gumuz bir deliye aittir, Delinin gördüğü akisleri doğuran hakikate bakın!! Aşağıdaki derme çatma ve her tarafı yıkık dökük manzume, Bakırköyü hastahanesinde, ismini mahfuz tuttu- Bir delinin bile ruh menşurunda en tstıraplı içtimai meselemizin, artık akılılara veya akıllı geçinenlere ne ilham etmesi lâzımgeldiğini, “e siz, (Gülebilsek) sayfası üzerinde teemmül edin ! Bir akıllıya ait olsaydı hiç de fevkalâdeliği olmayacak olan bu m nzumenin bir deliye ait oluşudur ki, hadiseyi misil- «iz kılıyor ve hassas insanların niçin ve nasıl tamarhanelik kitaktarı hakkında bir fikir verebiliyor : Bozuk kafalar akıllıyı akılsız görürler. Allahın emirlerini asılsız görürler. Küfre batarlar, haklıyı haksız görürler. Hakla bâtılı ayıramaz ofikirsiz kafalar; Haktan ipini çözmüş o ustalar ve kalfalar. Hak, adalet dâvasını isyan görürler; Hak sözü, doğru lâfı hezeyan görüler; Gücü yetenler horozdur, yetmeyenler tavuk; Kuvvetlinin etrafında bir sürü dalkavuk. İltimas işleri görür, hem de.ne çabuk! Sermayeleri, arsızlık, ayarsızlık, yalancılık, Ateş saçan cehennemi ihsan görürler. İşi düşenleri Marko paşa'ya yollarlar, Aleyhte evrak düzüp allarlar ve pullarlar. Gücü yetmeyenleri kazlar gibi yolarlar. (En sağlam vüucdu hasta görürler, İnatlarından, çırağı usta görürler; Tezeğe bakarlar, pasta görürler. Yalan, dolan, ellerde bir mancınık; İşleri güçleri karamanyolaccılık. PokAARAMUZ. “Mahkemi e ey azhar Osman! Bu mahkemeye gel, artık sen de uslan! Darılma ama, pek şaşkınmış ustan! İstiskal etme bu âlemde kemalâtı, Kemalât diye bize satma kem alâtı! (Baştarafı 13de) bir (patron)un bildiği propagandasını yapabilecek yâran şebekesini hazırlar. lar. Artık, herşey. bunların elindedir. Bunlar; hizmetine girdikleri iktidarı, a yavaş hizmetlerine alırlar. Sahte ea iftiralarla uydurma bir sui- bir hükümet darbesi, bir ihti. lâl banal meydana çıkarırlar. Di- ger taraftan da har vurup harman sa- vururlar. Ancak, bunlara mensup olan- lar, idarenin baş işlerine geçebilirler. Şüphesiz ki, emirlerini de dinlemeğe mecburdurlar, Her devrimizdeki meş- bur «Fehim paşa»lar da bunlardandı. Sarayların kahve ocaklarında oturur- lar, oralardan emir verirler, emirleri- nin perde arkasından geldiğine de herkesi inandırırlardı. Halbuki, yalan söylüyorlardı. İşte, bazı devirlerde «mensubin», bazı devirlerde de «ze- vatı âliye» dediğimiz «siyasi zadegân» sınıfı de böylece meydana geliyordu. Esasen idare, kanun dışına çıktığı için, 16 bunlar da kanunlara inin a nunsuz işleri yapanlar, mesul o lar. mağdurlar da zn bk kalır, giderlerdi! Bir hukukcunun mü- taleasına ihtiyacım bulunmamasına rağ- men, bu iftiralardan dolayı, Birleşmiş Milletlerin «İnsan Hakları» komisyonuna mı, mahkemeye mi, müracaat etmek gerektiğine bir türlü karar vereme- dim, dersem, inanınız! Kanunlar, bu gibi hakları e ba gakba* Tevfik Fikreti «Kanun abay elin diye, kanun tepelendi I» ittibamı, bir şair sözü değil, bir tarihin ifadesidir. Bu ittihamdan kur- tulmak için, tabii yollardan gelen bir devlet ve hukuk fikrine muhtacız. Bu tabil yol ise, devlet ve hukukun, insan eseri olduğunu, dilimizle ikrar ettiğimiz gibi, kalbimizle de iman et- meliyiz ve âmelimizle de inkârdan vam Bunun için, bir hükü- darbesi, bir ihtilâl İle iktidarı vü geçirmek usulümüzü, terketmeli- 480 yiz. Eğer, bugünkü demokrasi hare- ketini,bir hükümet darbesi ile iktidar mevkiine getirmeyi düşünenler varsa, unlar, tarihimizin şifa bulmaz köle ruhlu > müstebitleridir. Nihayet, (Hu- mo-Mortis) daüssılacılardır. Bunlardan kaçınmalıyız. Selâmet yolu, asrın her medeni memleketinde olduğu gibi, serbest, namuşkârane bir seçim siste- miyle iktidara gelmek ve bu tarikle iktidardan çekilmek kanâatına bağ- lıdır, Sonra da, hiç olmazsa, bu çeyrek asırda yapılan işleri, ka- nunsuzlukları, haksızlıkları, eğer varsa, irtişaları, ticareti ve servet idharını, si- yaseti menfaate âlete dinenleri vemüf- terileri bir millet mahkemesinden ge- çirmek... Bir temizlik kanununa ihtiya- cımız vardır! Hiç olmazsa, bir kere. bir devirde, yanlarına kâr kalmadığı anlaşılsın ki, bizi, inkıraza kadar gö- türmek istidadını göstermeğe başlayan bu maraz, kurusun, gitsin Habil Âdem PELİSTER