İR kürenin merkezinden geçen bıçak, na- sıl o yuvarlağı iki müsavi par- çaya ayırırsa, (sağ) ve (sol) ke- limelerinin ifade ettiği parçalar da, dünyamızı iki müsavi yor. (Sağ) ve (sol) tasnifi, (karada ve denizde yaşıyan hayvanlar) bölümü kadar umumi ve kaba bir târif olsa da, insan kafası, sanatta, felsefede, ilimde; birinden birine nisbet ifade edemeden hedefini bulamıyor. (Sağ) ve (sol) dışında bir görüş istikameti, adeta sekizinci rengi bulmak gibi bir muhal ifade etmekte... ünkü bu iki kaba istikamet, İkinci Dünya Harbinden evvel ve harp içinde, müşahhas dünyanın ana bö- “lümleridir, Asırımızın zekâsı da tec- rit değil, teşhis zekâsı olduğuna göre, gelin de bu (emri vâki). dünyasının dışına çıkın! İkinci Dünya Harbini takip edecek olan yeni cemiyetten de, henüz kaskatı çizgiler belirmiş değil... Bu yüzden, siyaset paytaklarının ve cemiyet saflarının, (tek) ve (çift) ha- linde bu kaba ayrılışı, insanı zorla birinden birine çekiyor. dilime ayırı- Sanki bir panayır yerinde, iki kişi tavla oynamak- ta... Etrafların- da, büyük bir seyirci halka- NS sı... Seyircilerden herbiri, ln dan birinin tarafında oyuna iştirak . Hiç bir taraftan , açıkta, yâni hayatın dı- Kumar o kadar kızışmış, menfaatler ortağın zararına o türlü bağlanmıştır. ki, yeryüzünde başka bir iş ve fikir tertibine akıl ermez olmuştur. Dünya fikir hayatında, (sağ) ve (sol) delâleti dışında bir dünyaya hasret çeken, yahut yeni bir dünya görüşünden bir kaç çizgi araştıran, veya DÜN ile BUGÜN arasında ye- ni bir tahlil ve terkibe savaşan, hâ- lâ, hiç kimse görülmüyor. Namütena- hi geniş ve namütenahi karanlık fi- kir fezasında, (sağ) ve (sol) isimle- rinin parlattığı çifte yıldız, sanki et- rafları hava ile çevrili yegâne iki hayat bölgesidir. Selâmet, birinden birindedir, ve birinden birine nispet “borcu, bir muadele değil, bir müte- arife; bir varış noktası değil, bir çı- kış başıdır. Devrimiz, havasız, korkunç bir (Sağ) ve (Sol) Necip Fazıl KISAKÜREK determinizma zindanında... O, bu zin- dana, son harpten evvel, içinde ya- 'şadığı şartların gizli sıkıntısı ve ezeli ve ebedi cennet araştırma ihtiyaciyle kapandı. (Sağ) ve (sol) dünyasının iktisa- di fârikası, felsefi ve içtimai fârikala- rının önünde yürüdüğü için, bu ayrı lışa, kapitalizma ve sosyalizma bölüm- leri demek en doğrusu... Sağlı ve sol lu bu ikiye bölünüşün etrafında, üç (rejim) halkalanıyor : Liberalizma, na“ zizma, komünizma... Komünizma, bin bir istihalesin- den sonra, her ân biraz daha libera- lizma ve kapitalizmaya kayarken, na- zizma, bir cephesiyle komünizmaya, başka bir cephesiyle de liberalizmaya aykırı, aslında (sağ) ın azmanı ve her iki tarafın düşmanı, sırasına gö- re hem taraflardan birine mensup, hem de zıt, sadece nizamlı bir nef- sanilik iğ Bm ve şu ânda ölmüş görünü tedenberi (sağlı (sol) süpürmek niyetinde... Sanat ve fikirde eski ve ananevi tecrit, dinler, (mit) ler, mefkürevi kay- naklara, köklere dayanan görüş tarz” ları, dünya, insan ve cemiyet telâk- kileri ve fert hakları, sağ tarafta... Bellibaşlı bir madde telâkkisinden doğma bir dünya, insan ve cemiyet teşhisi, bu teşhise göre beşer tarihi- nin tenkidi ve bu tenkide göre eski müesseselere karşı bir yıkıcılık ham- lesi, sol tarafta... İşin tuhafı, (sağ) ve (sol) tasnifi felsefi bir tasnif değil, politika tasnifi... Zaten sol taraf politika zaruretlerini (doktrin) lerine hazmettire hazmettire aradaki açıklığı kapamak üzere bu- lunuyor. Garip tecelli! O halde eşya ve hâdiselerin ka- ba ve fâni münasebetlerini temsil eden siyaset (romorkör) ü, nasıl olu- yor da, fikirdeki sebeblerin sebebi ve oluşların oluşu dünyasını, akıntıyı sökemeyen bir N kayık gibi pe- şine takmış, çekiyor? İşte dâvanın belkemiği ! Çok sevdiğim bir Türk tefekkür adamı, bana bir gün, sol cereyanlar hakkında demişti ki: alıkoymak, » “ ça — Bunları ar- İNLEDİ tık fikirle, nazari- yeme m yeyle, © mantıkla durdurmaya im- kân. yok. Ancak ayni cinsten ve ameli bir akışla, ateşli ve müşah- has bir hayat ve iman hamlesiyle önlemek mümkündür. Besbelli ki, büyük fikir iflâs ter- leri döküyor. Artık (sağ) ve (sol) dâ- vası, bünyesini fikirde tahkim etmek- ten ziyade his ve heyecanda sağlam- laştırmaya bakıyor. Çünkü kalaba- lıkların anladığı dil budur. Selâmete susamış insan safları, hasret çektiği yeni hayat mimarisini, artık meselele. ri namütenahi dağıtan, karıştıran, giriftleştiren «âlimane» araştırmalar- dan beklemiyor. Cesaretli, (dinamik), aksiyoncu, günlük ihtiyaç ve insiyak- ları kavramış ve ne kadar ufak mik- yasta olursa olsun, kendisine tezat- sız bir dünya çizebilen, eşya ve hâ- diseleri hızla çerçeveleyebilen bece- rikli mizaçlardan bekliyor. Bu hal, eşya ve hâdiselerin, ken- disini bir türlü çerçeveleyemiyen fi- kir gözü önünde şahlanması; ve res- sam karşısında daha fazla (poze) edemeden başını alıp yürüyüvermesi gibi bir şey... Artıkonu tutabilmek için, .. | çok acele bir A/ .* (desen) ini yap- N maktan ve ka- çışı istikametinde peşine düşmekten başka çare yok gibi görünüyor. İşte uzun zamandanberi, sonsuz tecritlerin oişkencesinde hırpalanmış olan Garp sanatkâr ve mütefekkiri, elinden kaçırdığı kıymetler âleminin bu istikrai sürüklenişine kapılınca, yatalak bir hastanın hırçın bir at sırtında hoplaya hoplaya kaçırılırken duyduğu sarhoşluğa benzer bir (baş dönmesi içinde kendisini kaybediyor ve (sağ) la (sol) kolların gösterdiği insan birikintileri arasında silinmeye razı oluyor. Üstelik bütün sanat ve fikir verimini bu hakir tasnif dogma” larına göre âyar ederek... Bu kısır modaya uymayıp zama- nı yeni bir görüş ağında avlamak di- leyen ve nefsini ileriye büyülü gören bir hamle, ister sağa, ister sola ak- raba olsun, ismi ne (sağ) ne (sol) dur. Günümüzün anlayış kabalığı, onu istediği kadar (sağ) veya (sol) farz- etsin; ileriye erenlerin sağı solu ol- maz! Bir dünya doğmaktadır ki, is- mi ne (sağ), nede soldur; sadece (ileri)... ia