lıdırlar. Bir Hâtıra ev medeniyeti denilen ma- kine tekâmülünür başlıca tatbi- kat sahalarından biri olan büyük şe- hirlerden Pariste «ihtiyâri menfâ> hayatı yaşıyorum... Bir çilekeş derviş, teslimiyetiyle - «bin bir» günlerin -sona ermesini bekliyorum... Bu uzun sene- lerde ceddim Mevlânâ Celâleddini Râmi ile beraberiz... Gurbet yolla- rında sürüklenmekten kayışları kop- muş, . kulpu parçalanmış, körüğü de- linmiş valizin bir köşesinde onun Mesnevisi baba yadigârı yazma Kur'anla bir mahfazada duruyor : Bişnev ez ney çün şi ikâyet miküned Ez cüdâyihâ hikâyet mi küned Nay, ayrılıklardan şikâyet eyliyor. Ben de öyleyim... Yürek firkat ateşi ile yanmağa başlayınca : Sine hâhem, şerha şerha ez firâk Tâ bigüyem şerh - i-derd Bu beyti o uzun senelerin firkatla geçen günlerinde ne kadar tekrarla- dım ve yine Mevlânâ'nın ağzından ; -isiştiyâk Bir hârifim yok ki derdim söyleyem. tahassürü ile ne kadar inledim. Köhne valizde birde tanınmış Fransız müsteşriklerinden «Baron Kar- ra dö Vosnun Şarkın büyük adamla- rına ait yazdığı altı ciltlik. bir eser var, Bu eserinde «Mevcudatın Mef- hari» -olan Peygamberimiz Efendimizi bilâ kayd ve şart Hak Peygamber olarak tanıdığın yazan bu Fransız âlimi Mevlânâya da sayfalar ayırmış... Eserin bir cildini bir arkadaş - oku. mak müsaadesiyle - götürdü ve pek tabii olarak getirmedi. Bir gün Şarka ait eserler neşreden (Götner) isminde bir kitapçının dükânna uğradım; «Baron Karra dö Vo»nun eserinden müteferrik ciltlerin mevcut olup ol- madığını sordum, Varmış; kitabı aldım, Biraz da kitâbiyatcı olan dükkân sahibi: — Yarım saat evvel uğramış ol- saydınız, dedi, dünüz. Buradaydı | — Hayatta olduklarını dum. — Hayattadırlar; bilmiyor- fakat çok yaş- — Görüşseydim, ne kadar mem- nun olurdum. — İsterseniz size adresini vereyim. — Teşekkür ederim (Götner), Baron'un adresini verdi; yakın banliyölerden mik da “oturuyormuş, «Baron>u da görür- - Yazan: “memmun Refi Cevat Ulunay. Odama * geldim; mektup yazdım : şu mealde bir <Mösyö lö Baron Ben Şarkın büyük adamlarına dair yaz- dığınız eserde kendisinden hararetle bahsey- ri Mepa Celâleddini Râmi'nin torun- larından Size karşı olan minnet ve şük ln bu mektubumla may müsaade buyurmanızı rida eyler İki gün sonra şu ab aldım : «Efendim; Bir Mevlâmâ evlâdı benim bu kadar yakı- nımda olurda ben onu Yaşım müsait olsa kendim günü filân saatte sizi bekliyorum; teşrifinizi rica ederim.» O gün geldi, Verilen adrese git- tim. Kapıyı açan uşak emir almış olacak ki, hemen beni bir salona aldı. Pek az bekledim, Baron geldi, Kol- tuğuna uşak girmiş; kısa adımlarla bana yaklaştı, Elini tuttum, Bütün kuvvetiyle sıkarak eğildi ve elimi öpmek istedi. — Aman, dedim, ne mi — Elinizi öpmek istiyoru! — Müsaade ediniz, rica ali — Siz müsaade ediniz, Beyaz ve ince kaşlarının altında- ki zeki nazarları sırsıklamdı. İki elini kaldırdı: — Allaha yüz bin hamd ve şükür olsuri ki, ölmeden bir Mevlânâ evlâdı ile görüşmeği bana nasip eyledi. Tekrar müsafaha ettik. Baron, koltuğa oturdu. Konuşma- ğa başladık. Evvelâ Fransada ne mü- nasebetle bulunduğumu sordu. Anlat- tım; beni teselli etti felâketin insan- ların tekâmülünde âmil olduğnu an- lattı ve sözü büyük Şark mutasav- vıflarına nakletti , Onlardan gayet sağlam malümata dayanarak mükem- mel tefsilât verdi. Kendisine sordum: — Baron cenapları ! Eserinizde Peygamberimiz Efendimizden bahse- derken aynen şu cümleleri kullanıyor- sunuz : «Muhammed'in, Allah tarafın- dan gönderilmiş bir hak Peygamber olduğuna asla şüphe yoktur. Onun Peygamberliğinin başlangıcında gör- düğü fevkalâde haller tamamen doğ- rudur, Cebrâil dahi <akl-i-külsün temessül etmiş bir şeklidir; ve hakika- ten onun yaşadığı müddekçe bera- rindedir. > sı anl EE ik, ŞEN «Birev ez 'keşti vü deryâ güzer kün Be Hak vâsıl şevü der Hak nazar kür: |1| — Evet, böyle yazdım. — O halde müsaade' buyurulursa bir nokta hakkında dikkatinizi celbe. deyim. Bizim dinimizde Allahtan gay- ri Allah olmadığına ve Muhammed'in de Allahın Resülü olduğuna inanıp iman eden Müslüman olur.' Siz, bunu yalnız dille ikrar etmiyorsunuz. Aynı zamanda yazıyor ve yazınızla teyit ediyorsunuz. Muhterem adamın çehresinde tatlı bir tebessüm dolaştı — Evet! dedi; biliyorum. Pey- gamberinizin, affedersiniz, Peygambe- rimizin bütün hayatını tetkik ettim. Aleyhinde ve lehinde yazılmış pek çok eserler okudum. Tetkikatım ilerle. dikçe onun gerçek Peygamber oldu- guna imanım arttı; kalbim hidayet nuru ile döldu; resmen değilse de manım ben de sizin gibi hamdolsun Müslü. Buna karşı söylenecek bir şey kal- mamıştı, Tekrar Mevlânâya ve Mes. nevi'ye avdet ettik, Bana bazı sual- ler sur: ll ms-i- Tebrizi "hakkında ne düşünüyorsunuz * —Şems-i Tebrizi'nin Mevlânâyı irşat maksadı ile Konyaya geldiğine şüphe yoktur. Hakikaten ceddimin mürşidi olmuştur — Ben bir yerde Mevlânâ'nın onun mürşidi olduğunu okumuştum. — Mevlâna Konyada büyük hoca ş yüzlerce talebesi vardı; sıyt ve Ür bütün Şarka yayılmıştı; Haz- reti Şems de bunu işittiği için Mev- lâna'da hakikat ilmini ihya edecek olan aşkı tahrik maksadiyle Konyaya geldi ve bidayette Mevlânâ'yı irşat eyledi. Ama belki sonra Mevlânâ Şems'i irşat EMA Düşündü — Bana “ilk mülâkatlarını anlatır mısınız ? Öyle zannediyorum ki beni imti- han ediyordu. Başladım (Devamı 13 ncü sayfada) (1) Gemiden git ve deryayı geç. eriş ve Hakka nazar kıl. Hakka İktisat -Manzara 4 Refi Cevat Ulunay'a ait bu fevkalâde yazı ve hâtırayı neşretmek zoru karşısında (İktisat — Manzara 4) ya- zımız gelecek haftaya kaldı.