19 Mayıs 1935 "Şikan,,dan çıkan mesele Ağftoğla Ahmed hocamtza Değerinî zor ölçeceğnn sevginîze karşı teşekkür borcumu ödemeyi yaztmın başlangıcı yaparan. Yürüdükleri yol ancak hakikat olanlann; bu hakikati anlamağa çalışırken zorluklara da uğrasalar, anlaşmalanna esaslı engel yoktur. Anlaşma, ergec hakikat birliğinin etrafındaki kümeyi artınr. Yazılannızı okuduğum zaman, o yazıdan kendime özel bir pay ayınnamışbm. Payım ancak avukatlık toplulu ğu içindeki naçiz varhğnn nisbetinde idi. Verdiğim cevabda da aynen şöyle diyordum: [... Haydi ben şu veya bu hare kedmle yanmızda buna lâyık olayım, fakat benden daha mukaddes, benden ve hatta sizden daha yüksek bir şahsiyeb" olan avukatlığı küçiik düşurmek için neden «Avukatlann bu gibi işlerde şikan çıkarmak kabiliyet ve meha retinden» bahsettiniz!] Yazımm diğer bir yerinde de: [... Hocalanmız... (ferd) ile (camîa) yı iyi seçsinler. Ferdlerin hisse sini camiaya, avukatın günahını avukatlığa yükletmesinlerl] dedim. Görüyorsunuz ki. ben kendi so * zümden ve harekctimden doğan mesuliyetleri kabul ediyorum ve bunlardan dolayı özümün tenkid edilmesine veya herhangi bir şahsın şu veya bu hare» ketinin ortaya konmasına taraftar bu* lunuyorum. Fakat bir şahsın fiil ve hareketi dolayısile o şahsın mensub olduğu mesleğin manevî çahsiyetinin ezilmesine ve üzülmesine razı olamıyo * rum. Esasen bunu siz de benimle beraber düşünuyorsunuz. Sizin düşünceDİZİD yanlış noktası, makalenizden şahsıma aid bir hakaret manası çıkardığıffla ve ondan dolayı elime kalemi alarak o makaleyi yazdığıma zahib oluşunuzdur. Ben o yazıyı sizin anladığınız manada anlamadığımı [bana bir ya» nağırm okşıyarak tatlı bir dil gösteren hocam, öteki yanağnna indirdiği ah • lâk tokadile evvelâ sevdiğim mesleğimi ve sonra beni hırpahyor...] îfadesfle iyice anlatmış oluyordum galiba... Görüyorsunuz ki ben burada meslek sevgisini, kcndimden Gstun tutmuş ve hırpalanmayı soz söyliyenin avukat olmasından doğan makaleden dolayı biraz da kendime maletmiştim. ö y l e düşünmüştum ki, o günkü tefsir meselelerini ortaya atan saylav, avukat olmamış olsaydı acaba ayni sozler soylenecek ve avukatlığm jikan çıkarmak kabiliyet ve meharetinden bahse* dilecek miydi? Şüphesiz ki hayır!... Fakat sizin yüksek rrfamnıza ve dogru töylemek fazilebnize çok hürmet eden ben son yazmızla da görüyorum ki, en uzak yoldan bile boyle mana çıkarmağa yer yokmuş!.Bütün bo sozlerimle bir hakikate nlaşmanm ve bu uzlaşmada siz hocamızla beraber olmanm zevki içindeyim. Yalmz avukatlık mesleğini (Larousse) tan aldığmrz nisbetini hafif manada dani olsa (şikan) üe ilgıli gönnemenizi ve şikanı ancak yapanlara has bir sıfat tanımanızı tekrar diler, yurekten saygılar sunanm. Manisa saylavı REFİK İNCE Hergün beş keüme karşılığı DÖrdüncü liste 1 Abide = Anıt. örnekler; îstanbul bir anıtlar şehridir. îstanbul, Atatürk için, heykelli bir anıt yaptırmağa karar verdL 2 Mustacel = Evgin. Örnekler: Yurdu baymdır mak, evgin işlerimizin başında gelir. Dün Ankaradan bir evgin telgraf aldam. 3 Terbiye etmek = Eğitmek. Terbiye (education) = Eğitim. Mürebbi = Eğitmen. 4 Mekteb = Okul (okula). 5 Muallim = öğretmen. örnekler: Cumhuriyet okullarının genc kafalı eğitmenlere ihtiyaa vardır. Her Sğretmen, eğitim usullerini bilrnez. Biz çoktanberi gencliği yenî zamanlar için eğitmek istiyoruz. Not : Gazetemize gönderîlecek yazılarda bu kelimelerin Osmanltcalan kullamlmamasını rica ede riz. Kürk yapan mimar en mimarî denilen bilginin yapı, terziliğin de elbise yapmakta kullanıldığını bilir, daha doğrusu öyle zannederdim. Yanılmı şım, tabii hep böyle kanaat besü yenlerle beraber... Bazan kaçmılmaz tesadüflerin doğurduğu hınzır vaziyetler olur ki sizi ya tahmin edemiyeceginiz kadar sı » kıcı, bunaltıcı bir çevre içine atar, yahud sizin hiçbir kabahatiniz olmadan âlemin mahremiyetine sokar. Ümma dığınız tatlı, aa, garib, gülünc hâdi selere, konuşmalara dimağuuzı plâklık yaptınr. Dün akşamüzeri Konservatuardan çıktım, acele acele Tepebaşına doğru gidiyordum. Soldaki binalarla tram vay arasındaki dar kaldınmı bilirsiniz. Iki adımda bir ya durup sağa sola manevra yaparak, yahud benden evvel ayni vaziyeti alıp bana yol verenlerin arasmdan geçerek yürüyordum. Benim isbkametimde giden iki kadına rastla dım. Geçmek istedim, cephe yanlmadı! Sağa sola geçemedim. Bir yanım duvar, öbür tarafta tramvay, otomobil süriisü... Çaresiz yavaşladım ve ya vaşlaymca da beş hissim birden en yakın muhitimle temasa geçti. Konuş tuklan dile göre Balat Yahudisi değillerse Fransız olacaklardı. Birisinin üzerinde kısa kollu zarif bir ipek gömlek, b'tekinde çok güzel ve bittabi pahalı bir kürk manto vardu Anla • şılan kürkün kıymeü bu bayanm vücudüne henüz yazı getirmemiştL Şuradan buradan konuşurlarkan bir aralık kısa kollusu arkadaşına sordu: Kürkünü kime yaptırdın cicim? Kadın bir terzi veya kürkçü ismi mi verdi sanıyorsunuz? Hayır. Kıymetli postunu omuzlannda biraz daha kaldırarak: Bir mimaral Dedi. tptidai malumahmın bu ka dar geri oluşundan adeta utandım. Siz de birgün tayyor yapan istattstik profesörüne, iskarpb yapan opera tore rastlarsanız lasmrya hazır o lun! înanç meselesi bbba Odasında, kazanc ver gisi işini takib için Ankaraya gönderilecek heyetin masrafım karşıtamak üzere azadan para top lanıyordu. Başkan; doktor Celâl Muhtarm biraz evvel hissesini verdiğini unutarak kendisine bir daha müracaat etti. Sevimli doktor: Verdim ya, diye cevab verdi. Başkan başile tasdik etti: înanınm, fakat görmedim Bir aza dayanamadı: Ben gördüm, fakat gözlerime inanamadıml lsb'klâl caddesinden aşağı infjre' rum. Beyaz saçh, beyaz sakallı, gögsünde harb madalyası taşryan bir ih tiyar... Yoldan geçenlere yaklaşryör, dileniyor... Bugünkü ihbyar, dünkü genc bu madalyayı, kim biKr vücudünde açdan hangi yaraya karşılık al mışbr. Bu madalya, kim bilir, kaç kiIo kanın bedelidir. Beyaz saçlı, beyaz sakallı, güneç yüzlü bir adam... Beyazıdın kenar sohaklanndan birinde, güneş gormıyea odasuıda, hasta... Belki yann, belki öbür gün Azraille hesablaşacaklar... Fakat Azrailden evvel onun bu cemiyetle bir hesabı var... Boyu bir metro kırk santim... Yazdığı kitablar bo • yunun üç misli... Ölüne doktora, eczaaya, bakkala, bir sürii borç, belki cenazesi de ortada kalacak... •*• 1Sİ? Ihtiyarlık sigortası Niçin beğerdrmiş? ıymetli Baymdırlık Bakanımrz Bay Ali Çetin Kaya, Bakanlığa ilk geldiği günlerde ma • kamına bağlı bütün daireleri geziyor. Nasıl iş göriildüğünü tetkik ediyor ve bu arada memurlarla da konuşarak daire âmirlerinm çalışma derecesi ve şekli hakkında fikir ediniyordu. Bir kısımda önüne ilk gelen memura sordu: Şeflerinizden ençok hangisini beğenirsiniz? Bay i. Niçin? Memur, bir dakika için, Bakanın karşısmda olduğunu unutarak: Çünkü, dedi: Dairede hiç dur maz da!... L Parîste hava hücumlarına karşı manevra yapılırken Hırsızlar gürültüyü fırsat bilerek faaliyete geçmîş Mayısın 15 ind gecesi Pariste yapılan tayyare hücumlarına karşı müdafaa manevralan esnasmda, düdfikler öttüğü sırada Strazburg bulvarında 35 numaralı mücevherci mağazası, hırsızlar tarafından soyulmuştur. Üç dort kişi kadar olduklan tah min edilen hırsızlar, evvelâ mağazanın üatündeki boş bir apartunana girmişler, döşemede on santimetro kadar küçük bir delik delmişler, buradan aşağı bir şemsiye uzatarak jenıslyeyi «çmışlar ve deliği büyütmüş • lerdir. Deliği delmek için bir kazma bile kullansalar duyulmasına ;mkân yoktu. Zira hırsızlar gürultünün işi tilmemesi için, civarda bulunan bir manevra düdüğünün ottüğü saati ıntihab etmişlerdir. Bu delikten dükkânın lçine giren hırsızlar 100,000 frank kıymftinde mücevherat aşırmışlar ve kapılarda, pencerelerde haber verici tertibat olması ihtimalinden çekinerek gene geldikleri yoldan kaçmışlardır. Zabıta tahkikata başlanuşsa da henüz bir netice alınamamıştır. îstanbtddan mt gitmiş? ivayet ediyorlar ki Belediye Başkanımız Bay Muhittin Nisten geçerken mükellef bir o telde kaldı. Sabahleyin kahvalb ediyordu. Gebrilen sütü beğenmedi, U dmda bozukluk buldu. Biraz dikkat edince epeyce su kanşık olduğunu anladı ve boş bulunarak garsona sordu: Yahu, sakın buraya îstanbul dan süd ihraç edüiyor olmasın? Beşiktaşta Serencebey yokuşunua tepesinde ha bugün, ha yann yıküa «' cak bir ev... Yıkılacak evin içinde evden evvel yıkılmış bir insan... Yaşi belki albnış, belki yebniş... Çocuk * lanndan biri askerde ölmüş... Birini n'f görürmüş... Kansı daha gençken. doğururken ölmüş... Yebnişlik ihtiyar, hayabnm elli beş senesini, kolunun i} kuvvebni, başkalanna bir lokma ek • mek içm satmış... Müvezzi olmuş, ç»* rak olmuş, amele olmuş, bu yaşa kadar belki elli beş iş değişbrmiş... Da* marlannda kaynıyan gençlik kuvve • rini, iş emejini, ondan dörtte bir üc « retle alan, dörtte Gçünü kfir diye kasasına atan patronuna peşkeş çekmiş^, Şimdi bir kuru ekmeğe bile hasret... Cemiyet, cemiyetin mümessih' otaa devlet ferdlerine herseyden evvel yaşama özgenliği (hürriyeb), ev öz m genliğt, şahsî özgenliği verir derler, Cemiyet içinde yaşryan ferdin bu özgenlikleri emniyet albndachr, bunun da kefili devlettir derler. Derler ama, bu güzel deyiş kitab ve kanun sabr • lan arasmda kahr... Cemiyetin hayatmı korumak için hudud boyunda kanuu, iş meydarunda iş kuvvebni, yazu ilim ve fen savaşında kafasım tüketen ferdi, ihtiyarlık çağı geldi mi, sosyete usaresini içbkta» »onra bir posa gibi cemiyetin çöplüğüne fırlabr atar..>ı Gencliğinde her gün işsiz kalmağa, ihtiyarlığmda sürünmeğe mahkum ferdin hangi hürriyeti, hangi hayab emniyet albndadır? Devlet kendi memurlanna tekaü diye adı alhnda bu sigortayı verir... Fakat devlet memuriyetinde çalışan lann adedi, topluluğu teşkil eden bübjn bir sosyetenin yüzde kaçıdır biliyor musumız? Türkiyenin resmî nü fusu 13.648,270 br. Bu nüfusun yüzde yebniş beşi köylü, yüzde 2,1 i sanayide çahşanlar, yüzde 12 si tüc car, 0,6 sı memur, 2,3 ü muhtelif iş * lerde çalışanlar, yüzde 18,1 i işsizlerdir. On dört milyonun yüzde 0,6 sı nın hayab emniyet altında olursa, ne kadarının emniyette olmadığını hesab edebilirsiniz. îhtiyarlık sigortası, so» yetenin ferde vereceği en kuvvetli emniyet süpapıdır. Bu emniyete sahıb ol« mıyan ferd. sosyete hesabına elbette ki istekle çalışmaz. cebren çalışbnlır. Tekaüd sigortası yanında bir de ih tiyarhk sigortasının yeri, yukardaki *• dedler kadar büyüktür. •*• Edenin beyanatı Almanlan kızdırdı İngiliz siyaseti 3 şubat tebliğinden aynltnış! Berlin 18 (Telsizle) Alman gazeteleri Sovyet Rusya Çekoslovakya andlaşması aleyhinde şiddetli nesriyata «deffun ^etmektedirler. ("*'""" "»'' Bircok gasu>t*>l*r. hu andlapnanın Pilsudskinin cenaze merasımı Cenaze trenle Karakovaya naklolımdu Varşova 18 ^ A A . ) Mareşal Pilsudskinin cenazesini hâmil olan tren önünde zırhlı bir tren oldugu halde Varşovadan aynhnışbr. Mareşalin cenazesini hftmi! vagonda a!ü miralay kllıdannr nyırmış olduklan halde mu • hafrzlık zavifesini ifa ediyorlardı. Son dcrece şiddetli olan yağmura rağmen tren büyük bir halk tarafından selâmlanmışbr. Varşova 18 (A.A.) Mareşal Pilsudskinin cenazesi, bu sabah Ka rakoviye varmıştır. Trenin ugradığı bütün şehirlerde ordu, kurumlar ve halk ulusun önderine son saygı gösterişi yapmışlardır. Saat 8 de Krakovi duragmda olu tö'eni başlamısbr. Hatırlıyor musiınus f 1 Defne ağaa tarihe neden geç miştir? 2 Sahne dekorasyonunda en kuvvetli yenilikler yapan kimdir? , 3 Petrolİ£ isliyen motörü., yaptıl y 4 Ayda operası ilkjtn hangi şehirde sahneye kondu? 5 Bizim Van golümüz denizden nekadar yüksektir? 6 Mississippi ırmağının havzan nekadardır? 7 Misine Boğazı kaç kilometro uzunluğundadır? (Cevablan yarınkî sayımızda) Dunka •orgular ve karşdıklan: 1 Cezayirli Abdülkadir kimdir? C Bir zamanlar Türk yurdu olan Cezayiri Fransız emperyalizmine karşı tam on beş yü süâhla müdafaa eden adamdır. 2 Ahiler kimlerdir? C Sosyalizmi andıran bir kuru mun yapıcılan olan bir Türk cemiyetidir. On üçüncü asırda Anadolya dal budak salmışlardı. 3 Makineden yürür ve komışur bir adam yaptığı söylenen bilgen kimdir? 91 C Büyük Alber adlı Almandır. (1193 1280). 4 Rasadhanesi pek ün alan Türkün adı? C Aksak Timurun torunlanndan Uluğ Bey. 5 Jan Dark kimdir ve nasıl 51dü? C Fransızlann millî kahramanı olan kadmdır. tngilizler tarafından tutulup diri diri yakılmıştır. 6 Baba tshak kimdir ve ne yap tirilmesine tahammül edemezdi. Bu na mukabil, haklara azamî derecede riayet eder, her hangi bir hak sahibi nin şiddetle müdafii kesilirdi. Böylece, Bay Kadri, dairesi halkına kendini saydırmış, fakat sevdire memişti. Uzun zaman, bazı işsizler, onda, onu yere vuracak bir kusur, bir zâf aradılar. Emekleri bosa gitti. Peş;ni üşenmeden takib edenler. kendisi n;n her akşam, muayyen saatte, dairenin koltuk kaDisından çıkıp doğruca pan«ivonuna yollandığmı ve biraz sonra, Sarayicine bakan Denceresinde sigara tüUrudüğünü gördüler. Dışı böyle olan bir adamın içi, ruhu, acaba nasıldı? Bunu kimse bilmi yordu. Onun gönlünde aşka, aile sevgisine, beserî İD^lilardan her hangi birine yer var mı idi? Uzaktan, yakmdan hısım ve akrabası bulundu^una dair kimseve bir şev sezd'rmemisti. Bir verden mekhıb aldığı, bir yere mektub yazdığı da yoktu. tstanbula gelelidenberi, buradan bir tek defa aynlmış, on beş gün icin Burkaphcalara gibnişti. Geri memleketler! merikada son sistem tramvay arabalan yapılıyonnjış. lyJzun doğu Avrupasile Balkanlanin siyaseti üzerinde de büyuk tesirler yapacağını yazıyorlar. Bu münasebetle Alman gazeteleri Mister Edenin son nutlcunu da &a bir dille tenkid etmektedirler. Doyçe Algemanya Çoytong gazetesi diyor ki: «Berlinden aynldıktan sonra Eden yabancı tesirler altında kalmıştır. Bundan dolayı tngiliz siyaseti 3 şubat tebliğinden busbütün ayrılmıs, bulunu yor.» «Borser Çaytonig» gazetesi de şunları söylüyor: «Yeni paktlar Avrupanm siyasetini tamamn değiştirmişlerdlr. Bugün Almanya kelimenin tam manasile Sovyet tehdidi altında bulunmaktadır.» luklan on beş, yükseklikleri Sç, genişlikleri de üç buçuk metro olacak ve 47 şer kişi alacaklarmış.. Gülmemenin imkânı yok. Amerika gibi medeniyette tramvay değil şimşek vari ileri giden ve ekonomi prensiplerine riayet için santim üzerinde oynryan bir memlekette bu ne metro ve mikâb israfı! Bu ne hacım çapaçolluğu? Biz bunun dörtte birine 87 adam sığdınr ken Amerikahlann geri tekniğme acıdım doğrusu! îkisi de yanılmışlar! ikmet Feridun bir gün Abdülhak Hâmidi ziyarete gitntiştL Büyük şair lâf arasmda, zi yaretçiye, nereden geldiğini sordu. Hikmet Feridun: Matbaadan geliyorum üstadım. Yolda Nurullah Ataya rastladım. Ayak üzeri biraz görüştük; dedi. Ya öyle mi?.. Nurullah Ata çok büyük bir adamdır. Kendisi büyük bir münakkid, büyük bir fransızca muallimi, büyük bir muharrir, büyük bir Atinea müminidir! Hikmet Feridun şaşalamıştı: Evet amma büyük şair; onun hakkınızda bu kadar dürüst olmadı ğını düşünüyorum da hayret ediyo rum. Siz onu .metediyorsunuz, o sizi yerin dibine babnyor. Hâmid kaîenderane guldu: Kim bilir oğlum, belki o da, ben de vanıhyoruz. bir şahsiyetti. Ve kendi, bu şahsiyetini çok kıskanıyor, vakar ve ciddiyebne azamî itina gösteriyordu. Şahsan kısa boylu ve biraz da ka nnlı idi. Bıyıklarını, bütün üst duda ğı boyunca kırpıyordu. Yağız çehresi her sabah braş olmasına rağmen, dai ma gölgeli duruyordu. Elbisesini hep koyu renk ve ekseriya siyah seçerdi. Pob'nleri de yandan düğmeli, uzun konçlu, sade idi. Ve hal ve kıyafeb böylece bir temizlik ve itina kanaab' veriyordu. Ona rast geÜndigi vakit, insanda, hüviyetini merak edip öğrenmek arzusu uyanmıyordu. O derece alelâde ve husu?iyetten ari idi. İş basmda muntazam ve çetindi. Maiyetindeki memurlan resmî hüviyet lerile tanır, onlardan hiçbirinin husu sî hal ve hayab ile alâkadar olmaz dı. Sanki onun indinde, insan ancak memur olarak istihlâk edilmeğe mah sus bir mahluktu. Geç gelip erken çıkmak hususunda hiç bir özür tanımaz, mezuniyetlerin bir gün dahi tecavüz efr îtalyada kanlı bir hâdise Roma 18 (A.A.) Lece eya letinde Trikase şehri belediye kona • ğınm kaDisından içeriye zorla girntek istiyen ahalinin üzerine karabinyerler ateş açmış ve 15 kişi yaralanmışbr. Yarahlardan üçü sonradan ölmüştür. Halk, kooperatif agrikültür konsorsiyomuna başkan seçilen komiserin şahsına itiraz etmek istiyordu. Baysallık der hal iade edilmişbr. Miısild müsabakamızda kazanan eserler Noter de neticeyi bir zabıt varakasile böylece tesbH ve tasdik etmiştir. (Baş taraft birinci tahifede) Tire köylerinde bir cinayet lzmir (Hususî) Tirenin Yeğrnli köyünden Cebbar Hüseyin namında biri, Musa oğlu Mehmedle beraber evinde otururken aralannda geçen bir münakaşadan sonra Mehmedi öldür müştür. Mükâfatlar Müsabakamızda kazanan eserler için ayırdığımız mükâfatlar birinciye 1Ö0, ikindye 50, üçüncüye 25 lira idL Kazanan eserlerden birinci olan Köy türküsünün bestekân Faik, Çanakkalede, ikinci Zeybeğin bestekân Vecdi Moralı Amerikada Nevyorkta bu lunmaktadırlar. Üçüncü eser Ayşemin bestekân Halid Ozan da Balıkesir ortamektebi musiki muallimidir. Ka zandıklan mükâfatlar kendilerine posta ile yollanacaktır. miş. tahta masayı boyabnış, duvarlara el i$i bir iki levha asmış, koltuğu iki leştirmişti. Yerdeki eski frenk kilimi de, iki tane Kırşehir seccadesine terki mevki ebniş bulunuyordu. Bay Kadri bu dekor içerisinde, asude yaşaraaktan memnundu. Hayatta fazla emel beslemiyenlerin gönül rahab onu mes'ud etmeğe kâfi geliyordu. Arbk aylığmdan para arhnyordu. Omründe tek bir gaye tanıdığı teka üdlüğü, tatlı bir serab içerisinde gözlemeğe başlamışb. Kışın, akşamlan, doğruca odasma çekiliyor, soyunup, dökünüp kitab okuyordu. Yaz günlerinde ise. resmî işlerinin verdiği yorgunluğu, Beyazıdın ağacalb kahveîe rinde bir fincan çayla dinlendiriyor du. Titiz bir ihtiyatla, hayabna kadın kanştırmaktan ictinab ebnekteydi. Sokakta, adım başında birkaç eşi ne rast gelinen ve dikkab celbetmiyen alelâde hükumet memurlanndan biri olan Bay Kadri, dairede masasmın bajma geçip oturdu mu idi, kelü felli Japonyada bir yanardağ tekrar faaliyete geçti Paris 18 (TeHzle) Japonya dan alman haberlere gore uzun ?a mandanberi muattal bulunan Adama vanardağı bugün bJrdenbire tekrar faaliyete basîamısbr. Lâvlar civar «^îrleri ve köyleri tehdid etmektedir. însanca da büvük zayiat vardır. karyola, bîr koltuk, bîr iskemle, üzerinde eski bir gazete serili tahta bir masa, yerde, yatağın önünde havı dökülmüş bir frenk kilimi, bir çift tül perde odanın bütün mobilyasını teşkil edi yordu. Hurçlarile heybesini, Kadri, duvann içmde açılan geniş yüklüğe koymuştu. Madam Perlanm pansiyonu gerçekten uğurlu imiş: Burada bir yıl için de, Bay Kadri mümeyyizlikten mü dürlüğe yübeldi. Aylığı 150 lirayı buldu. Evde ibban da ona göre idi. M a dam, onun pansiyonunda vücudile if bhar ediyor, komşulara, öteki pansiyonculara nisbet veriyordu. Bazan zabıtaya işi düşse, tahkike gelen polis memuruna, mağrur bir tavırla: Benim pansiyon oteküer gibi degil... Burada müdür oruruyor, diyordu. Bay Kadrinia odasmın döşemesi ' de zenginleşmişti. Madam ona san pirinç bir karyola, bir de gardrop ver • SABtHA ZtKERlYYA mıştır? C Selçukiler devrinde peygam • berlik ilân eden bir adamdır, büyük kanşıklıklar yapmıştır, geniş bir mea heb kurmuştur. 7 Edison hangi yüda doğdu, hangi yılda öldü? C 1847 de doğdu, 1931 de oldü. Cinsî üıtiyaclanna gelince, bunlan nasıl tatmin ettiği de bir muamma idi. îhtimal ki nefsini uzun ve cebrî bir mahrumiyetle yenmiş, tabiate, keşişler gibi gaîebe ebnişti. Ancak bir insan ne derecelerde münzevî mümsik ve müctenib olursa ol « sun, ergeç mukadderatm zebunu olur. TaliH, günün birinde, kör gözü ile gelir, çarpar, ve en sakin ruhu, en muntazam hayab altüst eder. Ve fenalık budur ki, talihin darbesine uğnyan a dam, birdenbire farkmda olmaz, menfi tavn ile, talihin tahribabna bizzat yardımcı olur. Bu suretledir ki, Bay Kadri, bir sa1 bah, dairesine gidiD, odasmdaki ma sasınm başında, yığılmış müsveddeleri gözden geçiriyorken, icerive giren odacı kendisine bir kart dö vizit uzatb. Bay Kadri, iş vakitlerinde rahatsız edikneyi çekemezdi. Dik dik, odacı nın yüzüne bakh. Kabul günlerimin salı, cumarte» si olduğunu söylemedin mi? dedi. Söyledim amma, mt bileyiml' Yabancı değilim, diyor... işi de pelç «cele imis. (Arkast var} Adliye Müfettişi Fa& Ankara 18 (Telefonla) Aeık olan birinci sınıf Adliye Müfettişliğı ne Faik Ura tayin edildi. bu haber doğru değildir. 'Cumhuriyet,, in tefrikası: 2 Bu Gönül Böyle Sevdi Yazan: Ercümend Ekrem Talu Bizim evde çok rahat edecek sin. Hem bizim ev çok uğurludur.. dedi. Yalnız.. Bay Kadri, kadınm gözlerinde, cümIenin gelmiyen alt tarafını okumak isbyormuş gibi, bakb, durdu. Kadın biraz sesini kısarak, sozünü ikmal etti: Kadın misafir kabul edemeyiz. Bay Kadri, ciddî, cevab verdi: Zaten kimseyi t»nım»m. O ci hetten .'ahat olabilirsin. O akşam, Bay Kadri, madam Perlanın pansiyonuna yerleşmişb*. Ayak ucunda havlu asılı demir bir