“ BN & a BS . ZENGİ ATA Kalblerinde, kâmil irşad ediciyi bulmanın hâsreti yanan dört genç, yollara düşüyor. Çöller, dağlar, dereler, uçurumlar aşarak gidiyor- lar. Nihayet Taşkent... Taşkent ovasından geçerken bir Zenciye tesadüf ediyorlar. Kalın dudaklı, simsiyah yüzlü, gözlerinin akı bem- beyaz bir Zenci... Zenci bir sığır sürüsünü otlatmaktadır; çobandır. ençler, Zencinin yanına s0- koluyorlar. Zenci o ânda bir yük dikenli otu iple bağlamaktadır, sır- tina vurup evine götürecektir. Gençler bakıyor ki, Zencinin aya- ğı dikenler içinde yüzdüğü halde hiçbir şey olmuyor, kanamıyor, diken onlara batmıyor. Gençler selâm veriyorlar. Zenci selâmlarını alıyor ve soruyor : — Siz garibe benziyorsunuz; buralı değilsiniz galiba!l.. Nereden geliyorsunuz, ne iş peşindesiniz? Cevap veriyorlar — Biz Buharada ilim tahsil edi- yorduk. Birdenbire ruhumuzda ki- o karıştırmayı bırakmak ve büyük 'mârife düşmek arzusu li Bu niyetle memleketimizi bıraktık; yola çıktık, kâmil irşad ediciyi aramaya koyulduk. Ona ulaşıncaya kadar, gerekirse bütün dünyayı gezeceğiz. Tek onu bula- lım, ve uzaklıktan; gafletten. bilgi- sizlikten kurtulalım... Zenci çoban, gülümsüyor : — Bir saniye durunl.. Şöyle dört bir etrafımı kuklayıp baka- yım... Eğer her hangi bir istika- mette kâmil irşad ediciden bir ko- ku alırsam size haber vereyim... Zenci çoban dediği gibi yapı- yor, derin derin nefes alarak vü- cudu ve başiyle tam bir daire çe- viriyor, ve her hareket noktasında o istikameti uzun uzun kokluyor : — Bütün dünyayı yokladım; sizi kemal mertebesine eriştirebile- cek, kendimden başka kimseyi bu- lamadim | Gençler bayretten donup kalı- veriyor. Aralarından, “seyyid, lik şerefine malik biri şöyle düşünüyor: — Ben “seyyid, ve ilim sahi- biyken bir Zenci çobana nasıl bağlanabilirim? kincisi de şöyle tasarlıyor : k sen şu Zenciye, ne bü- yük bir düne peşinde Fakat diger ikisi böyle düşün- müyorlar. Akılları şuna yatıyor : — Mümkündür ki, Allah, bu simsiyah kulunun ruhuna bir ema- .net nuru vermiş olsun... Ve neticeyi bekliyorlar. Tam o ânda büyük ruhani ta- sarruf Zenci çobanın kalbinden fışkırıp dördünü de tılsımlı bağlar- la ll kemend içine alıyor. Tr zaman sonra dördü de mu- Kai erecektir. İşte Zengi Ata 1 Tul 4 Pİ EE Z10047151 Bir âvet okunuyordu. Maali: “Ey iman edenler, siz kendinize bakınız! Siz hidayet yolunu tutarsanız dalâlete düşenlerden size bir zarar gelmez., Hazreti Ebubekir söylüyor: — Allahın Resulü bu âyeti oku- yola getirmezse, Allahın gazabı yalnız dalâlet sahiplerine inhisar etmez, bü- tün o topluluğa şamil! olur.,, Böyleyken ? “dört gençten biri... bu simsiyah yüzlü sıgır güdücü- ür. Akk Zengi Ata, başlangıçta, halini örtmek ve gıdasını kazanmak için değipbdin sele güdermiş... Ve dağda, tepede sığırları güderken, namazını kıldıktan sonra, sesli ve açık, zikre başlar O zam hayvanlar GL ei. belke halinde bekleşir, zikir sona erme- den otlâmazlarmış... Akk Halkadan bir Büyük diyor ki: — Zengi Ata'nın kabrini her ziyaret edişimde, içerden şu sesi Beyin Allah, Allah1.. “ UZUN HASAN ATA Kâmil irşad edicinin arayıcılığı yolunda Zengi Ata'ya tesadüf eden Onu inkâr et- meyen iki gencin ilki ve Zengi Ata'nın halifesi... Yine ilk olarak irşad ve kemal" mertebesine erişen o oldu. . SEYYİD ATA Ahmet... Zengi Ata'nın ikinci halifesi... O, ilk ânda irşad edicisini g YAZAN. inkâr etmişti. İrşad edicisine kapı- landıktan sonra ne yaptıysa fayda vermiyor. Yemiyor, içmiyor,. her emri yerine getiriyor, mücahede içinde çırpınıyor, fakat gönlüne mâ- nevi bir iklim açılmıyor. Gidip Zengi Ata'nın' haremine dert yanıyor : — Lütfedin, benim hakkımda kendilerine şefaat edin! Bana, na- zarlarındaki, o bir hamlede kavra- yıp yükseltiveren nurla bir kerecik baksınlar... Şeyhin haremi, Ahmed'e o ge- cenin sabahı için bir iş yapmasını MAY ve Seyyid, sevinçle, ka- na bu emri yerine getirmek işe ondan ayrılıyor. Hanım da şeyhe gidip rica ediyor : hmet hem “seyyid, dir, hem de âlim... Bunca zamandır hiz- metinizde... Ondan inayet nazarı- nızı sakınmayın... Zengi Ata tebessüm içinde : — “Seyyid, lik ve ilim gururu, diyor, onun yolunu tıkadı. Beni ilk gördüğü gün, bir sığır güdücü- süne tâbi olmak kendisine ağır geldi. Fakat mademki sefaat eden sensin, mesele yok... yh, alaca karanlıkta. ayağa kalktığı zaman yolunun üstünde öpmeğe başlıyor. Bu, şeyhin hare- minin emriyle üstüne siyah bir örtü atıp onu seher vakti yol üs- tünde bekleyen Ahmet'tir. Şeyh, ayağını öpene soruyor : — Kimsin sen — Ahmet... Aya a kalk. Kendini. bu kırışın, seni özek Ve o ândan itibaren Seyyid Ata'ya mânevi dünyaların en mah- rem iklimleri bir işaretle açılıver- miştir. Seyyid Ata o kadar büyü- yecek ve yükselecektir ki, bir gün kendisine topraktan iyi mahsul alamadığını söyleyen bir köylüyü dinleyecek ve toprağa hitab ede- cektir : — Toprak! İyi ve bol mahsul ver Ve nice yıllar o toprak, hattâ tohumu beklemeden iyi ve bol mahsul verecektir. a | z