KOçuk j Hlkâye j İskarpinler = ^ = ^ = Suad Dcrviş Ne süslü bir dükkân burası... Satıcılar kendi patronundan daha temiz giyinmışler... Ve burası ne hoş kokuyor. Bu koku ileride duran ve ayağına kendi beğendiği iskarpini giyen kahverengi mantolu şık hanımm lavanta kokusu... Bu kokuyu içine sindirmek ister gibi derin bir nefes ali yor... O girdiğindenberi bütün nazarlar ona çevrilmiş... Mahmudpaşada iş • portadan iskarpin ve kumaş alırken ve Balıkpazanndan da erzak alırken çekişe çekişe pazarlık etmesini bilen Esma bu yukandan bakan gözlerin ezici nazarlan altında kapının önünde duruyor... Bir adım atıp ne istediğini soramıyor... Evet o ilerliyemiyor.. Fakat ona biri yaklaşıyor: Ne istiyorsun. Ona siz bile demiyorlar... Şu camda bir iskarpin gördüm, fiatini öğrenmek istiyorum. Satıa ona bakıyor, onun ayaklan na bakıyor, yırtık paltosuna, üstün den dikilmiş çorablaına bakıyor ve müstehzi bir s?sle: S'zin için mi, diyor. Evet Gülüyor mo. Esmaya boyle geli • yor. Onu gülüyor zannediyor... Kahverengili hanım da gülüvor paliba... Hepsinin yüzünde acayib bir mana var tşinize gelmez, çok pahalı. Yüzüne bir tokat yemiş gibi olu yor, yanaklan kızanyor, kalbi yerinden fırlryacakmış. gibi aüyor> Kaç para... Pahalı ne demek. Sana kaç para diye sordum. Pahalı hanım, pahalı işine gelmez, dedim sana. Ve hepsi gülüyorlar... «Ay »en mi bunu alabileceksin. Bu kıhkla ha... Ah bayümışım» der gibi hepsi du daklarının kenarında gizlemeğe uğ raştıklan garib bir tebessümle gülüyorlar. Parmaklan cebindeH on lirayı delecek, parçalıyacakmış gibi sıkıyorBabasını karşısında görüyor... Babasını hasta döşeğinden kalkıp hapse giden babasını... Bir gece hapis bu... Bir gece hapis ne çıkar... Fakat 6demeyince ne olacak.., Enişteri tbrahimin yüzü, sonra resm! memurlann gölğeleri gözünün önünde eanlanı • yor Kaç para.. Kaç para Sen ona söyle bana On lira hanım. On lira mı? Peki. Göreyim ayağuna uyuyor mu bir kere. Ayağına uysa da, uymasa da ayağıma uymadı diyecek. lstemiye, istemiye vitrinden is karpini alan bir satıa onun önünde iğiliyor. Yırtık ve kaba çorablı ayakyor. larına iskarpini geçirmeğe uğraşı Uymadı ayağınıza. Ve sonra «sanki uysa alabilir mi sin?» diyen hep o müstehzi eda ile yerinden kalkıyor» Daha büyüğü yok mu? Var daha büyüğü. Çıkarayım mı... tşinize geliyor mu?., Çıkar bir kere varsa. Satıa daha büyüğünü anyor. önünde yığın yığın, kutular açüıyor... Hayır bu parayı ona veremez... Kalkacak şimdL Gidecek. Kulaklan u ğulduyor Herkes işile meşguL. Halbuki o herkesi kendisine bakıyor zannediyor. Evet, şu kahverengi mantolu şık kadın, şu süslü çıraklar, kenardaki öbür müşteriler hep hep kendisine bakıyorlar zannediyor. İşte uydu ayağınıza. Bir gün hapisane... Babası «hü • kumetle bu yaşa kadar işim olmadt hapse gidersem anmdan ölürüm» dedi. İnsan anndan ölür mü hiç... PeH tbrahimden aldığım para ile iskarpini aldun, nasü der... Istiyor musunuz iskarpini. Sarınız. Muhakkak aklrnı oynattı. Bu olacak iş değil ki... Paket sarüıyor Esma bağırmak istiyor... Son dakikada parayı vermeden kaçmak istiyor. Babası hasta... Hasta babasını alan memurları düşünüyor. Fakat her ne pahasına olursa ol sun öldürmek, boğmak istediği bu insanların karşısında âciz görünmek istemiyor... Hayır onlann karşısmda küçülmek istemiyor... Hapse giderse gitsin babası... Arından ölürse olsun babası... Ve şimdi masada.. Parmaklan, çahşmalrtan şişmiş ve azıcık çarpılmış parmaklan cebindeki paralan çıkanyor ve vezneye veriyor... Teşekkür ederiz efendim. Paketi almıyor musunuz? Paketi unutmuş... Unuttuğu paketi eUerindert ahyor Ve ayaklan bir Ford kumpanyası kaçakçılık davası Sarhoşluğun sonu Dünkü muhakemede şahitler dinleniîdi Ford Motor Kompani fstanbul fabrikasmda cereyan eden gümrük resmi kaçakçılığından ötürü vazifelcrini iyi yapmadıklan iddiasile Gümrük Scki zinci Ihtısas mahkemesine verilen yedi gümrük muayene başmemur ve memurunun muhakemelerine dün de devam edildi. Dünkü muhakeme sabah saat onda başladı ve akşam tam saat ondokuz'ia bittL Bu uzun muhakemede geçen celsede dinlenemiyen memurlann hepsi dinlendi. Suçlulardan bilhassa başmua* yene memuru Ziya ifadesmde ?u şayanı dikkat sözleri söyledi: « Forddaki muayene ve mal ç«.« karma usullerinin sakathğını ve iyi olmadığını birkaç kere Calata îtha'ât Gümrüğü Müdürlüğüne bildirdik, fakat nazan dikkate alınmadı.» Gene başmuaycne memurlanndan Mazhar da dedi ki: « Forddaki jekil benim kanaatîmce doğru değildir. Fakat burada bir »erbest mmtaka yapılmasma müsaade edilirken gümrük müfettişleri ve erkânı t^biî uzun boylu tetk'kat yapmış'ard:r. Onlar belki bu şekli doğru olarak görmÜ5İerdir.» Diğer taraftan muayene memurîartndan Arif te Ford fabrikasma otuz defa gittiği halde gümrüğün ne bir ambar, ne de bir ba*ka memuruna tesadüf ebnediğini soyledi. Mahkeme neticede bu muhakeme • nin asıl Ford kaçakçıhğı davasile tevhid edilmesîne ve bazı cihetlerin Gümrük Başmüdürlüğünden sorulmas'na karar verdL Venizelosun Yaptıkları | Yazan: Sabık InteOtcens Servit Şefi Sir Bazil Tonuoa 49 Oh, ne güzel iskarpinler, diye düşünüyor. Sonra gümuşi yünlüden paltosunun ecjuıe elini sokarak oradaki paralan mütemadıyen çalışmaktan şişmiş ve hafifee de çarpümış olan parmaklarile okşuyor. Bu paralar eniştesi şoför Ibrahimden babası için ödiinc aldığı on lira!... Yann icraya gidip yatınlacak pa ra... Sekiz aydanberi işsiz olan babası borc yapmış ve şimdi de ödiyemiyor... Guya manav Ali eski bir arkadaş... Herif cparalar da paralar» diye tutturmuş... S5z dinlemiyor ki... Küçük Esma şoför İbrahim eniştesini kandınncaya kadar akla karavı geçti. Bugün onda da bir hal vardı. Içmiş rniydi yoksa: Biz başımıza bir kan değil, Allahın belâsını alrnışız. Diyordu ablası için... Esma eğer babasının hapisaneye gitmek korkusu olmasaydı: <A1 paranı, çal başı • na» diyecek ve o kapıdan çıkacaktı ama çıkamadı... Manav Ali onu hapse attıracak... Vitrine en güzel iskarpinlerini dizmiş olan ayakkabıcı dükkânının ö nünde duruyor... Ve boynunu yana bükerek tıpkı bir âşık yüzü seyreder gibi ökçesi on üç santim boyunda ve ancak el gibi ince ve küçük bir ayağa sığabilecek şu ince iskarpine bakıyor... Esma on yedi yaşındadır. O tam on dört yaşındanberi bir makine başında çalışıyor. Bir çorab makinesi ba • şında. Hergün mütemadıyen ayakta durarak ve mihanikf dört beş hareket yaparak büyüdü. Ve canlı bir makineye benziyor artık... Bu seneye kadar o hayatı çarklannı gıcırdata rak, kayışına ıslık çaldırarak işliyen tezgâhların başında mahdud birkaç hareket zannedecek kadar bunalmışU. Fakat hayatında birinci defa ola rak, bu bahar ona birşeyler oldu... tnsiyakında yorgun ve sızmış kal • mış olan genc kız bu bahar kımü • danmağa başladı. O genc kızı rutubetli imalâthanenin yüksek ve küçük pencerelerinden iplik, yün ve yağ kokan bu çorab tezgâhlanna kadar bile tuzülen bahar üık nefesüe uyandırdu Ve o şlmdi hiç aklrna gelmiyen şeylerle uğraşıyor... Dükkân camekânlarile meşguL Atölyeden çıkar • ken kırık bir ayna parçasında yüzüne bakryor. Yeşil beresini bin ihtimamla saçlannm ustüne yerleştiriyor. Ve içte şimdi de bu yeni duygu ile fu bir çift yalan derisi kunduramn karşaında büyülenmiş gibi duruyor. Ve herşeyden güzel olan bu iskarpini en büyük bir zevkle fideta kalbi hızh hızlı çarparak seyrediyor. Ne güzel... Ne güzel şeyler Allahım... Ve bakışlan ağır, ağır kendi ayagındaki koskoca ayakkabılarına doğru kayıyor Ne çirkin şeyler bunîar... Yüzleri ihtiyar bir kadın yüzü gibi buruşmuş, renkleri bir hastalıkh gibi kaçmış ve Skçeleri bir hilkat ucube «I gibi yamrı yumru iskarpinleri hakikaten nekadar çirkin... Çirkin ama ucuz, diye düşünüyor. Ucuz bunlar... Fakat ötekiler şu camekânın arkasında birer prenses gibi mağrur ve mütcazzım oturan şu iskarpinler kaçadır acaba?.. Ne olur sorayım bir kere, diye düşünüyor. Sormak satın almak değil ya!.. Kapıya doğru giderken duraklıyor. Almadan sormak ayıb olmaz nu?... Yoluna devam etmek istediği halde ayaklan yerinden lomıldamıyor... Ensesinden doğru gelen bir sıcaklık başının arkasuu ve kulaklannı yakıyor... Şimdi herşey o kadar ucuz ki... Belki... Belki de bu ucuzdur... Ucuz... Ucuz da ne demek... Üç buçuk liradan da ucuz olmaz ya!. Üç buçuk lira.. Onun bir haftahğı ve işte aile bununla geçiniyor, işte kendisi bunun için tezgâhın başında tam on, on iki saat bir dilün ekmekle duru yor. Esasen alamıyacak, neden sor *un? Haydi işime gideyim, diyor. Fakat işine gitmiyor, yoluna gitmiyor... tpnotize olmuş bir insan gibi dükkânm kapısına doğru gidiyor. Kimbilir, belki babasının kolunu âtıl bırakan bu fena sancı geçer... Kimbilir belki babası iş bulur... Babası iş bulursa, ve kazanmağa başlarsa bir haftalığını verip te ona bunu alamaz mı?.. Elbet te ahr.M Allah büyüktür... Kapmm tokmağmı tutan elleri ilk feuluşmaya giden bir âgık eli gibi Utrek. Davudpaşada hiç yoktan bir cinayet oldu Kral Konstantin, harbîn sonunda, Yunanıstanm Evveîki gece Davudpaşada bir cî • arazi kaybetmemesi hususunda ısrar ediyordu nayet olmuş, hiç yüzünden bir deli • kanlı vurulmuş, bir polisin ayağı kmlmıştrr. Davudpaşada deniz kenann • da yalı boyunda bahçeli bir hakve vardır. Bu kahveyi Süleyman ve Şerif isminde iki kişi ortak olarak iş letmektedirler. ' ^ J ^ îki ortak evvelki akşam "îşîenhî bi • tirmiş, kahvenin kulübesine çekilerek is üzerinde konuşmaça başlamışlardır. Bu sırada uzaktan bir ses duyulmuş, bir adam bağrra bağıra kahvenin ö • nüne kadar gelmiştir. Bu ses Szerine Süleyman dışan çıkmış ve nara atanm arkadaşı Kemal olduğunu ve körküf"'k sarhoş bulunduğunu görmüştür, Süleyman: «Kemal bağirma oŞlum, devriyeler s.inrîi gelir seni yakalar lar» demistir. Kemal bu söze «dopru ağabey, bir sigara ver de içeyim» dem k sigarayı yakarak uzaklaşmışhr. Bundan sonra iki ortak gene ko • nuşmağa başlamışlardır. Fakat beş dakîka sonra bahçede bir patırdı d«ıyulmuş, Süleyman dışan çıkmış ve dolasanm Kemal olduğunu görmiiştür. Kemal, kahveci Süleymana yaklaşmış ve :«Sen demtn bana niye kanştm. Ben nasıl istersem öyle bağın nm» diverek belindeki büyük bı • çağı çekerek Süleymanın kalçasma sokmuştur. Zavallı adam «ah dayı vuruldum» diye bağırarak yere yıkıl mı?tır. tçeriden sesi duyan Şerif dı • şan çıkmış ve kaçmakta o'an Kema lin arkasından koşmuştur. Kemal doğru evine kaçmış ve kapryı destekle mistir. Şerif karakola giderek vak'ayı anlatmısor. Polisler Kemalin evini sarmışlar, bu sırada Samatya merkezin • den polis Receb de bir duvann üs • tüne cıkırm ve Kemalin kaçrrr<"3 mâni olmak isterken düşerek ayağı kınlmışnr. Polisler Kemali yakalamı» lar ve zavallı Süleymanı kanlar içinde Cerrahpaşa hastanesine kaldırmı;Ataşenaval hemen Parise telgrafIar yağdırdı: «Bu, bir ihtiyat tedbiri değildir; Selânikteki îtilâf üssülhare kesine hücum ederek oradaki Mütte füun kuvvetlerini imha etmek için AImanya ile beraber hazırlanan bir plânın ilk merhalesidir» diyordu. Bu esnada Fransa Harbiye Nazın Roques (Rok) Selânikteki orduyu teftişe gelmişri. Harbiye Nazın bu teftişten sonra görüştüğü Amiral Dartige du Fournetye aynen şu sözleri söylemişti: « Amiral sizi temin ederim ki bugünkü harb şeraiti alnnda, Yunan ordusu üç günden fazla harb cdemez. Bu üç gün geçtikten sonra, Yunan askerlerine tüfekleri sopadan daha az faydalı olur.» dilerine tahsis edilen vapura binerek Kavalaya gitmeğe karar verdiler. Vapur kalkarken, îtilâfçılara meydan okur gibi, kendi bayraklanm çektirdi • ler. Amiral gemisinin istimbotile su reti mahsusada gelen bir Fransız deniz zabiti, bu bayraklan indirtti. Vapur. scrt almanca küfürler arasmda hare • ke f ^ie'pk bilâhâdise Kaval?va vardı. Bir Frannz meb'usa Kralla anlaşıyor Bu esnada, Fransıa meb'usan mec lisi ordu encıimeni azasından M. Bânazet, Selâniğe gitmek üzere Atinaya gelmişti. Vazifesi orada Saray ordu sunun h*l ve vaziyerini gözlerile gör mekti. Otuz yaşını henüz geçmiş o » lan bu Fransız meb'usunun gcncliğine rağmen parlak bir mazisi vardı. Askerî mütehassıs sıfatile defaatla harbiye bütçesinin mazbata muharriri olmuş tu ve bu seyahab', ecnebi memleket l«inde ald'ğı ilk vazife değildi. Enerjik, namuslu, zeki bir adamdı. Onun için Briand tarafından kansık Yunan işlerini halle memur edilmesi şaşılacak birşey değildi. Atinaya sreldiği saraya haber verilir verilmez Kral, meb'usu davet etti. M. B~naret bu davete icabet etmeden evvel telgrafla Briandm muvafakatini istedi. İlk mülâkat 21 birinîte^rinde oldu. Kral, sözü evirip çevirmeden doğrudaı doğruya, müttefiklerin harbin başın dpnberi k«ıdiîî hakkınd'ki tavır ve hareketlerinf1™ bahsetti. Fransız elçis'"le ataşenavalinden şikâyette bulundu. ^îebtusa, evvelce Almanyanın hiz metinde çalnmış olan bir Fransız casuslan listesi gösterdi. Benazctye endişeli, mustarib ve bedbaht olduğunu. v er'ze'oscul"d'>n korkruğupu söyledL Kral müttefiklerin zaferine inanmıyordu. M. Benazet harita üstünde, bir asker diğer bir askere vaziyeti nasıl anla • hrsa öylece Krala izahat vererek Somme meydan muharebesinde kazanılaa neticeleri gösterdi. Kral, Almanyanm her taraftan muh&sara «%rlilmi« kir an»»*. Yanan cepanesini Utiyorlar Yunan ordusunun cepanesizliğini anlatmak isnyen bu sözlere rağmen, A miral, General Saraydan garib bir telgraf almışn. General bu telgrafında, Rupel istihkâmınm ve Kavalanın Almanlarla Bulgarlara teslimîne ve buralarda Bulgarlarm eline geçen harb malzemesine mukabil Atinadaki ce pane dep<ilanndan 1,500,000 fişek müsadere etmesini istiyordu. Bu mü tadere işi Atinaya donanmadan mü hira bir kuvvet çıkanlmasını icab etti recektL Amiral, Rokföye, Yunan cepaneliklerinin yerlerini bilip bilmedi ğini sordu. O zaman anladı ki General Saraym telgrafı, Rokföyün kendisine çektiği bir telgrafa istinad etmekte dir. Fakat garabete bakınız ki Saraya Yunan cepanesinin müsadere edilme sini teklif eden Rokföy, bu cepane liklerin yerini bilmiyordu. Bildiği de cukCv.u Kabilinden halk arasmda do • laşan rivayetlerden ibaretti. Ataşena valin ve gizli istihbarat şefinin plânı şu idi: Venizelosun kuvvetlerine tek kurşun atmadan Atinayı işgal ettirmek için Kralın ordusunu tedricen silâhsız ve cepanesiz bırakmak ve bunun için Fransız ataşemîiiterî Fransaya gitti f**r»n«ız elrili5i ata«emiliteri mîr?Tay Dö Kursan alb hafta mezuniyetle tayyare ile Fransaya ffitmistir. Faşist fırkâsTeski kâtibi gitti Istanbuldaki ttalyan kolonisine ltalya hıkkmda konferanslar vermek üzere sehrimize gelmi; olan faşist partisi <ski tmnım kâtibi profesor Marpicati dün sabah tayyare île Yunanistana gitmiştir. ^ " '" ' *: Sandalı bırakıp kaçan ; , talebeleı\ .,..,. Bundan birkaç güa «vveL Oavud^r paşa iskelesinden bir tandal Jurçuıp Burgaz adasma bırakan talebeler hakkmdaki tahkikat bitmiş ve hüviyetleri tesbit edilmiştir. Bunlar Davudpaşa ortamektebi talebelerindendir. Talebelere birşey olmamış, zavallı sandala Nakkaşlı Pehlivan Mehmed elinden sandalı jridince aç kalmışhr. . , Amerikanın Moskova sefiri îj Ankaraya gitti I Birkaç gündenberi tstanbulda bu j lunan Amerikanın Moskova elçisi Mis j ter Wiley dün akşamki ekspresle An j karava phniştir. birine dolaşarak kapıya doğru gidi • yor... O, bu cehennemden biran ev • vel kaçmak istiyor. Bu lavanta ko • kusu onu boğacak... Dışansı üık... Ilık hava yanan al • nına adeta şifa gibi geliyor... Aklını başına getiriyor. O zaman elindeki pakete bakıyor... Boş cebinde par • maklan ıssız ve kimsesiz bir ovada dolaşanların korkusile ürperiyorlar. Dükkânı görmek, dükkâna bakmak istemiyor... Elindeki paket ona en büyük bir yük gibi geliyor... Anasına ne diyecek? Babasma ne cevab verecek? Ya yann ha^se gctürürler se? lhti>ar, hasta babasını ya yann hapse götürürlerse?Kalabalık kaldırımda bir çılgın gibi koşuyor.. Ve biraz evvel malik olmasını, dünyanın en büyük saadeti sandığı bu iskarpinleri taşımak ona ne ağır geliyor.^ Evet tıpkı günahının çocuğunu kucağmda taşıyan bir ana azabile o, bu iskarpin pakeüni taşıyor^ Asabî bir teheyyüc içlnde olan Esma kaçmak istiyor. Kalabahklardan, insanlann çok ve toplu oldu^u yerlerden kaçmak, anas:ndan, bcbas ndan kaçmak, kendinden kaçmak istiyor... Çünkü herkesten nefret ediyor. Bütün dünyadan, lavanta kokan müstehzi gülüşlü o kahverengi mantolu şık kadından, kara bıyıklı, kıvırcık saçlı, azametli kundura satıcısından, manav Aliden, kendi patronundan, iş arkadaşlanndan, eniştesinden, hatta bu akşam ona: «Parayı getirdin mi diye soracak olan babasmdan, yaptığını öğrendiği zaman kendini dö vecek anasmdan, hele kendinden e vet kendinden öyle nefret edivor ki. sefirlerinden, düşman devletlerin Atina sefirlerini ve sefaret heyetlermi, aile lerini hudud haricine atmak için defeatle müsaade istemişn'. Fakat îtilâf devletleri, bu taleblere, bir türlü tam bir anlaşma ile cevab verememişlerdi. A•niral, 1916 ikinciteşrinin başlangıcmda, îtilâf sefirlerinden endişeli ve musta Mm. Elmasyam öldürcnîer rib bir muvafakat cevabı koparmağa muvaffak oldu. Amiral, saray ile te Sanyer cinaveti hakkındaki tabki • sis ettiği çok iyi münasebetlerden ce kat ehemmiyetle yürümektedir. Ma saret alarak Kralın buna muhalefet dam Elmasyanı öldüren kan'ller he • nüz elde edilememiş olmakla beraber etmiyeceğine emindi. Hemen Alman • mühim izler belli olmuştur. Yenidea ya, Avusturya ve Bulgaristan sefirleribazı kimselerin sorgulan yapılmıkta ne (Türkiye sefiri Galib Kemali de olup bu da bitince birkaç kişinin tev • dahildir, muharrir unutmuş. Cumkif edilmesi muhtemeldir. huriyet) tahriri bir emimame yazdı ve bunlara 24 saat içinde sefaretler er Sarhoşun yüzünden kânile birlikte Yunan topraklanm terk boğuluyorlardı ebnelerini bildirdL Onlan intihab e Evvelki akşam saat 11 de Arabdecekleri bir limana kadar götürmeği camide oturan Rıza, Etem, Tahsm, deruhde ediyordu. Bu emir, elçilerin Hüseyin, Hilmi Kâhtaneden Mehraeher birine ayn ayn, bir deniz zabiti tadin sandahna binerek Sünnet köprüsü rafrndan bildirildi. Alman ve Avus • başnıa gelmişler. Hilminin çok sarhoş turya elçileri tebliği istihkarla aldılar. olmasından sandalda bir kavga çıkmış Bulgar elçisi şiddetle protesto etti. ve sandal devrilerek hepsi denize döHepsi, Kral Kostantine infialle pro külmüşlerdir. Etraftan yetijilerek kurtestolannı bildirdüer. Kral cevabında, tatilmışlardır. hiçbirşey yapamıyacağmı, amiralin verdiği ültimatomun tatbikına mâni ola Yakalanan hırsız Feriköyünde Avukat caddesinde 157 mryacağı gibi elçileri kuvvete karşı müdafaa edemiyeceğini de bildirdL O zasayılı Almin kapısını kurcahyan 1bman merkezi devletlerin elçileri, kenrahim isminde bir hırsiz yakalanmış, üstünde birçok irili ufaklı maymuncuklar çıkmışor. Polis tahkikata başla • mışor. leket vaziyetinde olduğunu kabul etti. Sonra Fransanm Venizelosa ettiği yardımdan bahsetti. Tem arzum Fransanm ne iste diğini anlamakur. Muhafazaya mecbm olduğum bitarafhğımın ücreti nedir. bunu anlamak isterim. M. Benazet, Kralın namuslu ve samimî, fakat manen bezgin ve düşkün bir vaziyette olduğu," mevcud mesele Ierin kendisfle kolayca halledilebileceği kanaatine varmışh. Kral. harbin sonunda, Yunanistanm arazi kaybetmemesi hususunda ısrar ediyordu. Yunan ordusunu Peloooneze çekmeğe razı idi ama Fransa, Yunanistanm emniyet ve tamamiyetini tekeffül etmek şarnle. Çünkü Venizelos isyanı ile bu selâ met ve tamamiyeti tehlikede görü yordu. 23 birinciteşrin 1916 da, yani mülâkattan iki gün sonra Kral, M. Bi nazete gönderdiği bir mektubda M. Brianda çekilen telgrafuı metnini ka bul ettigini bildiriyordu. M. Briandn kabul telgraflanna ilâve edilen iki vesika, Fransa ve Yunanistan arasın da yazılı bir anlaşma teşkil etmekte idi. Eğer Fransanm Atinadaki mümessOlerile Fransız nazırlan bu vesikalann hükümlerine riayet etselerdi, müttefiklerin insan ve nufuz ibbarile azim zayiata uğramalannın önüne geçilmif olurdu. (Arham 0ar) Hergün bir ecnebi karikatürü Bıçakla yaraladı Dün gece Küçükpazarda bir kavga olmuş. sonunda dülger Mehmed, Barnnlı Hüsnüyü elinden bıçakla yara • lamışhr. Mehmed yakalanmışbr. Fransız elçiliği müste§ar geldi Fransız elçiliği müsteşarlığma tayîn edilen M. Lescuyer dün Mısırdan îstanbula gelmiştir. Yeni müsteşar bundan evvel Fransanm Kahire elçiliği başkâtibliginde bulunuvordu. Istanbul Maliye mütehassisltği tstanbul maliyesmde münhal 250 lira ücretli maliye mütehassıslı^ına Millî resörans eski muhasebecisi Os man Fikret tayin edilmiştir. SUAD DERVİŞ «** Bir düzeltme Son çıkan Yarımay mecmuasın^a merhum Kemal Ahmed hakkında yazdığım yazıda bir tertib hatası ola rak (Ahirete sıntanlar) cümlesi (Ahiret sırtlanlan) olarak çıkmıştır. Bu yanlışı gelecek Yanmay nüsha sında tashih edeceğimi bildirinm. &D. Ali Sami gelmedi Bir gazetenin yazdığı gibi, Ankarada bulunan Uyuşturucu Maddeler înhisan Miidürü Ali Sami evvelki gün sehrimize gelmiş değildir. Ali Sami daha bir müddet Ankarada kala • caktu. Ameactğtm, yaktnda bir kardeşim olacak... Nereden bildin? Geçenlerde annem bir hafta yatahta yattı bir ha kardeşun dünyaya gcldi, 6a «c/er </« bir haftadtr babam yatıyou