EYE e k E | i | YE IKİNCİ YANLIŞ Verdiğimiz misâlin ikinci yanlışı, pek az istisnasiyle, her ân ve herkesin yaptığı bir lisan suikastı olarak, fiil ve fâil arasındaki cemi münasebetleri üzerinde iş- lediğimiz suçtur. Bu bu- susta, dilimizin mimari hususiyet ve dehasından çıkacak mutlak kaide şu- dur ki, Türkçede, fâilcemi olduğu zaman fiil cemedil- mez, müfret kalır. Meselâ “Askerler geldiler, diye» meyiz; doğrusu “Askerler . geldi,,dir. Hele fâil, cemat, nebat, hayvan ve mücerret mefhumlardân biri oldüğu zaman, bunların fiillerini cemetmek, ancak tatlısu Frenklerine yakışır : “Taş- ' “lar düştüler, çiçekler açtı- lar, eşekler anırdılar, fikir- ler birleştiler,, ifadelerin- deki gülünçlüğe dikkat bu- yurun ! Lisanımız bu hale, ancak insanda; o da, cümle uzun olduğu ve fâille fiilin arası uzak bulunduğu za- man müsaade eder: «<As- kerler, Anadolunun birçok mıntakasında toplandıktan ve sıkı yoklamalar geçir- dikten sonra, kış mevsi- mini geçirmek üzere İstau- bula geldiler» e Dilci İZ ir Abdülhak Hâmit, yeni harflerden sonra, isminin (Hâmit) şeklinde yazılıp (it) harfleriyle nihayetlen- mesinden müthiş bir e tutulmuştu. ğ : Mesele © konuşulurken, Necip Fazıl'a, seksenini. aşan yaşına rağmen genç ve dinç bir heyecanla haykırdı: — Ömrümün sonunda, ismimin sonuna bir (it) ilâve ettiler. KAFİYE Yahya Kemale sordular: — Seçime kafiye bull — Geçim... İstanbulla 16 İhtiyar SİZİNLE BAŞBAŞA — Korsan 1 Estikçe rüzgâr engini yelken doldurmalı; Düşman -görünmez her zaman, buldukça vurmalı. Her mevsim, işlenir zafere ayrı bir nakış; Her yıl, bizi bir başka limanda bulurdu kış. Andıkça mes'ut: hatıralar bir bir gelir dile; Andıkça canlanır her gün mazi pürihtişam : Her gün biraz daha dolar bu bitmeyen çile. Andıkça, canlanır her gün mazi pürihtişam; Her gün; içide yelken açar ufka martiler; Her gün, selâm götürür, alıp götürmez sular; Engin beni böyle neden attı sahile | Bir türkü kadar hürdü senin orda varlığın; Gençlik gibi orda geçmeli ihtiyarlığın. Yorgun kanâtlı tekneler enginde sallanır; Hülya masallanır orda, rüya masallanır. Her ân bir başkadır ufuk, bir başkadır sular; İnsan, bir başka yurt aramaz ölünceye kadar Bir gün solarsa içinde şafaklanan şiir, Rüya eğer biterse, vücut ruha dar gelir: Altında çalkanır sular - yolculuk var demek Yıldızlara yelken açmak ve dönmemek... nl Burdaysa ölüm bir ebedi uykudur ancak. Bir uyku ki dört bir tarafın kapkara toprak; Bir uyku ki gözlerinde yıldızlanma yok. Bir uyku ki ebediyyen sallanma yok. Esmez, başında enginin Engin, o hür martilerin SECCÂDE Çölün alti. girer. Şan Mercan etekli bir söe Üstünde mabednlsik 3 van | İçer: vahdet kadehinden bâde.. Mehmet -TUNÇAY YEŞİL BELDE Görüyorum, sahile indiğim zaman, Çok uzak bir iklimde; Ruhlara doğru akan, Yeşil bir belde... Filizi ya getme geliyor, Buhur Ve sonra sa ikeline Allah'a, nefes nefes... Vedat F, BELLİ, köpüklü rüzgârı! mavi mezar Ali Faruk NİŞLİ GECE p Esmerlik mavileşip Leylâk vücutlu kızlar. Işıkları gözlere, O mermerden sarayın. Kapladı gözleri, nem, Son besteyi söyledi, İçli sesiyle meltem. Pırlanta gözlü kızlar, Dalınca uykulara; Ay, gömüldü sulara,.. Ümit Y. OĞUZCAN Sahib ve Müessisi : Necip Fazıl KISAKÜREK Müdü BÜYÜK u. ne D O Ğ le Yanı ve e ek işleri yeri po KARDEŞ 15 Cağaloğlu Nizamettin NAZİF Tai ai — Matbaa : eni Horoz Yıllık abone: 12 lira — Altı aylık : 6 lira — Üç aylık : yok İLÂN KABUL ETMEZ Na ni GİYİMDE SON SÖZ Umumiyetle * çocukta, genç ve yaşlı erkekte, genç kızda, genç ve yaşlı adında giyim esaslarını muaşeret ödebi noktasın- dan çerçeveledik. Bu, ga- yet nazik bahis üzerinde son sözümüz, giyim deni- len hâdisenin, zevk, zera- fet, şahsiyet, milliyet, tek cephesi olduktan başka, bir de muaşeret edebine dahil, insanların birbiriyle münasebet ifade- sini heykelleştiren son de- rece ehemmiyetli bir tarafı olduğu; ve bu tarafın memleketimizde azami bir ihmal belirttiğidir. Entari üzerine palto giyip kahve- ane Safasına çıkma de- virlerinden buğüne kadar, bizde umumiyetle giyim, kök telâkkimizin, yâni İslâmi terbiyemizin icap- larına uymayı bir türlü bilememiştir. Neslihan KISAKÜREK Di 7 YY NASIL DÖŞEYECEĞİZ ? üzerinde birkaç tarihi çığır ve görüş tes- bit ettikten sonra, sual şu nokta üzerinde küme- leniyor — Evet; işe şahsiyetle başladık ve işi şahsiyet- sizlikte bitirdik; kabul... Fakat bugünkü tefriş tar- zımız nasıl olmalı? ünyasının en yeni ve en ileri, en zevkli ve en ince tefriş usullerini, kendi ana dünyamız içinde pişirerek, kendi ruhumuza sindirerek, kendi ustaları- mız ve san'atkârlarımız elinde millileştirerek ve mânalandırarak, yeniden terkiplendirerek ve esas- landırarak tatbik etmek... Bunun için de marangoz ustasından dahili mimara, herhangi bir (okur-yazar)- dan herhangi bir ev kadı- nına kadar, içiçe sari ve şamil, gerçek mânasiyle iklimleşmiş ve mayalaş- mış bir (kültür) e ihtiyaç vardır. Neslihan KISAKÜREK ERMEZ ii vs ği eni - i ; rae di ZE ğa RE > TE az . mm