EY epin İstanbulun meskün yer- leri Surlar içindeki o kısımmış. Haliç. Galata ve karşı kıyılar ilemi bulun dışı sayılırmış, Vükelâ, vüzera, ulema konakları hep İstanbulun sur- ları içindeymiş. Hasköyde, Piri Paşada gördüğümüz ve hâlâ sağlamlığına Şaş- tığımız (Lengerhane) isimli ve dört köşe büyük bina, Yavuz Sultan Se- lim'in eserlerindendir. Bu binanın sağ- lamlığına en parlak delil şudur ki, Birinci Dünya Harbi sıralarında ora- cıkta patlayan bir dinamit, etrafınd ki evleri yıktığı ve hattâ Haliç'in vi tanbul yakasındaki evlerin camlarını tuzla buz ettiği halde bu binanın kı- lını bile kıpırdatamamıştır, Sultan Selim'in o sahilde yaptırdığı binalar- dan bir kısmı (göz) isimli kayıkhane- lerdir. « Gözden sürmeyi çekmek » Geçmiş günün mizahı dan 38 yıl evvel Meşrutiyet kurulduğu ve ortaya her türlü fikirsiz ve aşağı muvafık- Ukla beraber her türlü fikirsiz ve aşağı muhaliflik çıktığı zaman, Cem, aşağıdaki karikatürü çizdi; ve karikalüründe “nasıl bir muhalif ve dair şu ilânı dıwarlara okuyalım ; iRirsiz mu- muhalefetin, istedikleri aşsınlar, nasıl birbirine süt kardeş apn ibretle görelim : İLÂN Hak kimsenin başına vermesin ! Mü- 'cahidi muhteremin mazereti malümesine binaen bilâifatei vakit namuslu muhalefet bir zata ihtiyaç görüldüğünden yla d şekilde şeraiti mebhuseyi haiz olanların idareye müracaat eylemeleri. is e yağ ve Maliye Neza- rakı mesruka getirenlere mâda mücahidi y nvanı ita edilecek unun gibi mevkii iktidara kuud ha- dinde zl münasibeye terfi edile- ceklerdir öne ği Tarik kiymet hükmü demektir. E ÇMİŞ GÜNÜ ELERKEN 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey meseli de işte bu binalar dolayısiyle- dir, Çünkü sürme, vaktiyle kayık- banelerde kullanılan büyük seren di- rekleridir ki, eskiden bunlara musallat usta hırsızlara kinaye olarak bu tâbir zuhur etmiştir. Hasköy e Fatih Sultan Mehmet'in maiyetinden Handan Ağa mescidi civarında, Avcı Sultan Meh- met, Tersane Sarayı ismiyle bir saray yaptırmıştı. Hattâ Rumi 1088 tarihin. de hizmetçiler dairesinden çıkan yan- gını Hasbahçe Bostancıları bin bir zorlukla söndürmeğe muvaffak olduk- ları için kendilerine hediyeler veril- miştir. Bu saray zamanla harap olun- ca Birinci Abdülhamid devrinde Sad- lunan Koca Yusuf Paşa Gri 1200 tarihinde yenileştiril- miş ve aynı sarayda, tahta çıkışının ilk zamanlarında biraz da Üçüncü Selim oturmuştur, Sonra bu sara yıkılıp tersaneye çevrilmiştir. Sarayın cami tarafındaki kısmına da tersane eminlerine mahus olmak üzere bir yalı yapılmış ve bunun arkasına dü- şen Aynalı Kavak Köşkü biniş yeri olduğu için haliyle bırakılmıştır. 1241 de İkinci Mahmut, sabilhaneyi tâmir ve tecdit ettirdi. Kâğıthane, Haliç'in şimali garbi tarafına düşer. Derenin bir kıyısının Silâhtarağa, öbür kıyısının da Kâğıt. haneye doğru kıvrılması ve bu kıv- rımın geyik boynuzuna benzemesi rum. Fakat Kanuni devrinde de bu ranın gezinti ve eğlence yeri olarak kullanıldığını, hattâ burada elçilere ziyafetler verildiğini, Beyazıt, Selim ve Mustafa isimli şehzadeler için burada sünnet düğünleri tertip- lendiğini Peçevi tarihi yazar Üçüncü Ahmet devrinde Karağaaç. tan ve karşısındaki Bahariyeden içe- zevklerine tahsis olunmuş ve iki sıra üzerinde yüz yirmi kadar kasr ve kâşane bina edilmiş, lâle bahçeleri kurulmuştu, 1143de patlak veren Patrona vakası üzerine, İstanbul Ka- dısı. bunca para ve emek sarfiyle vücude getirilen ve belkide lüzumsuz bir sefahatin işareti olan, fakat elbet- te ki temiz ve lekesiz bir umran ifa- desi halinde de kullanılması mümkün bulunan bu binaların yakılmasını is- tedi. (o Birinci Mahmut bu isteği ayniyle kabul etmeyip binaların sade- ce yıkılmasını emretti; ve biriki gün içinde o güzelim kasrlar, kâşaneler, bir alay haşarat tarafından, yerden mantar sökülürcesine temelinden si- lindi süpürüldü. Karaağaçta “büyük bir saray var- mış... Bu saray, aslında, Kanuni'nin baş defterdarı İbrahim efendinin ya- ısı imiş,.. Yalı zamanla harap olmuş ve Birinci Ahmed zamanında yeni baştan inşa ettirilmiş. Üçüncü Seim'e kadar padişahlar ilk ve sonbahar mevsimlerinde bu sarayda otururlar- mış. Hattâ bu sarayın hamam daire. sindeki bir kapı üstünde şu beyit yazılıymış : Kaddi dilber gibi dil eğlencesi Gamkisarım Karaağaç bahçesi Sonraları İkinci Mahmut, çağlıyan- ları ve Kasrı Hümayunu yaptırdığı sırada bu sarayı yıktırmış ve enkazını inşalarına taşıtmış ve geriye kalan taşlarla da yine o civarda bina edilen bir kışlanın dıvarları örülmüş... Böylece bu yer, düpedüz bir arsa, fakat sık ve gür ağaçlıklı bir mahal olarak İstanbul halkına mesirelik ha- linde bırakılmış,.. Burası, pek yakın zamanlara kadar, gayet büyük ve fevkalâde geniş gölge veren ağaçlar- la süslüydü. Yaşadığımız günlerde ise (Merhum Ali Rıza bey bu sa- tırları çeyrek asır evvel yazmıştır) buralarda bir tek ağaç bile kalmadı. ZAMAN Günler geçiyor, Gül kokusu gibi. Çocuk uykusu gibi Hasreti her yerimde. Durdu saat, Zaman yürüdü: Beni takıp peşine Şehir şehir sürüdü. Saklansam bir köşeye, Zaman beni görmese; Kimse kalmamış deset!.. Refik Fikret SAĞNAK