6 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

6 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika, No.9 vel korku nöbetleri Ke a koparmazdaü ne yap gm ys şu Jânetli zürriyetiy- le, ka u çıksa vine de pen- geleşecek biz HENLYYOr içindeydi Edepsiz oğlan, ben Şarklı isem sen nesin ? diye bağırdı. Babayı, oğlunun süküneti biraz da- ha hiddetlendirmişti ; fakat kısa bir du- ralama, söz fırsatını kaçırtmıştı — Ben Şarkta doğmuş bir Garplıyım. Fikir, itikad, bilgi itibariyle tamamı ta- mamına bir Garpir... Hattâ görenek ve ye şayışça da zin inandıklarınıza ben iKanmtyorumi. N me yabancı bu- yorsak, bu, maddi bağların aşk mi yi yüzündendir. et Hâlis efendi söyliyecek bir söz Gülüm, MN — Git.. m de bir daha gözüme görünmemek e git. Mademki beni be- genmiyorsun, şimdiden tezi yok, çek ara- banı evimden... Tıbbiyeli, yine o buz gibi sesiyle: -— Hayır, dedi, gidemem, param yok. Ve şunun için de gitmek istemem kğ bir Şarklının çatısı altında bir Şarklının oğ- lunun nasıl her noktada Garplı olabilece. durmuş bir saat gibi hep gösteren bu zihniyet nihayet beni çileden çıkardı. Artık ipa rk yok, siz de şi yalnız Garp var, biz varız. Eğer i ka- bahatli buluyarn bu kabahatin Miele tini kendinde Hâlis bek “kabahat değil, cevap mânalar ve kelimeler zih- g düşmüş adam ki çırpınıyor, yalnız kekeli- yordu Allahım, sen bu yoldan çıkmış e a et! , ahda .. Sade madde var! Artık Hâlis ni şeytandan istiaze eder A lânetinin üstüne sıçramasından korktuğu için oğluna gufran ve salâh di- le ys o ses tekrar bir şeyler söylüyor: k san eğik vin sana tecav odam benim, senin ddn r dam altında bu ei işkence miydi? Allaha karşı ne gibi bir suçu böyle bir evlâda baba olmuştu? Demek ki, Abdullah hem baba evini terk m de orasını keyfine gör: Gerçi bu serkeş adamı kapı dışarı etmek yolunda kanun kendisine bir yardımcı sayılabilirdi. Ama © zaman da mahallede adını iki paralık edecek dedikodulara can dayanmıyacaktı. Hayalinin levhasına öyle ya sahneler akislerini eze 'du ki, âde bunların hakikat değil de, çok 5 ge işittiği bir hikâye, yada ço- cukluğunda dinlediği bir masalın parçaları Mesihpaşa imamı, üstüne düşen çığın altında debelenirken, dilini tutmak baha- sına teklif edilen bu mütarekeyi, kendi. lâtla birdam altında yaşayacaktı. Müthiş bir ağırlık, korkunç bir baskının yükü ile ezilip çaresiz kalan Hâlis efendi, oğlu n içine aldığı amirin yeniden karşısına geliyor ve azmini, iradesini, o her zaman güvendiği temkin ve salâbetini, çocuk elindeki toplar gibi oradan oraya fırlatı- yor, hangisini yakalamak istese hiç biri- ni tutamıyor, hiç birinin sahibi olamı- du. lı bir ferahlıkla evden çıkış, kuş Tati ordularının fethe daş kurup oturduğu tiği bakımsız cami, bağ- mihrapda içinin o sonsuz didiklenmeleri, kitaplarına, sözün-” de durmamış bir arkadaşa duyulan küs. künlükleri, hiçe iii ilmi, tezyife uğrayan mazisi... Hâlis efendi, el ele tutuşup karşısında hora tepen bü- tün bu birbirinden kahredici levhaların geçit resmi karşısında m terler döküyor. ma bu zehir lu kadehleri bir bir boşaltıp içerken na ak ümit verici damlalar da serpilmiyor değil. Öy- le ya, bir oğlu tam gm a kemale erer görünürken nâgihan çürüyüp çamurlara Ai öteki oğlu onun yüzünü niçin güldürmesindi? Birden Hâlis efendinin Sülale iç tadını bilmediği e babalık duygusu tatlı tatlı zonkladı. O, bu hissi hiç bir defa böyle yaç halinde duymamıştı. Evet, Abdullah denen bu soysuzu kendi odasının zehirli ona verecekti. Zaten küçük oğlunu her zaman ötekine tercih etmiş, her za gönlünde ona müstesna bir köşe ayır. mıştı, . : Kızını hiç hesaba katmıyordu; oil hakkı idi : ama belki bu işe bile yaramı- yacaktı; zira âlemin kusursuz özürsüz evlâtları bile sırasında evde kalırken, onun topal kızı için kapılarını kim çala- caktı? Ne çare, oda tiği kadar anasına yardım eder, arada yuvarlanıp derdi. iv Hâlis efendi ei girdiği maa çok eskiden okuduğun 301 tam lezzetiyle ve ihti- hikâyeyi yeni baştan bir kere daba dü. şünmek istedi. Fakat öyle harap, öyle bitkin ve iş Bad ki, buna bir türlü mu- vaffak ol adı. Artık masalının çizgileri sili koni ği uçmuş, çalı verdi ve Mesihpaşa imamı, belki çocuk- RAN unuttuğu ağır bir uykuya da .. Ertesi sabah Hâlis efendi tahminin. den daha kuvvetli kalktı ve her zamanki gibi erkenden sokağa çıkınca daha da fe- rahladı. Bİ Ken daha ileri gidip, işi güçlü kuvvetli kollarına havâle etmemiş olduğuna âdeta memnun oldu. Fakat evin içinde nüfuzunun baltalanmış olmasını hazmedemiyor, bu fenasına do- kunuyordu. Gerçi kit sulay işte bu tarlanın bir köşesindeki fidanlar. dan biri, beklemediği bir kasırga ile bü- tün yapraklarını ve çiçeklerini dökmüş, kupkuru bir dal olarak kalakalmıştı. Eğer Hâlis efendinin aklı e gelmişse, öte- ki oğlunu kurtarm bu canavarın ona da zehirli ri. Kya önle- imamı itaatli, bu kadar başı önünde bir gencin yo u Me üzül düşünmesine yer ka hemen ikna ederdi. Mu- hakkak si ld Hâlis efendi için, evlât- ları arasında tek iftihar edilecek, tek öğleden evvel geleceğini vâdetmişti. t var) İĞ e

Bu sayıdan diğer sayfalar: