adan kalkmış olmaktadır. O zaman insani düşünmenin insanın kendi be- deniyle ilgili tecrübeleriyle ilintili olan özdeşleyimsel, sezgisel yönleri yalnız- ca can sıkıcı “parazit vakaları"” ola- rak kabul edilmektedir. Buna karşı- lık bilgisayarın amaca yönelik, plan- h, formel-mantıksal yöntemi insanın geleceği için bör örnek olarak seçil- mektedir. Öyle de görünüyor: Robert Jastrow'un “Evrende Zi- hin”' adlı kitabında ifade ettiğine gö- re, eğer nöroloji bilimleri insan zih- nini bedenden ayırabilecek bir nok- taya ulaşırsa, o zaman gözüpek bir araştırmacı kendi zihninin içerdikle- rini çekip çıkararak “'bir bilgisayarın metal kafesine aktarabilecektir. So- nunda, bir bilgisayara yerleşen insan beyni ölümlü yaşamın getirdiği güç- süzlükten kurtarılmıştır. Makine onun bedeni olmuştur; tahrip edile- mez ve silisyumdan oluşan bir kafes içinde yuvarlarımış beyin de makine- nin zihnidir şimdi."” Jastrow'un bizi bilgisayarın nasıl bedenden yoksun bir “ölümsüzler ırkına” dönüştüreceğine ilişkin düş- lerini garip fanteziler olarak yadsıma- h mıyız? İşi çok basite indirgemek olur bu. Bu tür bir tasarımlarda bil- gisayarın gerçekten en şaşırtıcı etki- lerinden biri kendini açığa vurmuş ol- maktadır: “Bilgisayarlar neye güçle- rinin yettiğinden ya da ne yaptıkla- rtından bütünüyle bağımsız olarak de- ğiştirirler insanı'', diye yazıyor The- ödore Roszak, “Çağunlukla da insa- nın bizzat kendi kendisi hakkında dü- şünme tarzında bir değişiklik yaratır- lar.”” Roszak işte bu noktada ciddi- ye alınması gereken bir tehlike gör- mektedir: “Biz teknolojik bir putpe- restliğin kurbanı olmaktayız, Bu ta- pınma sırasında kendi kafalarımızın uydurduğu bir şeyin kendimizle ilgi- li anlayışımıza ve bizi çevreleyen tüm doğaya egemen olan bir timsale dö- nüşmesine izin vermekteyiz.'' Viyanalı siyasal bilimci Michael Wimmer'in gözünde “kendimizle il- gili anlayışımızın timsali'' olarak bil- gisayar, zamanla soyut formel- mantıksal düşünmenin “insan düşün- cesinin en yüksek aşaması olarak sti- lize edildiği'' bizim Batı uygarlığımı- za üpatıp uymaktadır. Hesaplanama- yan duyusal tecrübelerden ve daha Platon'a göre bizi bilginin en yüksek formlarından uzaklaştıran “*etin bo- zulması”ndan arındırılmış olarak bil- gisayar bugün pek çok kimseye “akıl- h makine''nin yetkin hali gibi görün- mektedir. Toplumbilimci Renate 30 Genith için bilgisayar “bilgi bunalımı için bir umut makinesi”'dir. Ama bu- rada, insanın sorumluluktan sıyrıl- masi ve tehdit edici problemlerin ne- denlerini artık bizzat aramak zorun- da olmaması gibi bir tehlike de bu- lunmaktadır, Bilgisayarda ve bilgisa- yar aracılığıyla ne türden bir proble- min çözülmesine gerek duyulursa du- yulsun, bilgisayar bu yetenekleriyle her zaman bilginin ölçütü olarak ka- lır. Zira bilgisayar düşünceleri ve di- li algoritmik olarak, yani tek yönlü, açımlanmış bir biçimde ve tek- anlamlılığa, hesaplanabilirliğe indir- genmiş bir tarzda işlemektedir. O halde, bilgisayar insandan ama- ca yönelik, formel düşünmeyi ve dav- ranışı talep etmektedir. Özdeşleyim- sel ve hesaplanamayan “düşünce sıçramaları” ise makbul değildir. Acaba bilgisayarın bu tekyönlülüğü bizim açımızdan avantajlara da yol açmakta mıdır? Eğer bu tek yönlü makinenin dünyaya getirdiği “evlat- lar”, yani programlar gelecekte pek çok şeyi kurgusal olana (fictiv) dö- nüştürürlerse ve biz bu sonuçları sa- dece simülasyon olarak yaşayabilir- sek, kuşkusuz bir ilerleme olurdu bu. En azından, gerçek deneylerde çoğu kez görüldüğü gibi bunca tahribe ve yıkıma yok açılmazdı böylelikle. Acaba bilgisayar bizim anlamıni bugünden görmediğimiz kültürel bir devrime mi işaret etmektedir? Bizim durumumuz da Orta Çağ'ın sonun- da ve Yeni Çağ'ın başlarında yaşayan insanlarınkine mi benziyor? Bugün nasıl Aids ortalığı kasıp kavuruyor- sa o zamanlar da veba yapmaktaydı aynı şeyi. Ama o dönemde saatin ve kitap basım tekniğin icadı gerçekleş- ürilmiş, modern doğa bilimleri orta- ya çıkmıştı. Ö zamanlar bu icatların yol açacağı kültürel etkilerden kimin haberi vardı? Amerikalı bilim uzmanı Jeremy Rifkin, bilgisayarın icadının beraberinde getireceği en köklü deği- şikliklerin en az beklenilen alanda -yani bizim zaman kavramımızda- meydana geleceğini tahmin etmekte- dir: “Yeni bilgisayar-zaman tekniği öylesine farklıdır ki, zihnin yeni bir dilinin ve değişmiş bir bilinç durumu- nun ortaya çıkmasına ilişkin bir ba- ğıntılar zinciri oluşturmaktadır, tıp- kı otomatik saatin 13. yüzyılda yap- mış olduğu gibi. Bilgisayar, saniye- nin milyarda bir olan nano-saniyenin asıl zaman birimi olduğu bir zaman çerçevesinde çalışmaktadır. Biz in- sanlar içinse bir nano-saniyeyi algı— lamak mümkün değildir. Bu da bizim zaman kavramıyla ilişkimiz açısından köklü bir dönüm noktasına işaret et- mektedir.” Rifkin şöyle diyor: “Za- man daha önce asla bilinçli ltlş_ıllım(ı— nın ötesinde düzenlenmemiştir. ”” Bilgisayar bütün bu sorunları or- taya atıyor. Ama bu sorulara yanıt- lar da getiriyor mu acaba?