12 Mayıs 1^35 San'at bahisleri Selim Sırrı Tarcan fıtridir. Bilhassa ses musikisi onlarda doğumla başlar. Fransızlarda keder ve zevkleri paylaşan bir yoldaş, Almanlarda ise fikrin ve hissin tam manasile bir in'ikâsı (Reflet) dır. Alman musikiyi san'at san'at içindir deyip sevmiş ve benimsemiştir. Musi kiyi gururunu tatmin, elemlerini teskin veya maişetini temin için değil, onun kudsiyetine, büyüklüğüne iman ettiği için sevmiştir. Alman artisti ilhamlanna kendini olduğu gibi verir, teslif olur. Bestelediği musiki parçalannı kendisi için nihayet bir dostu için yazar. Eserinin çalınıp çahnmıyacağını, bu yüzden tanınıp tanınmıyacağını hiç düşünmez. Şöhreüni, ismini duyurmadan mezara beraber götüren ne kadar çok üstadlar vardır. Alman evvelâ kendini geçindirecek bir i§ tutar, sonra boş vakitlerini kendini memnun eden, avutan, heyecanlanna tercüman olan musikiye aıerak sardınr. Bir kış gecesi kendi hallerinde yaşıyan yurtların bir toplantısma gidiniz. Orada çok ciddî ve yüksek bir musiki dinliyeceksiniz. Babası sucuk, pastır ma, soğuk et satmakla geçinen ve üç oğlunu yüksek mekteblerde okutan bir evin kapısmı çalınız. Oğullanndan bi rinin keman, ikincisinin alto, üçüncüsünün viyolonsel, kendisinin kitara çal • dığını göreceksiniz. Biraz ötede bir katlı küçük bir taş evde oturan ihtiyar da bir ilk mekteb hocasıdır. Bir oğlu viyolonsel, bir kızı armonık. kendisi keman çalıyor. Onlann da hemen her gece evlerinde konser vardır. Dikkatli dinlerseniz bunlar öyle alelâde çalgıcı değil, gerçekten , birer san'atkârdırlar. Böyle binlerce yurdda musikinin ne büyük yer tuttuğunu gördükten sonra Almanlann doğuştaki musiki aşkına siz de inanacaksınız. Almanyada on bin, on beş bin nüfusIu şehirciklerde en mükenunel senfoniler çalar üç dört büyük orkestraya ranlanır. Alman musikişinas deyince orkestrada sade keman, alto, klârnet veya piyano çal an bir san'atkâr haara .gelmemelidir. Evvelâ kemandan. piyanoya kadar hepsi de san'atlannda mahirdirler, sonra da hepsi de en aşaeı üç muhtelif aleti adamakılh çalar. Hep sinin de armoniye, kontripuvana denn vukufu vardır. Almanlarda musiki her sınıf hal kın yüreğinde ve dimağında yer tutmuştur. Almanda yalnız kulağın de ğil, müfekkirenin de musikiden aldığı gıda vardır. Alman musikiyi yalnız işitmekle, hissetmekle kalmaz, düi>ün mek ve en derin inceliklerine akıl er dirmek ister. Yalnız kalbi ile dinlemez, kafası ile de dinler. Musikiyi anlama kabiliyeti, Almanlarda babadan evlâda kalan bir ecdad mirasıdır. Alman çocuklan daha ilk mekteb sıralannda musiki ilminin prensiplerine akıl er dirmeğe savaşırlar ve onu fikir terbi yesine yanyan bir ilim gibi öğrenirler. Bir çocuğa coğrafya, hesab, tarih, ana dili öğretmek nasıl lâzımsa, musiki de onlar kadar lâzımdır. Orta tahsilini bitiren bir Alman çocuğu fırsat bulursa bir saz çalmağa ve onu mükemmel çalmağa merak eder. Musiki Alman genci için yemek, içmek kadar lüzümlu bir Cumhuriyet ALMANLAR VE MUSİKİ (Larousse) nin büyük lugati musikiyi jöyle tarif ediyor: Musiki sesleri kulağa ho§ gelecek bir yolda terkib ve imtizac ettirmek san'atidir. Musiki melodi, Ritm ve armoniden doğan bir ses ilmidir. Madam (de Stael )de musiki seslerin mimarisidir, diyor. Nitekim mimari açıklığın, genisliğin, fezanın gerçekten bir musikisidir. Eski Yunanlılarda musikinin daha geniş, daha üniversel bir manası var dı. Eflâtun musiki ruhu terbiye eden biricik vasıtadır, diyor. Yunanlılar musikiyi, şiirden ayn başlı başına bir san'at olarak kabul etmiyorlar. Musiki şiirin mütemmimidir, diyorjardı. Filhakika musiki onlann yaşayıştnm her türlü tezahürlerine girmişti. Harblerde, gelin veya cnaze alaylannda, tiyatrolarda, olimpiyatlarda mutlak musikinin bS yük bir yeri vardı. Musiki hakkında şu küçük başlangıçtan sonra asıl mevzuumuza girebiliriz. Almanlar ve musiki? Bunu en salâhiyet sahibi bir Alman kompozitdründen yani [ * ] (Richard Wagner) den dinliyelim: «En tanmmış bestekârlanmızin serIerile Paris halkmı ülfet ettirmek gibi temiz ve yüce bir işi üzcrine alan artist lrimizin gayretlerine, himmetlerine ve liyakatlerine şükiirler olsun. O değerli eserler çok kere dinleyenleri heyecana getirmiş ve takdirlerle, alkısjarla karşılanmıştır. Siyasî, fikrî, içtimaî anlaşmamazlıklar yüzünden milletler ara «ında görülen ayn gaynlık, bu sayede san'at vadisinde olsun ortadan kalkmış oluyor. Şurasını da bilmek lâzımdır ki umumiyetle Fransızlar dışandan gelen şeyleri ne mahiyette olursa ol sun içeri sokmak istemezler. Kendi varIıklarile kanaat ederler. Yeni bir (steyJe) ile zevklerini daha mükemmelle; tirmeyi düşünmezjer. Yalnız içlerinde uyanık düşünceli olanlar böyîe değil dir. Onlar yabancı san'atkârlan yadırgamazlar ve değerleri varsa onu beğenmekte gedkmezier. Almanlar büsbutün başka türlü düşünür. Dışandan gelen ne olursa olsun vatana giren bir san'ata kayıtsız, şartsız kollannı açarlar. Sonra onu kendi mizac ve zevklerine uy durmağa ^alısırlar. îşte bu itibarla Fransızlann Alman musikisinı busbutün anlamış olduklarına hiikmetmek te doğru değildir. Paris konservatuvarında çalınan (Beethoven) nin senfonilerinin uyandırdığı heyecan biraz da yapmad:r. Zaten senfonilerin çalındığı akşamın ertesi günü san'ate düşkün olanlann yazdıklan yazılar, yürüttükleri mülâha zalar bu şaheserdeki Alman musikisi dehasım iyice kavnyamamış olduklannı gösterir. Avrupada kökleşmiş bir kanaat vardır. Derler ki musiki Italyada askın tercümanı, Fransada cemiyetin dinlenme ve gönülavutma vasıtası, Alman yada ise mücerred (abstrait) bir ılimdir. Bana kalırsa Italyanlarda musiki (•) Anvers de Richard Wagner Gesammelte Schriften Librairie Delagrave 15 Rue Soufflet Paris Ankara suyunu temin çareleri Nafıa Müsteşan Yunanistandaki tetkildnden iyi intıbalarla döndü Ankaranın su ihtiyacmı temin için Ankarada Baymdırhk Bakanlığı Müsteşan Arifin riyasetinde bir heyet çahşmakta dır. Ankaranın su # ihtiyacı mevcud ^ membalardan te min edilememek te olduğundan Ankaradan 1 5 2 0 Nafıa Mütteşan kilometro ilerideki Arif suyu Ankaraya getirmeğe karar ve rilmiş ve Çubuk barajı denilen seddin inşasına başlanmısb. Bu inşaab geçenlerde Başbakan Ismet înönü mahalline giderek tetkik etmiş ve Ankaranın su ihtiyacile Atina şehrinin su ihtiya cmın birbirinin ayni olduğunu görerek oradaki inşaatın mahallinde tet kiki ile Ankara için de bundan istifade edilmesini tavsiye etmiştir. Filhakika birkaç sene evelisine kadar Atina susuzluktan sıkıntı çekmek • te idi. Amerikalı Hoogh şirketi Yunan hükumetile bir anlaşma yaparak A tinadan epey uzakta barajlar inşa et mi; ve bu barajlarda biriken sulan A tinaya getirerek hemen her eve son sistem vesaitle su vermeğe muvaffak ol muştur. Bu tesisat Yunan hükumetine epeyce pahalıya malolmakla beraber Atinadaki su sıkıntısma da nihayet vermistir. Başbakan îsmet înönü Atinayı zi • yaret ettiği zaman bu tesisatı da gözden geçirmiş ve çok beğenmişti. Hoogh şirketi bundan sekiz, on sene evvel îstanbul Belediyesine de müracaat ede« rek mühim bazı inşaat yaparak Belediyeye terketmek istemiş, fakat Belediye, bu şirketin istediği faizi fazla görmüştü. Atinadaki bu tesisah gör mek üzere gitmiş olan Nafıa Müsteşan Arif uzun müddet yerinde tetkikat yapmış. Vardar, Ustruma ve Karasu nehirlerinin kunıtulmasma aid işleri de gördükten sonra Selânik ve Trakya dan geçerek şehrimîze gelmişlir, bugün Ankaraya dönecektir. önümüzdeki sene Ankaranın «u meselesi halledilecektir. Yapılacak tesisat için lâzım gelen tahsisat yeni sene bütçesine konacak ve inşaata başlanacakbr. Yunanlılar yukanda ismi ge çen nehirlerin etrafındaki bataklıklan, hatta bazı gölleri tamamile kurutmağa muvaffak olmuslardır. Bu kurutma Yunanistana çok mümbit ve vâsi arazi kazandırmıştır. Bundan da Küçük Menderes ve havalisinin kurutulması icin istifadeler edilecektir. ihtiyacdır. Hülâsa musiki Almanm yüreŞinde olduğu kadar kafasında da yaşar. Musiki Almanm kanına ve teneffüs ettiği havaya girmiştir. O kadar ki yabancı bir milletin musikisi bile Alman san'atkânnın eline geçince hüviyetini kaybeder, Almanlaşır. Bunun en büyük misali (Mozart) ür. Eşi bulunmıyan san'at üstadı Italyan musikisini o kadar kendine maletmiştir ki o saha âdeta kendisinin malikânesi olmuş, besteled»?i eserler ttalyanlıktan çıkmış Alman oîmuştur. Selim Sırrı Tarcan V e Şefik bu korkumu endişe ediyorum. sezer diye Çferiiafer Mürekkebli kalemin ceddi vvelce de bir vesile ile yazdığım gibi yeraltından çıkan mazinin döküntüleri geriliğimiz hesabına yüzümüzü kızartıyor. Bugün modern geçinen herkes, cebinde bir stilo mürekkebli kalem taşır ve bunu kullanırken de 20 nci asır fenninin harikalanna emindır. Halbuki, Mısırda, 4 0 0 0 senelik bir mezann içinde bir mürekkebli kalem, daha doğrusu mürekkebli kalemin cedlerinden birini keşfehnişler! Kalem kamıştan yapılmışbr. Yazı yazmağa mahsus sivri bir ucu vardır. îçi de mürekkeb doldurulmak üzere oyuk bırakılmısbr. Tepelik vazifesini gören parçası babrdandır. D e dik ya, bir eün tkinci Ramsesin fo toğraflarile Tutankamonun televizyon makinesini bulacaklar ve bugünkü muhteşem medeniyetimizin nasıl geri bir kopya olduğunu ispat edecekler! hikmeti hiç habnma getinnemiştim. Dün dikkat ettim: Şehir Meclisinin sayın azalarından Bay Tevfik Amir, Yavuz dretnotu nun tarassud kulesindeymiş gibi iki saat dürbünü elden bırakmadı. Sahne de yan çıplak bir bale heyeti olsaydı bu derin tetkik için kuvvetli bir sebeb teşkil ederdi ama piyano konserinde böyle ince bir mevzu bulamadım doğrusu... Bereket versin arkadaşlardan Fuad müskülümü halletti: Itiyad eseri olacak, dedi, Bay Tevfik Amir Şehir Meclisi tetkiki hesabat encümeninde azadır! Ancak ne olursa olsun ben zihnen bir kıyas yapmaktan kendimi alama dım: Acaba fevkalâde cazib bh* sahne seyretmek lâzım gelirse muhterem meclis azası teleskop mu getirecek? Kadınlar Birliğine geçmiş olsun! ölünün arkasmdan kemliğini söylemek doğru bir iş değil ama, bh* defaak bu günahı bana bağışlayın. Birçokian Kadınlar Birliğinin niçin kapabldığını bir türlü anlamıyorlar. Bu gaflet içinde uyuvanlan uyandırmak için bu günahı işliyorum. **• Günlerden bir gün, di. Ulusal Kadınlar Türkiyedeki Kadınlar ber çalışıyor, Türk gösteriyormuş. dim. Sulh yolunu. dedi. Ben böyle apstre şeylerden anHangi yolu gösteriyorsunuz? deellibeşlik bir Fransız matmazeli beni görmeğe gdBirlişindenmiş, Birliğüe berakadınlanna yol Hatirlıyor musunuz ? 1 Arasıra ayın etrafında belıren hâle nereden ve neden doğar? 2 Yağ ne suretle keşfolundu? 3 Nyron kimdir? 4 Amerikamn istiklâli hangi ta rihte ilân edildi? 5 Mihri Hanım klmdir? 6 Aslanlar salonu nerede idi? 7 «Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak» meselindeki dimyat nerededir? (Cevablan yannki sayîmızda) Dünkü sorgular ve karşılıkları: 1 Türkiyedeki ormanların mesahası? C 8,816,294 hektar. 2 Yer yüzünde en yüksek tepe neresidir? C Hımalâyada Verest (8881 metro). 3 Yer yüzünde en alçak nokta neresidir? C Sudan vadisi denizden 394 metro aşağıdadır. 4 En büyük adanın adı? C Gruenlând (2,169,750 kilometro murabbaı). 5 Çin dilinde kaç harf vardır? C Yirmi beş bin. 6 En çok otomobili olan memleket neresidir? C Amerika. (24,136,874 otomo bil). 7 En çok altmı olan memleket? C • Gene Amerika. (99,45<?,000,O00J lamam. Kadmlık meselesi içtimaî bir meseledir. Hem de çözülmesi çok s?üc bir meselelerden bin. Kadmlann sulhla uğraşması ile, kendi meseleleri arasında hiçbir münasebet yok. Biz Ulusal Milletler Cemiyetine mensubuz. Oradan aldığmıız direktifle hareket ederiz. *•* Ulusal Kadınlar Birliği. Ulusal MU* letler Cemiyetinin kuyruğu. Türk Kadınlar Birliği, dünya kadm birlikleri Ulusal Kadm Birliğinin kuyruklan. B J birbirine bağlı kuyruklar döne döae birbirine dolanmış bir kördğüm olnruş. Bu kopan birinci kuyruk. Bir kördügüm olmuş kuyruklann bir gün lopu birden kopacaklarma, yere bastığun toprak kadar kuvvetli bir mancla inanıyorum. Bu kuyruklan birbirine bağlamaklan maksad, Ulusal Milletler Cemiyetinin her tarafta propaganda ajanlanm kurmak içindir. Ulusal Milletler Cemiyeti hangi işlere kanşmaz. Sulhtan başlar, kadm teşkilâtlanna, genclik tef kilâtlanna, çocuk teşkilâtlanna, cemiyet içerisinde teşkilât ismi alrında ne varsa hepsine burnunu sokar. Bunu insaniyet namına yaptığına inananlar varsa. Allah afiyet versin... ESr ystıa, Kadınlar'Brrligi nakîann< aldığı için değiT, bu işi başaramadığı için kapandı, dedi. Niçin başaramadığını da ben söyleyim: 1 Ulusal Milletler Cemiyetine bağlı Ulusal Kadın Birliğinin çığırt kanhğını yaptığı için. 2 Kendi davasım ve müdafaasını bilmediği için. 3 Koskocaman içtimaî bir davayı, bir salon dedikodusu haline ge* tirdiği için. 4 Ezilen kadının salondaki kadm değil, işteki kadm olduğunu bil mediği için. Daha bazı içinler var ama, ölünün arkasmdan bu kadar söylenmek ze bunküşlük olur. ölümünden tasalananlara geçmis olsun... Rus artistlerinin konserinde iz zaman zaman «bayım bu musiki denilen mübarek şey kültür işidir, dinlemek için kulak dolgunluğu ister, konserlerde bu lunmak ve garb konpozitörlerini ve eserlerini ezberlemek ister, filân falan..» deriz. Gerçi bunu demek birşey isbat eder ama bazan bunun aksi de bir hakikat isbat ediyormuş... Dün güzide Rus muzisiyenlerini dinliyorduk. herkes kulak kesilmış; koca salonda çıt yok. Belli ki koltuk lan dolduranlann çoğu Konservatuvar talebesidir. Yoksa az çok fıstık kabuğu çıtıltısı, ince dedikodu fısıltısı işi nlmez değildi. Sevincimiz uzun sür medi, ikinci kat localanndan yükselen tiz bir ses kemanı bastırdı: înne, mneeeeeeel Bütün dikkatler oraya toplandı. Bir babanın kucağında azamî 10 aylık bir vatandaş; bu toplantıyı artık lü zumundan fazla uzun bulmuş olacak anlaşılan ki yeter borusunu bastırmış! Bir de kendimize bühtan ederiz. Bir memleket ki çocuklan daha kundak sınınnı geçmeden müzik dinlemeğe alrçtınlıyor ve cryak ayak bagırmalarile, ağır başlı bir konsere refakat etmfleri bile göze alınıyor. Garp musikisine biz de alışmazsak kim alışsr be birader? Ancak bu, Türkiyenin en genc musiki dinleyicisinin ailesi neden beşik getirmeği unutmuş? Havsalamız al madı gitti. Bulgaristanın yeni Ankara ataşemiliteri Sofya 11 (Telefonla) Bulgar Harbiye Nezareti, Ankara, Atina, Berlin ve Bükreşe yeni ataşemiliterler tayin etmiştir. Bunlar için bu devlet lerden muvafakat cevablan gelmiştir. Bulgaristanın yeni Ankara ataşemili terliğine erkânıharb binbaşı Bozilof tayin edilmiştir. Şimdıki Ankara ataşemiliteri kaymakam Yorgiyef te Filibe gamizonuna nakledilmektedir. Buhtunnasmn hafidi değilmiş D raktaki Asurilere kiralık vatan aramakla meşgul Uluslar kurumu Az lıklar komisyonu, eski Babil hü kümdan Sardanapalın albnış altmcı hafidi tarafından Temps gazetesinde «Ben Buhtunnasır olmak istiyorum!» başlıklı bir yazı yazılarak verasetini isbat etmek istediğini duymuş ve tahkikata başlamıştır. Fakat neticede işin blof olduğu ve imza sahibinin Bui'tunnasırla bir guna alâkası olmayıp ka dim Akbatan sülâlesine mensub bu lunduğu anlaşılmışbr. Bulgaristanın haricî borçlan Sofya 11 (Telefonla) Bulgar Maliye Nezaretile haricî alacaklılar arasında aktedilen mukavele bugün Heyeti Vekile tarafından tasdik edilmiştir. Mukaveleye nazaran Bulgar hükumeti haricî borçlannın yüzde altmış yedi buçuğuna karşı Sofyadaki Cemiyeti Akvam mümessiline yüzde iki faizli bono verecek, geriye kalan yüzde 32 buçuğun yüzde on beşini ecnebi dövizle ödenecek, yüzde 17 buçuğunu da Bulgar levasile odıyecek tir. Bu mukavele bu sene 3 eylule kadardır. Bundan sonra Bulgaristan haricî alacaklılarile yeniden bir mukavele aktedecektir. ni öldüreceğini tasavvur ettiğim his dehşet mi, yoksa sevinc mi olacak? Pencereyi örteceğim Suzan. Emreden sesinin üzerimde büyük bir tesiri var. Sen bilirsin. Çok üşüyorsun... Titriyorsun... Hem o kadar ki oturduğun iskemle hafif hafif sallanıyor. Belki! Gene hastalamrsın diye korkuyorum. Peki. Kalkıyor.. Pencereyi örtüyor. Şimdi rahat ettim. Perdeyi de kapamak istiyor.. Ba ğırıyorum: Perdeyi kapama... Neden? Dışan bakıyorum. . Hakikati nasıl söyledim... Onu bekledığımi, onu evhamla, onu ümidle bekledi^imi nasıl söyledim... Evlendiğimiz gündenben kocamla benim aramızda büyük bir sır, bir yalan ya şıyor... Şefikten bütün gayretimle sakla mağa uğraşırken ben çılgın bir em • niyetle erkeğimi bekliyorum... Gele • cek beni bir kere daha görmeğe, beni SABlHA ZEKERlYYA Dürbünle dinleyiş eş hissimiz arasında muhak kak samianın üstün bir rolü vardır. Ben konserde san at kânn el hareketlerini göremez ve ta kib edemezsem hep sesi iyi kavrıya madığımı sanır ve üzülürüm. Fakat dürbünle konser dinlemekteki yüksek le yaşamak arasında öyle büyük farklar var ki. •*• Rektör dün geldi Bundan bir hafta evvel Cenevre »eyahati hakkmda izahat vermek ve Ü niversite işleri üzerinde Kültür Bakanlığı ile temasta bulunmak üzere An karaya gitmiş olan Üniversite Rek törü Cemil Bilsel dün Ankaradan dönmüştür. görüp affetmeğe gelecek. *** Hâlâ titriyorsun? Sana öyle geliyor.. Edebî tefrika: 22 *•* Yazan Sııad Derviş Hayır. Susuyoruz.. O koltuğun içine adeta gömülmüş elindeki kitabı okumağa başhyor... Gözlerim bir noktaya matuf, ellerim koltuğun iki kehannda dalgm, dalgm oturuyorum... Bahaı rüzgânnın çiçeklerden ve meyva a ğaçlarmdan topladığı güzel kokular açık pencereden odanın içine doluyor. Mor abajurlu lâmbanm hafif ziyasının tamamile öldüremediği solgun bir ayışığı pencereden dizlerimin üstüne dökülüyor ve yüzüğümün iri pır lantasmda nurlar yaratıyor. •«• Geceyi dinliyorum. • Mehtabla büsbutün sakinleşen bu geceye bakıyorum... Gözlerin dışarlarda sanki bir yolcu bekliyor gibisin. Titriyorum... Başımı çeviriyor, ona gülüyorum. Ona yalancı bir gülüşle gülüyorum, cevab vermiyorum. Hakikati ona söylemeğe cesaretim yok... O doğru söyledi... Ben bir yolcu bekliyorum... Düz çizgiler gibi şehre, dağlara, korulara uzanan muhtelif yollara bakıyorum. O yollardan bir tek yolcu bekli yornm. O yolcudan korkuyorum. Ağzm dan damla, damla dökülen, şakağın dan fışkıran siyah kanile onu bir ge ce bu yollarda göreceğimi, bu yollar da muhakkak göreceğimi zannediyo rum. Bir şeyle meşgul desnlsin Suzan? Sana bakıyorum Şefik. Bana bakmasını sever misin? Elimi tutuyor... Bir kabahatli gi bi ürperiyorum... Çekiniyorum. Odanın her tarafına korku ile bakıyorum... Bu da sual mi Şefik? Başka hiçbir kulak söylediğim sö zü duymasın diye o kadar hafif bir sesle konuşuyorum ki: Beni seviyor musun Suzan? Evet... Hem bundan emin değil misin? Ya onu demek istiyor. Ya onu beni sevdiğin gibi sevmiş miydin? Bu suali tavnndan okuyorum, yüzündeki çizgilerden okuyorum. •*• Eminim Suzan, beni sevdiğinden emin olduğum için sana ebediyen minneUar ve müteşekkirim. Bana ebediyen mınnettar ve mü teşekkir olması, hemen gözlerini kor kudan büyümüş gözlerimden elindeki kitaba cevirmesine bir mâni teşkil et miyor, beni seviyor... Fakat yalnız beni, en evvel beni seviyor. Zaten bunu bana her zaman söylememişmıydı. Fakat dinlemekle, anlamakla, işitmek Yerimden sıçnyorum... tum. N e oldun? Bir ses oldu. Kitabın yaprağını çevırdım Kalbim öyle atıyor ki. Dalmıştım... Birdenbire kork • Neden? Çocuk. V e gene gözleri.. Gene dikkati kitabın sahifelerine çevriliyor. Ben ise Öyle çok konuşmak istiyorum ki.. Geceyi dinlemrkten... Aym solgun ışığile masallardaki yollara benziyen bu yollardan kin dolu gözleri kan fışkıran yarasile gelecek hayali bekl* mekten, aylardanberi onu beklemek ten öyle harabım ki. *** Niçin? Neden Şefikle başbaşa kalamıyorum. Bir dakika bile... Niçin bizi yalnız bırakmıyor... Niçin?.. Neden her dakika yarası, gözleri ve ki nile karşımda... Niçin onu bir dakika unutamıyorum... Bu bir ceza mı? Niçin ondan bu kadar çok korku yor, niçin onu bu kadar çok anyorum... Onu görecek olursam şiddetile be Gene okuyor... Hep pencereden dışarlara bakıyorum. Yollar düz, be yaz ve uzun. Bir gölge bile yok. Mehtab öyle güzel ki... Rüzgâr gitgide arüyor ve ağadar çügın, şakrak hnüülarla biribirlerine birseyler anlaüyor lar. Ağaclar, biribirlerine ilk aşk hi kâyelerini fısıldaşan genc kızlara benziyorlar. ••• Omzuna birşey alır mısın yav Mantıkî olmıyan, aklın, hakikatin, her çeyin, her şeyin fevkinde bir kor ku alnımı, şakaklarımı, ellerimi ateş ler içinde yakarken beni iliklerime kadar titretiyor ve omuzlarımda bu ürpermeleri, saçlanmı Korkuyorum. alnıma, yanak lanma yapıjtıran bu terleri yaratıyor. rum? Benimle çok meşgul oluyorsun Şefik. okuduğunu anlamıyorsun. Gülüyor. Vakıâ öyle oluyor ama Suzan... Biliyorsun iki gecede bir kendime mezuniyet veriyorum ve o gece işte böyle senin yanında kalıyorum... Asıl ciddî çahştığım geceler senin yanına ug ramıyorum bile... N e olursa olsun seni bırakıp gidiyorum. İş*odama kimse hatta sen bile girmeğe mezun degil sin... Seni odanda kitab okur. iş işler veya uyur bılınce artık rahat, rahat çalışıyorum. (Arhaa var)