dl inci ABDULHAMİD | NİHAL ATSIZ n hem le- hinde, hem aleyhinde söyli- yecek çok söz vardır. Onun hak- kında tarihi ve ilmi bir tenkid yapılmamıştır. Meşrutiyetten beri vur abalıya kabilinden aleyhinde söyleyip yazmak moda olduğun- dan, Abdülhamidin eşsiz derecede fena ve kan dökücü, zâlim bir pa- dişah olduğu kanaati uyanmışsa da, bu yanlıştır. Sultan Aziz zama- nında yapılan borcların üçte ikisi- ni ödeyen odur. Geri kalan üçte biri de yıllardanberi hâlâ ödemek- te olduğumuz borçlar arasındadır. Sonra Abdülhamid zamanında açı- lan mekteplerle yapılan ilmi neş- riyat, şasılacak kadar çoktur. A- leyhindeki kanaate rağmen, he- men hiç kimseyi idam etmemiştir. Hattâ kendisine suikasd yapanları bile... Hürriyetçi Tıbbiye ve Har- biye talebesinin denize atıldığı hakkındaki rivâyetler iftiradır. Onun en büyük cezası, sürgün et- mekti. Namik Kemalin türbesini yaptırmak büyüklüğünü de gös- termiştir. İçerinin o bozgunculuğu- na, dışarının kötü niyetine ve fır- sat kollamasına rağmen, nüfusu- nun ancak üçte biri Türk olan bir İmparatorluğu, 32 yıl dağılmadan koruyup idare etmesi, siyasi dira- yetini gösterir. Onun en büyük ku- suru, orduya ve donanmaya ma- nevra yaptırmamasıdır. Bununla beraber Abdülhamid hic kimsenin görmediği bir hakikati cok evvel- den görmüştür: İlk Mebusan Mec- lisini kapatması, memleketin se- lâmeti bakımından doğru bir hare- ketti. ikinci Meşrutiyetde meclis açılıp meb'uslarla konuştuğu za- man: «Gecen meclisteki gayrimüs- lim mebusların hemen hepsi Av- rTupada tahsil görmüş insanlar ol- duğu halde bizimkilerin çoğu üm- mi idi. Bu hâliyle mebuslarımız gayrimüslimlerin. tezvirâtıma ve devleti baltalamasına mukavemet edemezlerdi. 30 yıldanberidir bir çok mektepler acarak Müslüman halkı aydınlatmağa çalıştım. Bil- mem kâfi gelecek mi? Allah mu- vaffak etsin» demesi, doğru görü- şüne delildir. Bunun doğruluğunu anlamak için, ikinci Meşrutiyet Meclisindeki gayritürk unsurların b gök ke di şk ni kiii eğişdisli ikikükuüle çil küstahça ve rezilce hareketlerini ve sözlerini hatırlamak yetişir. «Şimdiye kadar neşriyatla Ab- dülhamide cok haksızlık yapıldı. Halbuki onun samimi ve doğru taraflarını da belirtmek, ilmi ve vicdani bir vazifedir. Sonra saray bahçesindeki hademelere iş gördü- rürken, içlerinden birinin bece- riksizliği üzerine ona «Eşek Türk» diye bağıran ve galiba Arnavud 0- lan bir saray memuruna pencereden: «... Efendi! Türküm» diye bağırarak o memu- run bayılmasına sebep olan hâdi- se?.. Sonra, yine Abdülhamidin bir takım jestleri vardır ki, cidden şâ- hânedir, Bunlardan biri, tahttan in- dirildiğini kendilerine bildirmek üzere giden ve iclerinde gayrimüs- limler de bulunan heyeti sükünetle dinleyip kabul ettikten sonra: «Pek güzel; fakat ben aynı zamanda ha- lifeyim. Bir halifeyi haV'etmek için bu gayrimüslimlerle birlikte gelme- ğe utanmadınız mı?» demesidir, Bir halifeyi değil, sâdece bir padişahı bile gayrimüslimlerle tahtan indir- menin kepazeliğini düşünürsek, Sultan Hamide hak vermemek el- den gelmez. İkinci jest: Geçen Ci- han savaşında düşman donanması Çanakkale boğazını zorlarken ve durum buhranlı iken, hükümet ih- tiyaten pâyıtahtı Anadoluya göçür- meğe karar vermiş ve padişah Be- şinci Mehmed, Talât Paşanın (0 za- man Talât Bey) reisliğinde bir he- yeti Abdülhamide göndermişti. He- yet, İstanbulun boşaltılacağını söy- leyerek, Abdülhamidi hiç kırma- dan, kendisinin de hükümetle bir- likte Konyaya gitmesi gerekliğini anlatacaktı. Abdülhamid, Talât Pa- şayı sükünetle dinledikten sonra, şu cevabı vermiştir:««Muhterem ced- dim Fatih Hazretleri İstanbulu alır- ken, son Bizans imparatoru şehir- den kaçmağı düşünmemiş, ordusu başında ölmüştü. Biz, Bizans impa- ratorları kadar da mı olamıyoruz ki, şehri bırakmağı düşünüyoruz? Osmanlı hânedânı İstanbulu terke- derse, bir daha oraya dönemez. Muhterem biraderime selâmlarımı söyleyin, İstanbuldan bir adım bile dışarı çıkmam!» Abdülhamidin bu tecellüdü üzerine İstanbulun boşal- tılmasından o vazgeçilmiştir. Bir devlet reisi hakkında hüküm veri- lirken, onun iyi ve kötü tarafları aklın, ahlâkın ve milli menfaatlerin terazisine vurulmalıdır.