30 Aralık 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

30 Aralık 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

( & DOKUZUNCU Asrın biyolocya bilgisindeki N e ilmin mücerret tekâmülünde, durdu- ucu ve köstekleyici bir rol oynamıştır. (Lâmark)ın yazariyesini kendi temayülüne söre tefsir eden (Dar- ven), o Asrın diğeri şubelerinde olduğu gibi, bi- yolocyada da maddeciliği ön plâna almak galatını Joğurmuştur. Halbuki dış görünüşünün aksine ola- vak, teselli ve itminanını maddecilikte bulamiyan saşlıca ilim şubeleri bilhassa biyolocya, dolayısiyle tıbdır. Madde görüşü, o zamanın ilim ve tefekkür adamlarını, tabiatı basite almak sibi bir gaflete sü- 'üklemiştir, Ondokuzuncu Asrın hekimi, hastayı, ta- »iatın yanlış ve hatalı bir seyrine misâl telâkki ede- rek, ona göre tashih edici bir tedavi güderdi. İşte bu yüzdendir ki, mikrobun keşfine, hattâ bu keşif- ten 40-50 sene sonrasına kadar, tıp, yerinde saymış- tır. (Pastör), (Koh) ve talebeleri, tabiat kanunları- nın üstün saikine inanıcı bir prensip getirmişler ve bu sayede en ileri ve derin bilgi ufkuna yol açmış- lardır. 20 inci Asrın ikinci çeyreğinden itibaren biyo- locyada eski inanışlara tamamen zıt prensipler doğ- muştur. Eskilerden ilk darbeyi (Darven) yemiş, onun gerek istıfa, gerekse maddi tekâmül nazariyesi bü- tün kıymetini kaybetmiştir. Eski inanışın yerine, fi- zik sahasında olduğu gibi, büyük keşifler sahasında da madde ve enerjiyi bambaşka bir ölçü mihrakın- dan süzen bir ölcü kabul olunmuştur. Merkezi ve külli kudrete bağlanmak istidadındaki bu ölçü, biyo- locya çerçevesine de girmekte gecikmemiştir. Mese- lâ, neslin husule gelmesi icin tek hücrenin hiçbir dış şarta boyun eğmeksizin inkişafı, hücrelere yepyeni bir mahiyet verdirmiş ve bu mahiyet ancak külli kuvvetin tecellisinden en parlak bir örnek sayılmış- tır. Derken (mütasvon) kanunlarının keşfi, insanla- rın meydana gelişindeki kanunu, dış şartlar ve 1s- tıfa nazariyelerinin dışına atıvermiş, bu nazariyele- ri maskaralaştırmış ve büsbütün ortadan kaldırmış- tır. Eskiden vazifesiz addedilen körbarsağın (apan- dis) kısmı sonradan anlaşılmıştır ki, hazım $sistemi- nin en mühim vâkıası olan gaita maddelerini yu- muşatmak icin sünde bir bucuk litre mayi ifraz et- mektedir. Nitekim apandisitliler umumiyetle kabız :halindedirler, Bundan başka (apandis) hazım kana- lının, ağız hariç olmak üzere en canlı müdafaa teş- kilâtını ihtiva eder, Busün tıp, tabiat kanunlarının E belirttiği külli akıl önünde insan zekâsının sıfırını kabul etmiş ve külli aklı ölcü üstü olarak tasdik et- miş gibidir. Bu görüşün ilk yemişlerini (Penisilin) ve (Streptomisin) #ibi antibiyotik ilâçların keşfi dev- Eşirmiştir. Toprağın bütün mikroplu ölüleri, en kısa zamanda temizlediğini gören âlimler, toprağın malı olan mikrop öldürücü mikrobu bulmuşlardır ki, işte :(Streptomisin) bu mikrobun hülâşasından ibarettir. Tabiattan Allaha Dr. Halük Nur Bâki Biyolocyanın tekâmülü, patolocya ve fizyolocya sahasında daha seniş sırların nüfuzuna meydan ver- miştir. İnsan beyni üzerindeki, çalışmalar, beynel- milel bir fizyolocyacı olan Ord. Prof. (Finkelştayn)a şu harikulâde cümleyi söyletmiştir: İnsan zekâsı, kendi kendisini idrak edemiye- cektir. Zira onu kendisinden nisbetsiz derecede üs- tün bir yaradıcı yaratmıştır.» Patolocya ve kanser bilsilerinin en salâhiyetli örneklerinden ölan (Oberindoffer) ise, biyolocyanın, hususiyle fizyopatolocyanın en büyük hikmetlerin- den olan «kâinatta hareketsiz tek zerre bulunmadığı» prensibini ele alarak demiştir ki: —«Bu büyük ilmi düsturun Kur'anda belirtili- şini derin hayretler içinde ve iftiharla kaydetmek isterim'» Yine ayni ilim şubesinin beynelmilel şahsiyet- lerinden Ord. Prof. (Şuvarts) Allah bahsi hakkında kendisine sorulan bir suale şu cevabı vermiştir: —«Kanserdeki hücrelerin tabii nesçc ohücrele- rinden farkı, aralarındaki bağlanma ve birlikte ya- şama münasebetinin kaybolmasıdır. Buna koordi- nasyon eksikliği diyoruz. Aynı mevhum bağı insan- lar arasında da görüyoruz. İşte bu karşılıklı ve mü- tenazır münasebet, gerek hücreler, gerekse insanlar üzerindeki tecellisiyle, Allahın varlığına külli aklın tezahürüne en beliğ şahitlerden biri sayılmak icap eder.» Ondokuzuncu Asırda (Protein) yığından ibaret sayılan hücrenin ne hudutsuz mânalar ve vecihler taşıdığı, bu teşhisten de bellidir. İnsanların bir mik- rop yüzünden ateşlerinin yükselmesi, yine eskiden zannedildiği gibi, basit bir madde ve tabiat aksak- lığı değil, külli akıldan haber verici en ince bir sevkülceyş ve tâbiye plânına bağlı bir harp şekli olduğu bugün ilmen sabittir. Vücud, ateşinin 36,5 dan 41 e kadar yükselme- sile, mikropları hayat şartlarından tamamen mahrum eder, kendi hücrelerini canlandırarak müteyakkız hale şetirir, mikrop yutan elemanlarını azami ran» dımanla çalıştırır, mikrop öldürücü kimyevi mad- delerini müessir kılar ve şahane bir tâbiye ile mik- robu vener, Eğer muharebe aksi şekilde nihayetle- necek, yani mikrop vücudu yenecekse, bu, ölümün mecburi bir kanun olduğunu ve biyolocyada «Bir si- nek kartalı salladı vurdu yere; valan değil gerçek- tir, ben de gördüm tozunu» hikâyesini bir kere daha tekrar etmiş olur. Busün, bir cok hastalıkların, ba- husus frengi cinnetinin tedavisinde, bu tâbiye plâ- nını, vücude suni olarak tatbiki suretiyle kullanıyor: TUZ. Allah, insan biyolocya ve kimyasında öyle te- celli etmiştir ki, onu tetkik eden göz, kör olsa da ebedi aydınlığı görür. (9/ 1. ili kğ ” N k ) vi Ka di. 4 A Gİ ; ve A a A GP e Gi Pi diğe 7 eği

Bu sayıdan diğer sayfalar: