28 Haziran 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

28 Haziran 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ZE AN NN NN N NN MABDE VE RUH Prof. Mustafa Şekip TUNÇ AR mai içel bir işi üzerimize alıp alm , buna karar verip ver- memek e karşısında bulunuyoruz. Bu kararı verme yı 'memek!.. O halde madde, yahut ruh, veya Dalin her ikisiyle oyyy gibi görünen mevcudiyetimizi: ne ahiyette olursa olsun, bir düden S1 mâna Üzerine katlanmanın bir kararı olmak lâzı Aksi takdirde boş bir (kalıp - varlık) d bile, varlık zaruretiyle ve sırların başında geliyor; ve her varlığın ebedi bir istifhamı, daha eya u bizden, varlık şuurumuzdan gelen du raksız bir sual oluyor. Netekim insanlık daha ilk dinlerinde, bu sualin cevapları- nı aramış, mutlak bir yok olma. gibi görünen ölüm heyülâsını, ruhun ölmezli- t anmış en eski bir eser hakikat gibi Zamanımızda a pilânda geldiğini bütün faaliyetler- de onların hâkim olduğu kanaatinin seniii biliyoruz. Bu kadar da değil; e gibi bu fikrin şartlar altında geliş. u itibarla bunlar, tekrarlanan olmaktan ziyade, münferit ve şahsiyetli hâdiselerdir. Bunları sıralamak, sayısız fikirlere bir geçit rasmi yaptırmak, tebehhüre dalmak olür. Benim yapabileceğim şey, bu çeşitli fikir zincirinin bize kadar ge- sadece öz kisminı alarak, bizim kâtabi- leceğimiz halkanın üzerinde bir parçacık olsun işlemek... ... Evvelâ maddeden başlayalım Halk dilinde maddeden ilk nnilü gey, insan çalışmasının bir gayeye göre kullandığı ve değiştirdiği bütün tabii geyler; başka bir deyimle, insan çalışma- larında kullanılan bütün melzemelerdir. 6 Daha sonra (Aristo) cularla (Skolas- tik)ler, maddeyi, yapıcı faaliyetin zıddı k Iş) ki nevi mevcudiyetten birincisi madde oluyor. Yeni felsefenin büyük Kurucusu e kart), maddeyi şöyle tasvir eder: «Ma: denin tabiat, yahut mahiyeti, sadece me- kâna serilmiş olmak ve tasavvur edilehi- lecek bütün mekânları -aynı zamanda işgal etmek, ondan başka hiçbir madde fikrini kendimizde bulamamaktan iba. rettir.» (Kant) ın «Maddenin unsurları me- kân ve harekete irca olunabilir» telâkki- sine bakarak, madde ile (kuvvet - enerji) naştıranlar olduğu gibi, zıt görmiyenler, bilâkis onların biribirlerinden ayrılamaz olduklarını, yalnız topunun birden dü- şünceye zıt olduğunu müdafaa edenler olmuştur. örülüyor ki, halk dilinde pü sadece işlenen şeyler olarak kullan madde, daha sonra felsefeye piş ce, işlenirlik mevcudiyeti gibi Atıl bir mahi felsefedeyse tasvir edilmek isteniyor. Ve neticede sa- b. ie serilmiş. olmak, ayni Zi mâ hep birden bulunmak ve il e kendisinden başka bir madde fik- rine sahi edildikten başka, bir de onda hi kuvvet. (enerji) bulunduğuna hükmedili- yor. Fakat bunları biribirlerinden ayrı- labilir ve ayrılamaz olarak tasavvur denler ve ayni zamanda bu yüzden biri- birleriyle çarpıganlar da vardır Maddenin dışına ait olan bu tasvir- lerden bâşka, yapısına ait fikirleri de i ” ler, değişmezler, bir cinstendirler, ancak ekilleri,: vaziyetleri ve hareketleriyle birilerinden ayrılırlar. Hissedilebilir cisimleri bütün hâdiselerinide, terkip Klin atomların hassası tevlit eder. Şu kadarki, kâinattaki loghdsik ve büyüklüğe bir had biçmek imkân dahi- linde olmadığı için, parçalanamıyacak ri den ileri geldiği de anlaşılır vi öraygeyi Çünkü sebepleri gösterilememiştir Gerçekten, madde yapısı hakkındaki bu ilk faraziye ayakta duracak gibi ol- medığından mütemadiyen tadillere uğra- mıştır. Hattâ dikkat edilirse, burada son acığı he- n kolayca anlıyabileceği bir mahiyette Siri, bulunuyor.. Bu faraziyenin uzun zaman revaç bulmasıda bundan ileri geliyor la olarak insan zekâsı, en çok göze bağlı ve hergeyden evvel gözle ter- YA biye edildiği için, ortaya atılan bu ilk atom farâaziyesinde, ona en mülâyim ge len, şekilli, durumlu, hareketli cisimcik- lerin tasavvur ettirilmesinden daha tabii yakınlığı aramak icap ediyor. Bu suretle göz için âdeta bir bedaâhet olan şeye madde deniyor. Bizde onu bir bedahet gibi kabul etmeğe son derecede mütema- Gözle görülemiyen, bi- d en çok aldatan da odur. Eğe özümüze inanmakta ısrar etseydik, (astronomi) ve mikroplar âlemi gibi da nice -var- bedahet olarak kabul edilecekti. edeki zihinci (Entellektüalist) ve ökse” aryonal) telâkkilerin, me cutlar içind. n do, Si ares ve asirlarca inna pilânda m buna karşılık şüpheci ve (önintik) Le < : gözlerimize itimat etmemiz olmuştur. Nesir EMANET bu dünyaya elimde bir ema- netle geldim; ama kime vermek istedimse almadı. Çünkü “buna sahib olanın rahatı gider, aklı viran, kendi perişan olur!, diyordum. Malıma müşteri bulamadan gezip dururken, karşıma sen çıktın ve kimsenin kabul etmediği bu emaneti sen alıcı oldun — Pahalıdır, gücün yetmez, dedim. — Zararı yok ben zenginim, dedin. Dedin ama, önüme döktüğün hazine- lerin, malların, mücevherlerin buna yet- medi, ne verdinse bu emanetin değerini karşılıyamadı. Kaçmamdan, onu sana vermememden de korkuyordun. Bilmem, kimsenin tama etmediği bu sırlı, bu kor- kulu ve dehşet salan matada ne görmüş- tün ki, yalvarıyor, istiyor, ağlıyordun. Ama bende onu bir ibrişim bahaya Me and içmiştim. Nihayet yim da varlığımı, benli- ğimi min diye byk Zaten benim de İMl0L buydu. Alış veriş tamam kendi gönlüm haber Kim bilir, belki de buvun içindirki, başım ancak senin göğsünde rahat etmektedir. Samiha AYVERDİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: