3 Mayı» 1935 Ruhl bahlsler Cumhariyet ELLERİMİZ! lanndan, mükem Geçmişe mel bir süvari o geleceğe aid bü Selİm Sırrı Tarcan nun hangi iklime tün hayat düğüm mensub olduğunu, lerini bağhyan, çone gibi vasıflan veya kusurlan oldu n, Öksüzlere, yetimlere, kimsesizlere, hastalara, yaralılara yardım için uzanan, ğunu anlar. tnsanlar da böyledir. Elin şeklinden, çizgilerinden insanın kim olhırsızlann, dolandıncılann, bozguncuduğunu, nelere kabiliyeti olduğunu !ann, »erserilerin, katillerin, canilerin azçok anlamak mümkündür. yakasuıa yapışan ellerimizdir. Batan Biri yumuşak. diğeri sert olmak ü okşıyan, koruyan. bazan döven, kı • zere iki çeşid el vardır. Sert el faali ran döken. selâmete çıkaran veya uçuyeti kuvveti, huşuneti, zekâyı, çalışma rumlara sürükliyen. harbi ilân eden. kabiliyetini gösterir. Yumuşak el, ra sulhu imzalryan. yalvanrken açılan hata düskünlüğü, gevşekliği ifade e • gevşeyen, kızmca yumruk olup sıkılan, der. Eller geniş, dar, kısa veya uzun iğneyi iplijri, olduğu gibi kılıcı, topu. olur. Uzun parmakh eller tahlil fik tüfeği ayni meharetle kullanan. af rinin kudretine, ince işlere istidada, veya id^rn kararlan vazan gene ellerikılı kırk yarmak merakma, biraz da amizdir. Toprağı belliyen, sapanı sü lmganlığa delâlet edermiş. Kısa, gü ren, ayıran, kavusturan, iyiliğe olduğu ffibi kötülüğe de alet olan. davulu ça • dük parmakh el, herşeyi umumî şekillan, parsayı toplryan, en heyecanlı de görmeğe, teferrüata ehemmiyet verşiirler mevdana getiren, heykeüer ya • memeğe alâmetmiş. Dar el, hislerin inpan, fabrikalar. köprüler kuran, ma • celiğine, zekânın keskinliğine, san'ate muhabbete, biraz da sıhhat bozuklu mureleri bir harabe haline koyan, huğuna alâmetmiş. Derisi kuru genişçe el lâsa bazan irade kudretinin timsali, baiş adamı eli imiş. Bu ellerin sahibleri zan ahlâk ve terbiyenin tercümam oher isin pratik tarafını kolay bulurlar « lan hep şu bilekten pannak ucuna kamış. İri, sert ve kalın çizgili el sahib * dar küçük elimizdir. leri münakaşadan kaçınmaz, savaştan Ellerimizîn sînirleri ve ad'Merî vuzevk alırlarmış. zümüzdekiler kadar çoktur. Elimizi ve Dâhilerin elleri dimağlannın elyafı parmaklanmızı işleten yirmî kadar veeibi ince, zarif ve işlek olurmuş. San'atter vardır ki bunlar k^'un »ait derilen kârlann, musikismaslann elleri umumi6n kısmma bağhdır. Enerimiz en hassas uzuvlanmızdandır. Ellerin ve par yetle büyücek olurmuş. (Dr. Raoul BlondeH diyor ki: marlann bu büvük hassasfyeti n«*red<*n « însanlar parmaklannın işlekliği geliyor? (Radial), (cubital). (medisayesinde mahlukatın başına geçmeğe an) jribi üç büvük sîrt'rin ele do<rnı «k muvaffak olmuşlardır. O sayede hü «açlı bir baş gibi dallanm budaklan ner ve marifet sahîbi olmuşlar ve o samasından rm? Tabiî ondan, fakat dayed* zekâlan mkişaf bulmuştur. Tabii ha başka sebebler de var. buna parmaklannın (lems) hassasiyeti Zannederim o da şudur: Eiimiz de ilâve olmustur. Halbuki ön ayak • dünyaya gözümuzü açtığimtz andan ilannı el gibi kullanan, fakat onlarla tibaren bizim baslıca terbiyecimizdir. daima yuruyen hayvanlarda bu has Hiçbir uzvumuz dimağımızla onun kasasiyet iptidaî bir halde kalmışnr. Çünidar sıkı fıkj, münasebette değfl^r. ö y l e kü ön ayaklannın beşeresi ka'mdır. Eîse divebiliriz ki ellerin de bir dili var • li olan yalnız insandır. Bilcumle dır. Onlar da konuşmasını bilir. havvanatm pençesi var.» Tabiî ve canlı bir tablo seyreder gibi Birçok manevî kabiliyetleri, tema ırzaktan veya yakmdan ellerimizi renyülleri ifşa eden hatta karakteri bildisrine, biçimine, jestlerin şöyle bir dik ren eller talim ve terbive sayesinde en katle bakahm. Mütenasib, sıhhati ye mükemmel, en hassas bir alet haline rinde insanlann elleri de güzeldir. Nigelebilirler. Körler bunun en büvük bir tekim muhtelif hastalıklarda ve bilhav misalidir. (Braille) in icad ettiği alfasa cümlei asabiye rahatsızlıklannda «llmis bjçinri bozulur. Bu v»k kera^ör. be sayesinde çıkmtıh harflerle yazıl mış Vitablan pîyano çalar gibi, pannakze çarpacak kadar belli olur. A c a lannı üzerinde gezdirerek hemen gözba her hangi bir eli dikkatle tetkik e » lüler kadar süratle okuduklannı ve heidersek sahibinin mizaç ve kabiliyetini, sab yapbklannı gördük. kusurlannı olduğu gibi faziletlerini onBu kabıliyetli ve hassas olan uzvu ceden anlamak mümkün müdür? Der çok küçük yaşta iyiliğe. doğruluğa, gü!er ki meşhur adamlann fikir ve ahlâkzell'af ahştırmak lâztmdır. Küçük yaşlannda olduğu gibi ellerinin şeklinde de ta iyi talim edilen eller, büyüdükleri bir benzeyiş varmış. Büyük Harbden evvel ölen meşhur ruhiyatçı ( M . V a zaman yıkmaktan ziyade yapmağa heveskâr olurlar. Insanlığın birinci sartı schide) bu meselelerle çok ugraşmış ve da bu değil midir? pıüsbet neticeler de elde etmiştir. 1 Kaçırılan gazeteci Isviçre hakeme müracaat edecek tsviçrenin Berlin 6efiri, Nazi me murları tarafından İsviçre toprakla rmdan kaçırılan Hitler aleyhtarı gazeteci Jakob hakkındaki 13 nisan ta rihli Alman notasına, federal meclis tarafından verilen cevabı, 27 nisan • da, Alman Hariciye Bakanlığma tev • di etmiştir. Bu cevabda, Almanyanın, İsviçre hâkimiyetine karşı bir teca vüzde bulunulmasını kat'iyyen tas vib etmediğine dair olan ifadesüıe mukabil, federal meclisin fikrinde ısrar ettiği, ve VVesemannon cürüm ortak • lannm, Alman makamlannca meç hul olduğunu kabule imkân olmadı ğı yazılmıştır. Federal meclis, Jako bun, Alman makamatının emri ve tasvibile götürüldüğü ve Dr. Richterin gizli polis komiseri olduğunun, tahkikat neticesinde anlaşüdığuu notada zikretmektedir. Her iki hükumetin bu meseleyi, diplomasî tariküe halledemiyecekleri anlaşıldığından federal meclis, işi 3 ikincikânun 1921 tarihli hakem mu kavelesi mucibince hakeme havale etmeğe karar vermiştir. D Kuyu hastalığı Erkekleri koruycüım! D stanbul kadınhğını temsil ettiği farzolunan Kadın Birliği bugün; ?iındiye kadar yaptıklannın şüphesiz en büyüğü, en mühimmi olan bir vazifeyi başaracak: Fesih karan.. Kadın esirgeme, kadın çalıştırma, kadm koruma teşekkülleri pek tabiidir ki dünyanm en faziletli kurumlan olurlar. Fakat etiketine ve eteğine bir parça siyaset rengi bulasan bir birlik.. Bunun korkunc bir lâf fabrikasi ve tuvalet meşherinden ileri hangi kıymeti vardır? Erkekle müsavat, hukuk beraberliği mi dediniz? Haydi bayanım, bunlar sizin cennetten çıkhğmız gün ezelî birer tasarruf senedi gibi varlığıni7da yaşryordu! N e ulu cihançirleri, ne dâhileri oda hizmetçisine döndüren zatı âliniz mi müsavattan bahsediyorsunuz ? Daha dün rasladığun bir vak'ayı hikâye edeyim: A JŞLERÎ Musiki muallimleri hakkında bir rapor Kültür Bakanlığı. umumî müfet tişleri, mekteblerdeki musiki dersleri hakkında esash bir teftişte bulunmuşlar ve bu mesele hakkında yazdıkları raporu Bakanlığa vermişlerdir. Bu rapor üzerine Bakanhk, Mu siki Muallim mektebinde bir komis yon teşkiline lüzum göstermiçtir. Mufettişlerin vermiş olduklan bu raporda her hangi bir musiki aleti çalmasını bilmiyen zevatın musiki dersi vermesini muvafık görmemekte ve musiki dersinden beklenen neticelerin almabilmesi için bu dersin, her hangi bir musiki aleti çalan zevat tarafından gösterilmesi lüzumunu ileri sürmüşlerdir. Kadıköy iskelesi. Vapurun hareketine üç dakika var. Bbbir ayak bir ayak üzerinde.. Orta yaşh, affedersiniz, gördüğümü olduğu gibi anlatmak için maalesef doğruyu söyliyeceaimçirkin, partal ve çam kozalağı gibi bir kadın, sinirli, hırçın; bir mezad yeri münadisi gibi bagmyor. Kocası olduğu anlaşılan bedbaht; iki elinde paketler, bakiflan yerde ve vakit vakit yüzünde dünyanm en feci ıstırabı renk vererek paylamanın sonunu bekliyor. Sen de erkek olacakun değil mi sersem herif? Budala... Etraflanna toplanan bir seyirci grupu erkekle müsavat istiyen kadmhğın bu mümessilile kadma tahakküm eden erkek ripini alâkayla seyrediyorlardı. Kadın isin farkma vardı: Haydi, dedi, bir de vapuru kaçırtacaksm, düş onüme.. Sersem!.. Hazret yürüdü. Bakıslan koyun bakışlanndan farksızdı. O dakikada muhakkak Himayei Hayvanat cemiyetinin şefkarinden mahrum kalmanın da azabını çekiyordu. Kadın Birliğinin dağıldığı bir günde zarurî t i r ihtiyacı teklif ediyorvım: Bize mutlaka bir erkekleri koruma cei lâzım! Temiz hava istiyen bir mektebin çocuklan, hocalannm peşınde kıra çx» kıyorlar... tstanbulda kır çok ama, nedense Mecidiyeköyünün çamurlu, kuyusu açık bir yerini buluyorlar. KuYa onu görseydi! yuyu, çamuru görüyorlar... İnsanın ,dmı yazmağa hacet yok; ma aklına başka bir yere gitmek gelir ruf yazıcımiz facia derecesinde ama, nedense, yüzlerce çocuğun mej» çirkin bir adamdı, gönlünün uliyetini omuzlanna alan muallimio engin güzclligine, kafasmm müthiş doaklına gelmiyor. luluğuna ragmen, tabiarin vücudüne *** eklediği bu yüz insana aumak hisleri Kuyunun etrafına dört çocuğu noveriyordu. betçi bırakıyorlar.... Kaza olursa bunBir gün bir tanıdığı söylendi: lar önliyecek.... Çürük manük olur Zevcesini düşünüyorum da, za ama, bu kadar mantıksızhk olmaz. Çocuklardan biri uçurtma uçurtuyor.. vallı kadm nekadar acınmağa lâyık.. Arkası kuyuya, geri geri geliyor. Bir Duvarların nekadar hassas kulaklan ayağı kuyunun içinde. Nöbetçilerdea olduğu malum.. Bu söz de bir gün mejbiri tutmağa çalışıyor... Kuyunun mikhur muharrire kadar gitti. Üstad filonatızı çocuğu çekiyor... Dü$üyor... zofça bir tavırla omuzlannı silkti ve *** gülümsedi: Temiz hava almak için çocugumı kıra gönderen ana, çocuğunun ölüıo haberinden aldığı hızla koşup geli • yor... Kuyudan ölüsü çıkan na$ın ya« nında çıldınyor, muallime saldınyor.^ Saldırmaz mı hiç?... Doğumun, bü • yütmenin, evlâd sevgisinin bütün a a « sını bağnnda sakhyan ana, çıldırmazsa, tabiate karşı bir if olur **• Mekteblerde kötü okutma «istem lerile çocuklanmızın kafasız oluver diklerini görüyoruz ama, bari eti, kemigi bize kalsın.... Bu da benim di • leğim... *** Belediyenin neşrettiği istatisrik cetvelL Muhtelif hastalıklardan ölenle rra miktan: Veremden ölenler 3383 Ishal ve anzit » 3382 birisine de dörtbaşı mamur temize çektirdi, sonra süslü bir zarfa koyup hem fikrini öğrenmek, hem de mecmuasmda neşrettirmek üzere üstad Halid Fahriye yolladı. Şaire hitab eden mcktu bunda da şu kelimeler vardı: Nasıl şiirimi beğendiniz mi? Üstad bir makasla altın saçlann başına geçti, şu kafiye, bu mısra derken beş yüz satırdan iki buçugu ile bir adı kalmışh. Altına da bir derkcnar geçti: NasıJ, tıraM be5^"J'ıiz mi? İlkbahar. Mekteblerin gezinti mevsimi... Kı;ı mekteblerin kapalı odala nnda, kafalannın hazmedenüyeceği kadar yüklü kitab ambarlannda ge • çiren çocuklar, hava istiyorlar,.,. Te • miz, ruhlarına açıklık, gönüllerine ferah, kafalarma sükun verecek ternü hava.... Anlaşılryor ki, dedi, o hiç kanmı gormemiş!.. Niçin? dediler. Niçin olacak, görseydi bana acırdı! Bir mükâlemei izim ressam Ercümendi tani * mazsınız belki. Bu renk ve çizgi üstadı gene tam bir Anglo Sakson terbiyesi almıçtır. Soğukkanhlığı nezaketi kadar kuvvetlidir. Ko • nuşmağa gelince onun kundakta ve eli ise değinciye kadar çocuklukta harcadığı kelimesiz bağırmalar hesabdan çıkanlırsa bütün hayatında kuHandığı sözler bir kadmm yanm saatlik mu sahabesinden daha az yekun rutar. Geçen akşam matbaadan beraber çıktık, rramvayla Beyoğluna gidivorduk. Sirkecide iken ertesi günü için istediğim bir resmiden bahsettim v e : Akşama kadar hazır olur mu? dedim. Bilet aldık, sıralara oturduk, ikimiz de dalmışız. Calata«araya gelince ben kalkbm, inecektim. Ercümend elhni sıktı ve dudaklaruu yarunşar santim aralıyarak: Evet! dedi. Hatırfıyor m u c u m n ? 1 Hiçbir ^ey yok olmaz, hiçbir Müzeleri gezen talebeler Tahsil yılınm bitmek üzere bulunması dolayısile talebe tarafından müzelere tehacüm vaki olmaktadır. Dün de havanın yagışlı olmast Alman çocuk arabalart îr Almamn ycni çocugu dogmu;. Bir fabrikada çahşan arkadasmdan rica etmi;: Bana bir çocuk arabası tedarik ediversen! Dostu: Beyhude para verme, demiş, ben sana hergün muhtelif parçalar getiririm. SonTa bunlan birlejtirir ve arabayı edinmiş olursun.. ö y l e de yapmışlar. Amele arkadaş hergün bir demir parçası getirip dostunun evine bırakmış. Bir gün sokakta raslaşmışlar. Amele sormuş: Nasıl parçalan taktın mı? Araba güzel birşey oldu mu bari? Vallahi azizitn, demiş öteki, bunda bir yanlışlık oldu galibai Çünkü parçalan bir arava getirdiyim vakit ortaya son model bir makinelitüfek çıkt.! Zatürrieden » Kalb hastalıklanndan ölenler Velâdî zâflardan » «*• 5770 3877 2070 na rağmen muhtelif mekteb talebe leri muallimlerüe beraber müzeleri gezmişler ve amelî ders yapmışlardır. Çocuklara nasihat edılecek Tramvay kazalannm önune geç mek için mekteblerde çocuklara tramvaylardan asılmamak ve atlama hususunda telkinatta bulunmak üze » re Belediye ile Maarif Müdürlüğu arasında yapüan konuşmalar bitmiş, mekteb kürsülerinden çocuklara telkinatta bulunulması muvafık görülmüştür. Tabiiyeciler elin insanın en mu kemmel bir uzvu olduğunda müttefiktirler. Ressamlara, heykelrraşlara gelince, bunlar elin bin bir şeklini ibda etmişlerdir. Y a şairler! Elleri metet mek için az mı dil dökmüşlerdir?. Yüz nasıl kalbin aynası ise, el de öyle yüreğimizin aynasıdır. Sdim Stm TARCAN Meb'us seçilmiyecek namzed! Pariste, Radikal ve Radikal Sos yalist komitesi. Paris Adliye avukatlanndan, eski parti termiştir. Doktor Lobligeois isminde bir zata karçı namzed gösterilen kadın avukat, meb'us intihab edılebilmesine söyle kanunî imkân olmamakla beraber gene toplanblar yapmakta, nutuk dalara devam etmektedir. Madam KraemerBachin gayesi ve programı, bühassa çocuklann korun • ması ve yetiştirümesi meselesidir. mekte ve intihab etrafında propagankâtibi Madam KraemerBachi meb'us namzedi gös Viyana seyahatleri Peşte sergisine evvelki akşam 63 Türk gezgin gitmiştir. Buslar ara sında fabrikatorlar, tüccarlar, müte ahhidler, doktorlar vardır. Gezginler sergiyi gezdikten sonra Viyanaya da gi" ?ekler, oradan Istanbula döne ceklerdir. Natta acentası da Peşte sergisi için bir seyahat tertib etmiştir. Bu seya hat mayısın 25 inde başhyacak ve sabahleyin buradan kalkacak tren bir günde Peşteye varacaktır. Bu grup ta bir hafta Peştede, üç gün Viyanada kalacaktır. kada muhavereniz söndü. Oda. evet bu renkli, ışıklı gene oda bile mağmum, sıkıcı tıpkı bir erkek odasma benzedi. Odaya neş'e ve muhaverenize biraz can vermek için bu akşam beni tama mile zapteden ressam Suzanı kovup kadm Suzan olayım, ev sahibesi. Gözlerinde teessüf ifade eden bir bakış mı yandı. Yoksa ben mi öyle tehayyül ettim? Bu akşam, şimdiye kadar çok san'atkâr ve hiç kadın değil miydiniz? Diye soruyor. Evet öyle idim. Her halde be ni muahaze edecek insan da tabiî siz değilsiniz. Kim bilir Suzan Hanım... İn sanlar hiç tanılır mı?.. Evet bana emin olunuz, biz insanlar hatta kendimizi bile tamamile tanıyamıyoruz... Bazan kendimizde olmadığmı zannettiğimiz öyle zâflar, övle gülünc cihetler bu luyoruz ki... Gülünc diyorum, bilmem pülünc demek te doğru mu? Bu gülünç ve zayıf dediğimiz şeylerin ba zan pek kuvvetli olduğunu kendi kendinvze itiraf ettikten sonra... Kocam ona dikketle bakıyor. Kuvvetli olan şey gülünc olmuyor Suzan Hanım. Halbuki başkalannın en kuvvetli hisleri bize zâf ge lir ve kendi zâfımızsa kuvvet... İnsan kendi hissetmediği bir duyguyu muha şe?; yeniden var olmaz, diyen kimdir? 2 Sinamayı ilkin kim düşünüp sınadı? 3 Mikrobu keşfeden kimdir? 4 Altın ressam adı hangi san'atkâra verilmiştir? 5 Havanın sırnnı ilktn Jcim açığa vurdu? 6 Eskilerin acaibi seb'o dedik leri yedi büyük eser hangileridir? 7 Pompei nedir? (Cevablan yarmki taytmızda.) lstanbulda bir de kuyu lıastalığı var. Yangın yerinde, evlerin kuyu • lannda, ölenlcrin isimlcrini, vak'ala rını a$ağı yukan hergün gazetelerde okuyoruz... Daha dün 3 2 saat kuyuda kaldıktan sonra canlı çıkan bir efsane okuduk... Fakat lstanbulda bir de kuyu hastalığı var. Bu kuyularda ölenlerin miktan bu istatistiğe geçme mış! SABİHA ZEKERİYYA Gümüşanede bir facia i Avucumuzun içinde de bir takım çizgiler var. Bunlann da bir sebebi hikmeti olsa gerek! Çünkü bu grafikler doğuşta ne ise ölüme kadar bütün hayatta ayni şekli muhafaza ediyor ve tuhafı nasl birbirine tıpkı npkısma benziyen iki yüz yoksa, içi dışı birbirine tamamile benziyen iki el de yokrur. I Her elin aid olduğu vücudle tam bir ahengi vardır. Bazı köpeklerin pençelerinin şeklinden hangi ava müstaid olduklannı usta avcılar çabucak bilir. Bir atm trmak enc kalfa bir taraftan saç kesiyor, bir yandan kafiye düzenliyordu. Makas, olamaz, hayır tutmadı kafiyeye gelmedi, makas, takas, hah yakaladım; ve sarre ve saire.. Nihayet aylarca uğraştı, ve bes \TİZ mısralı bir manzume meydana getirdi: Altm saçlar! Para verip güzel yazıh keme, tenkid ve mülâhaza ettiği za man hiç te doğru hareket etmiş olmuyor.. Niçin bunlan bana söylüyor sunuz? Bilmem... Düşünüyordum. Yüksek sesle düşünüyordum. Hatta sizin sevimli meclisinizde bile düşünmek ten vazgeçemiyorum. Biliyorsunuz. düşünmek benim işim, meslesim... San'atim. evet isterseniz zâfım diyeyim. Kocam: Belki de günahınız. Diyor. Günahım mı? Evet, hem günahınız, hem de onun cezası... Ben öyle zannediyorum ki insan hayatı ve hayattan her bir duyguyu yaşamlı, fakat düsünüp muhakeme etmemeli. Hayat öyle tabiî, öyle sade bir akıştır ki... Onu yaşa mak için uzun uzun düsünmeğe ve muhakeme etmeğe hacet yoktur. Kendi yaptığını, başkalannın yaptıklannı, kendi hissettiğini. başkalannın hissettiklerini mütemadiyen düşünen, mu hakeme, mülâhaze. tenkid eden bir adam. tabiî hayahnı yaşamağa vakit bulamaz, mes'ud ve bedbaht ola maz, hayatı ziyan olur gecer. Fakat, bu da bir düşünce Ni had Bey. Belki, fakat düşunce olsun, di Gümüşane 2 (A.A.) Bu gece Trabzondan Erzincana gitmekte o lan kamyonetlerden birisi Zigana dağının Barutçu hanları yakininde devrilerek içindeM yolculardan biri öl müş, biri ağır, diğer 3 yolcu da hafif yaralanmıştır. Ayni günde Erzurum Dünkü sorgular ve karşılıklan dan gelmekte olan bir kamyonet Va» 1 Sesin sürati nerede ve ne za • vuk dağının Sifon deresine devrü • man ölçüldü? miş ve içindeki yolculardan birisi nin bacağı kırılnuş, öburleri de ha C 1882 de Pariste. fif yaralanmışlardır. 2 Matbaayı ilk kuran kimdir? C Gutenberg. 3 Hümer kimdir. hangi eserleri bırakmıştır? C En eski Yunan şairidir. İlyada ile Odiseyi bırakmıştır. 4 Othelloyu kim yazdı? C Shdkspeare 5 Cazibe kanununu kim buldu? ye düşünülmemiş, onun için ne bir kıymeti var, ne de bir kıymeti olduğunu iddia ediyor. Siz mes'ud musunuz? Birbirlerinin gözlerinin içine bakı yorlar... Kocam ağır ağır söylüyor. Evet, mes'udum... Düz, mun tazam, rahat bir hayatım var, dünyada herşeyden fazla sevdiğim taabbüd ettığim kadm mefkurem, her şeyim, her şeyim olan kadm zevcem, benim ka dınım. Sizin için saadet bu kadar basit midir? Sevdiğiniz kadmla beraber yasamak bütün hayatınızı doldurur mu? Kendi evinizin haricindeki hayat vak'alar, elemler, keder, fikir ve düşünce cereyanlan... N e bileyim ben. Kocam sözünü kesiyor: Evet, hiçbir şey beni alâkadar etmez. Ben mütefekkir, ben şair, ben filozof defilim. Sefik Bey... Ben bir adanvm. Kuvvetli, sıhhatli, çalışkan bir adamım .. Sizinle mubahase ede cek belki iHidanm yoktur, fakat bu şey beni hayatta sizden daha fazla mes'ud etmekten menedemez. Siz biliyorsu nuz, eminim biliyorsunuz. En büyük felâket bile bazan ona maruz kalmca, onu tahlil edebilecek kadar sakin kalmaktan daha az bir felâket olduğunu bılmıyorsunuz. C îsaac Neivton 6 Elektriği ilk sezen kimdir? C Miletli Thales 7 Güneşte su var mtdır, yoksa sebebi nedir? C Güneşte oksijenle iârojen vardır, fakat fazla hararetten birleşip su teşkil edemezler. Edebi tefrika: 13 11 Madem ki tekrar avdet edecektiniz. Madem ki hep avdet edecektiniz Şefik.. Niçin kaçbnız? Cevab vermiyor, ellerim ellerinde, koyu mavi kadifeden geniş kanape de oturuyoruz. Kadife perdelerden süzülen bir kış gününün mağmum ışığı onun iri vücudünü bir şekil gibi ziyann üstüne çizmiş, ben yavaş ve kesik bir sesle devam ediyorum: Niçin, hissertiğiniz gibi yaşama • ğa cesaren'niz yok, Şefik, niçin? Yazan Suad Derviş rfeB M bzarmış... O da boM hİM>rli/of mu? ZcraBu*. Z%valh Nihad... Ona\laM «eyler söylemek... Onu kırmak... Bedbaht etmek oh ondan kaçmak, kaçmak istiyorum. Halbuki kalbimde şu dahikada Nihada karşı hissetüğim duygu nediî?. Merahemet mi?... Aşk mı.. Aşk.. Aşk öyle mi? Mümkün mü? Ben hâlâ kocamı seviyor muyum? Bu dakikada böyle birşey düşün • mek çılgrahğında bulunduğumu Şefik gözlerimden okur diye korkuyorum. Onun için uzun, simsiyah ve krvirak kirpikli göz kapaklanmı örtüyorum. O kadar sıkı örtüyorum ki... Kir piklerim bir daha açılamıyacak kadar birbirine dola$ıyor. Cozlerimi arnk açmak istemiyorum. O gidbceye kadar. ••• Suzan sevgili... Niçin nısuyorsun, bu gece hiç ne$en y o L Benim mi Nihad >.. Gözlerimi açarak ona bakıyorum. Cebri bir gülüşle: Misafirimiz sıkıldı Diyor. Misafirimiz bazan însauTann diğerlerile konuşamıyacak kadar acayib saatleri bulunduğunu anlar ve bilir... ö y l e değil mi Şefik Bey?. Şüphesiz Suzan Hanım ve ben sizi böyle bir gecenizde daha fazla rahatsız etmemek için müsaadenizi a lacağım. Siz beni rahatsız etmiyorsunuz Şefik Bey bilâkis yalmz ben muhak kak sizi uzun sükutumla sıktım. Fakat beni mazur göreceğinizden eminim..Öyle garib bir haleti ruhiye içinde yim ki. Sonra gülmeğe daha fazîa gayret ederek: Fakat görüyorum, diyorum, kadmsız hayat çok fena, çok tatsız oluyor. Çok sıkıcı..^ Hemen beç daki « • •• İri ellerinin bir tanesi saçlanmı ok şuyor. Bu yaptığımız gülünc birşey diyor, bunun nekadar iptidaî, nekadar iptidaî ve gülünc olduğunu hissetmi yor musunuz?. Ben yanmızda çok mes'ud, çok kuvvetli olduğumdan başka birşey hissetmiyorum. Sizi sevdiğimi.. Sizi sevdiği mi hissetmiyor musunuz, sizi sevecek kadar insanlığımı ve bunun nekadar gülünc olduğunu hissetmiyor musunuz? Ellerimi, saçlanmı bırakan elleri gözlerini örtüyor: Bana neler söyletiyorsunuz ? Diye adeta homurdanıyor: Bana neler söyletiyorsunuz?