var. Ismi Emrullah. Zavallı sokaklarda yatıp kalkıyor, dileniyor. Bakılmazsa ölecek, yahud serseri olacak. Fakat Emrullah serseri olmak değil, okumak, adam olmak istiyor. Kaç gündür bütün matbaa halkı uğ raştık. Başvurmadığımız yer kalmadı. Bize «olmaz, yerimiz yok!» dediler. Nihayet dün Başmuharririmiz Bele diye Reisile görüştü. Çocuğu, Kimsesizler Yurduna kabul ettirnıesini rica etli. Oraya ancak ahlâkı bozulmuş, esrar kulanan tereddi etmiş çocuklar alınırmış. Olmadı. Son çareye basvurarak işte kalemi elıme aldım, burada alenen bir tavsiye mektubu dileniyorum. Sütninelerinin üvey oğullan için vi ite kartlarına iki satır yazmaktan çe kinmiyen iyi kalbli, yufka yürekli «sözü geçenler» imizden yalvarıyorum. Bizim Emrullaha da acısınlar. Çocuk bir mektebe yerleştirilsin, okusun. Fakat geç kalmasınlar. Yoksa sokaklarda sürünen Emrullah esrara ahşırsa Belediye Reisi onu Çocuklan Esirgeme Derneğine kabul ettirecek. «Sözü geçenler» imizden yalvarıyo um; ne olur bir kart ta küçük Emrullaha veriversinler. Sanki o kendilerine sütninelerinin üvey oğullarından daha mı yasancı? Hiçbir çocuk, bize kendi çocuğumuzdan daha uzak olmamalıdır. Bunu anlamıyan cemiyete, ben ce miyet diyemem. Gemi bekliyen göçmenler Köstencede daha 5000 kişi var. Evvelki giin gelen 1,800 göçmenin sevkine başlanıyor IBUGUN DEBU.J Güneş nkara yolundayım.. Istanbuldan, mevsim dolayıs's karanlıkta kalkan ekspres, sevgilisine can atan bir âşık hızile, geceyi yararak koşuyor.. Trenin içerisi cehennem. Istimi fazla vermişler, bunaltıcı bir sıcak var. Niha yet, buna bir, iki saat tahammül edebi liyorum. İçeriye kanadlı haşerat hücum etmesin diye elektriği söndürdükten sonra penceremi açıyorum. Taze ve serin hav tya verıyorum kendımı. İzmiti geçmişiz. İki taraf, şimdi zul met içinde. Bazan, ta uzaklarda, yamaclara konmuş bir köyün tek tük, zayıf ışıklan göriinüyor. Fırtınalı bir enginde gi derken, gökte iki bulut arasında birdenbire ışıldıyan ve insana hayat duygusu, kurtuluş ümidi veren yıldızlar gibi.. Ben bu karanlığa baktıkça, içimde güneş hasreti uyanıyor. Biliyorum: Yarın doğacak! Fakat bu yarın bana nekadar uzak geliyor. Ben istiyorum ki hemen şimdi doğsun, parlasın, aydınlansm ve ısıtsm! Meğer, güneş ne kıymetli şeymiş ki insan hasretini duyuyor! Tevekkeli değil: Asyanın göbeğinden gelip, Ege kı yılarında yer tutan atam, dilinin kaynağına varıncaya kadar her şeyini güneşia nurundan almış. Nekadar da iyi etmiş! Atlas denizine kadar yayılan Türk akını, Türk medeniyeti, Tük dili, bu hi'i güneşten başka nereden alabilirdi? Türk, kafasında güneş, elinde hilâl, kâinata hükmetti. Bol güneşli bir iklimde yetişen bere ketli bir mahsul gibi, kendi zengin dilinden, bütün milletlere yardımda bulun du; onların her birine binlerce kelime hayır yanlışım var tekmil birer lehçe bağışladı. Tütünlerimiz denk halinde bu çiftçilerle birlikte tütün ziraati yap maktadırlar. Fakat ortada görünen mal sahibi çiftçidir ve memurlar, perde arkasında çalışırlar. Müvazaah zeriyat, ekseriya büyük mikyasta olur ve bilâhare mubayaa başlayınca, gene kendileri guya başka çiftçiye aidmiş kendi tütünlerini yüksek fiatlerle satın almakta ve bu arada da (kumpanyanın filân mıntakada şu kadar külliyetli bir tütünü yüksek fiatle aldığı ve piyasayı açlığı) şeklinde propagandalar yapılmaktadır. Yani hem müstahsile, hem de kumpan yaya karşı iki yüzlü bir politika takib edilmektedir. Evvelki sene Ankarada toplanmış olan tütüncüler kongresi, hükumetin ve Ekonomi Bakanı Celâl Bayann çok yerinde müdahalesile, tütün sahşmdi müstahsil aleyhine görülen birçok kötülük leri hakikaten ortadan kaldırmıştır. Me selâ bir iskonto ve iskartalar dalaveren' vardı ki, mübayaa memurlarının elinde korkunc bir silâh olarak kullanıhrdı. Memur, dilediği tütünden dilediği derecedc iskarta çıkanr ve insafına göre iskonto yapardı. Mahsulünün yaridan fazlasur bu suretle kaybeden tütün rençber'ın'n sayısı yoktu. Bundan başka tediye, depc, nakil işlerinde de çeşidli zorluklar ve aksaklıklar hüküm sürüyordu. Kongre, bütün bunlan halletmiştir. Ayni zamanda ahcılar arasında gizli anlasmalar yapılarak fiatlerin düsürülmesi gibi hareketle re karşı da cephe almıştır. Bu sene, pi vasada, henüz böyle bir akis yoktuı Inhisarlar İdaresinin nâzım bir rol oy naması da faydalarmı gösterm»ktedi Yalnız, kumpanyaların. yüksek fiatler karşısında şikâyetleri haksız olduğu gib:, kendi memurlarının, hem müessese aleyhine, hem de müstahsili siper ederek gizli ziraat yapmalarına bir nihayet vermeleri lâzımdır. Göçmenler vapurdan çıkıyor, sağda bir göçmen ailesi Evvelki gün Nazım vapurile Köstenceden şehrimize gelen 1800 göçmen dün vapurdan çıkmıştır. Göçmenler beraberlerinde 650 büyük baş hayvanla 700 koyun ve 650 de araba getirmişlerdir. Göçmenlerden biri yazıcımıza şu izahatı vermiştir: « Köstence limanmda halen üç vapurluk, yani 5000 den fazla göçmen vardır. Bunlann bir kısmı açıkta bekliyor. Fakat biz gelmeden bir iki gün evvel bunlar hanlara ve camilere yerleştirilmiştır. Bizim vapura binmek istiyen birçok göçmenler de evleri Köstencede olduğu için vapura alınmamış ve başka posta ya bırakılmıştır. Biz 20 gün kadar li manda vapur bekledik. Bugün Köstenceye inişimizin 28 inci günüdür. EÜmizde, avcumuzda beş on kuruş vardı. Bunlarla hayvan, araba, pulluk ve tırmık alarak öyle geldik. Hepimiz çiftçiyiz. Bilhassa buğday ve arpa ekeriz. Bizde yumurta yetiştirmek, kümes hayvanatı beslemek merakı da fazladır. Hatta göçmenlerden birçoğu beraberinde tavuklar da getir miştir.» Göçmenler dün iskân sevk memuru Halidin nezareti altında gemiden indirilmişler ve Sirkeci garı civarında bir iki gün için yerleştirilmişlerdir. Bunlardan istiyenler Türkiyenin muhtelif yerlerine gitmek hususunda serbest bırakılacaklar dır. En kalabahk grup ta Çerkeskövüne yerleştirilecektir. Bunlardan ilk grup dün gece geç vakit yola çıkarılmıştır. air. llbay, mesele ile derhal ilgilenerek aIıcılan bir toplantıya çağırmış ve fiatler üzerinde aralarını bulmuştur. Fakat şu nu söylemek ve kabul etmek gerektir ki, rnüstahsilin kazancı, bilhassa iyi cins tütünlerdedir ve her müessese, kendi ihti yac ve telâkkisine göre, bu gibi tütünlerf Idaha yüksek bir fiat biçmekte serbest ve haklıdır. Tütün işlerînde bazı ecnebi müesse selerin, Türk memurlan hakkında da ötedenberi şikâyetleri devamdadır: I Bu memurlar, sistematik bir surette az fiat vermek için çalışmaktadırlar. Bundan maksadlan, kumpanyalar nez «dindeki mevkilerini korumaktır. Nitekim bu gibi memurlardan bircoğu, çahsma s<V temleri nisbetinde mevkilerini sağlamakta ve kazanmaktadırlar. I 2 Gene bu memurlar, alıcı mü>sseselere mensub olmalarma rağmen muhtelif yerlerde, gizliden gizliye bazı tü tüncülerle anlaşmakta, sermaye koyarak Inegölde muvaff ak olan millî bir müessese Amerikalı kadın havdudun akıbeti N. Uzuriîföprüde pamukçuluk Uzunköprü (Özel) Geçen yıl dene mesi yapılmak üzere Denizliden getirilen pamuk tohumu kazamız Ziraat fen memurunun münasib gördüğü yerlere ekilmistir. Mahsul iyi sürülmüs ve gübrelenmiş tarlalarda bir metrodan fazla boy aldı. Tohumların geç ekilmesine nazaran çok iyi randıman alınmıştır. Beher nebatın üzerinde 90100 a dedden fazla koza sayılmıştır. İstihsal edilen pamuk yerliye nazaran daha mukavim, daha parlak ve daha vergili olduğu için bu yeni pamuk nev'inden köylü çok memnundur, Rize Şehir Meclisinin kararları Rize (Özel) Şehir meclisi ikinciteşrin toplantılarına başlamış ve meclis Belediye reis vekili mektubcu Beh çet Ertanın bir söylevile açılmıştır. Bu toplantıda 934 yılı kesin hesablar ve bütçe tatbikatı itibarile yapılan ve 935 malî yıh bidayetinden birinciteşrinin sonuna kadar görülen işlere aid bir izah name okunmuş ve izahname ittifakla ka bul edilmiştir. Bundan sonra maliye ve türlü isler adile iki encümen seçilmiş ve gündelikteki evrak okunarak aid olduk lan encümenlere verilmiştir. Birleşik Arabistan emeK ve Suriye Kont dö Martel, İbnissiiud tehlikesi için tedbir alıyormuş Şamdan verilen malumata göre Suriye Fransız Fevkalâde Komiseri Kont dö Martelin geçenlerde Filistin ve Şarkî Erdünü ziyareti ve Maveraişeria Emırı Abdullahı Suriye ve Lübnanı zıvarete daveti Arab gazetelerinde bir hayli mühim neşriyata vesile olmuştur. Bilhassa Mısır gazetelerinin verd'kle ri malumata göre son zamanlarda Hicaz Emiri Ibnissüudun nüfuzunun artması ve Emirin müttehid bir Arabistan teşkili fikrinde bulunması Fransızların gözünden kaçmamıştır. Hele Emir îbnissüudun Suriye aşiretlerinden en mühimmile karabe temin etmesi bu endişeyi çoğaltmış vı Kont dö Martelin yukarıda z'kredilei seyahatine sebebivet vermiştir. Suriye Fevkalâde Komiseri Fi'îstin ve Erdünde bu na karsı ahnacak tedbirleri konusmustur. İngiltereden çıkarılan Alman gazetecisi Londra 12 (A.A.) Alman büyük elçisi, Dış İşleri Bakanlığına giderek, «Angriff> gazetesinin Londra aytarmın hangi sebeblerden dolayı İngiltereden çıkarıldığını sormuştur. Büyük elçiye lâzım gelen izahat ve rilmiştir. Alman hükumeti, bu hâdiseyi protesto etmemiştir. Görülmemiş bir hortum Londra 12 (A.A.) Paristen Lnn draya giden oir uçağın yolculan, 60( metro yükseklikte olan bir su hortum görmüslerdir. Yolcuların söylediklerim göre, 10 dakika kadar gözden kaybolmı yan bu hortum, görülmemiş ve harikulâd bir tabiî hâdise teskil etmekte idi. Amerikanın meş hur kadın havdudu Şimdi, Japon denizinden Atlas OkyaVivyan Şas, Kan nusunun döğdüğü Avrupa kıyılanna kasas City hastaneledar, yaşıyan insanlann kullandıklan dil, rinden birinin ö adı ne olursa olsun, benim dilim, kaynanünde bir otomoğını güneş gibi nurlu, sıcak, feyizli bir bil içinde vücudü kurşunlarla delik kaynaktan alan Türk dilidir. deşik edilmiş bir Ben güneşi nasıl aramıyayım.. Nasıl halde bulunmuş 1 No. h halk diiş sevmiyeyim.. Nasıl hasretini çekmiye ;ur. manımn metreri yim?. Bu güzel kadm Vivyan Şcu O güneş ki, rengini Atatürkün saçla henüz otuz yaşın nnda, nurunu Atatürkün bakışlarında da bile yoktu. Fakat şimdive kadar otuzdan fazla kanlı maceraya karışnuş, görüyorum.. O güneş ki, önce benim dilime, sonra ehlikeli bir hayduddu. Sandalya fabrikasile ifliyenleri Suç ortağı ve âşıkı Alvin Karp, bu da benim vasıtamla bütün öteki dillere ve mamalâtı bir arada gün hâlâ bir numaralı halk düşmanı kök ve kaynak olduğunu gene Yüce Aînegöl (Özel) Memleketimizde her unvanım tasımaktadır. Zabıta, bu haytatürkün çağında öğrendim! sene birkaç fabrika yeniden kuru dudun sevdiği kadının intikammı al Ercümend Ekrem TALU lup yakın ve uzak birçok illerin ev ih makta gecikmiyeceğini tahmin etmek :iyacını temin etmektedir. Yakın senetedir. lere kadar memleketimize iskemle AvVivyan Şas, 18 yaşma kadar, ailesi Taahhüdlerini yerine getiremirupadan gelirken beş on senedenberi nin yanında akıllı uslu bir gene kız oyen firmalar yalnız İnegöl değil komşu iller bile is larak yaşamıştı. Ailesi fakir, fakat kenkemle için harice para vermemektedir disi güzeldi. Orada yoksul yaşamaga Bundan bir müddet evvel iki fındık Sarı renkte üç çeşid üzere yapılan gönlü razı olmadığı için, günün birinde ihracatçı firmasınm fena vaziyette ol iskemlelerin fabrika adedine bu sene Holivuda gitmeğe karar verdi. duklannın söylendiğini yazmıştık. Bu 4 daha ilâve edilerek 12 ye çıkmıştır Bu gene kızm felâketine sebeb olan hususta yaptığımız tetkikata göre bu firBu 12 fabrikadan hergün Adana, Kon şey, fotojenik olmadığı için sinema armalar iki değil beş kadardır. Bunlardan ya, Sıvas ve İstanbul semtlerine iskem tistliğine elverişli bulunmamasıdır. Sileler gönderildiği görülüvor. Asıl göğ nema hayatma giremiyen Vivyan Şas, bir tanesi hakikaten büyük bir firmadır. sümüzü kabartacak mesele hezaran ta birçok kimselere metreslik ettikten son Gene bir buğday ve bir pamuk ihracatbir olunan iskemlelerin de Cerrah kö • ra Alvin Karpla tanışmış ve onunla bir çısı da taahhüdlerini yerine getireme vünde kurulan fabrikada bir seneden likte havdudluk maceralarma atılmıs mişlerdir. beri yapılmağa başlanmasıdır. Öğrendiğimize göre bu fındık firmatır. 1932 de hapse atılan ve oradan duAvrupadan getirilen bir bilgiç bu işi; varı delmek •uretile kaçacak kadar lan muhtelif yabancı memleketlere muhyetiştirdiği 3 Türk gencine bırakmıstır cür'atkârhk gösteren bu korkunç ka telif zamanlarda 4849 kuruştan alivre Koltuk, ve sandalveler plâka tablalı dının eenazesine. on bin dolarlıktan faz satışlar yapmıslardır. Halbuki simdi isleme tablalı olmak üzere vapıimakta la kıymette çiçek gönderilmiştir. yerinde teslim 51 kuruştur. Bu şekilde dır. Her işi ve herşeyi kâmilen yerli otaahhüdlerini ifa edemiyen firmalar çok lan bu iskemleler su ile işliven fabriBursada sürek avları sıkısık bir vaziyete düşmüslerdir. kada çok ucuza malolmaktadır. Bursa (Özel) Ayın yirmisinden itiŞu vaziyete göre bir defa daha an baren burada sürek avlarm başlıva laşılmıştır ki ihracat firmalarının behe ^KVRVMLARDA caktır. Bu avlara îlbayımız Şefik Sov erle jandarma komutanımız Hürrem de mehal tensik edilmesi lâzımdır. Bundjn Eyüb Verem Dispanseri bitti iştirak edeceklerdir. Köylü avcı kafile bir müddet evvel 200,000 liradan az serVeremle Savaş kurumunun Eyübd leriyedi muhtelif mıntakada av yapa mayeli ihracat firmalanna iş yaptınlmayaptırdığı dispanser bitmiştir. 15 gü cakfardır. Sürek avları birincikânunun masını teklif edenler olmu^tu. Bu isteğe on ikisine kadar devam edecektir. hak vermek icab etmektedir. sonra açılma töreni yapılacakhr. Biraz kahve içmez misiniz?.. Hayır... Hayır istemem. Artık tahammülünüz kalmadı Seza Hanım... Bir parça kahve içiniz, bu size cesaret verecektir. Ben ölmek istiyorum. Ben yaşa mak için cesaret istemiyorum Bu lâzım. Lâzım değil... Bir yudum içiniz... Ricît ederim Seza Hanımcığım. Rica ederim kardeşim. Kendisile türkce konusulduğunu, kendisine kardeşim diye hitab edildiğini o an farkeden Seza başını kaldırıyor ve karşısındakine bakıyor* Hüsnü B e y ! ! ! Evet benim... Seza bütün bu yabancılar içinde kendisini tanıyan yegâne insana bakıyor, sonra yeni bir hıçkırık buhranı içinde ona ellerini uzatarak: Hüsnü Bey... Hüsnü Bey başıma gelenleri görüyor musunuz?.. Diyor ve daha sonra şuursuzmuş gibi durmadan tekrarlıyor: Öyle müthiş birşey ki... öyle müthiş birşey ki. HIÇ Edebi Roman : 46 Başhemşire canı sıkılmış gibi göğus geçiriyor. Sonra zili çalıyor. Gelen hiz metçiye Sezaya verilmek üzere müsekkım bazı ilâçlar ısmarlıyor. *** Gelen ilâç bardağını kendi elile onun dudaklanna yaklaştırıyor. İçiniz... Biraz ferahlarsınız. Beni onun yanına götürünüz. Sizi onun yanına götürmek kclay. Evvelâ bütün bu teferrüatı konusalım. Geceden lâzım gelen yerlere malumat verelim. İsterseniz sefarethanenize, kon soloshanenize bir yere telefon edeîitn... Sizin Berlinde hiçbir tanıdığınız yoK mu? Var... Hususî hastabakıcısı adeta sevincle bu sözü söyledi: \ Evet Hüsnü Bey... Ona telefon cdelim... j"ı Hüsnü Bey diye anUmadan lek rarlıyor. Hüsnü Bey... Sahıh... Ona Ve iki hamede onu, kapıcının kulü miyen Seza, iki insanın yardımile oto ııcak bir kahve getirsinler. Peki efendim. jesine doğru taşıyorlar. Ona ilâc veren mobilden indiriliyor. Kime aid olduğu Ayaklarındaki iskarpinleri çıkanlastabakıcı onun hususî adamını çağırı nu, bilmeği merak etmediği bir erkek koluna dayanarak... bilmediği bir istikame nız. Hıva pek soğuktu. Herhalde pek r. üşümüş olmalı... Isıtacak bir terlik yok Kendisini ne yapacağız? Burada te gidiyor. Yazan: Suad Derviş muhafaza edemeyiz. Yuvarlak bir cam dolab gibi birşeyin mu?.. Hastabakıcı el çantasını açıyor. Bu Diyor. Öteki can sıkıntısile başını sal içinde dönüyorlar. Burası bir otel kapıtelefon ediniz. antada henüz anne ile çocuğun eşyası sı... Fakat Seza ne otele girdiğini, ne * * * ıyarak: birbirine karısmış duruyor. Kuvvetli ilâç kokan taş merdivenler Uykusuzluktan ölüyorum, diyor, holdeki insanların mütecessis nazarları Bu çantadan bir terlik cıkarıyor: altında bulunduğunu, ne de asansöre den aşağı iniyorlar. ah bu şark kadınlan ne kadar da taham Madam veriniz ayaklarınızı. Bir kapının önünde duruyorlar. Baş mülsüz oluyorlar. Fakat şimdi telefone yaklaştığını anlıyor. *** hemşire : ettim. Hüsnü Bey gelecek. Akşamdan Oh gördünüz mü?.. Hakikaten ne Şimdi şık bir otel odasının içinde olan Madam artık onu görüp ne yapa beri neden onu düşünmedim. Fena canım donmuş bu kücücük ayaklar... Ne donSeza, kürk paltosu hâlâ sırtında ve yacaksınız Gırmesenız dıyor. sıkılıyor. na kaymış şapkasını düzeltmeği düşün mus.... Fakat Seza şiddetle kapıyı açıyor, uSeza: Seza aklını başma topladığı zaman meden bir şezlongun üstünde çökmüş, fak bir aralığa giriyor, oradan ikincı Ita«Soğuk diye düşünüyor, ne soğuk, ne kendisinı bir otomobilin içinde buluyor. oturuyor. pıyı açıyor. soğuk bir oda idi o.» Olduğu yerde hafîf, hafif sallanarak İçeride kuvvetsiz bir ampul ile aydın Beünden geçmiş bir el onun vücudünü Hayır, artık hayalinde Mehmedinin lanmıs odada bir yataklığın üstünde yü kendisine doğru çekiyor ve başı bir o sessiz sessiz ağlıyor. hiçbir canlı resmini bulamıyor, gözleri züne çarşaf çekilmiş küçük bir cenaze muzda... Dağınık saçları yüzüne kapan Seza Hanım... Biraz durunuz da nin önünde, garib bir ısıkla aydınlanan mış. Bu saçların arasından otomobil pen üstünüzden şu paltoyu çıkarsınlar. var... bir odada üzerine bevaz bir örtü çekil Ne yukarıda söylenilen sözler, ne ce cerelerinin etrafından sızan kalabahk so Müsaade ediniz efendim. Palto mis kücücük bir cesed var... naze merasimi lâkırdıları, ne onun öldü kaklar seziyor. Sonra herşeyi unutuyor. Ayıldığmdanberi beyhude yere onun nuzu alayım. ğü yatağın başında geçirdiği saatler Se Yeniden gözlerini yumuyor. hatırasından bir tek canlı levha bulmağa Kulakları dibinde bir kadın sesi: zaya bu kadar acı ve bu kadar hakıkî bir ueraşıyor.... Bevaz örtü ile üstü örtül Bir sıcak kahve size kuvvet vere Şu saçlarınızı biraz toplıyalım, disurette ölümü ifde etmedi. mü^ olan kücük cesedin hayali, Meh cektir. Ölmüs, ölmüş... Ölmüş. yor. medin Sezanın hatırasındaki canlı re Diye bağırarak arkası üstü yere yu Ve elindeki şapkavı onun başına geçi Şövester zile basınız. K.endısın simlerini hep birden yok etti. varlanıyor. riyor. «Neredeyiz» diye sormağı düşün (Arhan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: