RI NASIL DEĞİŞTİRİYOR? kat onun çalışma tarzı doğabilimsel düşünme biçimiyle büyük bir benzer- lik göstermektedir. Analojik, çağrı- şımsal düşünmeyle ise hiç bir ilgisi yoktur. Tüm insani düşünmenin te- melini oluşturan duyusal tecrübenin çeşitliliği buraya girer. Bu tarz düşün- meyle veri işleme arasında ise ortak hiç bir şey yoktur. Bilgisayarla çalı- şabilmek için her şey doğabilimsel düşünce tarzına tabi kılınmak zorun- dadır. Bununsa belli sonuçları vardır. De- niliyor ki, bilgisayar bizi belirli etkin- liklerin yükünden kurtarmaktadır. Bu etkinlikler nelerdir? Doğabilimsel düşünce tarzı, iki değerli mantık ve bundan çıkan davranış örüntüsü mü- dür? Kuşkusuz hayır. Bilgisayarla ça- hşan ve onunla bir şeyler ortaya çı- karmak isteyen herkes bilir ki, insan ilkin “bilgisayarın mantığını'” özüm- semek, kendi çağrışımsal düşünme tarzını orada yansıtmak ve ayrıştır- mak zorundadır. Bu sadece program- lama yapmak için değil, çok olağan kullanım programlarına ilişkin işler söz konusu olduğunda da geçerli bir ilkedir. Ben bu programlarla ister metinleri, ister verileri, isterse tablo- ları işlemiş olayım, her halükârda bil- gisayar beni, geleneksel yazı makine- leriyle ya da diğer yardımcı araçlarla yürütülen işten çok daha fazla olmak üzere, sistematik bir yönteme zorlar. Ben kafamdaki ideleri ve düşüncele- ri açık-seçik ve hesaplanabilir tek tek parçalara, yani verilere ayrıştırmak zorunda kalırım ve bunları muhafa- za edilmeleri, otomatik olarak bir bi- reşime tabi tutulmaları ya da “çö- züm"'lenmeleri için bilgisayara ileti- rim, Her ne kadar veri işlemenin bu tü- rü insani düşünme tarzının ancak be- lirli bir bölümüne benziyorsa da, in- sanın bu tek yönlülüğü her defasın- da çok açık bir biçimde gözönüne ge- tirmesi güç olmaktadır. İşin ilginç ya- ni şudur ki, bilgisayar dünyasında in- sani düşünmeye ve duyumsamaya ilişkin çok karakteristik olan kelime- ler bolluğu hüküm sürmektedir. Bil- gisayarın bu tür bir insanileştirilme- si, Amerikan bilim uzmanı Thedore Roszak'ın ifadesiyle, İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra “Memory” (Bellek) kelimesinin bilgisayarın de- polama kapasitesi için kullanılmasıy- la başlamıştı. O zamana dek hiç kim- se bu kelimeyi hesap makineleri bağ- lamında kullanmamıştı. Ancak depo- lanmış programlı makinelerin icat edilmesiyle “bellek” kelimesi tıpkı bilgisayarlar gibi kendi verilerini iş- leyen ve bunu yaparken inlemeye benzer sesler çıkaran eski Hollerith- Hesap makinelerinde olduğundan az göze batar olmuştu. Sonuç olarak gittikçe kullanışlı ol- maya başlayan bu makinelerdeki bü- tün bilgiler nerede saklanmaktaydı? Mühendisler bilgisayarın bir “bel- leğe” sahip olduğundan, insani bir özellik taşıdığından söz etmeye baş- lamışlardı birden bire. Bilgisayarın şeyleri “hatırlama”' yetenekleri var- dı, hatta insanlardan çok daha fazla şeyi hatırlıyorlardı ve düğmelerine basıldığında herşeyi “bellekleri”'nden tekrar dışarı çıkarmak gibi gizemli bir yetiye sahiptiler. Alman dilindeki “Speicher”' (De- po) kelimesi “bellek"'ten daha az sa- kıncalı gibi görünmektedir. Ama ta- bit Alman bilgisayar-kullanıcıları da bilgisayarın “bildiğinden”, “çıkarım 3ap[ığından" “düşündüğündm“ ve “yorumda bulunduğundan”' söz et- mektedirler. Biz de bilgisayarın yete- neklerini bütünüyle insana özgü ke- limelerle karakterize etmekteyiz. Buysa bazı sonuçlara yol açmaktadır. Bilgisayarın ““hatırladığı” ve bir de- receye kadar düşünebildiği mecaz anlamda da olsa bir kez kabul edildi mi, pek çok bilim adamının bilgisa- yarı insandan bile üstünbir makine olarak görmesi birdenbire kulağa ar- tık çok acayip bir şey gibi gelmeme- ye başlar. Standford Üniversitesi'nin bilim adamlarından Avron Barr bu anlayışı şu noktaya dek vardırmak- tadır: “İnsan beyni yalnızca depola- ma kapasitesi ve işleme gücü bakı- mından sınırlı olmakla kalmayıp her- kesce bilinen başka hatalarla da ma- lüldür, kolaylıkla yanılgıya düşürü- lebilir insan beyni, dikkafalıdır, hat- ta hakikate karşı kördür.” Burada insan bilgisayar karşısında son derece yetersiz gibi görünmekte- Çev.: Güven Savaş KIZILTAN dir. Barr'ın insan beyninin güçsüz- lüklerine ilişkin tezinin temelinde, bil- gisayarların bize beynimiz, hatta dü- şüncemiz ve zihnimiz için bir model olarak hizmet edebilecekleri tasarımı yatmaktadır. Bu tasarımda insan zih- ni bir tür veri işleme makinesi olarak ele alınmaktadır. Böyle bir makine olarak da, onun kendi sureti olan bil- gisayara kıyasla görevlerini böylesi- ne yetkin bir biçimde yerine getir- mekten uzak olduğu düşünülmekte- ir. Bu görüş açısından bakıldığında, bilgisayarların bilgileri işlerken yap- tklarıyla biz insanların düşünürken yaptıklarımız arasındaki farklar or-