| , İ İ Anadolu Mektupları — Yedinci Mektup — KİZTEPENİN yamacında, arabala- ra bitişik atlarla giden köy deli- kanlıları yarışa çıktılar. En başta tepeye varan kır atlı, sarı bıyıklı genç, tekrar geri döndü; aynı hizla kafilede üçüncü giden arabanın ya- nına geldi. Dizgini çekti, beyaz at şahlandı. Arabadan yanları “sırma işlemeli bir çevre uzandı. Delikanlı eğildi, mendili aldı, koynuna soktu ve geldiği gibi süratle uzaklaştı... Bu, köy kızlarının yarışı kazanana arma- ganıdır. “İ İkiztepeye öğle saatinde var- dık. Karaağaçların gölgelediği mes- cidin balkonunda ezan okunuyordu. Saman örtülü evlerin altından koca- man köpekler arabalara saldırdı. Si- lâh sesleri havada inledi. Maytabı, basık odanın tahta kepenkleri arasın- dan birân görebildim. İsmiyle hiç de müsemma olmiyan yüzünde alnından yanaklarına, çenesine kadar puldan çiçekler yapıştırılmıştı. Açıkta kalan j cildi batıcı bir şekilde parlıyordu. Gözleri kapalı, çatık kaşlarının arası kırışık, .suratı asık, elleri karnının üstünde kilitli... Dimdik. duruyordu. Etrafta âdeta bir matem havası esi- yor; bugün gülmek, ikram ve mem- nuniyet tezahürleri en büyük ayıp Gelini oda kapısından dışarı çı- karabilmek iki yüz liraya mal oldu. Delikanlılar atlarına sıçradılar, araba- lara yerleştik. Birdenbire etraftan yüzlerce çürük yumurta atlıların üze- rine yağmağa başladı. Bu, kızları alınan köylülerin gelin alayını teşyii- dir. Atlar yeniden şahlandı, ileriye atıldılar. Tekerlekler sarsıldı, Silâhlar patladı. Koca davul gümbürdedi: Ey gaziler yol göründü Baktım, Maytabın pullu ve esmer yanaklarından yaşlar (yuvarlanıyor, karaağaçların gölgesinde bir gulukuş mütemadiyen ötüyordu. Anadolu kadını, tevekkülün, ta- hammülün, feragatin timsalidir. Ora” Neclâ MARAŞ da bir avuç çakıl taşının arasına karışmış en nadide incilere tesadüf etmek kabil... Yine orada elmas zan- nettiğiniz taşların hemen hepsinin yalancı çıkmasına da şaşmamak lâ- zım, Ben en büyük gönül huzurunu bir köylünün fesadın kırışığı dokun- mamış yüzünda buluyorum. Ve ancak. duygusiyle, zekâsiyle, bâkir heyecaniyle dolu hakiki köylünün ruhundadır ki, kafa işkencemi dinlen- direbiliyorum. Maytabın esmer yanaklarından pulların çözüldüğü, çifte şilteli dantel örtülü yatağına girmesine izin veril- Tahta üzerine oyma 'R.D. diği ve bir defaya mahsus olarak peştemal takmaktan kurtulduğu dü- gün gününün üzerinden çok geçmedi. Şimdi yeşil tarlalar harman sonunun ateşiyle yanıyor. Pınar başları hasret türküleriyle inliyor. Ve. artık Maytap, birkaç ay evvel silâhların patladığı bir Nisan gününde atlar yarışarak İkiztepeden gelin getirdiğimiz taze kadın değil- dir. Köylü kadını ümidini, hassasiye- tini, sıhhatini baba evinde bırakıyor. JA Tabiatla kucak kucağa yaşamanın alabildiğine hür ve hudut tanımaz, ateş mizaçlı kızı, gelinlik duvağiyle beraber benliğinden sıyrılmıştır. Köylü kadınını, evlenir evlenmez âdeta gözü bağlı bir dolap beygiri haline getiren ve onu hayatla ara- sındaki bütün cazibelerden sıyıran müessir, acaba, asırlık köy ve köy- köylüyü teşkil ve terbiye dâvamızın bir şubesi mi ?. * ** Oturduğum evin karşısında, er- ken kalktığım sabahlar, perişan bir kadın görüyorum. Göğsü bağrı açık, ağzında diş yok, saçları seyrek, fakat zayıf vücudu hareketli ve canlı, gözlerinde umumiyetle tesadüf ettiğim bezginlik yerine parlak izler dolaşıyor. Dikkat ettim, her sabah aynı serkeyi mırıldanarak çeşmeye gidiyordu Aman felek gurbet elde alma canımı Duyarsa düşmanlarım şadüman olur Yıkık viran eyleme fakirhanemi Sılada yavrularım perişan olur eşgul oldum. Bu, genç bir ka- dındır. Köprülü derler. Kocası bir fırın- da hamurkârlık yapar ve bu suretle ekmekleri temin olunur. Bir parça da hayırsızdır hani... Çalışmaktan usan- dığı zamanlar © ortadan kaybolup beş çocuğu ile karısını ekmeksiz de bıraktığı vâkidir, Köprülü ailesi ma- hallelinin yardımiyle yaşıyor. Ve son ikiz çocuklarına bakmak için emzikli kadın, canını dişine takarak gece gündüz çalışıyor. En sevmediği Ali Bey, on dört yaşındaki oğludur. Ço- cuklarının adlarını daima kendi ko- yar. Onikisindekine de Kart Hasan der. Onun küçüğü Cimik vaktinden evvel büyümüş yüzünde bir delikanlı mahcubiyeti taşır. Cimikten sonraki- ler, ikiz oğlanlardır. Mahallenin rağ- betli kimselerine izafeten koyduğu isimlerini katiyen yalnız çağırmaz. Ömer efendi, Enver efendil.. Köprülü otuz beş yaşlarında var. Yokluğa rağmen sıhhatli, sefalete rağmen canlı ve verimli bir kadınlık nümunesi gös- teriyor. Her birinin yüzünde uyanık zekâ alâmetleri dolaşan bu beş oğ- lann, “ içtimai ihmalimiz sayesinde belki de son sığınağı ölümde bula- caklarını tahmin ediyor; ve bütün memleketi dolduran böyle himayesiz- lerden ne müthiş bir'örnek karşı- sında bulunduğumu düşünüyorum. 15.