10 Mayis 1935 San'at bahisleri RUS MUSİKİSİ SeUm Sırrı TARCAN Cumhuriyet Simav Belediyesi harekete geldi Sokaklar süprülüvor, temizliğe dikkat ediliyor Simav (Hususî) Uzun zamandanberi faaliyetini göremediğimiz Simav Belediyesi son iki ay içerisinde ça lışmaya başlamıştır. Kasabanm içindeki caddeler geçilmiyecek kadar çamurlu ve pisti. En büyük caddeler sokaklar bile haftalarca süprülmüyor, bilhassa Simavın pazan olan çarşamba gününden sonra pazar kurulan yerler çöplüğe benziyordu. Şimdi bütün cadde ve sokaklar her gün îs tanbul sokaklan gıbi daimî temizlik amelesi tarafından süprülmekte, arabalarla götürülen süprüntüler kasaba haricine çıkarüarak yakılmaktadır. Simavın sokakları, caddeleri şimdi Kütahyadan bile temizdir. Daimî temizlik amelesile sokakla nnı her an temiz tutan civar kaza lann içinde Uşaktan sonra yegâne olarak Simavdırö Kaza içindeki bellibaşh cadde ve sokaklarda kaldırım yapılmıya başlanmıştır. Kasablar ve fınnlara gelince; ka sab dükkânları bir mezbele mesheri gıbiydi. Satüan etler dükkân kapılarma, kapılarm önündeki ağaçlara asıhyor, toz toprak etlerin üstüne konuyordu. Bir baş ağrısını bile geçirecek ilâç bulunmıyan eczanesiz, dok torsuz her gün sızlıyan bu kasabada gıda işlerinin bu halde kalması bütün bütüne korkunçtu. Fırınlar ise ekmeklerini açığa se riyorlardı. Şimdi bunlann önüne geçilmistir. Kasab dükkânları gayet temizdir. Hepsinin duvarları badana, zeminleri çimento yapılmış, came kânlar konulnıuştur. Fırınlarda da ayni temizlik yapümıştır. Bunları yapanuyan esnai çauş.tırılmamaktadır. Bir isaretle iki ayın içeçrisinde ka sabaları için bu kadar çalışan Simavlılar takdire lâyıkür. Galib Fuad Haşmetlu Kral Hazretlerf Göbelse bir cevab Türk gazeteciler heyeti bir kuş kanadile dolaşır gibi iki buçuk haftada koca Almanyanm altmı üstüne ge tirip dün Istanbula döndüler. Üstadun Abidin Daver, yazarken olduğu gibi konuşurken de kelimelere, adeta damağa da hitab eden bir ahengin tadını vermekte çok roahirdir. Bize Hıtler Almanyasım ve Ren kıyılan intıbalannı naklediyordu. Bir arkadaşımız sordu: Birşey işittik; Alman Propaganda Nazın Göbels Türk gazetecilerine yeni Cermen inkılâblan hakkında ne düşündüklerini sormuş. Sıra Kunın Başmuharririne gelince Bay Asım Us boş bulunmuş ve her zamanki septik gülüşile: Vallahi bilmem, demiş, bir kere de biradere sorayım! Doktor Göbelsin ne dediği belli d<«ğil, fakat Bay Daver hikâyeyi tekzib etti! | keçiboynuzu yemek mecburiyetinde kalmıyorum. Kadmlı erkekli danseden bir topluluğun dalgalı deniz gibi adale kaynayışlarına ise bayıhyorum. (Kulağımıza iğilerek) sonra işin en heyecanlı tarafı da şu: Barda şu manzaraya baktıkça kendimi bir efsane âJeminin, eski şark masallannın hükümdan sanınm. Bu kadar kalabahğı başka türlü önümde nasıl oynatabilırdim a dostum? Bu, biraz da, iki kanslık çürük sandalında kendini Barbaros Hayrettin sanan çimacının tesellisiydi ama orijide yok Haşmetlu îngiliz Krah Hazretlerî* nin yirmi beşinci saltanat senesi. So « kaklar, bayrakh, çiçekli taklarla süslü. Sokakları baştanbaşa saran, renk reok çeşid çeşid elektrik şualan, elektnk fenninin binbir hünerini gösteriyor. Dünyanın dörtbir tarafından Londraya 500,000 misafir getiren trenler. son süratle koşuyorlar. **• 7 mayıs. Haşmetlu Kra! Hazretlerinin raerasim gccesi. 2,000,000 kişi sokaklarda. Otomobiller dizilmiş, yürüyemiyor. 8000 süvari alaym önünde gidiyor. Trampetler çahyor. Londra dünyanın en neşeli beldesi, KraJınm saltanat sevincini yaşıyor. ••* [îmzamı görünce dudak bükmeyiniz, musikideki ehliyetintln derecesini araştırmayıntz. Dünyaca tanınmif biiyük ar • tist (M. Adolphe Boschot) nun fikirlerini dilimize çevir mekten ibaret olan vazifemi iyi yapabildimse ne mutla ba na! Rus munkisini tetkik eden ben değilim, odar.] Fransada şu son otuz yıl zarfmda Rus musikisi pek moda oldu. Hususî salonlarda, senfonik konserlerde, hatta tiyatroların programlarında Rus musikisine oldukça büyuk bir pay ayınyorlar. Musikiden anlıyan ve zevk duyanlar dünyaca tanınmış olan Rus kompozitörlerinden (Rimski Kor sakoff ), ( Borodine ), ( Balakiref), (Moussorgski), ve son zamanlarda şöhret alan (îgor Stravinski) ve (Prokofief) in eserlerini lezzetle dinliyorlar. Dahası var. Halk, 1909 danberi şarka aid hususiyetleri olan Rus ba letlerini büyük bir zevkle seyret mekten hoşlanıyor. Rus san'atkârlannın meydana çı kardıklan bu yepyeni millî eserlenn birdenbire bu kadar ün almaa pek boşuna değildir. Bundan yirmi beş yıl önce Pa^isin musiki amatörleri için (Wagner> musikisi kutsileşmişti. Halbuki şimdi Rus musikisi o kadar aldı yürüdü ki bir çoklarında kökleşmiş olan (Wagner) cilik taassubunu adeta kırdı. Evet! Rus musikisi yeni bir hissî hava yarattı. Bilmediğimiz, yabanct kaldığımız yeni bir âleme doğru sü rükledi Bizi açık havaya çıkardı. Acaba bu Rus musikisi nedir? Kendinin malı olarak bize sunduğu yeni lik nedir? 0nun mazisine, tarihine şöyle bir göz atarsak bu genç rnusi kinin mahiyetini anlarız sanınm. Genc dedim ve bununla millî Rus musikisinin yeni tertib ve tensik edilmiş olduğunu kasdediyorum, yoksa, Ruslann halk musikisi çok eskidir. Birkaç asırlık hayatı olan Italyan, Pransız, îspanyol ve Alman musiki lerine nisbetle modern Rus musikisi nin ancak yüz yıllık bir mazisi vardır. Malumdur ki Ruslan medenileş tirmek azmile Büyük Petro 1697 de yani on dördüncü Luinin ikbal ve kemal devrinde Fransaya seyahat et mişti. Pariste o devirde gerek musiki, gerek tiyatro parlak devrini yaşıyordu. Moskovaya dönen Büyük Petro bu ihtiyar Rus ağacına ne olursa ol sun garb medeniyetini »çüamak İsti yordu. Bn suretle Avrupadan en değerli mühendisleri, edibleri, tabib leri getirtirken, musikisinaslan, ak törleri ve aktristleri de unutmadı. Büyük Petronun kurduğu Petersburg şehrinde opera da beraber kuruldu. Bütün on sekizinci asırda hatta on dokuzuncu asnn ortalanna kadar Rusyada opera alanmda Fransız, Alman, îtalyan san'tkârlan ön safta bulunuyordu. Meselâ meşhur san'atkâr (Cimarosa) Petersburgda dokuz yü yaşadı. (Sarti) on sekiz yü şef dor kestrlik yaptı. (Paesiello) sekiz yıl oturdu ve çok tanınmış (Barbier de Seville) i orada besteledi. (Martini) Petersburgda yirmi yıl kaldı ve orada hayata gözlerini kapadı. Rusya böyle bir yabancı musiki istilâsına uğradığı devirde tek tük Rus bestekârlan da bu hariçten gelen musikiyi takliden eserler vücude getiri yorlar ve onun içine Rus ruhundan birşey katıyorlardı. Bu tıpkı insan kendi dilinden başka yabana bir dili öğrendiği zaman nasıl telâffuzda bir (accent) kalırsa musikide de bu hissolunuyordu. Yabancı musiki üstadlan için de böyle olmuştu. Uzun zaman Rusyada yaşadıktan sonra farkına varmadan onların da eserlerine Slav ruhu girmiştL Asü mesele gerb musikisile Slav musikisi acaba bağdaşabilecek mi, bu ikisi birbirine kaynıyabilecek miydi? Ya Rus musikisi kendi temayül ve istidadına göre şark ve y a n Asyaî bir şekilde kalaıak tekâmül edecek ve yahut ta esasen tekemmül etmiş olan Avrupanm garb musikisine yaklaşarak onun artistik evsafmı temessül edecekti. İşte on dokuzuncu asnn başlangt cında Rus musikisi yani Slav (Fol ke lore) unun zengin ve çok çeşidli aslı, henüz işlenmemis, tensik ve tertib edilmemiş bir halde idi. Artistik bir şekil alabılmek, inkişaf etmeki çin bunu başaracak san'atkârlara intizar ediyordu. 1800 de Ruslar millî musikinin te kâmül zaruretini duymağa başlamış lar ve memleketin dört bucağından halk türkülerini toplamağa koyul muşlardı. Ancak dünyada büyük de ğişikliklerin vukuuna şahid olan 1830 yılında Rus musikisi garb tekniğile varhğmı ortaya attı. Bestekâr (Glinka) 1836 da Rus musikisile (La vie pour le Tsar) ve 1842 de (Rousslân et Ludmila) adlı iki opera meydana getirdL Bu iki mühim eser Rus musikisini operaya soktu. Yalnız (Glinka) halkın kulaklarınm alıştağı, sevdiği İtalyan ve Alman musikisini büsbü tün yere vurmadı. Italyanlann olsun (VTeber) in veya (Gluck) un olsun nağmelerinden bazı pasajlar aldı. Aradan otuz yıl daba geçtikten sonra yeni bir musikişinaslar nesli yetişti. Bunlar 1840 tan sonra doğanlardır. Bu genc millî san'atkârlar Rus musikisini yabancı musikilerin tahak kümünden kurtarmak ve busbütün benliklerini göstermek azminde idi • ler. Önlerinde böyle bir inkılâb yap mış büyük örnekler vardı. (Cho * pin) yepyeni, ahenktar bir dille Po • lonya ruhunu terennüm etmişti. Dâhi (Litz^ Macar rapsodilerinl, Macar" millî danslarını ihya etmiştL Rus san'atkârlan da bunu yapabilirdi. (Balakiref), (Borodine), (Mous sorgski), (Rimski Korsakof) bunu yaptılar ve asrî Rus musikisini meydana getirdiler. (Tchaikowski) ye gelince her nekadar Fransızlar onun eserlerinde (Mendelssohn) kokusu sezıyorlarsa da Ruslar tamamüe Slav olduğunu iddia etmektedirler. Yalnız Unutmıyalım ki güzel san'atlerin her şubesi millî karakteri ve yaşanılan devri temsil etmekle beraber, umumî hatlarında cihanşümul bir güzelliği de ihtiva eder. Bir ressam, îtalyan, Holanda, Fransız, îngiliz mektebindea olabilir. Eğer vücude getirdiği eserin san'at noktasından bir büyük kıymeti varsa o biraz da beynelmilel sayılır. Musiki de böyledir. Menşei ne olursa olsun bizi heye cana getirebüiyorsa onun millî kıy metinin yanında bir de insanî kıy meti vardır. Unutmıyalım ki musiki yalnız bir mületin değil, cihanın di lidir Setim Strrt TARCAN Yıldönümü hediyesi Ahiret rehberi! evimli üstad Mahmud Yesariyi korkutmak ve içkiden vaz geçirmek istiyorlardı. Bir akşam kendinden geçince hazreti hemen soydular, kefen gibi bir beze sardılar ve evin bodrum kaunda bir kerevetin üstüne uzattılar. Mahmud bir müddet sonra kendine geldi. Odada hafif bir ışık vardı. Karşısmda gene kefenler içinde dostu Saffet Baba duruyordu. Biran durakladı, kendine ve yattığı yere uzun uzun baktı, sonra gayet serinkanlı bir sesle sordu: Yahu, ne oldu bana? Nerede • yim? öldün, ahirettesin. Ya sen? Ben de öldüm! Ne vakit öldüm ben? Dün akşam. Çok içmiştin gene.. Ya sen? Ben öleli üç ay var. Yesari sevincle yerinden hopladı: ömrune bereket, dedi; sen buranın çarşısını, pazannı öğrenmişindir. Haydi kuzum Saffet Baba. bana şuradan bir yüzlük sişe kap ta gel! Sinema artisti Jackie Coogan yaralandı adıköy vapurunun alt kamarasında istemiyerek kulak misafiri oldum. Genc kadın adeta aglamaklı idi, dudaklaruun kenan kıvrıla büküle söyleniyordu: Yarın gene isim günüm Namık, biliyor musun başkalannın böyle yıldonümlerinde yaprıklannı duydukca kendi kendhnden utanıyorum ve adeta benim de böyle bir günüm olduğunu kendim bile bilmek istemiyorum. Düşün; ziyafetten, eğîenceden vaz geç tim, fakat kaç yıllık kanna küçük bir hediye almak bile hatınna gelmiyor. Ne feci yarabbi! Erkek omuzlannı kaldırarak: Ama insafsızlık ehne yavnıcu ğum, dedi; geçen sene gerirdiğim koca bir bonbon kutusunu ne çabuk u nuttun ? Utanmadan yüzüme karşı bunu söylüyorsun değil mi? Kaç paralık matahb sanki aldığın? îki buçuk liraya almışhm. Lâkin masraf o kadarla kaldı mi? Bir kilo bonbonun hepsini yemeğe kalktın. Miden bozuldu. îki defa doktor ücrrti, üç tane reçete parası vermeğe mecbur kaldım. Hepsi bana on liraya patladı! Gayriihtiyarî yerimden kalkarak güverteye çıktım. Adamcağız neredeyse kansının üç gün hasta yatarak çarşafı ve yastıklan biraz daha eskittiğini de hesabhyacakb! Buckingham sarayı... Peri masaParındaki padışahlann sarayından daha ışıklı Elektrik kilovatlan, kilovatlan kovahyor. Bayrak, çiçek, hava fişekleri yıldızlarla konuşuyor. Saat 2 1 . . . Haşmetlu Kral Hazretleri sihirli bir düğmeye basjyor, Hayd Parktaki şenlik ateşini tutuşturuyor. Hemen arkasından memlekette iki bin şenlik ateşi birden yanıyor ••• Buckingham sarayı peri masallanndaki billur köşkler gibi ışıklar içinde. Binbir diyardan gelmiş elçiler, krallannın hediyelerini haşmetlu Kral Haz» retlerine veriyorlar. Hindistana, Îngiliz Kralımn tacındaki en parlak elmas derler. îngiliz Kralımn tacmdaki parlak elmas, bu defa taca daha parlak bir elmas t»ko~ Değeri 500 milyon değerinde. Bu masal değil, hakikat. Alo, alo... Hindistan, Kanada, Jamayka, Avustralya, îrlanda, müstemleke valileri konuşuyor. Yaşasın haş * metlu Kral Hazretleri... îngiliz marşı selâmlıyor. *** Halk sokaklarda... Gece. Şampanya, dans, müzik, neşe sabahlara ka • dar neşe, cennet bahçelerinden Lon * dra sokaklanna akıyor ••• Hatırlıyor musutruz ? 1 Cyniques Kelbiyyun kimlere derler ve bu felsefî mezhebi kuran kimdir? 2 Gülbaba kimdir? j ,^ s 3 Kromvel kimdir ve ne yap • mışür? 4 Osmanhlar devrinde öldürülüp cesedi sokaklarda sürütülen şeyhülislâm kimdir? 5 Gogol kimdir ve ne yapmıştır? 6 Galatanm aslı nedir ve orada yangın kulesi hangi çağdan kalma dır? 7 Labyrinthe nedir ve bunla*m en tanılmısları nerelerdedur? (Cevabları yarmki sayımızda) Dünkü sorgular ve karşılıkları; 1 476 da hangi büyük hâdise yüz gösterdi? C Garbî Roma Imparatorluğu battı. 2 Milâdın 622 nci yüını tarih ne yüzden tanır? C Muhammedin Mekkeden Me dineye hicret etmesile. 3 711 de hangi büyük vak'a cereyan etti? C Tarık, Afrikadan îspanyaya geçti, Endülüs devletinin temeli a tılmış oldu. 4 1071 yılmı hangi vak'adan dolayı hatırlarız? C Alp Aslanın Malazkird mey Girmiveceksin... Gidemezsin. Seni cebren bırakmıvacağım, benim kanm, benim nikâhlımsm... Bana aidsm, hayır gitmiyeceksin... Asknnı. kalbimi ezmek, parçalamak elindedir... Fakat ismimi, namusumu... Hayır... Hayır divorum sana. Buna mâni oîacağım, gidemezsin... Benim kanmken hiçbir vere gidemezsin... Zaten gittiŞim zaman beni artık kann telâkki etmiyeceğini biliyorum Nihad. Bundan eminim. Zaten bun dan emin olmasam sitmezdim ki... Eğer seni aldatmak isteseydim, eğer senin namusun ve isminle eğlenmek isteseydim bövle mi yaoar, sana eelip bilhassa kendim mi haber verirdim. Sana gelip.. «Nihad, beni bırak ben sridiyorum, bir baska adam sevdiğim için. onun kansı olmak için gidiyorum, beni b' r ak» mı der^im? Oh mel'un. M^l'un kadm! Omuzlanmdan vakahyan elleri beni yere dogru iriyor: Mîhac' canımı acıhyorsun. Oynatmak hastahğt ayret etmeğe başlamışlardı. Bu arkadaşa bir müddettir garib bir «müşahede» hastahğı anz oldu. llle bara gidelim, diyc tutturuyor, gidince de mütemadiyen içiyor ve hiç dansa kalkmadan mütemadiyen çiftleri seyrediyordu. Bakışlannda melânkolik panlnlar yanıyor, yüzünün çizgilerinde derin bir hazzın uçuşlan göze batıyordu. Sordular: Sen dans bilmez misin be birader? Bilirim. Peki herkes oynayıp eğlenirken burada hiç konuşmadan, hiç dansetmeden dalıp gitmenin ve yiyecek gibi oynıyanlan seyretmenin manası nedir ve ne zevk alırsın? Azizim, dedi arkadaşımız; evvelâ ben şahsan dansm atik ve atak hamlelerini kendi adale hareketlerimle pek uyuşturamadığun kanaatindeyim. Bu cihetten bir damla bal için bir ton Susuyorsun, niçin birşey soylemiyorsun?.. Niçin hayır, yalan söyledim demiyorsun... Suzan, yavrum. Biriciğim gitmiyeceksin değil mi?... Söyle sana ne yaptım? Beni böyle pervas\zca bedbaht edebilmekliğin için sana ne yaptım? Seni bir köpek gibi zelil, bir Allah kadar temiz sevmekten ba^ka ne yaptım.. Gitmiyeceksin Suzan, haydi gitmiyeceğim desene... * * * lri kanadlı bir kuş göklerde uçuyor^ İçinde Makdonald... Haşmetlu Kral Hazretlerinin yirmi beşinci yıldönümünü Merihteki müstemlekelere telsizle kutluluyor... *•• Londranm karanhk sokaklan... Başı bacaklannın arasında, kannlan göğüslerine yapışmış, ellerinde meşalelerle yüzlerce, binlerce, milyonlarca halk yürüyor... Bunlar merasime gidiyor sanmayınız... Bu karanhk sokaklarda, meşalelerle karanl'klan yaranlar, aç * lık yürüyücüleridir. SABtHA ZEKERİYYA dan muharebesini kazanıp Bizans lmparatorunu tutsak yapmasile. 5 1187 yıhnda ne oldu? C Evüb oglu Salâhattin, Haçh • ları yendi ve Kudüsü aldı. 6 1206 yılında şark âlemi nasıl şahid oldu? C Temuçinin Cengiz adım alarak cihangirlik yoluna girmesine! 7 1369 da hangi büyük Türk hükümdarlığı ilân olunudu? C Aksak Timurun. sin... Senin bu yeşil gözlerle aldataa mel'un başını bir yılan başı ezer gibi topuklarımın altuıda ezeceğim... Seni öldüreceğim, fakat hayır hiçbir za.^an ona, ötekine bırakmıyacağnr Nihad! Kızarmıs gözlerinden, boynumu arayan parmaklarından korkuyorum. Sık. sık aldıgı nefeslerle titriyen bu koskoca göğüsten korkuyorum. ~ Nihad! Öyle aa. öyle acı bağınyorum ki..« Hayır bağırma, yalvarma, hayır oleceksin... Kâfi, artık kâfi. Benim le bir oyuncakla oynar gibi oynadm... Fakat artık yeti«ir... Beni böyle kink bir ovuncak gibi bırakmana müsaade edemem. Buna tahammül edemem..* Sevgilin seni beyhude yere bekliye cek. Seni boğacağım! Seni bu par maklarla boğacağım! Fakat gitmiye ceksin. Bir kadının askı böyle mi elde edilir zannediyorsun? Sus!... Yüzüme inen tokatı daha birçoklan takib ediyor. Beni yerlerde sürükluyor... Benf saclarımdaa çekerak yerlenk A u k föyor. (Arkan var) Çeki ve babast San Diegodan Fransız gazetelerine verılen habere göre mayısın beşinci günü orada vukua gelen bir otomo bil kazası neticesinde sinema aktör lerinden Robert Horner ve Durkinle Jackie Cooganın babası John Coogan ölmüşlerdir. Ayni otomobilde bulunan Jackis Coogan da yaralanmıştır. Bursa baro heyeti seçimi Bursa (Hususî) Burada baro heyeti seçimi şu suretle yapılmışür. Birinci reisliğe Kemal Ziya, ikinci reisliğe Kâmil, umumî kâtibliğe Ismail Hakkı, azahklara Cezbi, Tevfik, Kemal, Osman, adlî müzaheret «ıcümeni reisliğine Hüsnü, azalığa Enver, Veli, ilmî tetkikler encümenine de Hulusi, Osman Nuri, hesab spektörlügüne İsmail Hakkı, Halil İbrahim seçilmişlerdir. demezsin... Buna mâni olurum... Buna mâni olacağun. Ne yapacaksın? Sesi titriyor.. önce yalvaracağım Suzan. Hayır... Gitmiyeceksin... Gitmiyecek sin... Beni sevme, bunun ehemmiyeti yok. Zaten beni sevmediğini çoktan Yazan Suad Derviş biliyordum. Fakat gitmiyeceksin... Gilumu kesiyor. Mermerden bir heykel Fakat yapacağım... Kendi saade demezsin. Yalan söylüyorsun... Evini kadar beyaz ve kansız bu yüzde siyah tim için değil belki onun rahau, onun bırakıp nereve gidersin?.. Yalan söysükunu için yapacağım... Kendime rağ gözler ateşler gibi yanıyor. lüyorsun... Sen hastasın... Çılgınsın! Ne söylesen beyhude Nihad, sa Fakat sen hiçbir zaman bovle bir kamen yapacağım.. Mademki isrjyor. na gideceğim diyorum. Yolumu kesKendimden kuvvetli bir iradenin te dın, böyle maceraperest, ahlâksız, hasiri alhndayım. O benden kuv me Nihad yalvannm. Artık niçin be fif bir kadın olamazsm. ni istiyorsun? Benim nemi isuyorsun? vetli... O öyle kuvvetli ki... Sen beni anlamıyonun Nihad. Görüyorsun, anlıyorsun seni sevmiyoBenim için artık ne mazi. ne rabıta, Ben seni hiçbir zaman anlamarum ve gidiyorum. Bir başkasını istene merhamet var. Benim için ondan dım, ben seni hiç anlamak istemiyo diğim, bir başknsile yaşamak istediğim başka, onun istiyorum diyen sesinden rum. Tuhaf söylüyorsun sevmek için. için gidiyorum. baska birşey yok. tahlil etmeğe, anlamağa, an'amak için Suzan sabrımla, tahammülümle Ben ona tâbiim... uğraşmağa lüzum var mıdır? Sem seHalbuki neler zannetmiştim.. viyorum, seni sadece sevivorum. Bana oynuyorsun Hayır.... Ben sadece gidiyo lâzım olan kadm sensin. Seni anlamak Gideceğim Nihad... Buna hiçrum. Gidiyorum Nihad ve eminim ar istemiyorum. Yaptığın şeyleri muhabir kimse, hiç bir his mâni olamaz, gitık sen... keme etmek istemiyorum. Seni sevivodeceğim... Gitmeliyim. Artık burada *** rum Suzan, senden aynlamam... Gitberaber yaşamamız kabil değil. Üsrüme atılıyor. EHerimi incitıyor. miyeceksîn... Gitmiyeceksin... MümTaşlıkta karsı karstyayız. Cam ka Ay... Ay... Ellerim... kün değil! pılardan dışanda karh bahçenin be • Ba5ınyorum. Gözlerinde, mecnun «** yaz ağaclan rüzgârla sallanıyor. Mervahşi bir bakış var. EHerimi kıracak Mermer sütuna dayanmış stısuyo mer sütuna dayanıyor, beyaz kürk yagibi sıkıyor. rum. kalı paltoma daha fazla sanhyorum. Gitmiyeceksin Suzan!.. GitmîIstırabdan değişen bu yüz nekadar Ayakta kollaruu kavujturmuş, yoyeceksin. Benim karımsın... Hayır gigüzel. Edebî tefrika: 20 Hasin eller şimdî kollanmı çüniterek eziyor. Sana susma diyorum, susma diyorum... Bana merhamet et... Ben sensiz yasıyamam... Senin için herseyimi. kanmı, evimi, çocuklanmı, mazimi bıraktım... Dünvada senden baska bir rabıtam yok... Senden başka bir rabıtam kalmadı. Her türlü bağlardan kopanp aldığın, yalnız münhasıran kendine esir yaptığın bir insanı böyle perisan edip bırakmağa mezun değilsin, benim senden başka bir ahlâkım, bir vicdanım, bir itikadım yok... Bana acıyacaksm. Bana acıyorsun degil mi? Öl... Öl... CAer.. Senin muvaffakiyetin, şanın, şerefin, *** namın var. Benim birşeyim yok. BeTaslann üstünde, diz cöküvonım. nim senden başka birşeyim yok... Hâlâ iri elleri omuzlanmdan sıkıvor: *** Hayır gitmiyeceksin, aramızda Heyecandan kısılmış bu seste ne tamiri kabil olmıvan b'rşey geçmeden çok sevgi, ne çok azab var!... evvel ı?itmiveceksin... Olümünü tercin Onu dinliyorum: ediyorum. Oleceksin fakat gitmiyecek